Denizcilik Sektöründe ISM Kodu ve İSG Yükümlülükleri: Arada Kalan Gemiler
Denizlerde ticari faaliyet gösteren bir geminin hem ulusal hem de uluslararası sulardan geçerken uyması gereken kurallar, bir armatörün düşünmek zorunda olduğu en kritik konulardandır. Türkiye'de denizcilik sektöründe uzun yıllardır uygulanagelen uluslararası standartlar ile son on yılda gelişmeye başlayan iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı arasındaki etkileşim, sektörün gündemini meşgul etmektedir. Özellikle 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 2012 yılında yürürlüğe girmesiyle, gemi işletenler açısından yeni bir soru belirmiştir: Uluslararası Emniyetli Yönetim (ISM) Kodu kapsamında zaten sıkı emniyet tedbirleri uygulayan gemilerimiz, ayrıca İSG uzmanı bulundurmak zorunda mıdır? Bu soruya cevap ararken, Kanun'un 6. maddesinin denizcilik sektörüne nasıl uygulanacağı kritik önem taşımaktadır.
Türk denizcilik sektörü, uzun yıllardır SOLAS Sözleşmesi kapsamındaki ISM Kodu'nun gerektirdiği Emniyetli Yönetim Sistemini (SMS) uygulamaktadır. Bu sistem, şirketlerde bir Yetkilendirilmiş Kişi (DPA) aracılığıyla yönetilmekte, gemilerde risk değerlendirmeleri yapılmakta, emniyet prosedürleri uygulanmakta ve düzenli denetimler gerçekleştirilmektedir. Kaptanın nihai sorumlu olduğu gemilerde, zabitanın emniyet sorumlusu olarak görev aldığı bir düzen yıllardır başarıyla yürütülmektedir. Peki, bu yapı yeterli midir? Yoksa karadaki işyerlerinde uygulanan İSG uzmanı modelinin gemilere de taşınması mı gerekmektedir?
6331 sayılı Kanun, işverenlere işyerlerinde iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğünü açıkça getirmiştir. Kanunun kapsamı, 4857 sayılı İş Kanunu'na tabi işçilerin yanı sıra Deniz İş Kanunu'na tabi gemi adamlarını da içermektedir. Nitekim denizcilik sektörü işyerleri tehlike sınıflandırmasında "Çok Tehlikeli" olarak kabul edilmektedir. Kanunun ilk çıktığı dönemde, uygulamanın gemileri kapsayıp kapsamadığı yönünde bazı tereddütler yaşanmıştır. Hatta alt düzenlemelerde gemi ve uçaklarda yürütülen taşıma faaliyetlerinin kapsam dışına alınmasına yönelik girişimler olmuştur.
Ancak Anayasa Mahkemesi'nin bu konudaki yaklaşımı net olmuştur. 2015 yılında verilen bir kararda, denizyolu taşımacılığı yapan araçların uluslararası seyrüsefer hallerini İSG Kanunu kapsamı dışına çıkarmanın Anayasa'ya aykırı olduğu vurgulanmıştır. Mahkeme, çalışanların yaşam ve sağlık haklarını korumasız bırakacak bir istisnaya izin vermemiştir. Bu kritik karar, deniz çalışanlarının da İSG Kanunu güvencesinde olması gerektiğine hukuki zemin oluşturmuştur.
ISM Kodu ile getirilen Emniyetli Yönetim Sistemi, pek çok yönden modern bir İSG Yönetim Sistemi'ni andırmaktadır. ISO 45001 standardı ile ISM Kodu'nun içerikleri büyük ölçüde örtüşür. Gemilerde risk değerlendirmesi, tehlikeli işler için izin süreçleri, personel eğitimleri, emniyet komiteleri ve düzenli denetimler yapılmaktadır. Uluslararası Denizcilik Çalışma Sözleşmesi (MLC 2006) de 2013'ten beri Türkiye'de yürürlüktedir ve gemi adamlarının çalışma koşullarını düzenleyerek İSG Kanunu hükümlerini tamamlamaktadır.
Hukuki açıdan bakıldığında, 6331 sayılı Kanun'un 6. maddesi denizcilik sektörü için bazı imkanlar sunmaktadır. Bu maddenin son fıkrasında "Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir" ifadesi, denizcilik gibi özel sektörlerde uygulamanın nasıl olacağına dair Bakanlığa düzenleme yapma yetkisi vermektedir. Bu düzenleme, ISM uygulamalarının İSG hizmetleri kapsamında değerlendirilmesine olanak sağlayabilir. Ancak şu an için, ISM Kodu'nun uygulanması, işverenin 6331 sayılı Kanun kapsamındaki yükümlülüklerini otomatik olarak ortadan kaldıran bir düzenleme olarak kabul edilmemiştir. Mevcut durumda, birçok denizcilik firması tersane, liman gibi kara tesislerinde İSG profesyonelleriyle çalışmakta, ancak gemideki operasyonlar için fiilen SMS kurallarına güvenmektedir. Bu durum, Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında belirginleşen bir hukuki boşluk yaratmıştır.
Uzmanlar, denizcilik sektöründe İSG Kanunu ile uyumlaştırma yapılması gerektiğini savunmaktadır. Örneğin, gemilerde görevli zabitan personelden uygun niteliklere sahip olanların İSG uzmanı sertifikası alabilmesinin önünün açılması önerilmektedir. Mevcut mevzuata göre iş güvenliği uzmanı olabilmek için mühendislik veya fen fakültesi mezunu olma şartı vardır; bazı gemi zabitleri bu kritere uyarken, meslek yüksekokulu çıkışlı gemi adamları bu imkana sahip değildir.
Bir denizcilik firmasının, gemilerinde İSG uzmanı bulundurmayarak "ISM/SMS sistemimiz zaten İSG amaçlarını karşılıyor" şeklindeki yaklaşımı, içerik açısından son derece mantıklı olsa da, mevzuattaki mevcut boşluk nedeniyle yasal belirsizlik taşımaktadır. Aslında, ISM/SMS sistemi ile İSG uygulamaları arasında işlevsel olarak büyük bir örtüşme söz konusudur ve reel bakımdan ISM sisteminin İSG uygulamalarını ikame etmemesi için hiçbir neden yoktur. Her iki sistem de aynı temel hedefe - çalışanların emniyetini sağlamaya - yöneliktir. ISM Kodu'nun risk değerlendirmesi, emniyet prosedürleri, eğitim ve denetim mekanizmaları, İSG mevzuatının öngördüğü tedbirlerin çoğunu zaten içermektedir. 6. maddenin sunduğu alternatifler, bu doğal uyumu yasal bir çerçeveye oturtma imkanı sunabilir. Madde, işverenlerin "hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebileceğini" belirtmektedir. Bu ifade, denizcilik şirketlerinin kara tesislerinde OSGB hizmeti alırken, gemilerdeki ISM uygulamalarını bu sistemin bir parçası olarak entegre etme imkanı sunabilir. Ayrıca, "belirlenen niteliklere ve gerekli belgeye sahip olması hâlinde, tehlike sınıfı ve çalışan sayısı dikkate alınarak, bu hizmetin yerine getirilmesini kendisi üstlenebilir" ifadesi, gemilerde ISM Kodu çerçevesinde zaten emniyet yönetimini üstlenen işverene (armatör), bazı koşullar altında bu hizmeti kendisinin yürütmesi için yasal dayanak oluşturabilir.
Mevzuattaki bu uyum eksikliğinin giderilmesinin önemi, olası hukuki sonuçlar açısından da değerlendirilmelidir. Gemide meydana gelebilecek bir iş kazasında, donatanın yasal sorumluluklarıyla ISM uygulamaları arasındaki ilişkinin netleştirilmesi kritiktir. Türk Ceza Kanunu kapsamında, iş kazalarında taksirle öldürme (TCK m.85) ve/veya taksirle yaralama (TCK m.89) suçlamaları gündeme gelebilmektedir. Ancak burada mahkemelerin, donatanın ISM kapsamında aldığı kapsamlı önlemleri değerlendirmeye alması gerekir. Zira ISM sistemi, özünde İSG mevzuatıyla aynı amaca hizmet etmekte ve benzer önlemleri içermektedir.
Aslında, mantıklı bir hukuki değerlendirmede, ISM gerekliliklerini tam olarak yerine getiren bir donatanın, iş emniyeti açısından gerekli özeni gösterdiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Yargıtay'ın iş kazalarına ilişkin içtihatlarında, işverenin "gerekli tüm önlemleri alıp almadığı" değerlendirilmektedir. ISM sistemi, bu "gerekli tüm önlemler" kapsamında değerlendirildiğinde, ilgili uluslararası standartlara uygun olarak alınan tedbirlerin, İSG uzmanı bulundurmama şeklindeki teknik bir eksikliği telafi ettiği kabul edilmelidir.
Burada kritik olan, mevzuat uyumunun sağlanarak donatanların hem ulusal hem de uluslararası gereklilikleri yerine getirirken gereksiz bir bürokratik yükle karşılaşmamalarını sağlamaktır. Böylelikle, donatanlar hem gemi personelinin emniyetini en üst düzeyde sağlayabilir hem de olası bir kaza durumunda, mevzuata uygun davrandıklarını kanıtlayarak hukuki riskleri en aza indirebilirler.
Öte yandan, bir denizcilik firması DPA veya benzeri yetkilisini aynı zamanda İSG uzmanı olacak şekilde eğitip belgelendirmişse, SMS ile İSG uzmanı rollerini fiilen birleştirmiş olabilir. Bu durum, gerçekte ISM ve İSG sistemlerinin uyumluluk potansiyelini göstermektedir - çünkü aynı kişinin hem ISM gereklilikleri hem de İSG mevzuatı kapsamındaki görevleri yürütebiliyor olması, iki sistemin doğal bir şekilde örtüştüğünün en açık kanıtıdır. İki sistem arasındaki bu fonksiyonel benzerlik şaşırtıcı değildir; her ikisi de çalışanların emniyetini sağlamak üzere risk değerlendirmesi, eğitim ve denetim mekanizmaları içermekte, tehlikelerin belirlenmesi ve kontrol altına alınması konusunda benzer metodolojiler kullanmaktadır.
Ceza hukuku perspektifinden bakıldığında, kanuni yükümlülüklere uyulmaması durumunda donatanın karşılaşabileceği hukuki riskler yalnızca idari para cezalarıyla sınırlı değildir. İş kazası neticesinde yaralanma veya ölüm meydana gelmesi halinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında cezai sorumluluk doğacaktır. TCK'nın 22. maddesine göre taksir, "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi" olarak tanımlanmaktadır. Denizcilik işletmecisi, İSG ile ilgili yasal yükümlülüklere uymayarak bu dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal etmiş sayılacak ve kaza neticesinde meydana gelen sonuçlardan doğrudan sorumlu tutulabilecektir. Bu bağlamda, gemide İSG uzmanı bulundurmayan donatan, binlerce mil uzaktaki gemisinde meydana gelen bir iş kazası nedeniyle, TCK m.85 kapsamında taksirle öldürme (2-6 yıl hapis) veya TCK m.89 kapsamında taksirle yaralama (3 aydan 6 yıla kadar hapis veya adli para cezası) suçlarından yargılanabilir.
Uygulamada karşılaşılan bir diğer zorluk, gemilerin hareketli yapısıdır. Gemi personelinin sık değişimi, uzun sefer süreleri ve geminin yurtdışında bulunması, iş güvenliği uzmanının gemiye fiziken erişimini güçleştirmektedir. Bu pratik zorluklar, ISM sisteminin İSG yerine ikame edilebilmesini destekleyen bir diğer argümandır. Zira ISM sistemi, bu hareketli yapıya uygun şekilde tasarlanmış ve uluslararası kabul görmüş bir sistemdir. Gemilerde zaten bulunan zabitanın ISM kapsamında emniyet sorumluluklarını üstlenmesi, aynı zabitanın İSG uzmanı olarak da yetkilendirilmesinin önünde hiçbir teknik engel bulunmamaktadır. Mevzuattaki eksiklik giderildiğinde, zabitanın İSG eğitimleriyle donatılması, uzaktan denetim mekanizmaları kurulması ve risk değerlendirmesi raporlarının hem karada hem de gemide uyumlu hale getirilmesi mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, ISM Kodu ve SMS, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı modelinin içerik olarak gemilerde karşılığını sadece büyük ölçüde değil, neredeyse tamamen sağlamaktadır. Aslında teknik ve işlevsel açıdan, ISM sisteminin İSG uzmanı modelini ikame etmemesi için hiçbir reel neden bulunmamaktadır. Sorun, hukuki düzenleme eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Türkiye'de odak, bu doğal uyumu mevzuatla tanımak olmalıdır. Kanunun 6. maddesinin son fıkrasına göre, "Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir." Bu fıkra, denizcilik sektörü temsilcilerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile görüşerek, ISM Kodu ve SMS uygulamalarının İSG uzmanı görevlendirme yükümlülüğünü nasıl karşılayabileceğine dair özel bir düzenleme talep etme fırsatı sunmaktadır. Gemilerin hareketli yapısı, uluslararası sularda seyretmesi ve zaten uluslararası standartlara tabi olması göz önüne alındığında, Bakanlığın bu yetkisini kullanarak ISM uygulamalarını belirli koşullar altında tanıyan bir düzenleme yapması, hem sektörün ihtiyaçlarına cevap verecek hem de kanunun amaçladığı iş sağlığı ve güvenliği seviyesini koruyacak bir çözüm olabilir.
Bu denge sağlandığında, ne gemi çalışanlarının emniyeti risk altında kalacak ne de işverenler çifte standarda maruz kalacaktır. Mevcut durumdaki yasal boşluğun giderilmesi için, 6. maddenin sunduğu çözüm imkanlarından yararlanarak, ISM sisteminin İSG mevzuatı ile nasıl entegre edilebileceğine dair sektörel bir kılavuz oluşturulması yararlı olacaktır. Bu kılavuzda, ISM sisteminin halihazırda İSG amaçlarını nasıl karşıladığı detaylandırılmalı ve gerekli yasal düzenlemeler için somut bir çerçeve çizilmelidir.
İki sistemin işlevsel ve teknik olarak neredeyse birebir örtüştüğü göz önüne alındığında, mevzuatta yapılacak küçük bir değişiklik veya ekleme ile ISM kapsamındaki emniyet uygulamalarının İSG gereklilikleri yerine geçebileceği açıktır. Böyle bir düzenleme, denizcilik sektöründe gereksiz bir bürokratik yükü ortadan kaldırırken, çalışanların emniyeti konusunda hiçbir taviz vermeyecektir. Aksine, her iki sistemin en güçlü yanlarını birleştirerek optimal bir koruma sağlayacaktır.
Denizcilik, doğası gereği riskli bir sektördür ve bu riskleri en aza indirmenin yolu, uluslararası standartlar ile ulusal mevzuatı birbirini tamamlayıcı şekilde uygulamaktan geçer. Türk Ceza Kanunu kapsamında donatanın doğrudan cezai sorumluluğunu doğurabilecek kritik bir alanda, hem çalışanların can emniyetini korumak hem de işletmenin ciddi yaptırımlarla karşılaşmasını önlemek için iki sistemin uyumlu entegrasyonu hayati önem taşımaktadır. Denizlerimizde daha emniyetli bir taşımacılık için, gemiciliği zorlaştırmadan ama emniyetten de ödün vermeden bir yol bulmak, sektörün tüm paydaşlarının ortak hedefi olmalıdır.
Yazarın Notu: Bu yazı, 6331 Sayılı İSG Kanunu, 854 Sayılı Deniz İş Kanunu, SOLAS 1974/ISM Kodu, ILO Maritime Labour Convention 2006 ve Anayasa Mahkemesi E.2014/177 K.2015/49 sayılı kararı başta olmak üzere güncel mevzuat ve yargı kararları incelenerek hazırlanmıştır.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: