1933 yılında T.C İktisat Vekaleti Tahlisiye Umum Müdürlüğü tarafından yayınlanan kitapta, Tahlisiye İdaresi’nin kuruluşunu şöyle anlatıyor; İstanbul boğazı, coğrafi vaziyeti itibari ile Karadeniz’in tek geçididir. Karadeniz’de sahili bulunan devletler ve bu devletlerden bilhassa Rusya, Romanya gibi dünya piyasasına milyonlarca ton emtia gönderen memleketler alışverişlerinin mühim bir kısmını Karadeniz limanları vasıtası ile denizden temin ettikleri için bu emtiayı taşıyan ticaret gemilerinin ait olduğu memleketler bu geçittin selametiyle alâkadar olmak mecburiyetinde kalmışlardır. Karadeniz gibi, kuzey memleketlerinin büyük nehirlerinin sularıyla dolan, kuzeyden kopup güney Rusya ovalarında bir maniaya tesadüf etmeden esen rüzgârlarla her daim kabaran bir denizin bu tek kapı önünde gösterdiği şiddet her zaman gemicileri alâkadar eden bir keyfiyettir. Boğaz önünde, en sakin havalarda bile mevcut olan gayrı muntazam akıntılar gemilerin rotalarını bozmakta, sık sık olaylara sebep olan fırtınalar, tipiler, sisler gemicileri müşkül mevkilerde bırakmakta idi. Rotalarından çıkan gemiler boğaza yakın sahillerde sık sık karaya gitmekte idiler. Ve bilhassa sahil seyrüseferleri yapan ve irili ufaklı binlerce yelkenliler bu korkutucu duruma şiddetle maruz kalıyorlardı.
Tahlisiye idaresinin kurulmasına öncülük eden senelerde Karadeniz’de meydana gelen şiddetli fırtınalar bir defasında yetmişe bir defasında da yüz elliye yakın yelkenli gemiyi boğaz girişine yakın sahillerde karaya atmış ve binlerce liralık zarardan başka birçok canlara mal olmuştu.
İşte Karadeniz boğazının bu hususiyetidir ki hükûmeti boğazın haricî sahillerinde hayırlı ve iktisadî bir tesisat vücuda getirmeğe sevk etti. Kurulacak İşletme ne kadar küçük olursa olsun yine paraya ihtiyacı vardı. Halbuki Osmanlı devleti, aklına gelen İşletme için bu tesisattan yararlanacak olanlara bir ücret talep edemezdi.
Çünkü Kapitülasyon denilen ekonomik esaret, Avrupalı devletlerin izni olmadan yabancılardan ücret alınmasına müsait değildi. Halbuki boğazın harici sahillerinde yapılacak tesisattan ecnebi vapurlarının da istifade etmesi tabiî olduğu için bunların da muayyen bir ücret ile bu işe yardım etmeleri zarurî bulunuyordu. Bundan dolayı İstanbul’da bulunan ecnebi sefirler içinde İsveç ve Norveç sefiri ön ayak olarak, bir tahlisiye idaresi tesisi için 1866 senesinde İstanbul’da müzakerelere başlandı.
Osmanlı İmparatorluğu ile İstanbul’da bulunan ecnebi Sefirler (Elçiler) arasında başlanan bu görüşmeler üç sene gibi uzun bir zaman sürdü. Osmanlı İmparatorluğunca Can ve Mal emniyetini korumak için kurulması düşünülen bu kuruluş hizmetlerinin karşılığında bir ücret talep edecek olması yabancı devletleri olumsuz bir düşünceye sevk ediyordu.
1869 yılında alınacak ücretin belirlenmesi için Osmanlı İmparatorluğu yabancı devlet elçiliklerine bir toplantı yapılması önerdi. Toplanan komisyon evvela yapılacak tahlisiye tesisatının ihtiyaç duyulacak malzemelerini ve kurulacak tahlisiye istasyonlarının yerlerini tayin ettikten sonra tonaj hesabı ile ticaret gemilerinden alınacak resmin miktarını tesbit etti. Bu işlerinde Bahriye Nezareti tarafından idare edilmesine karar verdi.
Yapılacak Tahlisiye idaresinin amacı kuracağı istasyonlarca kazaların olmamasını önlemek ve olası bir kazada da kazazedelere yardım etmek. Kazaları önlemek için Rumeli ve Anadolu fenerleri yanına birer top yerleştirmek ve bu fenerlerden 14 mil kadar açıklarda sabit bir fener dubası koyarak gemilere mevki tayini imkânını vermek, kazazedelerin kurtarılması amacıyla da İstanbul Boğazı girişinin sağ ve sol sahillerinde 16 kadar tahlisiye istasyonları tesisi kurulmasına karar verdi. Ve komisyon dağıldı. Komisyonca alınan kararlar yerine getirildi. Kazaların olmamasını önlemek için tedbirler alındığı gibi Rumeli ve Anadolu sahillerinde Rumeli ve Anadolu sahillerinde Terkos gölünün kuzeyinden başlayarak Şilenin batısına kadar uzanan yerlere muayyen mevkilerde tahlisiye istasyonları açıldı.
Toplanan komisyon tahlisiye resmi tonilâto başına 15 altın paradan olarak belirledi. Bu vergi toplanmaya başlandıktan ve ilk tesisat yapıldıktan sonra ilk toplantı 19 Kasım 1870 de ve müteakip toplantılar 16 Ocak ve 4 Şubat 1871 de, İstanbul liman reisi Etem Paşanın riyaseti altında toplandı. Bu komisyon bahriye nezareti tarafından sarfedilen tesis masrafını tetkik edecek ve tesisatı işletmeye yeterli gelmeyen miktarı artıracaktı. Komisyon tesis masrafını tetkik ve bunu 2,909,254, kuruş olarak tesbit etti, Tahlisiye ücretini ise 15 altın paradan 20 altın paraya artırdı.
Bu ücretin artırılmasına Rusya ve Avusturya temsilcileri itiraz ettiler. Fakat 7 Aralık 1871 de kazaya uğrayan bir Rus yelkenli gemisine yapılan tahlisiye ameliyatı üzerine Rusya, birkaç gün sonra benzeri bir olay üzerine de Avusturya, bu artırmayı kabul ettiler. Komisyon mesaisine 4 Şubat 1871 de nihayet verdi. İşte bu tarihten 1881 tarihine kadar tahlisiye işi (Bahriye nezareti) nin idaresi altında yapıldı.
19 Şubat 1880 tarihinde İngiltere, Almanya, Avusturya, Amerika, İspanya, İtalya, İsveç, Belçika, Rusya, Romanya, Fransa, Felemenk, Yunanistan devletlerinin İstanbul sefirleri müşterek bir nota ile Osmanlı İmparatorluğuna müracaat ederek bir komisyonun toplanmasını teklif ettiler. Devletçe ’de kabul edilen teklif üzerine, komisyon Dilâver Paşanın başkanlığı altında olarak 9 Aralık 1880 tarihinde toplandı. Bu komisyon toplantısı 24 Nisan 1883 tarihine kadar sürdü. Bu toplantı neticesinde şu kararlar alındı.
1 Tahlisiye idaresinin malî ve idarî murakabesinin yukarıda isimleri yazılı devletlerin murahhasları tarafından ifasına;
2 Bu murahhasların aralarından intihap edilecek bir delege marifeti ile kontrol icrasına;
3- Tahlisiye umurunun tedvirine dair hazırlanan nizamnamenin kabul ve icrasına;
4- Toplanan murahhasların aralarından intihap edilecek muhtelit bir komisyonun daimî surette bu işlere nezaret etmesine;
5- Bahriye nezareti namına işleri idareye teşrik edilen İstanbul liman reisinin komisyon mukarreratını infaz etmesine ve tahlisiye işlerini idare eylemesine; karar verdi.
Bu karar ile tahlisiye işleri doğrudan doğruya yukarıda isimleri yazılı olan devlet murahhaslarının idaresine intikal etmiş oluyordu.
Komisyon, kararı doğrultusunda bir yabancı elçilik temsilcilerinden oluşan komisyon belirlendi. Komisyonun başında ise İngiltere’nin İstanbul konsolosu mister ( Vrenc) bulunuyordu. Liman reislerinin bütün vazifesi bu komisyonun aldığı kararlara uymak suretiyle kararları uygulama zorundaydı,
Yabancı elçilik mensuplarından oluşan bu Komisyonca kabul edilen nizamname Osmanlı Devleti Babıâli kabul ve ilân etmek istemedi. Fakat buna rağmen nizamnamenin tatbikine karar verildi ve bu nizamname 1883 ten harbi umumiye (I. Dünya Savaşına) kadar, harbi umumiden sonra Lozan’a kadar tatbikat sahasında kaldı.
24 Nisan 1883 Tarihli Nizamname ’nin dördüncü kısım 15, maddesinde Tahlisiye vergisi yine Yabancıların elinde olan Fenerler Tahsilat odasında alınacak, tahsil edilen paralar ayrıca bir hesaba dahil olmak üzere her gün Bankı Osmaniye (Osmanlı Bankası) gönderilecek. Yatırılan bu para yalnız yabancılardan oluşan tahlisiye heyetinin onayı ile harcanacaktır.
Dördüncü kısmın 16 maddesine göre de masraflar ile gelirlerin muhasebesi Türkçe ve Fransızca kaydedilecektir.
Dördüncü kısmın 16 maddesine göre de Avrupa Devletlerinin birinin talep etmesi halinde İdarenin muhasebesini tetkik etmeye yetkili olacağından evrakın bir suretinin alabilecek yaptığı kontrolden bir müzekkere tanzim ederek tasdik edecektir.
Dördüncü kısmın 19 maddesinin göre de ; Bu nizamname, tahlisiye İdaresinin birçok işleri İstanbul liman reislerinin eline vermiş gibi görünüyorsa da hakikatte liman reisleri; İngiltere veya Fransa sefarethanelerinde toplanmakta ve yapılan işleri ile posta hizmetlerini bile kendi hususi katipleri ve postaları ile icra edilmekte olan yabancılardan oluşan komisyon kararlarını tatbik ve infazdan başka bir şey yapamıyorlardı, (Bu dönemde Avusturya, Fransa, Rusya, Almanya ve İngiltere gibi yabancı devletlere posta imtiyazlar verilmiş, değişik kentlerde 72 adet postane açılmıştır. Her devlet posta hizmetlerini kendilerine ait Pasta kuruluşları aracılığı ile yapıyorlardı.
Liman reisi nezdinde bulunan tahlisiye muhasebecisi ile diğer kâtipleri, münhasıran komisyon ve hükûmet tarafından vaki olan tebliğleri kayıt ve tamim ile meşgul olurlardı Tahlisiyenin gelirleri, fenerler idaresi memurları tarafından toplanır ve doğruca Osmanlı bankasına gönderilirdi. Tahlisiye muhasebecisinin kasasında bulunan para ancak muamelâtı günlük harcamaları temin edecek az bir miktarı geçemezdi. Hatta günlük işler için ihtiyaç duyulan para dahi komisyonun emri ile kasadan çıkabilirdi.
Osmanlı Devleti bu nizamnameyi kabul ve ilân eylememişti. Fakat buna rağmen 1883 ten 1915 şe kadar ve 1920’den 1923 çe kadar 35 sene bu nizamname yürürlükte kaldı. 1883 ten sonra, tahlisiye idaresinin aldığı yeni şekil üzerine Bahriye nezareti kuruluş masrafı olarak evvelce sarfettiği paranın faizi le beraber iadesini talep etti. Bahriye nezareti 1870’te tesis masrafı olarak tahlisiyeye 29092 lira 53 buçuk kuruş sarfetmişti. Bunun 13 senelik faizinin baliği olan yüzde 10 hesabı ile 46406 lira 24 buçuk kuruşu da talep ediyordu.
Bu hesabın tekrar tetkiki Amerika, İngiltere, Rusya, Romanya devletleri temsilcilerinden oluşan komisyon kuruldu. Komisyon faizi kabul etmedikten başka İdare-i mahsusa’nın (Günümüzdeki adı Türkiye Denizcilik İşletmeleri) tahlisiye rüsumundan borcu, iade edilen duba esmanı, bahriyenin idaresi esnasındaki satışından kalan kısmı da tesis masrafından tenzil etti. Bu suretle hazırladığı bir raporda bahriye nezaretinin 9458 lira 59 buçuk kuruşa indiriyordu.
Bahriye nezareti; bu kararı evvelâ kabul etmedi. Arada görüşmeler yapıldı. Ve nihayet 1899 da bu kararı kabule mecbur kaldı. 13 Haziran 1899 tarihli ve bahriye nazırı Hasan paşanın imzaladığı bir ibraname ile tahlisiye komisyonca kabul edilen 9500 lirayı tahsili ile Tahlisiye İdaresinden hiçbir surette alacağının kalmadığını beyan eden bir ibraname imzalandı.
Tonilato başına 20 para olarak alınmakta olan tahlisiye rüsumu 13 Mart 1899 tarihinde tekrar 15 paraya indirildi. 1 Ağustos 1904’te yeni bir formül kabul edilerek 800 tonilatoya kadar beher tonilatodan 15 ve fazlası için 7 buçuk para alınması karar verildi. 1 Temmuz 1908 de bu rüsum tekrar tenzil edilerek 800 tonilatoya kadar beher tonilatoda 12 ve fazlası için 6 para esası kabul olundu.
Harbi umumi (I. Dünya Savaşı) başladığı zaman, yabancıların elinde bulunan işletmeler gibi, tahlisiye idaresine de Osmanlı hükûmetince millîleştirildi.
Harbi umuminin (I Dünya savaşı) ilânı üzerine tahlisiyenin gelir fazlası bulunan ve 90,000 İngiliz lirasına yakın kıymette yabancı hükûmetlerin esham ve tahvilâtından ibaret olan ihtiyat akçası Osmanlı bankasının Londra şubesine naklettirilmiş ve bilahare da İngiltere hükûmeti tarafından üzerine haciz vazedilmiştir. Bu para geri alınamamıştır.
05 Kasım1915’den 05 Kasım 1920 tarihine kadar Osmanlı Devleti’nin elinde olan aralarında Tahlisiye İdaresi’nin de bulunduğu kuruluşlar tekrar yabancıların eline geçti. Harbi umumînin mağlûbiyetimizle neticelenmesi ve İstanbul’un işgali üzerine 5 Kasım 1920 tarihinde, tahlisiye idaresi, tekrar yabancıların idaresine geçti. Ve İngiliz, Fransız, İtalya temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından idare edilmeğe başlanmıştır. 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgal sırasında devam eden bu durum büyük Türk zaferine kadar bu şekilde devam etmiştir. Zaferi müteakip 9 Haziran 1923’te tahlisiye idaresi de Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmetinin idaresine geçmiştir.
Bu tarihten itibaren tahlisiye gene bir müddet İstanbul liman reisleri tarafından idare edilmiştir.
1924 senesinde bütçe kanunu Tahlisiye İdaresi Millî Müdafaa Vekâletine bağlanmış, İstanbul’da kurulan Bahriye-i ticariye müdüriyeti Umumiyesine bağlanmıştır. Kısa bir müddet de bu şekilde idare edilen Tahlisiye İdaresi, 14 Nisan 1925 tarihli ve 617 numaralı bir kanun ile Tahlisiye Umum Müdürlüğü Kurulmuştur.
1- Tahlisiye idaresi müstakilen bir müdüriyeti umumiye haline getirilmiştir;
2- Bu müdüriyeti Umumiyeye bir şahsiyeti hükmiye bahşedilmiştir;
3- Müdüriyeti Umumiyeye mülhak bir bütçe verilmiştir;
4- İktisat vekâletine bağlanmıştır. İşte o günden itibaren tahlisiye müdüriyeti Umumiyesi
Müstakilen çalışmağa başlamış ve ilk iş olarak harbin ve işgal senelerinin ika etmiş olduğu tahribatı tamir ile işe başlamıştır.
Tahlisiye İdaresi kuruluşundan sonra, umumî harbe (sonra, umumî Savaşı) kadar tamamlanmamış bir teşkilât ile iş görmüş, Boğazın her iki sahilinde istenilen yerlerde istediği tesisatı kuramamıştı. Buna ecnebi devletlerin bir sürü siyasî endişeleri mâni oluyordu. Harpte ve işgal senelerinde ise birçok tesisatı zamanın veya kasıtlı olarak harap olmuş, Eski altın para esası üzerine kurulan vergi sisteminin yürütülmesinin imkân yoktu. Zaten bu vergi işgal senelerinde 7 Kasım 1920 tarihinde ecnebi komisyonun kararı ile 12 altın para esasından tonilato başında 2,50 kâğıt kuruşu olmuştu.
Tahlisiye İdaresi Umum Müdürlüğü son şeklinin aldıktan sonra bu miktar resmin tamir edilecek ve yeniden yapılacak işler için yeterli olmayacaktı. Dolayısı ile yukarıda bahsedilen kanun ile beher tonilatodan seyyanen beş kuruş alınması kabul edildi. Bir Haziran 1932 tarihine kadar beş kuruş olarak alınmakta iken 1955 numaralı kanunla 4 kuruşa tenzil edilmiş olan tahlisiye rüsumu, umumî harpten evvel altın esası üzerine alınan 12 paranın ancak bir misli üstünde idi. Umumî harpten sonra artan hayat pahalılığının derecesi düşünülürse harpten evvele nazaran bir misil artan bugünkü rüsum miktarının çok görülmeyecektir.
İşte, bugün insanî ve iktisadî gayelerle çalışmakta olan Tahlisiye idaresi bu şekilde kurulmuş ve tekâmül etmiş bir müessesedir. Bu günkü tahlisiye idaresi bir Müdüriyeti umumiye halinde idare edilir. Merkezi İstanbul’dadır. İdarenin merkez teşkilâtı bir Müdür Umumî ile iki şube müdürü, 1 tahsilat Amiri. 1 mümeyyiz, 1 veznedar, 6 kâtipten ibarettir.
Bu zevatın haricinde yine merkezde ücretle istihdam edilen 1 Makine Mühendisi, 1 mimar, 1 daktilograf ve 1 ambar memuru ve lüzumu kadar odacı vardır.
Tahlisiye Müdüriyeti Umumiyesine merbut teşkilatı şunlardır:
1- Anadolu mıntıkası tahlisiye Müdürlüğü
2- Rumeli mıntıkası tahlisiye Müdürlüğü
3- Ağva mıntıkası tahlisiye kaptanlığı
4- Kefken mıntıkası tahlisiye memurluğu
5- Ereğli mıntıkası tahlisiye memurluğu bulunmaktadır.
Kapitülasyon, geçici veya sürekli olarak bir memlekette yaşayan yabancı uyruklu kişilere tek taraflı olarak tanınan hak ve imtiyazlardır. 16. yüzyıla kadar yapılan kapitülasyon sözleşmelerinin genelinde karşılıklı çıkarlara göre düzenlenmiş, ancak 1838 yılında İngiltere ile yapılan Balta Limanı Ticaret Antlaşması’ndan sonra ise kapitülasyonlar Osmanlı İmparatorluğunun aleyhine işlemeye başlamıştır. Bu tarihten sonra hemen hemen bütün Avrupa devletlerine kapitülasyon verilmiştir. Verilen bu kapitülasyon sonucunda yabancılar Kamu işletmelerini de ele geçirmiş, Demiryolu, rıhtım, tramvay, elektrik, tünel, telefon havagazı gibi alanlar ile özel girişimler, madencilik, bankacılık, sigortacılık gibi alanlarda büyük şirketler kurmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu 1854 yılında ilk dış borçlanmasını, Rusya ile Kırım Savaşı sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirmiş, bundan sonra da borçlanmayı neredeyse alışkanlık haline getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, yaşadığı her ekonomik sıkıntıda dış borç almaya başladı. Bu borçların verimli kullanılamaması sonucu, kısa sürede, değil borçlar, faizlerini bile ödenemez hale gelmiştir. 1874'te devlet mali iflasın eşiğine gelmiştir. Alacaklı devletler Osmanlı İmparatorluğu’nun damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergileriler’ den alacaklarını tahsil etmek için1881 yılında Düyun-u Umumiye İdaresi'ni kurarak alacaklarının tahsilini yapmaya başlamıştır. Bu borçlar Lozan Anlaşması ile ilk borcun alındığı tarihten 100 yıl ile ilk yılında son taksitini ödemiştir.
Yabancı ülkelere verilen Kapitülasyonlar Osmanlı İmparatorluğunun gelişmemesinden önemli rol oynamış neticesinde de Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde önemli bir unsur olarak tarihteki yerini almıştır.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: