Dünya trilyonlarca doların bankalara enjekte edildiği , milyonlarca insanın işini, aşını , evini kaybettiği 2008 finansal ve ekonomik krizinden sonra 2012 senesinde sessiz sedasız gelen ikinci bir krizin içine daha girdi.. Nerdeyse bütün ülkeler ekonomile

Dünya trilyonlarca doların bankalara enjekte edildiği , milyonlarca insanın işini, aşını , evini kaybettiği 2008 finansal ve ekonomik krizinden sonra 2012 senesinde sessiz sedasız gelen ikinci bir krizin içine daha girdi..
 
Nerdeyse bütün ülkeler ekonomilerinin küçüleceğini kabullenmiş bir halde zarardan kar etmenin yollarını aramaya çoktan başladılar..

Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler anlayışı üzerinde esas kılınan liberal politikalar kapitalist düzenin belirleyici anlayışı olmaktan fiili olarak uzaklaşmış  ve devlet kapitalizmi olarak adlandırılmaya başlanan devletin görünen müdahalesinin olduğu yeni kapitalist model ABD dahil bütün kapitalist ülkelerde işlerliğini sürdürecek şekilde ortaya çıkmıştır.

Ülkemizde ise 2001 krizinin aşılması için uygulanan mali politikalar ve bu politikalara paralel devlet eliyle çalışan sektörlerin hızla satılması ve 2008 krizinin ülkemizin mali yapısını çok fazla etkilememesi bizi nerdeyse dünyanın en liberal ekonomisine sahip ülke haline getirmiştir.

Bugün ABD de devlet bir çok bankanın hatta General Motors'un bile ortağı haline gelmiştir.

İngiltere de devlet RBS bankasının 85% ortağıdır..

Fransa da devlet enerji şirketi EDF in yine 85% ortağıdır..

Bu örnekleri Japonya dan Rusya ya oradan Hindistan a , Tayvan a , Kanada ya kadar arttırabiliriz..

Bütün bunları niye yazıyorum peki ? Şundan yazıyorum ; sessiz sedasız içine girdiğimiz bu ikinci kriz denizcilik sektörümüze kalıcı ve yıkıcı zarar verebilir.. Devletin kefaleti ve veya bir şekilde içinde bulunduğu yeni bir yapılandırmayla sektörün borçlarının uzun vadeye yayıldığı bir düzenleme devlet kapitalizminin yaygınlaştığı ve bunun en güçlü kapitalist ülkelerce kabul gördüğü günümüzde artık mutlaka konuşulması gereken bir seçenek haline gelmiştir..

Geçmişte olanlardan ders alarak sıkı bir disiplin altında uygulanacak olan bu yapılandırma küçük büyük bütün armatörlerimizi içine alan bir uygulama olmalıdır..

Ayrımcılık yapılmamalıdır. Bugün ödenemeyen borçların yerine uzun vadeye yayılmış ve bu yapılandırmada yer alacak armatör sayısının çokluğunu düşünerek ödenecek aylık borçların miktarı sistemi işler hale getirir düşüncesindeyim..

Bugün sadece bankaya borcunun faizini ödeyip gününü kurtaran armatör  yıllar geçtikten sonra yaşlanmış değeri düşmüş gemisiyle  ertelediği borcunu ödeyememe durumuyla tekrar karşı karşıya kalacaktır..Zamanında ödenemeyen borcun maliyeti mutlaka artar..Bu bir kısır döngüdür.
 
Evet, sektöre uygulanan bir takım teşvik kanunları vardır..Denizcilik sektörümüze yardımcı olan bu teşvikler hem AB ülkelerinde uygulanan teşvikler düzeyinde değildir hem de ikinci dip diye adlandırdığımız bu kriz için yeterli değildir..Bu teşvikler daha çok çeşitli vergi muafiyetleri ile ilgili teşviklerdir..
 
Yukarıda sözünü ettiğim kabaca kenarlarını çizdiğim bu önerinin nasıl uygulanır hale geleceği bu işin uzmanlarının bileceği finansal konulardır..Bu öneriye inanan ve bu işi bilen finansçı arkadaşlarda işin o yanını yazsın...Bir denizci olarak şunu söyleyebilirim yalnız ;  fırtınalı havalarda ne uygulanır ne uygulanamaza bakılmadan fırtınadan çıkmak için gerektiğinde her şeyi denersiniz..Yaşamak için..Var olmak için..Ya da denizin dibini boylarsınız. Bu kadar basit.
 
Armatörlerimizin bu krizi atlatmaları sadece sektörün ülkemize sağladığı milyar dolarlar seviyesinde ki  girdinin geleceği anlamında değerlendirilmemelidir..Yan kuruluşları ile birlikte binlerce girişimcinin , on binlerce deniz emekçisinin ve onların bakmakla yükümlü olduğu yüz binlerce insanın yarınlarını etkileyecek  ekonomik ve sosyal yanı olan ciddi bir toplumsal  sorun olarak görülmelidir.
 
Son söz olarak ; sektörün neresinde olursanız olun bu fırtına kimseyi teğet geçeceğe benzemiyor. Zaman  birlikte hareket etme zamanı .
 
Sevgiler herkese...