Kitabevi’nden deniz seyahatnameleri
Cağaloğlu’nun nevi şahsına münhasır tiplerinden ve günümüz son Osmanlılarından Mehmet Varış’ın hem yayınevi, hem sohbetevi, hem dağıtım evi olan adı üstündeki mekânı Kitabevi’nden basılan ve hiç kimsenin yayımlamayı aklının ucundan geçirmeyeceği seyahatnamelerinden bahsedeceğim bu ayki yazımda.
Bir elinde tespih, bir elinde puro olan ve kapanan yayınevlerinin kitaplarını bulmak için neredeyse kitap kurtları için bir referans oluşturan Mehmet Varış, Osmanlı-İslam tarihi hakkında araştırma yapan akademisyenlerden, simidine çay arayan öğrencilere, yazarlardan koleksiyonculara kadar pek çok kişinin uğrak yeri olan mekânında Deniz Seyahatnâmeleri Dizisi’ni anlatırken: “Gezi yazısı edebiyatın kendisi kadar eskidir, hele sözlü geleneği de göz önüne alırsak, yolculuk anlatımının çok daha eskilere gittiğini görürüz” diyor.Bu sözler bana Seyahatin Kültür Tarihi’ni yazan Winfried Löschburg’u hatırlatıyor. Yazar bu kitabında “seyahatin tarihi, insanlık tarihidir, yani bir parça dünya tarihidir” diyordu.
Tarihin konuları arasına girebilecek önemdeki tüm bireysel ve toplumsal hareketlerin ya bir yolculukla başladığını ya da bir yolculuk gerektirdiğini anlatırken, keşiflerin, ticaretin doğuşunun hep seyahatle ilgili olduğunu açıklıyor; buharlı gemi ve trenin icadıyla insanlık tarihinin nasıl değiştiğini ortaya koyuyordu.
Kitabevi de basmış olduğu bu seyahatnamelerle bize dönemin Osmanlı politikalarına çoğu zaman atladığımız bir perspektiften bakmamızı sağladığı gibi, o zamanki yolculuk maceralarının nelere mal olduğunu da gözler önüne seriyor. Sadece kitapların başlıkları bile insanı cezbetmeye yetiyor.
Bağdatlı Abdurrahman Efendi’den Brezilya’da İlk Müslümanlar; Mühendis Faik’ten Türk Denizcilerin İlk Amerika Seferi; Ömer Lütfi’den Yüz Yıl Önce Güney Afrika, Ümitburnu Seyahatnâmesi; Yusuf Efendi’den Mahmut Kaptan’ın Anıları; 1895’te Fransız donanmasında staj yapmaya gönderilen Mehmet Enisî’nin Bir Denizcinin Avrupa Günlüğü bunlardan birkaçı.
Bu seyahatnameler arasında dikkat çekenlerden bir tanesi de Celâl Esat Arseven’in Seyyar Sergi ile Seyahat İntibaları kitabı. Bu eser yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini Avrupa’ya tanıtmak ve ihraç ürünlerini satmak maksadıyla zamanın işadamları ile içlerinde Vala Nurettin, Celâl Esat ve Kemalettin Kamu gibi isimlerin bulunduğu şair-yazar, sanatçı ve dönemin aydınlarının bulunduğu üç aylık bir gemi seyahatinden izlenimlerdir. 1926 yılında Karadeniz gemisiyle çıkılan ve “gezici sergi” denilen bu seyahate yazarlar ve aydınların da katılmış olmasına rağmen ne yazık ki yazıya aktarılmış esaslı bir belgesi bulunamamaktadır, bu nedenle eser bu seyahati merak edenler için önemli bir istisna oluşturmaktadır.
Yukarıda adı geçen eserlerden Brezilya’da İlk Müslümanlar ve Türk Denizcilerin İlk Amerika Seferi aslında tek bir seyahatten ortaya çıkan iki kitap. Hikâye, 1865 yılının 12 Eylül’ünde Basra Körfezi’ne gitmek üzere yola çıkan Bursa ve İzmir isimli Korvet tipi iki Osmanlı savaş gemisinin 19 Mayıs’ta Cabo Verde Adaları’ndan ayrıldıktan sonra çıkan fırtınada yollarını kaybedip kendilerini sürüklenmeye bırakmaları ve yanlışlıkla Amerika kıtasında Brezilya’ya ulaşmalarından ortaya çıkıyor. Bu gemilerin personelinden iki kişi, yolculuklarında başlarından geçen iki umulmaz hikâyeyi yazarak bizlere ulaşmasını sağlıyorlar. Bunlardan biri, gemi imamı Bağdatlı Abdurrahman Efendi; diğeri ise geminin mühendisi Faik Bey.
Abdurrahman Efendi’nin görev yaptığı gemi, Rio de Janeiro Limanı’na girince halkın büyük ilgisini çeker. Osmanlıları görmek için akın akın limana gelen halk arasında Afrika kökenli insanlar da vardır. Bu beklenmedik tanışma genel bir şaşkınlık uyandırır. Brezilyalılar o zamana kadar yamyam sandıkları Osmanlıları görünce şaşırırlar. Osmanlılar da bu uzak ülkede Müslümanların da yaşadığını görünce hayrete düşerler. Afrika kökenlilerin şaşkınlıkları ise hepsinden fazladır. Çünkü siyahilere özgü bir din olduğunu sandıkları İslam’ın Osmanlıların da inancı olduğunu görmüşlerdir.
Siyahiler, özellikle ilmiye sınıfına özgü giysileriyle dikkat çeken Abdurrahman Efendi’ye özel bir ilgi gösterirler. Onun İslam konusundaki bilgisini gören siyahiler, ondan, yanlarında kalıp kendilerine İslam’ı tam olarak öğretmesini isterler. Abdurrahman Efendi de gemi komutanlarıyla bir durum değerlendirmesi yaparak bu isteği kabul eder ve gemiden ayrılarak siyahilerin arasında yaşamaya başlar. Burada üç yıl süren kapsamlı bir çalışma yapar. Ancak bir gün, içinde kabaran sıla özlemine dayanamayarak İstanbul’a geri döner. İşte Brezilya’da İlk Müslümanlar kitabı bir Osmanlı’nın o güne kadar varlığından haberdar olmadığı bir dünyanın keşfinin ve bu dünyayı yeniden biçimlendirme çabalarının hikâyesidir.
Mühendis Faik Bey’in kitabı ise bu maceralı deniz yolculuğunda uğranılan limanları ve başa gelen olayları kişisel düşünce ve yorumlarını da katarak anlattığı bir seyahatnamedir. Faik Bey’in bu yolculuk hikâyesi, aynı zamanda Türk denizcilik tarihinin, zorunlu da olsa, ilk Amerika seferinin anlatımı ve belgesidir. İlk basımı 1868 olan bu eserin ikinci baskısını yüz kırk sene sonra tarihin tozlu raflarından çıkartıp basan Kitabevi Yayınları’na minnettarım.
Yukarıda bahsi geçen kitaplar arasında yer alan fakat yayınevi tarafından Deniz Seyahatnâmeleri Dizisi’ne dahil edilmeyip bir anı kitabı gibi basılan Mahmut Kaptan’ın Anıları ise Yusuf Efendi’nin talihsiz bir seyahatinden doğan gerçek bir seyahatname bence. 1600’lerin sonunda İskenderiye’den İstanbul’a gelirken geçirdikleri bir deniz kazası nedeniyle ıssız bir adaya sığınan ve oradan kendilerini kurtarıp köle yapan bir Hıristiyan kaptanın zindancıbaşısı ile gemiyi ele geçirdikten sonra bu zindancıbaşının nasıl Müslüman olup Mahmut Kaptan adını aldığının ve Osmanlı olabilmek için Sakız Adası’ndaki sünnetine kadar pek çok detayın anlatıldığı bu kitap da gerçekten denize ve tarihe meraklı insanların okuması gereken bir eser.
Eee, ne de olsa o dönemde kahve ve kahvehaneler Avrupa’ya ulaşmış, Avrupalılar ikinci dil olarak Osmanlıcayı öğrenmeye başlamışlardı... Kim istemezdi Osmanlı olmayı. Galiba bu etkiyi tek fark etmeyen Osmanlı ileri gelenleriydi ki imparatorluğu gerileme devrine sürüklüyorlardı.
Neyse, biz konumuza dönelim ve bu eserleri biz denizcilik tarihi tutkunlarına kazandıran, başta Mehmet Varış olmak üzere, kitapların dillerini günümüz Türkçesine uyarlayanlardan kapaklarını hazırlayanlara kadar tüm Kitabevi çalışanlarını buradan saygıyla selamlayalım.
Yorumlar
Kalan Karakter: