Deniz Yaşamını Koruma Derneği Başkanı Volkan Narcı, Marmara'dan başlayıp Akdeniz'de tamamladığı 90 günlük deniz seferi boyunca, denizlerdeki ortak biyolojik türleri inceledi, bilim insanları ve balıkçılarla sorunları ve çözüm önerilerini görüştü.
Narcı, Marmara'dan başlayıp Akdeniz'de tamamladığı 90 günlük deniz seferi boyunca, denizlerdeki ortak biyolojik türleri inceledi, bilim insanları ve balıkçılarla sorunları ve çözüm önerilerini görüştü.
"Marmara’dan Akdeniz’e Sürdürülebilirlik Serüveni" adını verdiği proje için temmuz ayında Heybeliada'dan yelkenli tekneyle yola çıkan Narcı, Marmara Denizi, Ege ve Akdeniz'de, bin 700 deniz mili kat etti.
90 günlük seyahati boyunca 180'den fazla dalış gerçekleştirerek deniz ekosistemini izleme fırsatı bulan Narcı, gözlemlerini paylaştı.
Marmara Denizi'ni ekosistemi, biyoçeşitliliği ve doğal zenginlikleriyle harika bir deniz olarak nitelendiren Narcı, "Biz uzun yıllardır Marmara Denizi'nin biyoçeşitliliği üzerine çalışan bir kurumuz. Buradaki mercanlarla, balık çeşitliliğiyle, koruma alanlarıyla ilgili birçok çalışma yapılıyor ve bunların temelinde Akdeniz kökenli türler var. Marmara Denizi'nin üstü Karadeniz, altı Akdeniz ve ortak canlılar burada. Dalgıçlar olarak Marmara Denizi'ni görüyoruz ama 'Bunu insanlara nasıl ulaştırabiliriz?' sorusunun cevabı bu seyahate başlamak olacaktı." değerlendirmesini yaptı.
"Marmara varsa Akdeniz var, Marmara varsa Karadeniz var"
Heybeliada'dan başladığı seyahatini, Marmara Denizi'nin batısından devam ederek Gökçeada ve Bozcaada üzerinden sürdürüp Kekova'da tamamladığını, dönüşü ise doğu Marmara üzerinden gerçekleştirdiğini belirten Narcı, sürdürülebilirliği odağına alan bir program yaptığını, teknede atıkları ayrıştırarak karbon ayak izini düşürdüğünü söyledi.
Sahil Güvenlik Komutanlığının kendisine destek olduğunu, verdiği molalarda İstanbul Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi ve Ege Üniversitesinden bilim insanları ile STK temsilcileri ve balıkçılarla görüşme imkanı bulduğunu anlatan Narcı, projenin en önemli yanlarından birinin tarafları bir araya getirmek olduğuna değindi.
Narcı, şöyle devam etti:
"Marmara Denizi ortak bir deniz, ortak türler var, o zaman ortak kültürümüz olmalı. Yolda, üniversitelerden uzmanlarla, profesörlerle, bilim insanlarıyla röportajlar yaptık, aynı soruları sorduk. Balıkçılarla, balıkçı kooperatif başkanlarıyla bir araya geldik, onlara da aynı soruları sorduk. Bölgede çalışan STK'lere de aynısını sorduk. Dedik ki 'Marmara neden önemli?' 25 uzmanın ve balıkçının ortak ifadesi şu oldu: 'Marmara varsa Akdeniz var, Marmara varsa Karadeniz var.' Yani, Akdeniz ve Ege'nin son sığınağı Marmara Denizi."
Dalışlardaki gözlemleri hakkında bilgi veren Narcı, "Pina, Akdeniz endemiği bir türdür, Akdeniz'deki dalışlarımızda hep pinaları ölü gördük. Ama Marmara'da pinalar yaşıyor. Akdeniz'de 70'ten fazla noktada dalış yaptık. Belli başlı araştırmalar zaten var, çok değerli bilim insanları bunları yapıyor ama bir seferde bu kadar uzun bir rota Türkiye'de ilk. Makine kullanmadan, yelkenle, fırtınalarla... Bu projenin en temel amacı, ortak kültürler ve ortak canlıları bir araya getirmekti." diye konuştu
"Tekneler atıklarını geceleri denize bırakıyor"
Marmara Denizi'nde ektikleri mercanların benzerlerini Çanakkale ve Ayvalık'ta gördüğünü vurgulayan Narcı, Akdeniz'de bu türlerin, 90 metre gibi derinliklerde bulunduğunu, yine Akdeniz'de bazı sünger çeşitleri hastalanmış ve nesli tehlike altındayken Marmara'da yaşayabildiğini aktardı.
Narcı, şöyle konuştu:
"Akdeniz'de hangi deniz tavşanını görebiliyorsanız aynısını Marmara'da görebiliyorsunuz. Marmara'nın 20 metre altındaki su, Akdeniz suyu. İklim değişikliği nedeniyle Marmara'nın son sığınak olduğunu söyleyebiliriz. Marmara'ya gözümüz gibi, aşkla bakmamız lazım ki buradan diğer denizleri restore ediyor olabileceğiz. Çünkü önemli tüm türler burada da var ve burası tamamen bizim. Kim bu denizden ne kadar faydalanıyorsa ve kirletiyorsa, o kadar karşılığını vermesi lazım. Türkiye kıyılarında inanılmaz büyük tekneler var. Bu tekneler demirlediği yerde 3-6 ay kalabiliyorlar, 7 gün 24 saat klimaları, motorları çalışıyor. Atık çıkışını, fosil yakıt tüketimini düşünebiliyor musunuz? Denizi korumak için hem bakanlıklar mücadele veriyor hem bizim gibi ulusal ya da uluslararası STK'ler mücadele veriyor. Teknelerin atıklarını toplayan STK'ler var ama her gün yapma şansları yok, tekneler atıklarını geceleri denize bırakıyor."
600 metrekare hayalet ağ temizliği
Akdeniz'de çok az ahtapot gördüğünü, Marmara Denizi koruma alanı ilan edildikten sonra burada ahtapotların çoğalmaya başladığını kaydeden Narcı, gözlemlediği istilacı türlere ilişkin ise "Bu türlerin avcıları bizim sularımızda olmadığı için hızlı bir şekilde üreyebiliyorlar. Şimdilik Akdeniz Havzası içerisindeler, Çanakkale'de kesilmiş durumda. Ama istilacı deniz yosunlarını Çanakkale'den itibaren görmeye başladık." ifadelerini kullandı.
Seyahati boyunca Ege ve Akdeniz'de 600 metrekare hayalet ağ temizlediğini de dile getiren Narcı, sözlerini şöyle tamamladı:
"Dalışlarımda, insanlardan uzak yerlerde muhteşem zenginlikler vardı. Rengarenk canlılar, suratımıza çarpan balıklar vardı. Ama özellikle deniz turizminin yapıldığı, marinaların, tur teknelerinin, balıkçı barınaklarının yanına doğru geldiğimizde denize saygı göstermediklerini çok net olarak gördük. Dalışlarda gittiğimiz yerlerden atıklar topladık. Hayalet ağlar her yerde, burada da problemimiz. Türkiye'nin bütün kıyılarında bunlar var, gittiğimiz her yerde temizledik. Hep insan baskısı. O baskılar, oradaki türleri yok ediyor."