Tahlisiye İdaresi devamlı gelişmeye doğru gitmeği bir vazife edinmiştir. Her gün biraz daha iyi ve modern vasıtalarla çalışmağı amaç eden Tahlisiye İdaresi, bu amaçla batıdaki benzer kuruluşlardan istifade etmek amacıyla 1927 senesinde Kuzey Avrupa Ülkelerinin kıyılarında bulunan Tahlisiye İstasyonlarından görevli bir yabancı uzman getirilmesine karar verilmiştir. Bu hususta yapılan araştırmalar sonuncunda Hollanda’da bulunan (Novro-En-Zoit Rovting) kuruluşundan kıymetli bir Bahriye zabiti olan aynı zamanda kuruluşun Genel Sekreteri olan Sayın De Booy'u Türkiye’ye davet edilmiştir. Sayın De Booy'u Türkiye’ye yapacağı bu seyahat için zorunlu masraflar haricinde başka bir ücret talep etmemiştir. Bu denetleme işini fahrî olarak yapmak lütfunda bulunmuştur. Sayın De Booy'u İstanbul’da bütün Tahlisiye istasyonlarında incelemelerde bulunmuş. Bu incelemeler sonucunda bir rapor vererek memleketine dönmüştür. Bu rapordan başka Sayın De Booy Hollanda’da yayınlanan bir mecmuada Tahlisiye İstasyonlarımızın çalışmaları hakkında kendi görüşlerini taşıyan bir yazı yayınladı.

Bu yazıda; Tahlisiye çalışmalarımız hakkında incelemeye gelen bir yabancının, Türk Tahlisiye İstasyonlarının görüşü itibari ile, ehemmiyeti haiz olduğu cihetle, seyahate ve politikaya ait olan kısımları çıkarılarak doğrudan doğruya Tahlisiye işlerine ilgili olarak kısımlar aynan yazılmıştır. Sayın De Booy İstanbul’a gelir gelmez T.C. Tahlisiye İdaresi Umum Müdürlüğü’nde temaslara başladığını bu temasından ve Tahlisiyenin kısaca tarihçesinden bahsettikten yazısında şöyle diyor: " Eski ihtişamını muhafaza etmekte olan İstanbul’un tepelerinde 800 binden ziyade nüfus vardır. Sahillerin bir kısmı Bizans zamanından kalma eski ve haraba yüz tutmuş duvarlar (Surlar) ile çevrilmiştir. Şehir, eskiden beri beri güzelliğini muhafaza etmiş' pek çok camiler, dilneşin (Çok Hoş) manzaralı abideler göze çarpmaktadır. Fakat batı düşüncesi azar azar üstünlük çalmakta ve kendisine (Gazi) adı verilen Cumhurbaşkanı Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin kudretli arzusu pek çok şeyi değiştirmektedir. Fes artık görülmüyor, kadın ve erkek batı usulünce giyimleri bulunmaktadır. Yaşam tarzları tam bir bir Avrupalı gibidir.

Karadeniz pek derin olup sahile kadar bu derinliği muhafaza etmektedir. Dar olan Karadeniz boğazı, Marmara denizini teşkil etmek üzere genişledikten sonra Çanakkale boğazında tekrar darlaşarak bu veçhile Ege denizi ile Karadeniz arasında bir irtibat teşkil eder. Umumiyetle akıntı Karadeniz’den Ege’ye doğru akar, Kuzey fırtınalarında kuvveti şiddetlenir. Karadeniz med halinde akıntının sür'atı 5 ilâ 6 mildir; yalnız Güney rüzgârlarından sonra akıntı mevcut olmayıp kuzeycihetine doğru hafif bir cereyan hasıl olur. Sis esnasında münakalât kesilir. Birçok karaya giden gemilerden dolayı 1869 senesinde Karadeniz boğaz med halinin hemen gayrı meskûn olan garp ve şark sahilleri üzerine Tahlisiye istasyonları tesisine ve burada daimî mürettebat bulundurularak onların iskânı için de evler inşasına mecburiyet hasıl olmuştur. Ve yine sis esnasında gemilerin uzaktan görebilmeleri için Karadeniz boğazından 15 mil mesafede bir fener gemisi demirlenmiştir. Bunların tamamı işin kıymetini ziyadeleştiriyordu. Karadeniz boğazı methalinde Avrupa sahilinde olduğu gibi Asya sahilinde birer fener kulesi vardır. Bu fenerler Tahlisiye İdaresine ait olmayıp fener İdaresinindir. Fakat sis esnasında Tahlisiye İdaresi, sis işaretleri tesis etmiştir.

Rumeli sahilinde (sayren) düdüğü ve Asya sahilinde top vardır. Her iki sahilde birer istasyon mevcut olup bunlar Rumeli ve Anadolu esas istasyonlardır. Rumeli sahilindekine Kilyos, Anadolu sahilindekine Yomburnu istasyonu denilmektedir. Bunlar baş istasyonlardır. Kilyos istasyonundaki binaların hepsi pek güzel görünmekte ve ekserisi taştan ve pek muhkem inşa edilmiş olup görenler her şeyi şimdi yeni inşa edilmiş zanneder. Kayıkhane pek büyüktür. Hollanda’da bizim alıştığımız kayıkhanelerden daha büyüktür. Tahlisiye filikaları, kendi kendine doğrulan sistemde olup "Niyove Dipep, eski filikası ve "Civoden, limanının mevcut sandallarından biri tarzındadır. Bu sandallallar, İngilterede "Forest Endson, fabrikası tarafından inşa edilmiş olup güzel muhafaza olunmuş olduğu görülmektedir. Bundan maada biri büyük diğeri küçük iki sandal daha vardır. Roket binası pek geniştir, taştan yapılmıştır. Alet ve edevatın hepsi, dörtgen binanın üç davarında tertip edilmiş raflar üzerine istif edilmiştir. Her şey kolayca bulunabilmek için aletin aralarında oldukça geniş yerler bırakılmak şart ile pek güzel istif edilmiştir. 4 roda kalın halat, 2 roket ve direk, hasta nakline mahsus teskere,halatlar ile beraber birçok halat sandıkları ile bir roket binasında bulunacak her şey mevcut idi. Halat sandıklarından biri evvelâ kullanılmak üzere hazırlanmış idi; bunun içinde lâzım olan çekiç, balta ve saire gibi küçük alet bulunmakta idi. Bina dahilindeki alet ve edevatın insan üzerinde hasıl ettiği cazip tesir, mürettebatı iş başında görmekle bir kat daha güven veriyordu.

Türkler güzel yapılı, kuvvetli, halim insanlardır; hareketleri seridir; mürettebat mavi şayaktan elbise giymişlerdi, sert bakışlı küçük zabit tarafından verilen tek heceli kumandaları kusursuz ve süratle yerli yerine yapıyorlardı. Bir tek hata yapılmadan on dakikada hitam bulan can kurtaran, roket aleti talimleri kadar filika talimlerini de seyretmek pek hoş idi. Karadeniz boğazında bir günlük tetkikten anlaşılır ki
Türkler pek mahir kürek çekici insanlardır; arz ettiğim filika taliminde bu pek bariz bir surette görülüyordu.
Mürettebatın meskûn bulunduğu binada vasi bir matbah ile mürettebatın gecelemesine mahsus geniş bir koridorun sağ ve solundaki bir platform üzerinde bir yatakhane mevcut idi. Bu platformun altında kazazede gemi mürettebatının önemli günler için sureti mahsusa da yapılmış dolaplar içinde elbise levazımı vardı. Kadın, erkek için olan bu elbiseler bana gösterildi. Hakikaten pek güzel görünüyorlardı.
Şimdi beygir üzerinde sahile gittik; çünkü sahilden maada deniz boyunca kayalar üzerinde başka yol yoktur. Rumeli sahilindeki deniz kıyısı, Anadolu sahiline nispeten daha az diktir. Rumeli cihetindeki sahil, takriben kırk metro ve fırtınalı havalarda on metroya kadar tenezzül eden genişlikte kırmızımsı sarı kumsallıktır. Rüzgârın hasıl ettiği kuvvetten ziyade şiddetli olduğuna kanaat ettiğim Karadeniz’in bu sahile karşı kırılan dalgaları arasında bu kumsalın üzerinde küçük beygirlerimizin üstünde ilerliyorduk. Fakat Karadeniz derindir; sahil üzerinde bir tek sığlık yoktur. Denizin müthiş birinci dalgası sahil üzerinde patlar. Sahilin hemen biraz açığında denizin umku dört kulaçtır. Yalnız roket ve ona mahsus aletinbulunduğu bir ara istasyonu geçtik ve Kısırkaya denilen bir yere vasıl olduk. Burası sandalı olmayan ve ser tayfa ile sekiz nefer efrattan ibaret ve yalnız Tahlisiye edevatını havi bir istasyondur. Burada her şey iyi muhafaza edilmiş görünüyordu. Efrat çevik ve iyi kimselerden seçilmiş idi. Bundan sonraki büyük istasyonlar Ağaçlı ile Akpınar mevkileridir. Eğer insan, gözünün birini yarım kapayacak olursa ara sıra görünen manzara (Tescel) sahilini andırıyor; yalnız ağıza gelen tuzun lezzeti insanı aldatıyor; çünkü Karadeniz suyunun tuzu yüzde miktarı bizim Şimal denizininkinden daha azdır. Akpınar’dan dönerek gece karanlığında tekrar Kilyos’a vasıl olduk. Üç Türk kendilerine mahsus dostane bir tarzda beygirden indirmek için bana yardım ettiler. Bize yemek hazırlanmıştı. Tabakların biri üzerinde tepesine kadar dolu gayet iyi pişmiş pilav vardı. Balık, pi iç, börek, sebze, yoğurt, kaymak her şeyi mebzul miktarda yedik. Yemekten sonra erkenden yatağa düştük ve Türklerin tabiri veçhile deliksiz bir uyku çektik. 26 Kasım ayında, Tahlisiye İdaresi mürettebatından gayet güzel geyinmiş ve iyi kürek çeken altı kişi bizi Kavaktan Rumeli burnuna bir saatte getirdi. İşte zamanı kadimde on kişinin boğa şekline girip su içinde karşıya yüzerek geçtiğinden dolayı o zamandan beri (Bosforos ) yani Boğaziçi tesmiye olunan mahalle yakın bulunuyoruz. Akıntının, o zaman, kuvvetli olmadığını ümit edebiliriz (Jason ) nun kendi (Arganots ) u ile sabih kayalar arasında, büyük tehlike içinde, gemisi ile geçmeğe teşebbüs ettiği mahal işte burasıdır. Boğaziçi, o zamandan beri, gayet iyi kürek çekenleri tamir; gemisinin yalnız dümeni hasara uğramıştı. İşte şimdi (sayren) in bulunduğu mahalle tırmanarak çıktım. (Sayren), sedayı, beher pus murabbası üzerine (140) libre kuvvet hasıl edinceye kadar havayı kazanlar içinde tazyik ile motorlardan almaktadır. (Sayen ) nin idaresine bir mütekait Bahriye zabiti nezaret etmektedir. Boğaziçi, burada, methalde, bir mili bahri genişliğindedir; Anadolu feneri sisten gayrı merî olur olmaz harekete getirilerek dakikada bir seda vermek üzere çalınır. İşte (sayren ) in şiddetli, horultulu sedasını işitiyoruz. 28 Kasım ayında Üsküdar’dan Şileye doğru hareket ettik. Nihayet deniz göründü. Sahil üzerinde yolda bir çayı geçerek bir dağa çıkıyoruz. İşte Şiledeyiz. Tekmil mürettebat, pek muhteşem görünen Tahlisiye istasyonunun önünde saf bestei ihtiram olmuşlardı. Yaşlı ve pek kuvvetli ve Mustafa Efendi isminde olan bir muallim kısa bir selâm kumandası verdi; derhal selâm vaziyeti aldılar. Müdürü umumî efradı teftiş etti. Hiçbir kelime söylemedi. Türkiye’de uzun nutuklar söylemek âdet değildir. Yani burası söz memleketi değildir.
29 Kasım günü ; evvelâ 'otomobil ve sonra beygir ile Ağva’ya gideceğiz. Yol hakikaten akla hayale sığmayacak derecede fena idi. Nihayet tepeye çıktık ve karşımız çıkan güzel köyü gördük. Münhat dağlar meşe, gürgen, ceviz, çınar, at kestanesi ağaçlar ile donanmıştı. Meşe yapraklarının altunî sarı rengi ne kadar cazip idi. Tahlisiye istasyonlarındaki gemiciler pek samimî karşıladılar. Burada çay içtik. Ağva’ya vardığımız zaman hava kararmış idi. Bizi fenerle karşıladılar.

Ağva ile Kefken boğazdan çok uzaktır; bu iki mevkide Tahlisiye sandalları ile roket aleti mevcuttur. Burada gemilerin karaya gitmesi hemen memul değildir. Daha doğrusu buradaki sistem, Boğaz civarındaki Tahlisiye sistemlerine benzemez.30 Kasım günü;sekiz buçuktan 18 ze kadar bütün gün beygir sırtındayız. Karadeniz’in güzel manzarasını seyrederek tepeli ve dağlık sahil yolundan ilerliyoruz; Arasıra kayalık, burunlar ve kışın küçük gemilerin barındıkları koylara tesadüf ediyoruz. (Kabakoz) köyünde mektep çocukları bizi şarkılar ile karşıladılar ve mektep muallimi "Hollanda, nin pek münhat ve devir daim tulumbalar ile daima basan suların denize boşaltılmasına mecburiyet görülen bir Memleket olduğunu ve dünyanın birçokyerlerinde müstemlekeleri bulunan bir Hükûmet bulunduğunu çocuklara söylüyordu. Saat 16 da bir gün evvel çıktığımız Şileye döndük.1 Aralık günü; Basmane’ye giden otomobil ile gayet erken saat üçte hareket ettik. Burada beygire bindik. Pek güzel bir mevkide olan Adacıklar istasyonunu ziyaret edeceğiz. Tahlisiye istasyonu binası Anadolu ve Rumeli sahiline nazaran muhtelif renklerde boyanmıştır. Bu boyalara bakan bir kimse Boğazın hangi sahilinde olduğunu kolayca anlayabilir.Buradaki binalar siyah santıraçlı beyaza boyanmıştır. Anadolu Tahlisiyesine ait sandallar, Rumeli sahiline mensup olan sandallara nazaran başka renge boyanmıştır. Bazı mahallerdeki sivri burunlar kireçle badana edilmiştir. Tahlisiye İdaresi aynı zamanda bu işlere de bakar. Beygir üzerinde kayalık yamaçlarda dar bir yolu takip ediyoruz ve Gelağra istasyonuna vasıl oluyoruz; Riva ve en son Bozhaneye gelip buradan bir otomobil ile İstanbula avdet ediyoruz.
6 Aralık günü bir römorkör ile Karadeniz boğazının15 mil haricindeki fener gemisini ziyaret ettik. Fener gemisindeki fenerde evvelce (kolza) yağı istimal edildiği halde şimdi ( karpit ) kullanılmaktadır. (Karpit) bir hazine dahilinde olup su ile karıştırılarak bundan gaz istihsal olunur. Bu gaz lastik boru vasıtas ile lambalara sevk olunur. Tesisat nispeten eski sistemdedir. Fener gemisi zinciri kesilerek birkaç defa karaya düşmüştür. Bu sebepten dolayı gemi mürettebatı bu gibi vukuata karşı kendilerini Ateşlenmiş bir Roket fişeği hedefe giderken kurtarmak için gemi derununa motör konulmasını arzu etmektedirler. Fener gemisi, Karadeniz boğazı haricinde kaya ve balık olmayan bir mevkide olduğundan hali hazır ile bana yelken gemileri zamanından kalmış bir bakaya gibi görünmektedir
Aralık ayının yedinci günü vapurların biri ile lâtif ve dilrüba manzaralı Boğaz içinde Tahlisiye İdaresinin bir deposu bulunan Kavağa gidiyoruz; buradan beygir ile Anadolu istasyonlarının başlıca yüksek istasyonlarından biri olan Yumburnuna gideceğiz. Bu istasyonun gayet kuvvetli tutulmuş olan yevmiye jurnalını gözden geçirdik, mütaleasından anladığımıza göre vapurlar tarafından Tahlisiye sandalına lüzum gösterilen pek az vak'a hadis olmuştur. Umumiyetle (Roket) istimâl edilmiştir. Ara sıra karaya düşen ve yahut soluğanlar haricinde demirleyen küçük yelkenliler için Tahlisiye filikası indirilmiş ve fakat ekseriyetle el ile roket âleti kullanılmıştır. Vapurların karaya gitmesine de başlıca sis sebebiyet
vermiş ise de bunların muavenetine de hususî Tahlisiye gemileri gitmiştir. Ertesi gün beygir ile avdet seyahati de pek hoş olmuştur. Bundan sonra Kilyos’a ikinci bir seyahat takip etmiştir. Burada bir defa daha talimler yapılmıştı. İstasyonlara ve fener gemisine olan seyahatlerimin bende hasıl ettiği tesir, Tahlisiye teşkilâtının pek sağlam esas üzerine bina edildiği ve alât ve techizatın pek miikemmel muhafaza olunduğu ve mürettebatın fevkalâde iyi yetiştirilmiş olduğu fikrini vermiştir. Daha fazla alet mübayaa edilmeli midir? Sorulan birçok suallerden biri de bu idi. Bu hususa dair tavsiye ettiğim raporu burada bittabi zikredemem' Burada yalnız şunu söyleyebilirim ki: Karadeniz’in Boğaz içine civar olan sahili, bilhassa (roket) alâti ile can tahlisine mahsus varagele halat tertibatı istimaline müsait olup aynı derecede motorlu Tahlisiye sandallarının kullanılmasına müsait değildir; çünkü bu motorlar indirilir ve
Kızağa alınırken sahile yakın çalıştıkları zaman daha büyük tehlikelere maruz kalacaklardır. Derin suda tehlikede bulunan gemilere muavenet için Poyraz limanında bir kuvvetli motorlu Tahlisiye sandalı tesis olunabilir. Boğaz methaline yakın, radyo ile mevki tayini aleti tesisi, sis esnasında boğaza duhulü teshil ederse de bunun ile mevki tayini bazen müşküldür. Fener işaret gemisi. Yerine boğaz methaline pek yakın olmak üzere Ziyalı şamandıra ikame olunabilir. İşte tavsiye ettiğim şeyler, son derecede telhis edilmek üzere, bunlardan ibarettir. Türkiye Tahlisiye İdaresinin hakikî vaziyeti pek faydalı, yararlı ve kıymettar olup benim ziyaretimden faydalanacağını olacağını ümit ediyorum. (Tahlisiye Umum Müdürlüğü Sayın De Booy önerisi üzerine Fener gemisi yerine 1930 senesinde İsveçin Aga fabrikasına sipariş edilen ışıklı şamandıra 1931 senesinde gelmiş ve Eylül 931 tarihinde fener gemisi kaldırılarak yerine işbu ışıklı şamandıra konulmuştur.)
Yorumlar
Kalan Karakter: