12 Haziran seçimlerinin propaganda çalışmalarının başladığı günden bu yana meydanlarda, TV ekranlarında, gazete reklamlarında partilerin genel başkanlarını, sözcülerini izliyoruz, dinliyoruz.Bütün partiler daha fazla oy alabilmek için vatandaşlara çeşitli

12 Haziran seçimlerinin propaganda çalışmalarının başladığı günden bu yana meydanlarda, TV ekranlarında, gazete reklamlarında partilerin genel başkanlarını, sözcülerini izliyoruz, dinliyoruz.

Bütün partiler daha fazla oy alabilmek için vatandaşlara çeşitli projeler sunuyor, çeşitli vaatlerde bulunuyorlar. Bu proje ve vaatler arasında öne çıkanlar ve en çok vurgulananlar daha ziyade nakdi yardımlar. Yoksul ve işsiz insanları açlığa mahkum olmaktan kurtaracak veya çocuklarının okul masraflarını kısmen karşılayacak aylık para yardımları veya istediğinizi satın alabileceğiniz özel kredi kartı gibi çeşitli vaatler.

Ben şahsen. Takip edebildiğim kadarı ile hiçbir partinin bütün ülkeyi kasıp kavuran işsizliğe çözüm getirebilecek somut bir proje ile ortaya çıktığını görmedim. Halbuki yoksulluğun. Açlığın en büyük sebebi işsizliktir.

Yoksul insallara bir miktar para yardımı vererek onları muhtaç durumdan kurtarmak elbette güzel birşey ama yoksulluğun gerçek çözümü insanlarımıza çalışabilecekleri, alın teri ile para kazanabilecekleri bir iş bulabilmektir.

Türkiye, yıllardır bütün uğraşlara rağmen maalesef üreten bir ülke olamadı. Nüfusumuz yıllar içinde büyük ölçüde artarken, istihdam imkanlarını aynı ölçüde artıramadık, sanayimizi yeterince geliştiremedik, hayvancılığımız, tarımımız gelişeceği yerde geriledi.

  • Gemi yapıyoruz, yerli katkı yüzde elli,
  • Otomatik yapıyoruz, bir iki marka hariç yerli katkı çok düşük,
  • Televizyon yapıyoruz, birçok parçası Çin’den geliyor, beyaz eşyada da durum aynı,
  • Bütün marketlerimiz Çin malları ile dolup taşıyor,
  • Eskiden ihraç ettiğimiz birçok tarım ürününü ne yazık ki dışarıdan ithal eder hale geldik,
  • Koskoca Anadolu’da yeterli sayıda hayvan yetiştiremiyoruz, dışarıdan canlı hayvan ve ithal ediyoruz.

İşsizliğin ve yoksulluğun kesin çaresi Türkiye’yi gerçek bir üretim ülkesi haline dönüştürmek ve bu dönüşümü sağlayacak bir üretim seferberliğini derhal başlatmaktır. Ürettiğinden daha fazla tüketen bir toplum bu durumu daha fazla ne kadar sürdürebilir...

Önerilerim;

Sanayimizi, tarımımızı, hayvancılığımızı nasıl geliştirebilriz; sürekli artan genç nüfusumuzu istihdam edebileceğimiz el sanatlarımızı, oyuncak sanayimizi nasıl canlandırabilriz; üretimimizi her alanda nasıl artırabiliriz? Bu sorulara çare olabileceğini düşündüğüm bazı önerilerimi ve düşüncelerimi bu sütunlarda okuyucularımla paylaşmak istedim. Biraz olsun işe yarayabilirlerse ne mutlu bana...

Sanayimiz

Kabul etmek gerekir ki son 50 yılda sanayimizde ciddi bir ilerleme kaydedildi ama bu süre içinde dünya sanayi de çok gelişti; teknoloji büyük bir devrim geçirdi. Türkiye, bugün geldiği noktada birçok sanayi kolunda hala büyük ölçüde dışa bağımlı; ürettiğimiz sanayi mallarında katma değerlerimiz maalesef çok düşük. Dışarıdan ithal edilen sanayi mamullerini üretecek firmaları ucuz kredilerle destekleyerek bu katkı payı yüzdesi artırılabilir.

Bir diğer husus da imal ettiğimiz makineler, cihazlar, yedek parçalar kalite olarak Avrupa standartlarında olduğu ve ithal benzerlerinden çok daha  ucuza mal edildikleri halde batı hayranlığımız veya kendi mallarımıza güven duymadığımız için tercih edilmiyorlar ve aynı ürünler devlet veya belediyeler tarafından dışarıdan çok daha pahalı olarak ithal ediliyorlar. Bunları duyuyor, yaşıyor ve üzülüyoruz.

Bu politikalara mümkün olduğu kadar son verilmeli, tersine yerli imalatçı firmalar siparişlerle alımlarla desteklenmeli, gelişmelerine, büyümelerine fırsat verilmelidir.

Sanayide Eğitim Seferberliği

  • Teknik ve mesleki eğitime daha yoğun bir şekilde önem verilmeli, gençlerin düz liseler yerine mesleki eğitimi seçmeleri özendirilmelidir.
  • Meslek lisesi eğitiminde pratik eğitim, tezgah, alet ve malzeme yetersizliği nedeniyle yeterli derecede verilememekte, neticede okuldan mezun olan gençler yeterli  pratiğe sahip olamadıklarından ya başka mesleklere yahut da yüksek öğrenime uönelmektedirler.
  • Meslek liselerinde pratik eğitimi yeterli hale getirmek için büyük sanayi kuruluşları özellikle Almanya’da tatbik edildiği gibi her yıl ihtiyaçları kadar talebeye burs vererek kendilerine bağlamalı ve bu talebelerin pratik eğitimleri yaz aylarında veya yıl içindeki birkaç ayda hazırlanacak özel bir programla kendi fabrikalarında verilmelidir. Firmaların burs ve diğer masrafları fasraf olarak kabul edilerek vergiden düşürülmeli, firmalar bu yolla teşvik edilmelidir.
  • Meslek liselerinde okul içi mesleki yönlendirmede öğrenciler mutlaka bir kabiliyet ve heves testine tabi tutulmalı, gençler sonradan sevmeyerek çalışacakları mesleklere yönlendirilmemelidirler.
  • Okuyamamış gençleri, meslek sahibi yapabilmek için, Milli Eğitim Bakanlığı, meslek liselerinde yaz aylarında ve kışın akşam saatlerinde çeşitli dallarda kurslar açmalıdır.

Tarımımız

Tarım ürünlerinde birim alandan alınan hasat maalesef dünya standartlarının çok altındadır. Bu verim düşüklüğünün en önemli nedenlerinden biri miras yolu ile ekilip biçilen arazilerin gittikçe küçülmesi, diğeri ise çiftçimizin yeterli eğitime sahip olmamasıdır.

Küçük arazilerin birleştirilmesi ve kollktif ziraate geçiş için ilginç bir öneri

Ekilebilir küçük arazi parçalarının birleştirilerek kollektif bir şekilde işletilmesi konusunda 50 yılını Amerika’da çalışarak geçirdikten sonra Türkiye’ye dönen duayen yüksek mühendis çok değerli dostum Sayın Fikri Ertükel’in ilginç bir önerisi var. Benim de çok beğendiğim ve tatbik edilebildiği takdirde Türk tarımında devrim yaratacağına inandığım bu öneriyi ilgililerin bilgi ve taktirlerine sunuyorum.

Miras yolu ile nesilden nesile devrederek küçülmüş olan arazilerin işletilmesi verimli olamamakta, masrafları getirisinden fazla olmaktadır.
Bu küçük araziler sahiplerinin de gönüllü rızaları ile birleştirilip büyük bir arazi haline getirilebilir ve işletilmeleri Tarım Bakanlığı veya ziraat odalarının öncülüğü ile organize edilebilecek profesyonel bir kuruluş tarafından yürütülebilir. Köylüle parselleri nispetinde ortak olacakları bu şirkette hem işçi olarak maaş almaları sağlanabilir ve hem de yıl sonunda ürün karından pay alabilirler.

Tarlaların bu şekilde işletilmesi alet, traktör, tohum, gübre ev sair masraflar müşterek olacağı için küçük parsel masrafları ile mukayese edilemeyecek derecede düşük olacak; ayrıca tarım ilmi esaslara göre profesyonellerce yürütüleceği için ürün de kat kat fazla olabilecektir. Kötü hava şartlarına karşı ürün sigortası da yapılabileceği gibi, köylü isterse hisse payını başkasına satabilecektir.

Türk tarımında ciddi bir gelişme sağlayacağına inandığım bu öneriyi özellikle ilgililerin dikkatine sunuyorum.

Hayvancılığımız

Son 30 yılda Güneydoğu’daki terörün de etkisi ile hayvancılığımız maalesef çok geriledi. Bu süre içinde nüfusumuz neredeyse ikiye katlandığı halde hayvan sayımızda bir artış olmadı.

Bir misal vermek gerekirse, 75 milyon nüfusa sahip Türkiye’deki büyükbaş hayvan sayısı 4.5 milyonluk küçücük İrlanda’daki büyükbaş hayvan sayısına neredeyse eşit.

Netice olarak, biz dışarıdan canlı hayvan ve kırmızı et ithal ederken İrlanda tersine dışarıya canlı hayvan ve kırmızı et satıyor. Biz hayvanlarımızdan günde ortalama 10-15 litre süt alırken Hollanda 40-45 litre süt alıyor. Neticede küçücük Hollanda bütün dünyaya peynir satıyor biz çocuklarımıza süt içiremiyoruz.

Koskoca Türkiye’ye bu düşük rakamlar yakışmıyor. Biz bir yerde yanlış yapıyoruz; yanlışımızı doğru teşhis etmeli ve mutlaka düzeltmeliyiz. Son yıllarda hükümet Ziraaat Bankası aracılığı ile ciddi hayvancılık kredileri tahsis ediyor. Bunları memnuniyetle görüyor, takip ediyoruz ama yeterli sonuç alınamıyor. Çünkü köylümüz yeterli bilgi donanımına sahip değil; hayvan beslemenin ilmi gerçeklerini yerine getiremiyor.
O halde devletin kredi tahsis etmek kadar köylümüzü eğitmeyi ve ona yol göstermeyi de başarması gerekir. Çünki, hem tarım hem de hayvancılık bir ilim. Köylümüzün babadan kalma alışkanlıkları bırakıp ilmi metodları tatbik etmesi ve kollektif çalışmalara yönlendirilmesi lazım.

Tarım ve Hayvancılıkta Mesleki Eğitim

Devlet, Türkiye’de bölgelere göre bir ürün planlaması yaparak her bölgede yetişen ürüne veya hayvancılığa göre köy enstitülerine benzer tarzda ziraat okulları açarak köylü çocuklarımızı o bölgenin ihtiyacına göre bilgili çiftçiler olarak yetiştirmelidir.
Ayrıca o okullarda kurslar açarak orta yaşlı köylülerimizi de sürekli bir eğitime tabi tutmalıdır.

El Sanatları ve Oyuncak İmalatı

Bir diğer önerim de Çin mallarına benzer bir üretim için olacak. Çin; yıllardır tatbik ettiği üretim ve istihdam politikaları ile hem artan genç nüfusuna iş imkanları yaratıyor hem de bütün dünya pazarlarını  cazip ve ucuz ürünleri ile ele geçirmiş durumda.

Bizim de kasabalarımızda, köylerimizde ya tahsillerine devam edemedikleri ya da iş bulamadıkları için işsiz güçsüz dolaşan 15 ila 20 yaş arası kızlı erkekli milyonlarca mutsuz gencimiz var. Ülkemiz, Çin’in tatbik ettiği istihdam politikalarını elbette aynen tatbik edemez ama bu gençleri meşgul edebilecek benzer bir model tatbik edilebilmeli ve bu maksatla mevcut mevzuat zorlanmalıdır.

Türk zekası ve becerisi ile hazırlanacak Çin malı benzeri alet, ev gereçleri ve çocuk oyuncakları hazırlanacak prototip ve imalat teknikleri ile Anadolu’nun muhtelif yerlerine serpiştirilecek binlerce küçük imalat atelyelerinde bu gençlerimiz tarafından üretilebilir. Bu küçük imalat atelyelerini işletecek müteşebbislere özel arazi tahsisleri, teşvikler ve krediler tahsis edilebilir; vergi avantajı sağlanabilir. Gençlerimiz köylerine kurulacak bu atelyelerde boş oturmak yerine çok makul ücretlerle seve seve çalışabilirler. Kendilerine sağlık ve ihtiyarlık sigortası yapılabilir; bunlar geçici olarak devlet tarafından karşılanabilir. Böylelikle bu ürünler, Çin malları ile rekabet edebilecek ucuzlukta üretilebilirler.

Böylelikle, hem gençlerimizi boş gezmekten kurtarırız; hem şehre göçü bir nebze önleyebiliriz; hem de ithalatı azaltabiliriz. Belki de zamanla Çin malı yerine bütün dünyada daha güzel, daha güvenilir bir Türk malı imajı yaratabiliriz.

Neden olmasın?

Sonuç Olarak;

Ben geçmiş idarecilik tecrübelerim ve yaşadıklarıma güvenerek ifade etmek isterim ki Türk insanı iyi eğitilip iyi yönlendirildiği taktirde yapamayacağı, başaramayacağı hiç bir iş yoktur. Sanayide, tarımda, hayvancılıkta ve el işlerinde alınacak ciddi tedbirlerle hem işsizliği hem yoksulluğu hem şehre göçü hem de bir ölçüde terörü ortadan kaldırmak mümkün olabilir.

Bu tedbirlerle artan üretim ülkeye bolluk, refah ve mutluluk getirecektir. Türkiye’nin herkesin iş güç sahibi olduğu, mutlu insanların yaşadığı güçlü ve saygın bir ülke olmasını istiyorsak üretimimizi artırmak için elimizden geleni yapmalıyız.

Parolamız daima üretim, üretim, daha çok üretim olmalıdır.

Başka çaremiz yoktur.