BU KOLTUKTA EN UZUN KALAN BAKAN BENİM
Bakan olunca baktım 49 yılda 67 tane bakan geçmiş bu koltuktan. Ortalamaya bakıyorsunuz 78 ay. Ağzım gözüm derken vakit geçer. Benimki Cumhuriyet tarihinin en uzun bakanlığı. Başbakan beni bu koltukta neden mi tutuyor? Bunu önce kendisi ile paylaşmanız lazım. Benim kendimi anlatmam çok anlamlı değil. Ama ben çalıştığımı düşünüyorum. Tabii bu bir ekip işidir, tek başıma yapmıyorum.

İNSANA HİZMET ZOR İŞ!
Benim bakanlığım hizmet ağırlıklı bir bakanlık. Fazla fiyakası da yok. Ben bu yüzden kendimi " AMELE BAKAN " olarak adlandırıyorum.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile İstanbul Fındıklı'da boğazın kıyısındaki Deniz Ticaret Odası tesislerinde konuşuyoruz.
Binali Yıldırım, AK Parti Hükümetlerinde koltuğunu korumasını bilen önemli birkaç isimden biri.
Başbakan Erdoğan'ın en yakınında ve en güvendiği Bakanlar arasında yer alıyor. Başbakan O'nu niye koltuğunda tutuyor?
Bu soruya cevap ararken, Binali Yıldırım'ın, Cumhuriyet tarihinin en uzun süre koltuğunu koruyan Ulaştırma Bakanı olduğunu da öğreniyoruz.
Ulaştırma Bakanlığı'nın yaptığı işler hizmet sektörüne girdiği için Bakan Yıldırım kendini " Ben amele Bakanım " diye adlandırıyor.
Halkın yaşam kalitesini yükseltiyoruz .
İçinde bulunduğumuz sektör çok kapsamlı ve çok geniş . Direk ülke ekonomisini ilgilendiriyor . Kabinede birçok değişiklik oldu, siz değişmediniz. Başbakan sizi çok mu seviyor ?
Yani şimdi tabi soru doğru, 58, 59 ve 60, hükümette Sayın Başbakanımız görev verdi, biz de onun verdiği görevleri bakanlığımızın yetki ve sorumluluk alanında en iyi şekilde yapmanın gayreti içindeyiz. Bu sayın Başbakanımızın takdiridir. Ama sevmek veya sevmemek bir görevin, bir hakkın yapılması için yeterli şart değildir. Bunu bilmemiz lazım . Ne kadar seversek sevelim, her halde işini yapamıyorsak, kişisel olarak duygusal olarak bir tercih yapmak zorunda değiliz. Önemli olan ülkenin, insanımızın işinin en iyi şekilde görülmesidir. Bu çerçevede de bize verilen yetki alanı içinde havacılıkta, denizcilikte, kara ulaştırmasında, kara yollarının yapımı da dahil olmak üzere, tüm iletişim ve posta hizmetlerinde, ülkemizin insanımızın ihtiyacı olan işleri yapmaya gayret ediyoruz. Biz de başbakanımızı severiz, millet seviyor, biz de seviyoruz.
Başbakanın kıstası nedir, çok çalışkan insanı mı seviyor? Proje üreten, çalışkan, performansı yüksek birisini mi istiyor ?
Açıkçası sayın Başbakanın benim hakkımdaki değerlendirmeleri, benim size anlatmamın çok bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Onu kendisiyle paylaşsanız daha faydalı olur. Benim kendimi anlatmam da çok anlamlı değil. Yani ben çalışıyorum, çalıştığımı düşünüyorum, tek başıma da yapmıyorum bu işleri, büyük bir ekibimiz var. 15 genel müdürümüz var, 60 ' a yakın genel müdür yardımcılarımız var, iki müsteşar, 8 müsteşar yardımcılarımız, 100 bini aşkın ulaşım hizmetlerinde çalışan insanımız var. Bu bir ekip işidir.
Sizin bakanlığınız bünyesinde 100 bin kişi çalışıyor, her birini 5 ile çarparsak nüfus olarak 500 binlik bir rakam çıkıyor. . .
Tabi bir ailedir. En elzem hizmetler yapılıyor, nedir bunlar? Karayolu yapımı, karayolu taşımacılığının düzenlenmesi, hava taşımacılığının geliştirilmesi, denizlerimizde her türlü faaliyetin, tersanecilik, deniz eğitimi, denizcilik idaresi, limanlar gibi, yatçılık gibi konuların geliştirilmesi, demiryollarımızın tekrar ayağa kaldırılması, posta hizmetlerinde PTT Bank 'ın yaptıkları ortada . Uydu uzay hizmetleriyle ilgili projelerin takibi ve bilumum telekomünikasyon, Türkiye 'nin bilgi toplumuna dönüşmesi için projelerin hayata geçirilmesi. Bunlar adeta insanımızın 24 saatlik yaşamında ihtiyacı olan, sürekli içinde bulunduğu faaliyetler. Bu, işin vatandaşın yaşam kalitesini iyileştirmeye, hayatını kolaylaştırmaya yönelik tarafı. Bir de ülke ekonomisidir önemli olan. Sadece İstanbul 'da trafikte bekleyenlerden dolayı, kayıplardan dolayı ödediğimiz fatura yılda 2 buçuk katrilyon. Bir fikir versin diye söylüyorum. Bunlar müthiş rakamlar. Metrobüs İstanbul trafiğine ve ülke ekonomisine önemli bir rahatlama getirdi. Rekabet açısından bakarsak, istihdam oluşturma bakımından baktığımızda sektörün ne kadar kapsamlı, ne kadar geniş olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Burada neyi kastettiniz?
Öyle niteliyorum, çünkü hizmet zor iştir. İnsana hizmet hele en zor işlerden birisidir. Bizim bakanlığımızın fiyakası olmaz. Yol yaparsın binbir zahmetle, demiryolu yaparsın, bitiğinde insanlar geçerken , " Aaa ! Bu yol yeni yapılmış, fena olmamış " der. Bazısı da der ki " Şurayı niye şöyle yapmamışlar " uzun zaman boyunca binbir emekle birçok risklerle yaptığımız iş, sadece kullanıcı kullanırken bir anlık onun rahatlığını hisseder. Ama onun arka planında neler oldu, ne hengamelerden geçti bunu çok düşünmez. Bu bize has bir şey değil. Bütün dünyada böyledir. Hizmet sektörü zor bir iştir. Bu işe mantalite olarak zihniyet olarak alışık değilseniz, insana hizmet etmeye eğiliminiz yoksa bu işi yapamazsınız. Ben o yüzden kendimi " Amele Bakan " diye adlandırıyorum. Hizmet ağırlıklı bir bakanlık.
24 saat anılan bir bakanlıksınız. Vatandaşın arabasının lastiği patlasa, trafikte sıkışsa hemen bize selam gönderiyor diyorsunuz. Bu tepkileri nasıl karşılıyorsunuz?Ben gayet güzel karşılıyorum. Vatandaşla interaktif bir ilişki içinde olmak, onların eleştirileri, sorunlarını iletmeleri bize şu anlamı yüklüyor; vatandaş sizden bu işi çözeceğiniz ümidini muhafaza ediyor. Hiç aramazsa o zaman düşünmemiz lazım. Ne düşüneceğiz; artık bunlardan hayır gelmez. Umudunu kesmiştir. Vatandaş umudu kesti mi kimse yaramaz. Umudunu kesmemişse, ben bu adamları arayayım dediği zaman mutlu olmanız lazım. Bu durum vatandaş ile aranızdaki haberleşme devam ediyor demektir. Bu da hizmet yapmanız için sizin heyecanınızın devam ettiği anlamına gelir.
Büyük kazalar oluyor , bu sizi kişisel olarak nasıl etkiliyor ?
Tabi kazalar neticede bütün tedbirleri, bütün sebepleri ortadan kaldırmak, kulun işidir, ama kazayı da önlemenin mümkün olmadığını biliyoruz. Dünyada da ülkemizde de kazalar oluyor. Kazalar tabi bizi sarsıyor. Kişisel olarak sarsıyor. Velev ki bütün kusur, kazayı yapanda olsun, hiç önemi yok. Neticede insanlarımız hayatını kaybediyor. Personel üzerinde çok ciddi olumsuzluklar oluşuyor. Ondan sonraki faaliyetlerde tedirginlikler artıyor, inisiyatif kullanmayı azaltıyor vs.. . Ama kazaların tabi bize öğrettiği şeyler de oluyor. Oradan çıkarılacak dersler daha sonra kaza olmaması için alınacak tedbirler konusunda da çok ciddi kazanımlarımız oluyor. Bunun tabi ki bir bedeli oluyor ister istemez.
Siz bakanlığınız gereği en çok seyahat eden kişilerden birisiniz . Bu konuda hiç istatistik yaptınız mı?
Doğrusu bunun çetelesini tutmadım ama binlerce km diyebilirsiniz. Hem karada hem havada hem denizde yurt içinde, tabi yurt dışı da var doğal olarak.
Hangi ulaşım vasıtasını tercih ediyorsunuz?
Şimdi benim konumumda olursanız eğer, bu sorunun cevabı zor diye düşünüyorum. Çünkü şunu fazla tercih ediyorum dediğiniz zaman sektörde bir şey oluyor, reklam değil de, bakan sektörün şu türüne daha çok ilgi gösteriyor buna daha az ilgi gösteriyor gibi . Mesela havacılık son yıllarda müthiş bir gelişme gösterdi, vatandaşımızın ayağı yerden kesildi, uçtu. Ben denizci kökenliyim, denizciler diyor ki bakanımız denizci ama havacılığa daha çok iş yapıyor. Yani sektörün türleri arasında zaman zaman böyle tatlı rekabetler oluyor. Ben de diyorum ki bütün uçaklar benim, bütün araçlar benim, karadan da giderim ,demiryoluyla da giderim, uçakla da seyahat ederim , yani o bakımdan bizim bir vasıtayı diğerine karşı tercihimiz söz konusu değil. Şartlara bağlı, zaman bazen paranın önüne geçiyor. Vaktimiz olmadığı zaman uçakla gidiyoruz. Oradan demiryoluna biniyoruz, özel arabayla gittiğimiz oluyor. Şartlara ve ihtiyaçlara göre hepsini kullanmaya gayret ediyoruz.
Acaba bir fobiniz var mı? Mesela uçaktan korkar mısınız?
Yok, hiç korkum yok. Akrobasi uçağına bile bindim. Böyle havada daire çizen uçağa dahi bindim.
Yap - işlet - devret demir yollarında uygulanacak. Demir yolarının yapımını yap, işlet, devret modeliyle özel sektöre açacaksınız . .
Gayet tabi. Demir yollarının yeniden yapılanması konusunda çalışmalarımızı tamamladık ve önümüzdeki yasama yılında bunu da geçirdiğimizde, demiryollarında yapım ve işletme olayını birbirinden ayırmış olacağız. Şimdi devlet yol yapıyor, şimdi artık özel sektör de yapabiliyor. Yapılan bu yolda araçlarını vatandaşlar kullanıyorsa demiryolunda da bu olması lazım. Şimdi devlet demiryolunu yapıyor, yapamıyor . . . Ne kendisi doğru dürüst kullanabiliyor ne de başkasına kullandırıyor. Bunu da artık önünü açmamız gerekiyor.
Devlet hava meydanları işletmesi başarılı bir şekilde yap işlet devret modelini yani bu modeli kullandı . .
Geçtiğimiz 5 yılda yap işlet devret modeliyle 4 tane hava limanımızda modern terminaller yaptık ve 50 milyon yolcu kapasitesi kazandık, önceki kapasite de 50 milyondu. Yüzde yüz artırdık. Bunu yapmasaydık havacılığımız bugün tıkanırdı. Bunu gördük 2 buçuk senede bunu yaptık ve işin içinden çıktık. İşte Ankara. Köy meydanıydı ama şimdi Avrupa ' nın en önemli hava alanlarından birisi oldu. Devletin 5 para kaybı yok. Üstelik de yaptırdık. 15 yıllığına verdiğimiz yolcu garantisi ilk yılda geçti ve üstüne de para alıyoruz.Yabancılar gelip bu model hakkında brifing alıyorlarmış. . .
Evet, Türk Modeli diye de isim yapmaya başladı. Bize bunu çok yerde soruyorlar, insanlarımızın seçeneklerini artırdık. İstedikleri alanda seyahat etmelerini sağladık. 6 milyon insanımızı ilk defa uçakla buluşturduk. 5 sene içinde, yolcu sayısını 8 buçuk milyondan 32 buçuk milyona çıkarttık. Bunlar büyük rakamlar.
2002 ‘den 2008’e neler yapıldı ?
Alt yapıyı iyileştiriyoruz. Trafik güvenliğine yönelik tedbirler alıyoruz. Ülkede kuzeyden güneye, doğudan batıya ulaşım koridorları oluşturuyoruz. Cumhuriyet tarihinde reform sayılabilecek KÖYDEŞ projesini hayata geçirdik ve 2 yılda Türkiye ' de ulaşılamayan köy kalmadı . 6 katrilyon bütçe ayırdık ve bütün yollarımıza erişim var .
2002 yılında geldiniz ve bakanlık koltuğuna oturdunuz. O zaman bir tablo vardı önünüzde, bugün de bir tablo var. Nasıl bir değişim oldu, nasıl bir fotoğraf çiziyorsunuz bize?
Yani cevabı çok uzun bir soru sordunuz. Tabi çok kapsamlı bir şey, ulaştırma ve haberleşme. Yani her bakımdan en temel hizmetlerdir. Bu hizmetler düşünmekle planlamakla hayal etmekle yapılmıyor. Mutlaka fiziki olarak yapmanız gereken şeyler var. Yapacağınız fiziki olarak ya başarıyı ya da başarısızlığı getiriyor. Ama başka bir alanda örneğin yapacağınız faaliyetler de başarınızla başarısızlığınızla çok ölçülebilir değil. Çünkü somut işler var, bir de soyut işler var. Vatandaş yolu görüyor ve yapılmış diyor. Yol yoksa neyi satacaksınız? Bir şey satamazsınız. O bakımdan Ulaştırma Bakanlığı gibi bakanlıkların mutlaka ve mutlaka kısa vadeli değil, orta ve uzun vadeli planları olması lazım. Değişen yönetimlerle de değişen politikaları olması lazım. Ülkenin ihtiyacı olan bu. Ben 2002 ' den önce baktım, Ulaştırma Bakanlıklarında durum ne? Baktım 49 yılda 67 tane bakan geçmiş. Ortalamaya bakıyorsunuz 78 ay. Ağzım gözüm derken vakit geçer . . . Benim ki Cumhuriyet tarihinin en uzun bakanlığı. Geçmiş dönemde 59. hükümet döneminde öyle bir unvanımız da oldu. Bir de Ulaştırma Bakanı seçimden önce ayrılıyor biliyorsunuz, böyle bir yapı mevcut. Ortama 8 ayda kim ne yapabilir? Ben de olsam başka biri de olsa ulaştırma projeleri hayata geçirilemez. Onun için hep konuşulmuş, hep düşünülmüş. Adım atılamamış. Neden ne olursa olsun adım atılamamış. Hangi alana bakarsanız bunu görüyorsunuz. Ulaştırmaya baktığımızda şu tabloyu gördük 2002 ' de tabi sektörden geldiğim için iş nerededir, ne yapılması gerekir, kuvvetli yanlarımız nedir, zayıf yanlarımız nedir, tehditler neler, fırsatlar neler diye bakıp zaman kaybedecek durumumuz yoktu olayları biliyoruz. Sektörün içinden geliyoruz, eğitimini görmüşüz. Tuttuk hemen dedik ki, arkadaşlar Türkiye ' nin problemi şu; Türkiye ulaşım türlerini gerektiği şekilde dengeleyerek kullanamıyor. Yurt dışı taşımacılığa bakıyorsunuz karayolu bağımlı, ağırlıklı. Halbuki bizim hava yollarımız var, demir yollarımız var, 780 bin km kare toprağımız var, onun üzerine de 780 bin km kare semamız var . Kara hudutlarımızın uzunluğu 2700 km. Deniz hudutlarımızın uzunluğu 8400 km. Ama bakıyorsunuz Türkiye ' de yükte yüzde 92, yolcuda yüzde 94 karayolu bağımlısı bir duruma gelmişiz. Bunun sürdürülebilir bir yanı yok. Çevre açısından bakarsanız yok, can güvenliği açısından bakarsanız yok. Peki ne yapmak gerekiyor? Ulaşım türleri arasındaki dengeyi sağlayacak bir çalışma içine girmek gerekiyor. Aynı zamanda da ulaşım türleri arasında bütünlük sağlayacak projeler üretmek gerekiyor. Bunun için üniversitelerle birlikte hemen bir ulaşım ana stratejisi çalışması başlattık. Ama bir yandan da projeleri başlatmamız gerekiyor. Önceliğimiz, şimdi karayoluyla bağımlı hale gelmişiz ama yol altyapımızı da o oranda geliştirememişiz. Halen 2 bin km ' nin altında otoyolumuz var. Bölünmüş yolumuz 6 bin km, köy yollarımızın durumu kötü, il ve devlet yollarımız keza aynı durumda . Şimdi ne dedik, 15 bin km bölünmüş yol yapacağız dedik. Hemen belirlediğimiz hedefler doğrultusunda çalışmalara başladık. Bugün durumumuz ne? Bugün 14 bin km bitti. Üzerinde çalışılan ve 2014 ' e kadar bitirilenlerle 19 bin km ' ye çıkacak bölünmüş yollar. Bakınız 6 bin km ' den Cumhuriyet tarihi boyunca, dönemimizde 19 bin km ' ye çıkıyoruz. Şimdi bunun neye faydası var diyeceksiniz? En büyük faydası şu; motorlu taşıt sayısı şu anda 12 buçuk milyonu aştı. Biz göreve geldiğimizde 8 buçuk civarındaydı. Yani Türkiye kalkmıyor zenginleşiyor ve araç sayısı da artıyor. Yollar yetersiz kalıyor. Yol yetersiz kalınca ne oluyor? Daha çok mazot harcanıyor, daha çok döviz gidiyor, daha çok çevre kirleniyor. Zaman kayıpları oluyor, ekonomik rekabet gücümüz ortadan kalkıyor. İşin diğer tarafı ne? Bu karayolları tek gidiş tek geliş olduğu için kazalar artmaya devam ediyor. Bölünmüş yollardan sonra yüzde 80 mertebesinde kazalarda azalma oldu. Bu yollar daha da bölünmüş olsa daha da kazalar azalacak, insanlarımızın yollarda hayatlarını kaybetmesinin önüne geçmiş olacağız. Aynı şekilde yine cumhuriyet tarihinde reform sayılabilecek KÖYDEŞ projesini hayata geçirdik ve 2 yılda Türkiye ' de ulaşılamayan köy kalmadı. 6 katrilyon bütçe ayırdık ve bütün yollarımıza erişim var. Asfalt oranı bazı yerlerde yüzde 100. En düşük yer doğu Karadeniz, arazi yapısından dolayı; orada da yüzde 15. Ortalaması ise yüzde 35, bu sene de asfaltlamaya önem veriyoruz.
Güneydoğu halledildi mi?
Şimdi hepsine gidiliyor. Van ' da Başkale var. Bir yıl hükümete bağlı 11 ay Allah ' a bağlı diyorlardı. Çünkü ulaşım yoktu. Artık bunlar bitti. Her yere erişiyoruz. Çünkü bizim prensibimiz erişemediğin yer senin değildir. Vatandaşımıza erişeceğiz dedik, yolu ayağına götüreceğiz, suyu ayağına götüreceğiz dedik, telefon, internet, eğitim imkanları, sağlık kuruluşlarını ayağına götüreceğiz ki, vatandaşın güvenini sağlayacağız ki, vatandaş geleceğini bir başka yerde aramasın. Bilinmeze doğru maceraya çıkmasın. Doğudakini doğuda, güneydekini güneyde, Karadeniz ' dekini Karadeniz ' de tutarsak, geleceğini, çocuklarının istikbalini orada aramasını temin edersek, dengeli kalkınmayı sağlayabileceğimiz gibi, insanımızın bir bilinmeze doğru yolculuğa çıkmasını da engellemiş oluruz dedik. Sosyal devletin yapmış olmasının da gereğini yapmış oluruz. Şu anda , 5 yıl içerisinde biten projelerin , yaptığımız harcamaların toplamı 15 katrilyon . Şu anda devam eden projelerin tutan 30 katrilyon. Ama biz bunun 2011 ' e kadar 12 katrilyonunu ancak yapabileceğiz. Ondan sonra da yapılmaya devam edecek. Karayollarının biten kısmı bu bölünmüş yollar, 14 katrilyon, biten kısmı 25 katrilyon, tüm devrede olan projelerin kalan kısmı ise 25 katrilyon.
Karayollarına ağırlık verdiniz ama raylı sistemde de. . .
Kara yolarında durum bu, tabi kör nokta düzeltmeleri, yolların fiziki standartları, işaretlemeleri, bunları saymıyorum. Onları artık ufak şeyler diye görüyorum. Karadeniz ' de kangren olmuş sahil yolu, Bolu tüneli, ana koridoru oluşturan yolları teker teker açtık. Habur ' a kadar aynı şekilde, Mersin' den itibaren yapıyoruz. Ankara Adana bağlantısı, Ankara Afyon İzmir, Ankara Afyon Antalya bağlantısı, İzmir İstanbul bağlantısı , bütün bunlar bitmek üzere olan projeler . Tamamen bölünmüş yol. Bununla da kalmıyoruz, Şimdi, boğazdan ikinci bir lastik tekerlekli tüp geçit projesinin ihalesine çıktık. Bu ay sonunda teklifleri alıyoruz. Yap işlet devret sistemiyle yapılacak. Keza İzmit köprü geçişi, İzmit otoyolunun ihalesine çıktık. Onun da Ekim ayında tekliflerini alacağız. Şimdi boğazda üçüncü geçiş var. Onun çalışmalarını hemen hemen tamamladık. Yakında onu da ilan edeceğiz, yap işlet devret sistemiyle, burayı da yaptıracağız. Gördüğünüz gibi tabi yollarla ilgili çalışmalar büyük bir süratle devam ediyor. Tabi bir yandan karayolları ağırlıklı, karayolları bağımlı bir hale gelinmiş ama . .
Türkiye ' nin yıllardır bir ulaşım politikası vardı değil mi?
Şimdi, sulara denizlere dönüyor, bu gayet doğal bir şey . Gerek deniz yolları gerek demiryolları daha çevreci, daha ekonomik, daha güvenli taşımacılık sunuyor . Neden? Diyelim ki bir karayolunda bin ton taşıyacaksınız, bin tonu taşımak için minimum 50 tane kamyona ihtiyacınız var. Ama bunu denizden taşısanız bin tonu küçük bir gemiyle taşıyabilirsiniz. 10 bin ton taşıyacaksanız 500 kamyona ihtiyacınız var ama bunu 10 bin tonluk bir gemiyle de taşıyabilirsiniz. İşin maliyet boyutunu düşünebiliyor musunuz, çevreye verilen egzos emisyon boyutunu düşündüğünüzde hiç kıyaslanmayacak kadar büyük fark olduğunu görüyoruz. Ülkemizin yurt içi ve yurt dışı rekabet şansını da artıracağız. Peki karayolu olmayacak mı, elbette olacak. Birbiriyle bütünleşecek. Bir yere kadar karayoluyla taşıyacaksınız limana kadar, oradan deniz yoluyla taşıyacaksınız. Demiryollarıyla lojistik merkezlere taşıyacaksınız, Oradan da istediğiniz yere götüreceksiniz. Amacımız bu. Bu bakış açısıyla projeleri yürütüyoruz. Kara yoluna verdiğimiz önemin nedeni de bu. Alt yapıyı iyileştiriyoruz. Trafik güvenliğine yönelik tedbirler alıyoruz. Ülkede kuzeyden güneye, doğudan batıya ulaşım koridorları oluşturuyoruz. Türkiye ' nin doğru dürüst ulaşım koridoru yok. İl içinde yollar var ama ilden ile geçen ülkeyi baştan başa kat eden maalesef yollar olmamış. Sıkıntımız buydu. Tabi demir yollarımız var, denizciliğimiz var, hava taşımacılığımız var.
HIZLI TREN TÜRKİYE ' DE
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü ' nün İspanya ' dan satın aldığı , saatte 250 kilometre hız yapabilen hızlı tren , ilk kez Edirne Kapıkule Gar Sınır Kapısı ' ndan yurda giriş yapmıştı . 1950 ' den bu tarafa kaderine terk edilen sektörler var. Nedir bunlar? Demiryolları. Bunu ele almamız gerekiyor. Problem çok büyümüş olmasına rağmen kendi haline bırakamayız.
Siz geldiğinizde kara yollarından söz ettiniz, demiryolları hava taşımacılığı orada tablo nasıldı?
Oraya geleceğim ama şunu söylememde yarar var. Kara yollarının yapım kısmını konuştuk, biz bir de karayollarının yönetim kısmını el attık. Kara yollarımız var ama, kara yollarımızın üzerinde ne kadar araç seyahat ediyor, araçların özelliği, yaşı, rekabet şansı ne ? Hangi kurallara tabi. Elimizde hiçbir şey yok. Tam bir gelişigüzel yapılanma. Tuttuk karayolu taşımacılığı kanununu çıkardık. Şu anda elimizde Türkiye ' nin motorlu taşıtlarının karayolunda her türlü ulaşımla ilgili her türlü bilgisi var. Eş zamanlı olarak gerek bunu Türkiye içinde gerek Türkiye dışında takip edelim diyoruz. Sistemi belge düzenine bağladık. Şimdi hangi işi yapacaksak, hepsi taşımacılık. Adamın lojistik yeri var o da taşımacılık, tek bir kamyonu var o da taşımacılık, komisyonculuk yapanlar da taşımacılık , yolcu yapan , yük yapan hepsi tek sistemde çalışıyor . Şimdi bu böyle sürdürülebilir bir şey değil. Geldik bunu ayrı ayrı ihtisaslaşmaya bağladık, belge düzenine geçtik, amacımız taşımacılık alt yapımızın envanterini çıkartmak. Kurumsallaştırmak, mali ve mesleki yeterlilik esasında geliştirip, AB seviyesine çıkartmak. Bu yoldan hareketle kanunumuzu çıkarttık, yönetmeliklerimizi çıkarttık ki arz talep dengesini düzeltelim. Şimdi en kolay iş kamyonculuktu ama işin içine giriyorsun çıkamıyorsun. Çünkü talep bu kadar, arz bu kadar. 900 bine yakın kamyon var, 500 ' ü iş buluyor, o da iki kat yükleyerek . 350400 bini sürekli boş. Yük almak için de 10 tonluksa kamyonuna 20 ton atarsan yük veririm diyor. Böyle bir şeyin sürdürülebilir hali var mı? Bunları getirdik hep düzene koyduk. Bu zor olmadı. Büyük sıkıntılar yaşadık. Sektör bunun faydasını gördü ve şimdi sahip çıkıyor. Bununla paralel olarak asgari tarifeleri yayınladık. Kantarları bakanlığa aldık, araçların fenni muayenelerini modern bir şekilde yapmak için özelleştirdik, şu an onların istasyonları 200 noktada kuruluyor. Bir kısmı faaliyete geçti. Hurdaya çıkan araçları alıyoruz, parasını veriyoruz. Buna benzer birçok önlem alıyoruz. Eskiden diyelim ki bir vatandaşımız emekli oldu, diyor ki niye boş durayım, kamyon alayım ve çalışayım diyor. Gidiyor bir galeriye, 6 milyara bir araç alıyor ve ondan sonra da taşımacı oldum diyor. Çile başlıyor. O çile, kendisi gitse bile ailesine devrederek devam ediyor. Şimdi öyle değil. Diyoruz ki bu yaşla bu kadar kapasite aracın olacak. Lise mezunu olacaksın şu belgelere sahip olacaksın ve taşımacı olacaksın. Bugünkü paralarla 8090 milyarlık bir yatırım yapmadan taşımacı olamıyorsunuz. Bunu niye yaptınız diyen olabilir. Bunu yapmadığımız zaman memleket hurda kamyon mezarlığına dönüyor. Öyle bir şey olabilir mi ? Bu işi yapanlara haksızlık değil mi. Sektör bu işe sahip çıktı ve şimdi hep birlikte daha iyiye gitmesi için gayret gösteriyoruz. Tabi bir olumsuzluğumuz var. Tüm dünyada gelişen, bu petroldeki artışla, sektör küresel şartlardan kaynaklanan bir sıkıntı yaşıyor. Karayollarına noktayı koyalım, yani daha söylenecek çok şey var ama maksat belli oldu. Alt yapıdaki sorunları giderirken diğer yandan asıl soruna, yani 1950 ' den bu tarafa kaderine terk edilen sektörler var. Nedir bunlar? Demiryollarımız. Bunu ele almamız gerekiyor. Problemleri çok büyümüş olmasına rağmen kendi haline bırakamayız. Onun için demir yolarımızda da yıllardır gene konuşulan ve proje olan şeyleri hayata geçirmeye başladık.
MARMARAY
Sadece İstanbul ' un değildir Bu proje Çin ' den Londra ' ya kadar uzanan İpek Yolu ' nu Boğaz ' ın 60 metre altından Avrupa’ya bağlanacak.Demiryollarında bir şey yaptık diyebilmek için çok önemli bîr şey söylüyorum ; minimum 15 yılda 10 milyara yakın hiç değilse 78 katrilyon kaynak ayırmamız gerekiyor .
Marmaray projesi, sadece İstanbul ' un toplu ulaşımdaki sorununu çözmeyecek, aynı zamanda Çin ' den Londra ' ya kadar tarih boyunca hizmet eden İpek Yolu ' nu Boğazın altında 60 metre derinlikte bağlayan çok ciddi bir proje . Türkiye ' nin 100 yıllık bir projesini hayata geçirdik. Rahmetli Abdülhamit ' in başlattığı bir proje, 100 yıl sonra bizim dönemimizde başladı ve devam ediyor. Bittiğinde İstanbul ' un toplu ulaşımında raylı ulaşımın payı yüzde 20 ' ye çıkacak. Ayrıca proje istanbul ' un tarihi zenginliklerini de ortaya çıkaracak. Yapılan kazılar da, bu biraz projeyi geciktiriyor ama önemli değil. İstanbul ' un tarihi zenginliklerini de ortaya çıkması önemlidir, ki İstanbul dünyada ortasından deniz geçen başka da bir yer yoktur. Öylesine önemli bir şehirdir. Buraya bu projenin kazandırılmış olması bizim için bir gurur ve onurdur. Bunun yanı sıra İstanbul Ankara arası hızlı demiryolu projesini başlattık Ankara Eskişehir kesimi bitti. Testler yapılıyor. Konya ' da alt yapı bitti ve üst yapı çalışmaları başladı. Ankara Sivas ' ın ihalesini yaptık Ankara îzmir ' in fizibilite çalışmaları yapılıyor. Kars Tiflis Bakü projesini yaptık , Ermenistan ' dan dolayı Kafkasya ' ya ve Uzakdoğu ' ya bağlantı yoktu onu gerçekleştirdik. Iran ile var ama çok dolaşıyor. Aynı şekilde bir takım lojistik merkezler ile demiryolu bağlantı projeleri, organize sanayi bölgelerine de bağlantı projeleri de çalışmalarımız devam ediyor. Mevcut demiryollarının alt yapısının iyileştirilmesi trenlerin yenilenmesi, bunlar yapılıyor. İlk defa bu dönemde yerli ray üretimini teşvik ettik. Kara bük demiryolları için ray yapıyoruz. Yine ilk defa Türkiye ' de hızlı tren üretecek fabrikaları , Korelilerle ortak kurdurduk, imalat yapılıyor . Gördüğünüz gibi yerli sanayiyi teşvik edecek tedbirleri alıyoruz. Bir yandan da Türkiye ' nin yıllardır beklediği hep konuştuğu projeleri de teker teker hayata geçiriyoruz. Demir yollarında Osmanlı döneminden Cumhuriyet ' le beraber tabi Misakı Milli sınırlarında sadece 15 bin km ' den 4 bin km ' si kalmış. Atatürk döneminde bir demiryolları seferberliği var. Hatta bu 10. yıl marşına da yansımış. 4 binin üzerine bir 4 bin 600 daha ilave ediliyor. Ondan sonra maalesef yatmışız, ta bizim döneme kadar. Ama şu anda devam eden demiryolu projelerinin toplamı 2 bin km. Şunu unutmayalım, demiryolları bugünden yarına yapılmıyor. Karayolu gibi değil, daha zor. Maddi olarak da pahalı, Türkiye ' nin arazisi de çok müsait değil.
Yine de yapılması gerekiyor, insanlar arzu ediyor, ki her tarafa hızlı trenler gitsin diye . .
Hepimiz arzu ediyoruz ama 55 yılın ihmalini 5 yılda gidermenizin imkanı var mı? Demir yolarındaki ihmal o kadar büyümüş ki. . Biz Almanya ' yı gezdik, orada demiryollarıyla seyahat ettik, hiçbir şekilde saniye şaşmadan tren gelir ve binerdik. Almanların bu tercihinin altında yatan sebep nedir? Gayet basit, ekonomik, çevreci, başka maliyeti yüksek ama, işletme maliyeti düşük , petrol daha az harcanıyor vs . . . Daha güvenli yani bir çok neden var.
Türkiye ' nin karayollarından dolayı uğradığı zarar ne kadar?
O hesap çok büyük bir hesap. Sadece İstanbul ' da trafikte bekleyenlerden kaynaklanan kayıplardan dolayı ödediğimiz fatura yılda 2 buçuk katrilyon. Bir fikir versin diye söylüyorum. Bunlar müthiş rakamlar. Şuraya gelmek istiyorum. Demiryollarında yarım asrı aşan ihmal var. Neden var diye konuşmaya gerek yok. Bizim işimiz siyaset değil. . . Siyaset yaparız onu da konuşuruz ama kimseye faydası yok. Bunu nasıl düzeteceğiz ona bakmamız lazım. Bu işi düzeltmek için kaybedilen bir yılı üç yıllık işi bir yıla sığdırarak telafi etmek. Birebir gitseniz bir elli yıl daha lazım. Üç yılı bir yıla sığdınrsanız 15 yıl. . . Demiryollarında bir şey yaptık diyebilmek için çok önemli bir şey söylüyorum, minimum 15 yıl yılda 10 milyara yakın hiç değilse 78 katrilyon kaynak ayırmamız gerekiyor . Bunu yaptığımız zaman biz demir yollarında bir şey yaptık deriz. Almanya bunu yapıyor. Almanya ' nın bir yılda demiryollarının sadece bakımına ayırdığı para 8 milyar euro Yapımım söylemiyorum. Bizim bu saydığımız projelerin tamamı 6 milyar YTL. Bakıma para ayıramıyoruz. Demiryolları zarar ediyor onu sübvanse ediyoruz. Biz kıt imkanlarla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Paramız da olsa 23 yılda bir şey yapamayız, onu da söyleyeyim. Kesintisiz 15 yıl para harcayacaksınız, hükümet değişse bile politikalar da değişmeyecek. . Japonya bunu 1 % 7 ' de fark etmiş, hızlı treni açmış. Biz halen hızlı tren koyacağız diyoruz. 1973 yılında teknik üniversiteye başladığımda o dönemin siyasetçileri Ankara İstanbul arasında hızlı tren olacak ve seyahat süresi de 3 saat olacak diyorlardı. 73-83-93-2003-2008 . . Aradan 35 sene geçmiş, nice hükümetler geldi geçti ama orada değişen bir şey olmadı. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Bir yerinden tutup başladık, bunun için istikrar lazım. Ülkede istikrar olmazsa, güçlü yönetim olmazsa, bu projeleri nasıl gerçekleştireceksiniz?
Peki başka dirençler oluyor mu? Mesela lobiler. . .
Ben onlara inanmıyorum, derdinizi anlatırsanız herkes ortak olur, eğer o lobilere itibar etseydik karayolu taşımacılığında bu reformu gerçekleştiremezdik. Demiryollarında bu projeleri başlalamazdık. Havacılıkta bu açılımı yapamazdık. Denizcilikte bu parlak dönemi yaşatamazdık. Aklın yolu bir.. Proje üretmemenin mazereti olarak bakıyorum bunlara ben . İrade olmadan idare olur mu? Önce irade lazım Demiryollarında yapılan işlerin görülebilir olması, sonuçlarının hissedilir olması için 15 yıla ihtiyacımız var. Demiryollarında iyileşmeler var vatandaşımız bunları da görüyor. Bizim bir şansımız var, vatandaşlarımız demiryollarını seviyor. Kaza da olsa aksaklıklar da olsa demiryollarına karşı bir sevgi var. Bu işimizi kolaylaştınyor. Demiryollarını geliştirmek için kamuoyu desteği var. iradenin de buna ilave olmasıyla bu sonuç elde edilir. Biz öncelik verirsek eğer; en fazla kaynağı kara yollarına ayırdık. Sonrasında demiryolu, deniz yolu ve hava yolu . . Bu başta söylediğimle çelişki temin etmiyor mu diye sorabilirsiniz. Karayolumuz var, motorlu araçlarımız artmış, sorunlarımız artmış ama yolumuz yok. Ne yapacaksınız araçları kenara atamazsınız, alt yapıyı iyileştirmeniz lazım. Biz bunu yaptık ama bundan sonraki projelerimiz ulaşım türleri arasındaki bütünlük ve ulaşım türleri arasındaki dengeye yönelik. Demiryollarındaki projeler bunun için, hava taşımacılığındaki gelişmeler bunun için, denizciliğin geliştirilmesi bunun için . ¦
Ne zaman eşitlenecek, denge sağlanacak? Gerçekçi olmak lazım, eşitlenmesi diye bir şey olmaz, dünyaya da baktığımız zaman Avrupa ' da da öyle, yani kara yollarının ağırlığı yüzde 5060 ' tır topyekün . Bizde 90 ' ların üzerine çıkmış. Aksaklık orada her şeyi havadan yapalım, her şeyi demiryollarıyla yapalım diyemezsiniz. Yolcuda bu oranlar değişir, yükte bu oranlar değişir. Bizim Cumhuriyetin yüz yıllık hedefi yüzde 3070 ' tir . 70 karayolu, yüzde 30 diğerleri. Hedefimiz budur. Bu hedefe ulaşırsak çok büyük başarı sağlamış oluruz. Bu şu anlama geliyor. Kara yollan geri gidecek anlamına gelmiyor. Karayolu da büyüyecek, diğerleri de büyüyecek ama diğerlerinin büyüme oranı daha fazla olacak. Türkiye büyüdükçe taşıma ihtiyacı artıyor. Taşıma ihtiyacı artınca sektör büyüyor.
15 yıldan bahsettiniz, yani 2023 yılında nasıl bir tablo çıkacak ortaya?
Tabi stratejik hedeflerimizi yaptık 2013 ve 2023 şeklinde. Orada teker teker hepsinin kaç bin km ' ye ulaşacağı yazılı. Rakamlar aklımda değil ama şu kadarını söyleyeyim, 2023 ' e geldiğimizde Türkiye artık mevcut alt yapısını tamamen iyileştirmiş, hızlı tren işletmeciliğini başlatmış ve ana güzergahlarda hızlı tren erişimini sağlamış bir ülke olacak . Bunun yanında demiryollarında sanıyorum 4 bin km yeni, 8500 km de mevcut yolların bakımını tamamlamış bir ülke olacağız. Tek hat taşımacılığına mahkumdur Türkiye. Türkiye bundan demiryollarını verimli kullanamıyor. Tek hat taşımacılığı ne demek? Sinyalizasyon sisteminiz yok, tek hattınız var, gidiş geliş olmadığı için, sinyal de olmadığı için A şehrindeki tren B ' ye gelmeden B Aya gidemiyor. Bu artık çağ dışı. . . Bunların düzeltilmesi gerekiyor. Buna yönelik planlarımız var.
Bunun için ne kadar bütçe gerekiyor?
Her yıl 78 katrilyon . . 2013 ' e kaç yıl varsa çarp, 100 katrilyondan fazla para lazım. Nasıl bulacağız parayı? Para birinci derecede konu değil, irade birinci derece. . . Kısa, orta ve uzun vadede hedefleri koyup ona göre gitmek lazım. Kaynak bulunur.
Nasıl bulunur?
Kamu özel sektör ortaklığı diye bir şey var. Yani sizin kamu olarak gelirleriniz belli. Nedir bunlar, ekonominiz gelişecek, nasıl? Vatandaş mal ve hizmet üretece, satacak kazanacak ve size vergi verecek. Siz de vergilere göre dağıtacaksınız. Eğitim, sağlık, güvenlik, adalet. Arta kalanları da memurunuzun maaşı, emeklilerin maaşı, ilaç parası vs. bunları vereceksiniz. Arta kalırsa para, alt yapı yatırımlarını yapacaksınız, ama para kalmıyor. . . Bunları sağlayamayınca ne yapıyorsunuz, açığı borçlanarak kapatmaya çalışıyorsunuz? İki tane kaynağınız var, vergi ve borçlanma. . . Şimdi istikrarsız dönemler gelince üretim de düşmüş, kalkınma da olmamış, vergi de gelmemiş, masraflar artmış ve devamlı borçlanmışsınız. Sonra araba devrilmiş. . . Sürdürülebilir olmaktan çıkmış. Şimdi istikrarlı bir döneme girdik, 5 buçuk yıl geçti. Ama bu sefer de bu işten birilerinin rahatsız olduğunu gördük ve ülkemizi tekrar istikrarsız bir döneme getirmeye çalışan teşebbüsleri görüyoruz. Bunun ülkemize milletimize bir faydası yok. Herkesin aklını başına alması lazım. Öyle ya da böyle bu işin içinde olanlar şunu bilmeliler ki, işler kötüye giderse herkes bundan zarar görecektir. Burada siyasetin, yine siyaset yoluyla mücadelesinin yapılması lazım. Halkın iradesinin üstünde başka iradeler arayışı içinde olmaması lazım. Bana göre yapılması gereken tarz bu. Bu konuşma şekli benim tarzım değil ama söz buraya gelmişken ifade ettim, istikrarın altını çizmek için bunu söyledim. Kimseyle de bir meselem olmaz. Biz işimize bakıyoruz, herkes işine bakar, bu memlekette yolunda devam eder gider.
Siz en uzun süre Ulaştırma Bakanlığı yapan bakansınız, toplam gerçekleştirilen yatırım tutarı nedir?
Çok kaba taslak bir şey söyleyeyim, 60 katrilyon civarında. Yani 50 milyar dolar civarmda
DENİZCİLİK ALTIN ÇAĞINI YAŞIYOR
"Denizciliğimizin uluslararası sulardaki itibarını geliştirdik . Denizcilik idaresini işini bilen denizcilerle buluşturduk. "
Deniz yollarından bahseder misiniz?
Denizciliğimiz altın çağını yaşıyor bu dönemde. Neden bunu söylüyorum. Ben denizcilik kökenliyim. Ama denizcilere sorarsanız diğer sektörlere ne kadar yaptıysa bakan bize de o ka dar yaptı derler. Ama denizciliğimizi hakikaten çok geliştirdik. Bir kere gelir gelmez denizde kullanılan yakıtın fiyatını yüzde 65 ucuzlattık. Bu yapılmasa ne balıkçılık olurdu ne deniz turizmi olurdu ne sahillerimiz arasında mesela Marmara ' da taşımacılık olurdu. Hiçbir şey olmazdı. Hepsi iflas bayrağını çekerdi . Limanlarımızın ücretlerini indirdik. Gemilerimiz limanlarımızdan çıkamaz hale gelmişti. Denizciliğimizin uluslararası sularda itibarını geliştirdik. Denizcilik idaresini denizcilerle buluşturduk. İşini bilen, tecrübeli elemanlarından oluşan denizcilik müsteşarlığımız var, denizcilik kökenli çalışanların sayısı yüzde 6 idi , geldik yüzde 25 ' e çıkarttık . Tersanelerimiz 45 yıl içinde dünyada 23. sıradan 5. sıraya yükseldi. 5 bin çalışan varken 30 bin çalışana çıktık. Yan sanayiyle birlikle 250 bin kişiye doğrudan iş sağlanıyor. Gemi inşaatındaki yerli katkı arttı ve yüzde 50 ' nin üzerine çıktı. Gemiler inşa edip ihraç ediyoruz, tersane sayımız 37 ' den 84 ' e çıktı. İnşaatı devam edenlerle birlikte 135. dir. Tuzlaya sıkışmıştı, onu bütün sahillerimize yaydık.
DENİZCİLİKLE İLGİLİ ARA ELEMANA İHTİYAÇ VAR
"Yatçılıkta Türkiye dünya üçüncüsü oldu . Yine marine işlerinde ciddi gelişmeler sağladı . Amatör gemiciliğimizin gelişmesi için fevkalade düzenlemeler yaptık . "
Bugünlerde de çok gündemde olan bir konuyu da bahsetmezsek olmaz. O da tuzla tersanelerinde yaşan iş kazaları ve hayatını kaybeden kardeşlerimiz. Bunlarla ilgili çok şey yazıldı konuşuldu. Beni üzen şey konunun özü, konunun çözümüne yönelik sağlıklı bir tartışma ortamı kamuoyunda yaratılamadı. Bu iş ya siyasi istismar amacıyla kullanıldı ya da yüzeysel olarak ajitasyon amacıyla kullanıldı. Halbuki konunun enine boyuna değerlendirilip gerçeklerin ortaya çıkarılması için bu çabalar gösterilseydi sorunun çözümüne daha fazla katkı sağlanmış olurdu. Biz başından beri bu sorunu görmezlikten gelmek yerine veya bu sayede iktidara yüklenmek yerine ayakları yere basan çözüm önerilerine yoğunlaşmanın daha doğru olacağını söyledik. Meclis araştırma komisyonu kurulmasına destek verdik. Orada da söylediğimiz bir şey var. Hepimizin gönlü hiçbir vatandaşımızın burnu kanamasın, ama bir gerçeği de görmemiz lazım; istediğiniz kadar tedbir alın, trafik kazaları da oluyor, tersanede veya herhangi bir fabrikada da oluyor ama tersaneler ön plana çıkartılıyor. Sanayinin her tarafında iş kazaları var. Amaç nedir? Bu kazalardaki kayıpları asgari düzeye indirmek. Hedef bu olmalı. Sayın Başbakanın başkanlığında tersane sahipleri, çalışanların temsilcilikleri, deniz ticaret odası, yan sanayiciler birliği, ilgili bakanlar bir araya gelindi ve konu konuşuldu. Kısa orta ve uzun vadeli tedbirler tespit edildi ve kamuoyuyla paylaşıldı.
Sayın Başbakan bu konuya el koydu. .
Şöyle, tabi ki şu var; Başbakanın el atması, başbakan bu güne kadar bu konuya ilgisiz kaldı diye bir durum yok. Başbakan olayları başından beri takip ediyor. Gerekli talimatları veriyor ve tedbirler de alınıyor. Ama az önce dedim ya bu olaylar kendi doğal mecrasından çıkartıldı. Başka bir zeminde tartışıldı. Asıl sorun bu belki iyi de oldu. Bu konuda üzerine görev düşenler maalesef bunun görevini yapmakta istediğimiz süratte üzerine hareket etmiyorlar. En azından bunu sağlamış olduk. Başbakan da en yüksek irade olarak tersaneler bizim için önemlidir istihdam kapısıdır, kalkınmanın lokomotifidir, bunların hepsi doğrudur, ama insan hayatıyla değiştirilebilecek hiçbir şey yoktur dedi. Bu mesajı net olarak muhataplarına verdi. O halde bu zaiyatları yok seviyesine indirmek için herkes üzerine düşen görevi bugünden tezi yok hızlandıracak yapacak dedi. Artık Çalışma Bakanlığı buradaki iş güvenliği denetimlerini daha sıkı bir şekilde yapacak. Bir de şu ortaya çıktı, sektör 5 yılda 5 kat büyümüş. Ama yetişmiş insanın yok. Ara elemanın yok. Mevzuatın yetersiz, fiziki alanlar yetersiz. Yani ani büyümenin getirdiği olumsuzluklar var. Bunu tersane sahipleri, ani gelişmeyi de fırsat bilip olabildiğince iş yapmak gibi bir düşünceyle bununla birleştirecek, kalifiye tecrübeli bir gemi inşa ara elemanı olacak . Bir kaynakçı, bir montajcı, bir elektrikçi kolay yetişmiyor . Bunların hem mesleki eğitim alması lazım hem de iş başında tecrübe kazanması lazım. Bu kadar ani büyümede bunların hepsini yerine getiremiyorsunuz. Dolayısıyla daha az kalifiye elemanlarla çalışmak zorunda kalıyorsunuz. Bu tabi alt yüklenici olayını teşvik ediyor . Onların da bazı zafiyetleri bu olayları bu noktaya getiriyor. Emniyet tedbirlerini almama gibi, basit tedbirlerle önlenebilecek kazalar oluyor , işte bunları herkes gördü . Onların hükümetten bekledikleri, hükümetin onlardan bekledikleri karşılıklı olarak ortaya kondu. Kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenler konuşuldu. Süratle ara eleman yetiştirecek liselerin kurulması gerektiği ortaya çıktı. Yaz ayarında okullar tatil oldu, bölgedeki bütün okullarda iş başı eğitim yapmak, bütün çalışanları eğitimden geçirmek. Bir ortak itfaiye teşkilatı kurmak . Net tedbirlerden bahsediyorum. Bölgeyi endüstri bölgesi olarak ilan etmek gerektiği konuşuldu. Yan sanayiyi buna paralel olarak standardındı alt yapısını geliştirmek , buna benzer orta vadede buranın yükünü alacak şekilde başka alanlara kapasiteyi kaydırmak gibi tedbirler kararlaştırıldı . Herkes üzerine düşen görevi yapacak ve bu iş düzelecek denildi. Ben aklıma bile getirmek istemiyorum, Türkiye ' nin kısa sürede gemi inşaatında sıçrama yapması birilerini rahatsız ediyor. Sorulan bir sorudur kamuoyunda. Ama nedeni ne olursa olsun bunlar burada yaşanan kazalarda hayatlarını kaybetmeleri kabul demeyiz. Yatçılıkta Türkiye dünya üçüncüsü oldu. Yine marina işlerinde ciddi gelişmeler sağladık. Amatör gemiciliğimizin gelişmesi için fevkalade düzenlemeler yaptık. Ben dillendirildiği için söyledim yoksa ben bunlara itibar etmem.
Başka sektörlerde de oluyor kazalar dediniz, bu farklı bir şekilde dile getirildi.
Burada farklı bir şey var ve bunu göz ardı edemeyiz ama biz bunun arkasına sığınacak değiliz. Onu çok açık söylüyorum. Ne şekilde kamuoyunda algılama yapılırsa yapılsın arka planında ne olursa olsun olay ortadadır, hayatını kaybeden insanlarımız vardır ve biz burada kayıtsız kalamayız. Bunun karşılığı da tersaneleri kapatmak olmamalıdır, bunu söylüyoruz. Bunlar insanların gayretiyle çalışmalarıyla giderilebilecek sorunlardır. Bunları söylüyoruz. Bu konuda da en yüksek irade Sayın Başbakan gerekli talimatları vermiştir, bundan sonra da herkes ev ödevini yerine getirecekti.
Bu Türk Hava Yolları ' nı etkiledi mi ?
Başlangıçta dediler. THY yok olacak, ama oda taşımacılıkta iki katından fazla arttı. Payı yüzde yüz iken yüzde 56 ' ya geriledi ama taşıdığı miktar yüzde yüzden fazla arttı. Bu herkese yaradı, bir kere önce vatandaşa yaradı. Uçak şirketlerine yaradı, ekonomimize büyük katkılar sağlandı, hava alanları canlandı. O kadar büyük faydaları var ki . .
Trafik kontrol sistemlerinden bahseder misiniz?
Şimdi hepsini yeniliyoruz, siz de dersinizi iyi çalışmışsınız, hepsini benden iyi biliyorsunuz , bütün hava alanlarımızı modernize ediyoruz . Havacılığımız Ankara İstanbul üçgenine sıkışmıştı ama , şimdi Anadolu ' nun her tarafına seferler var . Vatandaş kalkıyor bavulunu alıp uçakla gideceği yere gidiyor. Yani hava yollarını halkın yolu haline getirdik. Havacılığı uçakla seyahat etmeyi imtiyazdan çıkartıp ihtiyaç haline dönüştürdük. Bu bile yeter. Son mesajınız var mı? Durmak yok yola devam . . Ankara toz duman ama. . . Ankara ' nın tozu dumanı eksik olmaz. Biz işimize bakalım. Allah milletimizin yolunu açık etsin . . .
Kemal Derviş konuşmasında hükümeti övücü sözler söyledi , rakamlarla anlattı . . . Nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Takdir edilmeye, açıkçası çok alışık değiliz. Vatandaşımız da bu konuda maalesef cimri. Vatandaş sandıkta görevini yapıyor ama biz istiyoruz ki ara sıra da söylesin .
Kamunun kaynakları yetmez Kaynak bulma konusunda neler söyleyeceksiniz?
Bunun kamu kaynaklarıyla yapılamayacağını söyledim. Bunun aksini söylemek gerçekçi olmaz. Projelere de başladık, yapmamız gereken nedir? Şimdi dünyada da yeni eğilim şudur: Kamu özel sektör ortaklığı veya özel sektör marifetiyle bu işleri yapmak. Şimdi bir güzergahınız var, araziniz var, burayı ekip biçmiyorsunuz. Birisi geliyor diyor ki ben burayı ekip biçeyim, ürün elde edeyim de size de faydası olsun bize de . . Yok kardeşim ben ekmem sana da ektirmem. . . Kime ne faydası var? İşte buna benziyor. Devlet yapmıyor yaptırmıyor. Zaman geçiyor, vatandaşın ihtiyacı olunca cevap veremiyorsunuz. Böyle midir sosyal devlet anlayışı. Veya başlıyorsunuz, nesiller değişiyor ama yol bitmiyor. 20 yıldır devam eden projeler var. Böyle olunca vatandaşın devlete olan güveni kayboluyor. Projelerin maliyeti artıyor, ihtiyaçlar değişiyor. Sizin o yaptığınız yol artık ihtiyacı karşılamaktan yoksun hale geliyor. Onun için ne yapacaksınız, gerekirse vereceksiniz vatandaşa, kendi imkanlarıyla yapacak, sen taksitle parasını ödeyeceksin veya vereceksin. Hiçbir şey vermeyeceksiniz, yap işlet devret modeliye yapılacak. Veya kısmen katkı yaparak birlikte yapacaksınız. Veya trafik garantisi vereceksiniz hava alanla rında yaptığımız gibi, yapıp işletecek ve devredecek, sonra kiraya vereceksiniz, üç beş katı daha fazla para alacaksınız. Şimdi bunlar modeller. Kamu özel sektör ortaklığını en başarılı şekilde uygulayan bakanlık bizim bakanlığımızdır. Somut görülebilir bir sonuç var. .
EkoVitrin
Yorumlar
Kalan Karakter: