MAKİNA YÜKSEK MÜHENDİSİ ALİ CAN VE PENDİK TERSANESİ

Ali Can1936 yılında İstanbul Çatalca’nın Karacaköy Nahiyesinde dünyaya geldi. Kendisinden epeyce büyük bir ağabeyi ile iki ablası vardı. Baba adı Mehmet Anne adı ise Ayşe’dir. 1941 yılında II. Dünya savaşının başlaması ve Savaş korkusu nedeniyle İstanbul’a göç ederler. Babası önce Fatih İtfaiyesinde iş bulur sonra Haliç Tersanesinde çalışmaya başlar. Oturdukları Edirnekapı’da ilkokula başladı. 1947 senesinde Eyüp’e taşınmaları nedeniyle İlkokulu burada bitirdi.

İlkokulu bitirdiği zaman babası “oğlum çok iyi okuyan beni üzmeyen bir evladımsın seni çok iyi okullarda okutup büyük adam olmanı isterim. Tersaneden aldığım para ile geçinemiyoruz bugüne kadar Çatalca’da bulunan tarlamızı sattık onunla idare ediyorduk artık satılacak tarlada kalmadı. Bizim Tersanede bir ortaokul var hem okuyorsun hem de meslek sahibi oluyorsun. Okuldan mezun olduğunda işin hazır “deyince oğlunun yüzündeki üzüntüyü gören babası sen iyi okuyorsun o okulu da birinci bitirirsen Tersane seni okutur ileride Tersane ’ye mühendis bile olursun der. Boynunu bükerek babasına peki babacığım der ve Bir süre sonra okulun giriş imtihanına girer imtihanı başarı ile verir. Haliç Tersanesi içinde "Orta Sanat Okulu’na başlar Bu okulda ortaokulun bütün derslerinin yanı sıra teknik resim, makine, elektrik, gemi İnşaiye bilgisi gibi teknik dersler de veriliyordu. Öğleden sonraları da atölye hocaları nezaretinde tersane atölyelerinde uygulamalı çalışmalar yapıyordu Ali Can’ın yaşına göre de oldukça ağır bir eğitimdi.

1950-1951 öğretim yılında okulu birincilikle bitirir. Okulu birincilikle bitirdiği için okul müdürü Hamdi Karahasan’ı ziyaret eder zorunlu hizmetinin ertelenmesi ve öğrenime devam etme olanağını sorar. Okul Müdürü Hamdi Karahasan seçimlerde iktidar değiştiğini böyle bir zamanda bir şeyler yapamayacağını okulu birincilikle bitildiği için onu resimhaneye verdiğini söyler. Orada çok daha iyi yetişirsin diyerek konuyu kapatır. Okul Müdürü Hamdi Karahasan bu olumsuz yaklaşımı üzerine babasıyla birlikte bir yol buluruz diyerek çalmadıkları kapı kalmaz. Bir türlü olumlu çözüm bulamazlar. Artık Ali Can için öğrenim hayatı bitmiştir. Haliç Tersanesi’nde Resimhane de ressam çırağı olarak işe başlar. Resimhane de çok deneyimli ressamlar vardı. Kültürlü İnsanlardı. Ali Can onlardan çok şey öğrenir. Resmi yapılacak makine parçaları için ölçü almak için atölyelere rıhtımdaki gemilere girer çıkar. Rıhtımda ki koca gemileri hayranlıkla seyreder. Bu gemilerin İngiltere, Almanya gibi ülkelerde inşa edildiğini öğrendiğinde ise böyle büyük gemiler yapamadığımızı ancak rıhtım üzerine konulmuş pervanesiz siyaha boyanmış mavnaları yapabildiğimizi öğrenince çok üzülür. Bir Türk çocuğu olarak kendisini adeta suçlu gibi hisseder. Gemi inşaatında bu kadar geri olduğumuzu bilmek onun gururumu kırar, çocuk ruhu ile bu duruma isyan eder.

Ali Can Resimhane çalışmaktan son derece mutludur. Resim çizmeyi çok sever yine de öğrenime devam etmeyi çok arzu eder işe gelirken ellerinde çantaları ile lise talebelerini görünce üzülür. Bir yıl sonra Tersane ’ye 35-36 yaşlarında yurt dışında okumuş genç bir mühendis olan Nedret Utkan Müdür olarak atanır.

Resimhane ’deki ağabeyleri onun okuma merakımı bildikleri için Yeni Müdür başka bir insan. Bir kere daha şansını denemelisin diyerek onu yönlendirirler Ertesi gün bütün cesareti toplayan Ali Can Müdür ile görüşmek üzere Makam odasının gider. Başodacı Hüseyin Efendi’ye derdini anlatır. Hüseyin Efendi” Dur hele ben bir Müdür Bey’e bakayım “deyip içeri girer Ali Can heyecanla bekler, geçen birkaç dakika ona yıllar kadar uzun gelir. Müdür Odasının kapısı açılır Baş Odacı Hüseyin Efendi onu içeri alır. Bacakları titreye titreye içeriye girer. Müdür beyin karşısında durup ona bakınca karşısında sanki Atatürk varmış gibi bir hisse kapılır, İki parlak lacivert göz sarı parlak saçlar, tebessüm eden güzel bir çehre. Yüreklere cesaret saçan bir bakışla onu seyrediyor ve ne söyleyeceğimi merak edercesine ona bakıyordu. Ali Can kendisini toparlayıp

“Efendim, ben okulu birincilikle bitirdim. Öğrenimime devam etmek istiyorum. Mecburi hizmetim acaba ertelenemez mi. Okumak istiyorum” der.

Nedret Utkan demek okulu birincilikle bitirdin Adın ne senin bakayım? “ Ali Can efendim”

Müdür Nedret Utkan Bir süre düşünür şimdi sen git ben seni sonra çağırırım deyince Ali Can büyük bir sevinçle Resimhaneye geri döner. Ertesi gün Müdür Nedret Utkan Ali Can’a haber yollar. Yıldırım hızı ile gider huzuruna çıktığında onu güler yüzle karşılar hadi bakalım Ali Can Hamdi Bey’e git diplomanı al ve okuluna devam et. Okumak senin hakkın der.

Ali Can bu sözler üzerine teşekkür etmek için elini öpmek ister fakat Nedret Utkan onun elini sıkar ve onu kapısına kadar yolcu eder. Hayatımda ilk kez gerçek büyük bir adamla tanışmış olan Ali Can o günü hayatım boyuncu hiç unutmaz. Diplomasını alınca doğruca Sultanahmet San’at Enstitüsü’ne kaydını yaptırır. Ona yardımcı olan o büyük insana mahcup olmamak için dersleri büyük bir dikkatle dinler, sürekli çalışır. Çok çalışmasının neticesi olarak karnesini aldığında notları sekiz, dokuz ve on ’dur. Karnesini alıp ertesi gün Tersaneye gider. İlkönce Okul Müdürü Hamdi Karahasan’ı ziyaret eder Okul Müdürü Hamdi Karahasan karneyi çok beğenir. Ali Can’ı yanına alıp beraberce Tersane Müdürü Nedret Utkan’ı ziyaret ederler.

Nedret Bey Ali Can’ı görünce “Gel bakalım Ali Can okul nasıl gidiyor “ der. Okul Müdürü Hamdi Bey İşte Ali Can’ın karnesi deyip karneyi uzatır.

Nedret Bey karneyi dikkatle inceleyip Ali Can’a dönerek “ Aferin hep böyle devem et “ der.

Ali Can Sultanahmet San’at okulunu bitirinceye kadar her karnesini koşarak Nedret Utkan’a götürür. Nedret Utkan’da Ali Can’ın karnelerini beklerdi. Ali Can okurken Tersane onu dokuz ay ücretsiz izinli sayıyor sınıfları geçer geçmez de ertesi gün Tersane ’deki görevime başlıyordu.

Ali Can 1955 yılında Sultanahmet San’at Enstitüsünü pekiyi derece ile birincilikle bitirir. Diploma töreninde birincilik armağanı olarak bir saat hediye edilir. Ali Can aldığı diploma ile hediyeleri Nedret Utkan’a göstermek için Tersaneye gider. Bu durumdan büyük bir mutluluk duyan Nedret Utkan birinci olduğu için Ali Can’a 250 lira ikramiye verir. Ve okul birinciliğini kapılara astırdığı bir tamimle bütün tersaneye duyurur. Ali Can’ın bu başarısı en az Ali Can kadar Nedret Utkan’ıda mutlu eder. Ali Can’ın gösterdiği bu başarı üzerine o yıldan sonra okuldan mezun olan ilk üç öğrencinin mecburi hizmeti ertelenir bu öğrenciler Tersane tarafından burslu olarak okutulmaları kararlaştırılır. (Nedret Utkan 1962 yılında Denizcilik Bankası T.A.O Genel Müdür olunca Orta Sanat Okulu’ndan mezun olan öğrencilerin tahsillerine devam etmesi için okulun Lise kısmının açılmasını temin eder. Bu sayede bu okuldan mezun olan yüzlerce genç yüksek tahsil yapmalarını sağlar.)

O yıllarda San ’at okulları mezunları şayet Mühendis olmak isterlerse sadece İstanbul Yıldız Teknik Okulu’na (Yıldız Teknik Üniversitesi) veya İTÜ’nün Maçka’daki Teknik Okuluna girmek mecburiyetindeydiler. Ali Can O yaz Tersanedeki çalışmalarından vakit buldukça Üniversite giriş imtihanına çalışır. Eski yıllarda sorulan soruları çözer. Yıldız Teknik okuluna giriş imtihanını kazanır. Birinci tercihi olan Makine bölümüne girer. Okula başlayınca Nedret Utkan onun imdadına yetişir. Ali Can’a Tersane ’den ayda 150 liralık bir burs bağlar. Bu para da onun tahsil masrafımı karşılar. Haziran imtihanları bitince yine Tersane ’de işe başlıyordu, ikinci sınıf, üçüncü sınıf, sonra da son sınıf aynı minval devam eder.

Kışın okul yazın Haliç Tersanesi Resimhenesi. Ali Can Yıldız Teknik Okulu’na girdiği zaman durup dinlenmeden eğlenmeden derslerine çalışır bunun neticesi olarak ta yılsonu imtihanlarında bütün derslerinden geçer. Her sınıf geçtiği zaman Haliç Tersanesi’ne gider hemen Müdür Nedret Utkan’ı ziyaret eder sınıfını geçtiğini söyler onun güvenine layık olmanın mutluluğunu yaşar kendisini kuş gibi hafif hisseder. Nihayet 1959 Haziran’ında Yıldız Teknik Okulundan Makine Mühendisi olarak mezun olur. Dört senelik not ortalamam 10 üzerinden 9 civarındadır. Babasının 1948 yılında İlkokuldan mezun olunca Tersane’nin okuluna yazıl şayet birincilikle bitirirsen seni okuturlar bir gün belki de tersane ’ye mühendis bile olursun sözleri aklına gelir Haziran imtihanları bitip diploma yerine geçen geçici belgeyi alınca babasının 11 yıl evvel söylediği söz gerçek olur. 1959 yılı onun için şanslı bir yıl olur milli Eğitim Bakanlığı Yıldız Teknik Okulu’nda “yüksek mühendis yetiştirmek üzere master bölümlerinin açılmasını kararlaştırır. Bu bölüme 4 senelik mühendis diplomasına sahip olanlardan not ortalaması 70’in üzerinde olanlar imtihanla alınacaktır. Yıldız’ın ilk master bölümü imtihanlarına girip kazanır. Nihayet 1960 yılının temmuz ayının sonunda başlayan yazılı ve sözlü imtihanlarda başlar. Bu imtihanların sonucunda okulu pekiyi derece ile birincilikle bitirir. Artık Makine Yüksek Mühendisi olur.

Mezuniyet töreninden sonra diploması ile birlikte o zaman Şehir Hatları İşletmesi Müdürü olan ve tahsil hayatında ona yardımcı olan Nedret Utkan’ı ziyaret eder. Yıllar önce gibi Nedret Utkan’ın huzuruna çıkarken artık dizleri titremiyordu. Hedefine ulaşmanın mutluluğu ile sevinçle koşar diplomasını ile aldığı birincilik ödülünü gösterir. Nedret Utkan bundan çok duygulanır. Adeta dili tutulmuştur. Oda yıllar öncesine gitmiş Ali Can’ın tahsil hayatına devam etmek için diplomasını istediği o görüşme aklına gelmişti. Sonra da sevinçle parlayan lacivert gözleriyle ona dönüp bir Babanın oğluna sarıldığı gibi sarılır.

“Attığımız taş boşuna gitmedi Ali Can tebrik ederim seni” der.

Belli ki oda çok mutluydu ve kendi açısından hayatında önemli bir iş yapmanın sevincini mutluluğunu yaşıyordu. Ali Can ise ona mahcup olmamış onun, güvenine layık olmanın derin iç huzurunu yaşıyordu.

1960 yılının ağustos ayında Şehir Hatları İşletme Müdürü olan Nedret Utkan onu yanında Şehir Hatları İşletmesi’nde Teknik Büro Şef yardımcısı olarak çalışma hayatına başlar. 2 Kasım 1960 tarihinde nişanlısı Nuran Can ile Harbiye Orduevinde yapılan bir törenle evlenir, Kasım ayı içerisinde Şehir Hatları İşletmesi’nden Denizyolları İşletmesine tayin olur. 23 Eylül 1961 tarihinde oğlu Doğan Can doğar. Kasım 1961 tarihinde Askere gider. Balıkesir Ordonat Okulunda başlayan askerlik görevi Bartın’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Pelikan Üst Komutanlığında devam eder.

Terhisinden sonra 1963 yılında Camialtı, Tersanesinde Dizayn Büro Şefi,1966 yılında ise İşletme Baş Mühendisi olarak İstinye Tersanesinde çalışmaya başlar. 1973 yılında Japonya Osaka Kobe’de Kawasaki Tersanesi D.B. Deniz Nakliyatı A.Ş. için inşa edilen Rauf Bey Tankeri ile Isparta ve Urfa gemilerinin inşasında kontrol mühendisi olarak dokuz ay süre ile çalışır. Yurda döndükten sonra 10 Mart 1975 tarihinde 1948 yılında küçük bir İlkokul Çocuğu olarak kapısından içeri girdiği, Orta Sanat Okulunda okuduğu Resimhenesin de ressam çırağı olarak işe başladığı Haliç Tersanesi’ne Müdür olarak geri döner. Tersane kapısından içeri girerken duyduğu mutluluk bir insanın hayatı boyunca duyabileceği mutlulukların en büyüğü olmalıdır. Fakir bir ailenin çocuğu olarak çok zorda olsa okuyabilmiş, Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulmuş Dünya’nın en eski ve faal tersanesine müdür olarak girmenin sevincini doya doya yaşar. Makam odasına gitmek için merdivenleri çıkarken sevinci heyecana dönüşür. 23 yıl evvel genç bir çocuk olarak o merdivenleri dizleri titreyerek çıktığını, Baş odacı Hüseyin Efendi ‘ye rica edip Müdür Beyle nasıl görüştüğünü Nedret Utkan ile görüştüğü anı hatırlar. Şimdi müdür olarak onun odasında onun masasında çalışacak onun oturduğu koltuğa oturacaktı. Odaya girdiği zaman ellerini gökyüzüne açıp ona bu günleri gösterdiği için Allaha şükreder.

Talebe iken karnelerini göstermek için koşa koşa gittiği Nedret Utkan’a Haliç Tersanesi’ne Müdür olarak atandığı söylemek için koşarak değil ama uçarak Ankara’ya gider. Nedret Utkan o dönemde Etibank Yönetim Kurulu Üyesi görev yapmaktadır. Kısa bir hoş beşten sonra Haliç Tersanesi’ne Müdür olarak atandığımı ona söylediği zaman yerinden kalkıp Ali Can’a sevinçle sarılır.

Nedret Utkan’da en az Ali Can kadar mutlu olmuştu. İkisinin de tek üzüntüsü artık hayatta olmayan Ali Can’ın Babası Mehmet Can’ın bu mutlu olayı görmemiş olması idi.

1977 yılına gelince dönemin Ulaştırma Bakanı Nahit Menteşe Ali Can’ı Denizcilik Bankası Genel Müdürlüğü’ne atamak için dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e gidip onayını almak isteyince Demirel Nahit Menteşe’ye Denizcilik Bankası için bana isim dikte etme o dönemde TCDD Genel Müdür Yardımcısı ve İTÜ sınıf arkadaşı Recai Hanoğlu için söz verdim der. Bunun üzerine Ali Can 5 Ocak 1977 tarihinde Resmî Gazete ’de yayınlanan üçlü kararname ile Denizcilik Bankası T.A.O Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı olarak atanır. Bu atanmayı Nahit Menteşe atama kararnamesi Resmî Gazete de yayınlanmadan Ali Can’ı evinden telefonla arayarak bildirir.

Kısa bir süre sonra devrin Ulaştırma Bakanı Denizcilik Bankası T.A.O Genel Müdürlüğü’nü ziyaret eder burada Ali Can tarafından kendisine bir brifing verilir. Ali Can konuşmasın da III. Beş yıllık plana göre inşa edilecek gemilerin sayılarını ve büyüklüklerini anlatır. Bu gemilere konulacak olan ana makine ve jeneratörlerin çok sayıda olmaları nedeniyle bunların yurt dışından ithal edilmeyip ülkemizde bir dizel motor fabrikasının kurulmasını ve bu motorları yapabileceklerini söyler. Konuşmasına devamla 1936 yılında Atatürk’ün emri ile kurulan Pendik Tersanesi ile içerisinde kurulması planlanan Motor fabrikasının bir an önce hizmete girmesi için çalışmaların hızlandırılmasını, Pendik Tersanesi ile içindeki motor fabrikasının hizmete girmesi ile gemi inşa sanayimizin hız kazanacağını yeni iş sahası yaratılarak istihdam sağlanacağını aynı zamanda büyük döviz tasarrufu sağlayacağını anlatır.

Ali Can’ın bu konuşmasından sonra dönemin Denizyolları Müdürü Erol Terhan Denizyollarının çalışmaları hakkında bilgi verir. Sefer yaptığı hatlardan bahseder. Bakan kurumun bu seferlerden ne kadar kar ittiğini sorar Denizyolları Müdürü Erol Tarhan maalesef bu seferlerden zarar ettiğini söyler. Bakan Genel Müdür Recai Hanioğlu’na dönerek hemen yönetim kurulunu topla bu seferlerin derhal iptal et diye emir verir. Salon şok olur etrafı bir sessizlik kaplar bu sırada Denizcilik Bankası T.A.O Yönetim Kurulu Üyesi (E) Amiral Rıza Akol oturduğu yerden sessizliği bozarak Sayın Bakanım önümüzdeki Perşembe günü kalkacak olan sefer de mi iptal edilecek diye bir soru sorar Bakan derhal iptal edilecek diye duymadınız mı Derhal. Bakanın bu emrini görüşmek üzere Yönetim Kurulu Pazartesi günü toplantıya çağrılır Bakanın iptal edilmesini istediği Perşembe günü yapılacak olan sefer için Denizyolları Müdürü Erol Tarhan kurula davet edilir Perşembe günü yapılacak olan sefer için bilgi alınır. Alınan bilgide 450 yolcu bilet almış ayrıca 120 ton fındık az da olsa bir miktarda başka yüklerde vardır. O dönemlerde yurt dışına gidişlerde uçak yolculuğu bu kadar revaçta olmadığından seyahatler genelde gemi ve Trenle yapılırdı. Karayolu ile seyahat yeni yeni başlamaktaydı. Perşembe günü yapılacak olan bu sefere Yurt içinden bilet alan 450 Yolcunun bir kısmı İstanbul Ankara, Adana olmak üzere Türkiye’nin başka şehirlerinden yaşayan insanlardı. Bu nedenle bakanı ikna edip bu seferi yapıp 17 gün sonra yapılacak seferi iptal edilmesi yönünde görüş olur. 17 gün içerisinde bu yolculara ulaşılır durum kendilerine bildirilebilirdi. Yönetim kurulunda oylamaya geçilir toplantıya katılan 4 üyeden Yönetim Kurulu Başkanı olan Recai Hanioğlu Bakanın emri doğrultusunda hareket edeceğini yönünde oy kullanırken diğer üç kişi ise Perşembe seferinin yapılması diğer seferlerinde iptal edilmesi yönünde oy kullanır.

Yönetim Kurulunun aldığı bu karar üzerine geminin hareket etmesini önlemek için devrin Ulaştırma Bakanı üzerine kendisine bağlı olan İstanbul Liman Başkanlığını devreye sokarak seferi yapacak gemi sefere elverişli değil deneme seferi yapacağız derler. Bunun üzerine çıkabilecek tüm aksaklıkları giderebilmek için de Ali Can Haliç Tersanesinde bulunan bütün atölyelerden en iyi ustaları gemiye gönderir ve gemi deneme seferine gider Sörveyörler gemide bir eksiklik bulamazlar. Bakan’ının emrine rağmen Gemiyi kontrol eden İstanbul Liman Başkanlığı Sörveyörleri gemiye sefere elverişli raporu verirler. Geminin hareket günü Genel Müdür gemide çok fare var deyip fare itlaf ekibini gemiye yollar bu tür işlemler gemi sefere çıkmadan 3 veya 4 gün önce yapılırdı. Genel Müdür’ün bu emri karşında fare itlaf ekibi görevlerini yerine getirir duyarlı bir yaklaşım gösterirler kullandıkları kimyevi maddeleri çok az kullanarak seferin iptalini önlerler. Fare itlaf ekibi görevini bitirir bitirmez geminin bütün kamaraları ve salonları havalandırılır perşembe günü saat 18,00’de gemi 4 saatlik bir gecikmeyle yolcularını alıp hareket eder.

Geminin sefere çıkmasından sonra verdiği emrin uygulanmaması dönemin Ulaştırma Bakanı’nı bir hayli kızdırır. Bakanın en büyük kızgınlığı ise kendi görüş doğrulsun da karara katılmayan Ali Can’adır. Yönetim Kurulu Kararından sonra Ali Can’a verdiği kararır değiştirilmesi yönünde bir hayli baskı yapılır. Ali Can kararını değiştirse 4 kişinin katıldığı toplantıda iki üye seferin iptali yönünde iki üye de Seferin yapılması yönünde karar vermiş olacak bu durumda usul gereğince Yönetim Kurulu Başkanının oyu iki sayılacağından sefer iptal edilecekti. Ülkesini ve kendisinin okumasında, yetiştirilmesinde yardımcı olan Denizcilik Bankası’nın saygınlığını düşünerek tüm baskılara rağmen verdiği karardan dönmemiştir. Bu olaydan bir gün sonra Ulaştırma Bakanının Özel Kalem Müdürü Ali Can arayarak Bakanımız sizi saat 17,00 Yeşilköy Hava alanı şeref salonunda sizinle görüşecek diye haber verir. Ali Can Yeşilköy Hava Alanına gider merak içindedir Bakan kendisini niçin çağırmıştır. Şöyle düşünür evet çok doğru bir karar almışsınız ilk gemiyi kaldırın insanlar mağdur olmasın ikinci seferi de iptal edin. Diye beklerken Saat 17,00 Bakan Şeref Salonundan içeri girer orada bekleyen Ali Can ile görüşür Ali Can neden bu seferinin yapılmasını yönünde hareket ettiğini anlatır. Ali Can’ın konuşması bitimce Bakının yüzünde olumlu bir izlenim varken Egosuna yenik düşer ve Özel Kalem Müdürü’ne dönerek Ali Can Bey’in istifasını kabul ettim gereken derhal yapılsın emrini verir.

Bu arada bundan sonraki sefer için Genel Müdür iptal edilmesi yönünde emir verir. Yalnız bu iptal bu yolculuk için bilet alan 120 Yolcu’ya bildirilmemiştir. Yolculuk günü geldiğinde seferin iptal edildiğini öğrenen yolcular Genel Müdürlük katına çıkar haklarını ararlar gazeteler bu olayları büyük puntolarla yazılan başlıklarla okuyucularına duyururlar. Ayrıca Milliyet gazetesinde Burhan Felek, Hürriyet gazetesinde Oktay Ekşi köşelerinde dönemin Bakanını ağır bir şekilde eleştirmişlerdi. Aradan bir aya yakın bir zaman sonra ellerinde biletleri olduğu halde ailesi ile birlikte mağdur olan yolcuların önemli bir kısmı Denizcilik Bankası aleyhine maddi, manevi dava açmaya başlamışlardı. Ali Can ile birlikte (E) Amiral Rıza Akol’u görevden alınır. Gerek Ali Can gerekse (E) Amiral Rıza Akol Sermayesinin tamamı Devlet’e ait olan Denizcilik Bankası T.A.O değil Türkiye Cumhuriyetinin itibarını korurken yolcuların da haklarını da korumuş olmuşlardır. Aslında dönemin Genel Müdürü Recai Hanioğlu dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in İTÜ sınıf arkadaşıdır. Ondan randevu alsa ki randevu almasına da gerek yoktur telefonla durumu anlatsa inanıyorum ki Devrin Başbakanı Süleyman Demirel Devleti küçük düşüren bu olayların olmasına asla müsaade etmezdi.

Dönemin Ulaştırma Bakanı bunun üzerine Ali Can ile (E) Amiral Rıza Akol’u görevden almak için bir kararname çıkartır. Kararname Cumhur Başkanı Fahri Korutürk’ün önüne geldiği zaman bu kararnameyi imzalamaz. Bu durum karşısında Ali Can’a tehditler gelir. Eşine gelen bir telefon eğer Ali Can görevinden ayrılmazsa oğlu ’nu öldüreceklerini söylerler bu baskılar karsısında Al Can pes eder (E) Amiral Rıza Akol’lu aracılığı ile Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e ulaşır ve kararname imzalanır Ali Can ve (E) Amiral Rıza Akol’u görevden alınır. Ali Can görevden alınmasından sonra Danıştay’a görevine iade edilmesi için dava açar Danıştay yürütmeyi durdurur. Bakanlık mahkeme kararına uymaz bu arada Hükümet değişmiş yeni gelen hükümet Ali Can’ın Danıştay’ın verdiği göreve iade kararını yerine getirir. Kaderin bir cilvesi olarak bir yıl sonra ilk Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür olarak atandığı 5 Ocak tarihinde Yönetim Kulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı olarak tekrar görevine başlar. Ali Can’a Denizcilik Bankası T.A.O bağlı Haliç, Camialtı, Hasköy, İstinye, İzmir Alaybey ve inşa halindeki Pendik Tersanesi bağlanır.

PENDİK TERSANESİ

Cumhuriyetimizden evvel ülkemizde ciddi bir gemi sanayi yoktu. Atatürk’ün emriyle Haliç’teki tersaneye ilaveten yeni ve modern bir tersane kurulmasını emreder. Yeni bir tersane kurulması görevi de o dönemki adı ile Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğü’ne (Haliç Tersanesi) verilmiştir. Yük. Müh. Naci Ark Başkanlığında, Yük.Müh Mümtaz Balsöz, Yük.Müh. Zeyyad Parlar, Yük.Müh. Bahattin Elgiz, Yük.Müh. Mesut Togar, Dnz. Kur. Albay Nurettin Bey ve Münakalat Vekâlet’inden (Ulaştırma Bakanlığı) Zeki Güder’den oluşan bir heyet oluşturulur. Bu heyette görev alan Yük. Mühendisler, Amerika, İngiltere ve Almanya’da Gemi İnşa Mühendisliği tahsili yapmış en az bir iki dil bilen çok iyi eğitilmiş kişilerdi. Heyet tersane kurulacak yer aramaya başlar Pavli Adasının bulunduğu Pendik koyu tersanenin kurulmasına en uygun yer olarak seçilir. Tersanenin istimlak, arazi düzeltme ve proje çalışmalarını yürütmek üzere Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğü’nden (Haliç Tersanesi) Mühendislerinden Tersane yer belirleme üyesi Mümtaz Balsöz Pendik Tersanesi’ne kurucu Müdür olarak atanır. 1938 yılı başında Denizbank’ın kurulması ile Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğü (Haliç Tersanesi) Denizbank’a bağlanır. Denizbank döneminde bir taraftan istimlak faaliyetleri devam ederken bir yandan da ileride bu tersanede çalıştırılmak üzere Gemi İnşa Mühendisliği tahsili yapmaları için yurt dışına talebe gönderilir. Atatürk’ün vefatından sonra Denizbank kapatılır Tersane Devlet Denizyollarına bağlanır. 1940 yılında dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından inşaat istenilen hızda yapılmaması nedeniyle kızar kapatın burayı der. Ve Pendik Tersanesinde inşaatı durdurulur.

1950 seçimlerinde Demokrat Parti İktidara gelince Denizbank Denizcilik Bankası T.A.O adı ile yediden kurulur. Mülga Denizbank’ın Genel Müdürü Yusuf Ziya Öniş yeni kuruluna Denizcilik Bankası T.A.O Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür olarak atanır. Demokrat Parti bir yandan tarihi Haliç Tersanesi’ni canlandırmaya çalışırken yaklaşık on yıldan fazla çalışmaları durdurulan Pendik Tersanesini yeniden ele alıp istimlak çalışmalarına yeniden başlatır. Bu dönemde Milliyet Gazetesinden Refi Cevat Ulunay ile Peyami Sefa’nın muhalefetine rağmen çalışmalar devam eder bu çalışmalar istimlak edilecek arazilerin çok sahipli olması ve mahkemelerin uzun sürmesi nedeniyle istenilen hızla ilerlemez.

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Devlet Planlama Teşkilatı kurulur. Birinci beş yıllık kalkınma planı hazırlanırken o dönemde Denizcilik Bankası T.A.O Genel Müdür’ü olan Atatürk tarafından Gemi İnşa Tahsili yapması için İngiltere’ye gönderilen Nedret Utkan; Pendik Tersanesi’nin inşaatı ve Motor fabrikasının kurulmasını beş yıllık kalkınma planına koydurmuştu. Plan kapsamında Pendik tersanesi içinde Sulzer firması ile bir motor fabrikası kurulması ile ilgili işler de Denizcilik Bankası T.A.O ‘na görev olarak verilmiştir.

1960’lı yıllarda Denizcilik Bankası tersane arazisinin istimlak işlerini yürütmeye devam etti 1967 yılına gelince de yeterli miktarda da arazi istimlak edildiğinden Pendik Tersanesi için Uluslararası Proje ihalesine çıkılır. İhaleye Batı Almanya, Polonya, Norveç, Danimarka, Fransa ve İspanya firmalarınca teklif görülür, verilen tekliflerin incelenmesi sonrasında Batı Almanya ve Polonya firmalarının verdiği proje ön plana çıkar. Polonya’nın Cekop firması teklifi hem projenin hem de eğitime gönderilecek mühendislerin eğitim giderlerinin Batı Almanya firmasının teklifine nazaran daha ucuz olması nedeniyle tercih edilir. Ve proje Polonya’nın Cekop firmasına verilir. Cekop firması 1,5 yıl kadar süren bir çalışma sonunda kızağı, kuru havuzu, atölyeleri, vinçleri ve sosyal tesisleri ve alt yapıları ile çok detaylı bir tersane projesi hazırlar ve Denizcilik Bankasına tatbik edilmek üzere teslim eder. Bu arada Denizcilik Bankası’ndan 50 kişilik eğitim grubu 8 ay süren teorik ve pratik eğitim görürler.

12 Ekim 1969 tarihinde Milletvekili Genel Seçimleri yapılır Türkiye’yi yönetecek yeni kadroları halk belirleyeceklerdir. Partiler propaganda çalışmalarına başlarlar. Adalet Partisi yayınladığı seçim bildirgesinin 46.Sayfasında Ulaştırma ve Haberleşme Hizmetleri bölümünde ki denizcilikle ilgili bölümde şöyle yazıyordu;" Kara, Deniz ve Hava Ulaştırması ve Telekominikosyon faaliyetleri,ekonomik,sosyal can ve mal emniyeti yeniden düzenlenecektir. Deniz yolu ulaştırmasının ekonomik hayatımızdaki büyük önemi dolayısıyla bu saha da başlanılan Planlı kalkınma hareketlerine devam oldurulacaktır. Deniz Ticaretimizin ileri memleketler Denizcilik seviyesine çıkarılması için genç ve modern gemilere deniz Ticaret filomuzun kuvvetlendirilmesi yolundaki gayretlerimize devam olunacaktır. Deniz vasıtaları sanayiinin geliştirilmesi için kurulmakta olan tersane ve deniz dizel motorları fabrikasının bir an önce işletmeye girmesi sağlanacaktır. Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel Taksim Meydanında İstanbul’lulara şu vaatlerde bulunuyordu. Boğaziçine köprü yapacağız, Pendikte bir tersane korup burada 75.000 DWT’luk gemiler yapacağız binlerce kişiye istihdam sağlayacak burada üretilen gemilerle ithal ettiğimiz mallar ile ihraç ettiğimiz mallar taşınarak milyonlarca döviz tasarruf edilecek buradan tasarruf edilen dövizlerle ülke içerisinde yeni barajlar kurulacak yeni fabrikalar açılacak herkese iş herkese aş verilecektir.

1969 yılının başında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği dönemin Denizcilik Bankası T.A.O Genel Müdürü Mehmet Şükrü Kıykıoğlu’a ivedi olarak Ankara’ya gelmesini Milli Güvenlik Kurulunda Denizcilik Bankası ile ilgili bilgi verilmesi istenir. Genel Müdür Şükrü Kıykıoğlu Genel Müdür Yardımcısı’nın şu anda Ankara’da olduğunu Denizcilik Bankası ile ilgili olarak Konsey üyelerine doyurucu bilgi vereceğini söyler. Bir görev nedeni ile Ankara İrtibat Müdürlüğü’nde çalışmakta olan Celalettin Erol aranır, Mili Güvenlik Kuruluna bilgi vermesi için Çankaya köşküne gitmesi söylenir. Atatürk döneminde yurt dışında gemi inşa mühendisi olmak üzere İngiltere’ye gönderilen kişilerden olan Celalettin Erol hemen Çankaya köşküne çıkar. Milli Güvenlik Kuru toplantı halindedir. Sebebini bilmediği, tahmin edemediği bu davet haberini alınca çok heyecanlanır. Kendisini bir Binbaşı karşılar Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı salonun kapısına kadar getirir. Kapının dışında bir sandalyeyi göstererek oturup beklemesini söyler. Sebebini bilmediği ve tahmin bile edemediği için bu bekleme yıllar gibi uzun sürer nihayet salonun kapısı açılır salonu davet edilir. İçeri girdiğinde geniş ve aydınlık salondaki büyük masanın başında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay sağ tarafında Başbakan Süleyman Demirel ve Bakanlar, sol tarafında Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları oturmuşlar sanki kendisini bekler vaziyette görür Celalettin Erol kürsüye davet edilir. Kürsüdeki yerini alınca başta Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay olmak üzere masadaki herkesin gözlerini kendisine çevirip uzun uzun süzdüklerini adeta kendisini tetkik ettiklerini fark eder heyecanla kendisine ne sorulacağını merakı içerisindedir. Dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Kemalettin Gökakın kedisinin merakla beklediği soruyu sorar. “Sizi buraya Pendik Tersanesi için davet ettik. Marmara Denizi, içinde ve Ege’de birçok koy varken niçin tersane kurulması için illa da Pendik koyu seçilmiş. Bize bunun gerekçeleri ile açıklar mısınız “der. Soru sonrasında oldukça rahatlayan Celalettin Erol uzun uzun, İngiltere, Almanya ve diğer ülkelerdeki şehirlerle iç içe olan tersanelerden misaller verir, Şehirden çok uzakta rast gele bir koyda tersane yapmanın mahzurlarını anlatır. Başbakan Süleyman Demirel kendisine yönlendirici sorularla yardımcı olmaya çalışır. Sözlerini bitirince masada oturanların yüz ifadelerinden imtihanı geçtiğini ve onları ikna ettiğini fark eder. Salondan çıkmaya hazırlanırken bütün cesaretini toplayıp Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a “Sayın Cumhurbaşkanım ben ve diğer birçok arkadaşım 1938 yılında Pendik Tersanesi için mühendislik eğitimi görmek üzere İngiltere’ye gönderildik. Ben yıllarca eski tersanelerde mühendis olarak çalıştım, Müdürlük yaptım. Şimdi Genel Müdür Yardımcısı’yım nerede ise emekli olacağım 1938 yılından bu yana 31 yıl geçti Pendik Tersanesi hala arazi halinde. Müsaade edin de şu tersaneyi yapalım efendim der. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay aldığı izahattan tatmin olmuş bir yüz ifadesi ve olanca babacanlığı ile “Temam evladım tersaneni yapacaksın” der.

Köşk’ten mutlu bir şekilde ayrılan Celalettin Erol sonradan öğrenir ki Pendik Koyunda Tersane’nin yapılacağı yerde Merkez Bankası ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın yazlık kampları vardır. Tersanenin inşaatı başladığı zaman bu kamplar kaldırılacaktır. Kamp sakinleri kamplarının bozulmaması için ölesiye mücadele etmektedirler ve konuyu Milli Güvenlik Kurulu gündemine kadar intikal ettirmişlerdir. Celalettin Erol’un Çankaya Köşkünde verdiği izahat üzerine mukavemet kırılır Pendik Tersanesi kurtulmuştur.

1937 yılında ilk defa temeli atılan Pendik Tersanesi Temeli ikinci kez 29 Mayıs 1969 tarihinde dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından atılır. Tersanenin Pendik Koyunda yapılmasın diye yıllarca kampanya sürdüren Pendik halkına Süleyman Demirel Tören sırasında söyle hitap eder “ Ey Pendikliler yıllarca bu Pendik Koyu’ndan denize bakıp durdunuz da elinize ne geçti. Bu denizden bu Pavli Adası’ndan kaçınız yararlandı. Şimdi biz buraya büyük bir tersane kuruyoruz. Bu Tersanede en az 2000 kişi çalışacak, bu aile fertleri ile 10,000 kişi demektir. Tersane faaliyete geçince etrafta yan sanayi kurulacak orada da insanlar çalışacak. Demek ki buradan 15,20 bin kişi ekmek yiyecek 20 bin kişi demek 30-40 bin ekmek demek bu kadar ekmek şu kadar fırın demek, şu kadar bakkal demek Tersane demek iş demek, aş demek, para demek, Canlılık demek. Göreceksiniz bu tersane açılınca Pendik ve civarına büyük canlılık gelecek, buraya hayat gelecek “Demirel’in bu sözleri meresim sahasını dolduran genellikle orta halli Pendik halkını çok sevindirdi ve çok büyük alkış aldı. O tarihten sonra ‘da Burada Tersane yapılmasın kampanyası bıçak gibi kesilir.

29 Mayıs 1969’da yapılan temel atma merasiminden sonra Cekop firmasının hazırladığı projesi doğrultusunda inşaatına hız vermek ve gerekli tezgâh ve teçhizatları sipariş etmek için şartname ve ihale çalışmalarına hız bir şekilde başlanır.

Bu dönemde Türkiye’ye gelen Türkiye’de yatırım yapmak isteyen Japon heyetine Pendik Tersanesinden bahsedilir. Japonya’nın IHI firması bu ortaklık teklifini kabul eder heyetler arasında İstanbul’da ve Tokyo’da görüşmeler yapılır. Japon IHI firmasının mühendisleri Türkiye’ye gelir Tersanenin Planını hazırlayan Polonya’nın Cekop firmasının hazırladığı projeyi inceler 1967 Arap-İsrail Savaşı nedeniyle Süveyş kanalının kapalı olduğu için Petrol Tankerleri Ümit Burnunu dönerek Avrupa’ya Petrol taşıyorlardı. Bu sebeple o tarihlerde petrol tankerleri büyük tonajlı olarak inşa ediliyordu. 30,40 bin tonluk tankerler yerine 200,300 bin tonluk tankerler inşa ediliyordu ve tersane kapasiteleri revize ediliyor bu ölçüde gemilerin inşa edilebilmek için de büyütülüyordu. Dünyadaki bu gelişmeleri dikkate alan Japonlar Cekop projesini revize ettiler bunda amaçları Büyük Bloklarla kısa zamanda dev tankerler, dev dökme yük gemileri Pendik Tersanesi’nde inşa edebilmekti. Japon Mühendisler yalnız bu projeyi tadil etmekte kalmazlar Türkiye’de gemi inşa sanayine yardımcı olabilecek bütün yan sanayi imkânlarını didik didik araştırırlar gemi inşa sanayi ile ilgili bütün malzeme ve yan sanayi imkânlarını incelerler. O dönemde Deniz Nakliyatın yatırım planında yer alan bir miktar geminin inşaatı da kurulacak ortaklığa ilk sipariş olarak verilecek ve tersanenin ilk kuruluş yıllarında boş kalması önlenmiş olacaktı.

Japonlar tersane ile ilgili fizibilite çalışmalarını bitirler ve kesin olarak Pendik Tersanesi’ne ortak olmayı kabul ederler. Japonların bu kararı üzerine 1970 yılının sonunda Devlet Planlama Teşkilatınca Tersane ile ortaklık kararnamesi hazırlanır hükümetin tasvibine sunulur. Türk gemi inşa sanayine devrim yaratacak, başta gemi inşa mühendislerine büyük istihdam sağlayacak bu anlaşmanın onaylanmasına Gemi İnşa Mühendisleri Odası destek olacağı yerde Pendik Tersanesi Japonlara Peşkeş çekeliyor diye kampanya ’ya başlarlar bu kampanya basında da destek bulur. Ve hazırlanan kararname bir türlü imzalanamaz. Bu sırada 12 Mart Muhtırası verilir hükümet istifa eder. Proje Ankara’da sahipsiz kalır dönemin Genel Müdürü Celalettin Erol ile dönemin Tokyo Büyükelçisi Şükrü Elek Dağ’dır. Bu projenin onaylanması için gecelerini gündüzlerine katarak çalışırlar Japonlar halen projeye sıcak bakarlar fakat devrin hükümeti ilgilenmez bu arada seçim olmuş CHP-MSP partileri koalisyon kurarak hükümet olur. 7 Eylül 1973 tarihinde toplanan Bakanlıklar arası Ekonomik Kurul Gemi Mühendisleri Odasını ve Ulaştırma Bakanlığı görüşleri doğrultusunda Pendik Tersanesi Projesinin gerçekleştirilmesinin ekonomimiz bakımından çok önemli olduğunu ve dış finansmanın Ulusal Kaynaklarımızdan sağlanmasına karar verir. 4 sene süren bu çalışmalar çöpe gitmiştir. Japonlar Türkiye yerine Brezilya’da Brezilyalılarla ortak tersane kurar. Bu Olayı Türkiye’de Gemi İnşa Mühendisliğinin öncülerinden Gemin İnşa Mühendisleri Odası Başkanlığı ve Türk Loydu kurucularından Prof. Dr. Teoman Özalp “Tanıklık Ediyorum Cumhuriyet ve Atatürk Anıları” adlı kitabında şöyle anlatıyor. “Devlet ilk kez büyük tersane kurulmasına karar vermiş tersanenin kurulacak yer seçimi nedeniyle tartışmalar başlanmış o bölgede evleri olan bazı dostlarım bana gücenmelerini göze alarak tersanenin kurulmasından yana çıktım Gemi Mühendisleri Odası Başkanı ve Denizcilik Bankası T.A.O Yönetim Kurulu Üyesi olarak bu görüşten yana olmak bir görevdi. Ne yazık ki büyük masraflarla kurulan bu dünya çapındaki tersane beklenen doğrultuda gelişmedi. Tersanenin kuruluş çalışmaları yapılırken Japonya’nın dünyaca ünlü IHI tersanesi ile iş birliği yapma düşünceleri vardı. Bu kuruluşun başkanı Dr. Shinto Türkiye’ye gelmişti. Kendisini Liman Lokantasında yemeğe götürmüştüm taze marul yedikten sonra Hayatımda bu kadar lezzetli bir salata yemedim, bunları nerede yetiştiriyorsunuz. Pendik Tersane bölgesinde yetişir mi? bence tersaneden vaz geçin bunları yetiştirin ve ihraç edin demişti. İşbirliğinden sonradan vaz geçen Japonlar Brezilya’da tersane kurdular.”

Pendik Tersanesi milli imkânları ile yapılmaya başlandı. Özellikle 1978 yılından sonra Ali Can ve arkadaşlarının insanüstü bir gayretle çalışmaları sonucunda açılmaya hazır hale geldi. Ali Can bundan üç dört yıl önce nasıl bitiririz diye kara kara düşünürken şimdi ise bu koca devi nasıl işletiriz diye düşünmeye başlar. O dönemde Başbakan Yardımcısı olan 1970 yılında Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olarak IHI ile ortaklık için çalışma yapan 1981 yılında ise Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal ile görüşme yapmaya karar verir. Devlet Planlama Teşkilatı Daire Başkanı Mahir Barutçu ile Turgut Özal’dan randevu alınıp görüşme yaparlar. Görüşmede Ali Can Turgut Özal’a tersanenin son durumu hakkında bilgi verir işletme konusunda endişelerini anlatır. Turgut Özal ben Pendik işini 10 yıl evvel bitirmiştim. Sizin gibi genç mühendisler, sonra emekli paşalar bu güzel işi bozdu. Şimdi ben ne yüzle Japonya’ya gider tekrar ortaklık teklif ederim der. Ali Can efendim ben Japon ortaklığına eskiden de inanıyordum. Şimdi de inanıyorum dedikten sonra Pendik Tersanesi 1970 yılında henüz arazi aşamasındaydı. Şimdi ise nerde ise bitme aşamasında ben Japonların bu tersaneye teknoloji getirsinler diye pazarlama güçleri ile tersaneye iş bulsunlar Tersaneyi mutlaka profesyonel bir yönetime kavuştursunlar diye bu ortaklığı istiyorum der. Bu sözler üzerine ben şubat’ın 5’inde Japonya’ya gidiyorum seni de heyete dahil edeyim IHI ile bir daha görüşelim der. Ali Can Turgut Özal ile Japonya’ya gider burada yapılan toplantıda Özal’a benim ortaklı konusunda alternatif bir düşüncem var müsaade ederseniz arz edeyim der. Ve devam eder 1970 li yıllarda IHI firması ile ortaklık teşebbüsüne girişildiği zaman tersane arazi halinde idi. Şimdi tersane bitmek üzere şimdi Japonlara yüzde 50 ortak ol dersek harcadığımız bütün paraların yarısı bize nakit ödemek zorunda kalacaklar. Bu da büyük bir para ve bu parayı kabul edipte ortaklığa razı olurlarsa bu defa da biz daha Türkiye’ye dönmeden bitmiş tersaneyi Japonlara peşkeş çektiler diye davul çalmaya başlarlar. Özal peki o zaman ne yapacağız der efendim uygun görürseniz tersanenin mülkiyetini devlete bırakalım düşük sermayeli bir şirket kuralım yüzde ellisi Denizcilik Bankasına yüzde ellisi de Japonlara ait olsun bu işletme şirketine 20-25 sene gibi uzunca bir süre için yüksel bir amortisman ücreti de dahil uygun bir yıllık bedelle kiraya verelim tersaneyi bu işletme şirketi çalıştırsın der Turgut Özal bak bu iyi bir fikir zannederim Japonlar tarz ortaklığa yanıştırlar. Hemen IHI firmasından randevu alınır. Ertesi gün firma yetkilileri görüşme yapmak üzere Tokyo Büyükelçiliğine gelirler Turgut Özal’ın başkanlığında toplantı yapılır geçmişte yaşananlardan üzgün olduğunu bu defa alternatif bir teklifimiz olduğunu söyler Ali Can’ın İşletme Şirketi fikrini Japonlara uzun uzun anlatır. Toplantıyı adata gönülsüz gelen Japonlar işletme şirketi fikrini duyunca ilgilenmeye birbiri ile Japonca konuşmaya başlarlar. Konuyu aralarında görüşmeleri gerektiğini bir iki gün süre isteyip ayrılırlar. İki gün sonra Japonlar elçilik binasına güler bir yüzle gelirler Toplantı başlar başlamaz biz bu işte varız şu sıralar gemi inşa sanayi bir durgunluk içinde ama sizin oralarda İran’la Irak savaş halinde her ülkede ’de bütün limanları, vinçleri, çelik köprüleri, fabrikaları bu savaş sırasında bombalarla tahrip oldu. Bu savaş biter bitmez bütün bu yıkılan tahrip edilen çelik Konstrüksiyon yapılar yeniden yapılacak biz bu işletme şirketine ortak olursak Pendik Tersanesi’nde hem gemi inşa ederiz hem de bu iki ülkedeki bütün çelik inşaatı işlerini Türkiye’den ucuz fiyat verip alabiliriz derler. Bunun üzerine Turgut Özal Ali Can’a dönüp bu iş tamam gerisini sen halledersin der toplantıyı terk eder. Japonlarla Tokyo’da bir iki toplantı daha yapılır. İstanbul’dan getirdiği albümler ile Pendik Tersanesi’ni tanıtır.

Japonlar bir süre sonra İstanbul’a bir mühendis grubu gönderip tersanenin imkânlarını yerinde tetkik edeceklerini mühendislerin hazırlayacakları teknik ve mali raporlara göre çalışmalara devam etmelerinin uygun olacağını söylerler. Japonlar iki aya yakın bir süre İstanbul’da kalırlar Pendik Tersanesinde gemi inşaatı yanında çelik konstrüksiyon işlerinin de yapılması için lüzumlu tezgâhları tespit etmeye çalışırlar bu tezgahları atölyelere gemi inşaatı düzenini bozmadan yerleştirmeyi planlarlar. Çalışmaların sonlandırılması üzerine Turgut Özal’ı ziyaret etmek isterler Turgut Özal ile İstanbul’da Yeniköy’deki evinde görüşürler yaptıkları çalışmaları anlatırlar. Burada tespit ettikleri bilgilerle fizibilite çalışmalarını yapacaklarını bu çalışmalara ilişkin raporları da Denizcilik Bankasına göndereceklerini söyleyerek İstanbul’dan ayrılırlar.

Japonlara bu çalışmalarında kendilerine rehberlik eden Gemi İnşa ve Makine Yüksek Mühendisi Aykut Altay “35 yıl 20 dakikaya nasıl sığdı “adlı kitabında Söyle anlatıyor “Genelde Japonların işlerini çok sevdiklerini ve çok çalışkan olduklarını hepimiz biliriz 1970’lu yılların başlarında 5-6 gemi Japonya’da yapıldı. Bu gemilerin inşası süresince yapılan işleri kontrol için oraya giden meslektaşlarım döndüklerinde anlattıklarını hayretle ve kıskançlıkla dinlerdim. Ellerine verilen programlara Japonlar günü gününe uyuyor ve işlerde hiç aksama olmuyormuş. Ben İş hayatımda Japonlarla hiç çalışmadım 1982 yılında Pendik Tersanesi açıldıktan birkaç ay sonra Tersane Müdürü Emrettin Atik beni odasına çağırdı. Odasına girdiğim zaman 8-10 Japon oturmuşlar beni onlara takdim ettikten sonra Bunlar bizim tersane ile ilgileniyorlar sen İşletme Müdürü olarak tezgâhları ve çalışma şeklimizi onlara en iyi sen anlatırsın dedi onları yanıma alıp Saç işleme atölyesine götürdüm pres tezgahını anlatmaya başladım, 4-5 tanesi not tutuyor 4-5 tanesi fotoğraf çekiyor bazıları da benim anlattıklarımı tekrar soruyor. Bu kadar ilgi beni rahatsız etti ve beni başka şeyler düşünmeye itti. Öğle yemeğine kadar tersaneyi dolaştık. Yemeği giderken Japonların binine bu ilginin sebebini sorduğumda verdiği cevap beni şok etti. “Şu anda İran ile Irak savaş yapıyor ve birbirlerinin fabrikalarını, köprülerini vs. her şeyine tahrip ediyorlar. Bir gün harp bitecek ve bunlar bu yıkılan yerleri yeniden yapmak isteyecekler. Kendi imkânları ile yapamadıkları işler için dış piyasaya açılacaklar. Biz o devletlerin komşularının ağır sanayi gücünü ve fiyatlarını öğrenmek için araştırma yapıyoruz. Dış piyasaya açılan o ihaleye biz de sizin fiyatlarınızla gireceğiz ihaleye kazanırsak ihaleyi size vereceğiz. Ben Bunları duyduğumda hakikaten şok oldum biz Türkler 15 gün sonrası için planlama yapmazken Japonlar harbin bir gün biteceğini ve onların onarım veya yeni yapılması için bazı işleri dış piyasaya açılacağını düşünüyorlar ve onar kişilik gruplarla araştırma yapıyorlar “

Bir süre sonra Japonlar 2 ciltlik fizibilite çalışmalarını tetkik etmek üzere Denizcilik Bankası’na gönderirler. Bu sırada Turgut Özal görevinden istifa eder. Turgut Özal hükümetten ayrıldıktan sonra ne İstanbul’da ne de Ankara’da bu Japon ortaklığına taraftar kimse bulunmaz o zamana kadar bu Japonlarla ortaklığa taraf görünenler en azından muhalif görünmeyenler fikir değiştirmişlerdi Ali Can ortada kalmıştı yapacak hiçbir şey yoktu.

Ali Can’ın geçesini gündüzüne katarak yaptığı yoğun çalışma sonunda Pendik Tersanesi 1 Temmuz 1982 tarihinde Pendik Tersanesi birtakım eksikliklere rağmen Temeli atıldığı 1936 yılından 46 yıl sonra ikinci defa temelinin atıldığı 13 yıl sonra tam olarak tamamlanmadan hizmete açıldı.

Pendik Tersanesi’nin Japon IHI firması ile ortaklık kurulmasına Türkiye’nin aleyhine karşı çıkan Başta Gemi Mühendisleri Odası ile sivil toplum kuruluşları geçmişe dönüp yaptıkları hatanın farkındalar mı bilmiyorum. Tersanenin ikinci defa temelinin atıldığı 1969 yılından Pendik Tersanesinin açıldığı 1 Temmuz 1982 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyeti D.B Deniz Nakliyatı A.Ş. şirketi için yurt dışından tam olarak 27 adet gemi yurt dışında inşa edilir. Yurt dışında inşa ettirilen gemiler Polonya’dan General, Ali Fuat Cebesoy, General Ragıp Gümüşpala, General Kazım Orbay, General. Zeki Doğan. Yugoslavya’dan Fırat, Meriç, Aras, Dicle, Gediz, Keban. İspanya’dan Erdemir, Erzurum. Almanya’dan Necdet Or, Kaptan Sait Özege. Japonya’dan ise Raman, Isparta, Kocaeli, Kahraman Maraş, Urfa, Rauf Bey, Adıyaman Gaziantep, 29 Ekim, İsdemir, Menteşe, Amiral Fahri Ergin, Amiral Mehmet Ali Ülgen gemileridir.>

Mustafa Kemal Paşa 17 Mart 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresinin açılışında yaptığı konuşmada özetle “Ülkemizi esir ülkesi yaptırmayız. Nihayet bugün dünya bilsin ki millet tam bağımsızlığın sağlandığını görmedikçe yürümeye başladığı yoldan bir an durmayacaktır. Ben Ulusal egemenliği ulusal iktisat egemenliği olarak anlarım. Aksi halde varılacak sonuç açıktır. Görünüşte Türkiye bizim fakat aslında ülkemiz iktisaden bizden çok yabancıların ülkesi bir sömürge olacaktır. Siyasi ve Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar İktisat zaferi ile taçlandıramazlarsa elde edilen zaferler sürüp gidemez, az zamanda söner. ZANNOLUNMASIN Kİ YABANCI SERMAYEYE KARŞIYIZ HAYIR BİZİM MEMLEKETİMİZ GENİŞTİR. EMEK VE SERMAYE YE GEREKEN TEMİNATI VERMEYE HER ZAMAN HAZIRIZ. YABANCI SERMAYE BİZİM EMEĞİMİZİ TAMAMLASIN BİZİM İÇİN VE ONLAR İÇİN FAYDALI NETİCELER VERSİN.

Eğer Pendik Tersanesini Japonlarla iş birliği girip işletseydik bu 10 yıl içerisinde satın alınan bu 27 adet gemiden en az yirmi âdeti Ana ve yardımcı makinaları ile Pendik Tersanesinde inşa edilebilirdi. Bu ülkenin dövizi bu ülkede kalırdı bunun yanı sıra bir o kadar gemide ihraç edilir ülkemiz önemli miktarda döviz kazanırdı. Büyük bir istihdam sağlardı. İnşa edilmesi için milyarlarca dolar harcanan Pendik Tersanesi bugün üretim yapmadan yarı faal bir halde bulunmaktadır.

Ali Can Tersanenin açılış töreninde kendisini tebrik edenlere şunları söyler bu projenin benim için manevi bir tarafı vardı. Bu projeyi ilk akıl eden ve başlatanlardan biri de benim koruyucum çok saydığım ve sevdiğim bir insan olan Nedret Utkan’dı. Bu projeyi bu sebeple de büyük bir gayretle takip etmek benim için adeta kutsal bir görevdi der.

7 Kasım 2020 tarihinde covit-19 illetinden kaybettiğimiz Ali Can’ı rahmet ve minnetle anıyorum