Milli Eğitim Bakanlığı’mızın son yıllarda mesleki eğitimi ön plana çıkaran girişimlerini arka arkaya ve artarak devam ettirdiğini görüyoruz.

Sektörler giderek eğitimin bir parçası haline geliyor ve paydaşlarıyla buluşturuluyorlar. Bilhassa sivil toplum kuruluşlarının mesleki eğitime sahip çıkmaları ile ülkemiz bu alanda bir merkez haline dönüştürülebilir. Haberin Devamı Ülkemizde 1980’lerde başlayan Turizm yatırımları sayesinde 1990’lı yıllarda yabancı turist sayısı arttı ve böylece ekonomimize önemli miktarda döviz girdisi sağlandı. O yıllardaki sahil turizmine 2000’li yıllarda sağlık turizmi de eklendi. Sahip olduğumuz coğrafi konum, yetişmiş insan kaynağı, kolay ulaşım vs gibi avantajlarımızı kullanarak 2020’lerde turizmin önemli girdileri arasına eğitimin yer almasını bugünden hep birlikte çalışarak başarabiliriz. Salgın hastalık sonrası küresel ölçekte değişime uğrayacak alanlardan bir tanesinin eğitim ve öğretim sistemleri olduğu öngörülüyor. Ancak gezi veya sağlık turizmi için yurdumuza gelen ziyaretçilerin ziyaret süreleri kısa, eğitim almak amacıyla gelenlerin misafirlikleri ise daha uzun süreli olacak ve böylece ülkemize hatırı sayılır döviz girdisi sağlar. Bunun yanı sıra ülkemizde eğitim alanlar gittikleri ülkelerde gönüllü elçilerimiz görevini üstlenerek kültürümüzün en değerli temel taşlarından olan “Ahilik” kültüründeki “Ben değil biz” temasının küresel ölçekte yayılmasına katkıda bulunur. Bu sebeple tüm eğitim kurumlarımızın bir an evvel vizyonlarını daha fazla sayıda yabancı uyruklu öğrenciyi ülkemize çekmek amacıyla yeniden planlamaları gerekiyor.

BİRLİKTE DAHA GÜZEL EĞİTİME

Eğitim ve öğretimin saç ayaklarını öğrenciler, öğretmenler, yönetim, sektör ve basın kuruluşları olarak sayabiliriz. Öğrenciler sahanın vazgeçilemez hatta tüm oyunun kurulmasının sebebi oyuncularıdır. Diğer paydaşlar, onların daha iyi şartlarda ve potansiyellerinin en üst seviyelerinde oynamalarına yardımcı olur. Çocuklarımızın doğuştan gelen yeteneklerini keşfederek ortaya çıkarmak, akranları ile her alanda zenginleşmelerini sağlamak, yeteneklerinin gelişimi ile gelecekte ülkemizin sosyo-ekonomik gelişimine büyük katkılarda bulunacak insan kaynaklarını oluşturmak tüm paydaşların el ele vermesi ile mümkün olacak.

ARTAN KÜRESELLEŞME VE KÜRESEL TOPLUMUN OLUŞTURULMASI

Küreselleşme hızla devam ederken ulusal devletler de günbegün değerini kaybediyor. Büyük kuruluşlar ve örgütler artan iletişim teknolojilerini kullanarak, dev sosyal medya uygulamalarıyla, basın yayın kuruluşlarıyla tüm insanlığı kontrolleri altına almak için çeşitli toplum mühendisliği uygulamaları yapıyor. Küresel toplumu oluşturmak için de öncelikle insanların eski alışkanlıklarını bırakması sağlanıyor. İnsanlar sürekli sorunlar içerisinde gösteriliyor. Bu sebeple olaylar, Haberler, moda kavramlar zamanla insanların bakış açılarını değiştiriyor. Yüzyıllar boyu oluşmuş olan kültürler, gelenek ve görenekler, inanç sistemleri bir sağ bir sol gösterilerek toplumların kendi tarihleri ile bağları kesilip böylece kontrol edilmesi daha kolay hale getiriliyor. İnsanların mutlu, huzurlu olmaları, beynin daha üretken olması için daralma değil genişleme bakış açılarının kazandırılması son derece önem arz ediyor. Eğitim ve öğretimde sorunların şikâyet değil proje konusu olarak ele alınması ve nasıl üstesinden gelineceğinin araştırılması ve geliştirilmesi gerekiyor. Beyin üzerine çalışma yapanların elde ettikleri sonuçlar sorunlara çözüm üretmek üzere yaklaşan beyinler doğal olarak daha fazla kendilerini geliştirdiklerini söylüyor.

 YARININ GÜÇLÜ TOPLUMLARI

Yarının güçlü toplumlarının en önemli özelliklerini sayarsak katma değeri yüksek teknolojiler üretebilmeleri, toplumsal değerlerini koruyabilmeleri ve iç karışıklıktan uzak barış içerisinde yaşamaları ilk sıralarda yer alır. Bu noktada insan kaynağının iyi ve donanımlı yetişmesi katma değeri yüksek teknoloji üretebilmek için büyük önem arz ediyor. Dolayısıyla eğitim ve öğretim sistemlerinin de her zaman araştırma, geliştirme ve çözüm odaklı yapılandırılması kaçınılmaz hâle geliyor. Bireye özgü eğitim-öğretim yanında akranların birlikte yer aldığı okullar da hâlâ önemini koruyor. Eğitimin bir diğer önemli paydaşı olan ebeveynlerin bakış açılarını değiştirmeleri, not odaklı olmaktan çıkarak çocuklarının yeteneklerini keşfedip ona göre yetiştirilmelerine ve geliştirilmelerine katkı sağlamaları gerekiyor. Yapay zekâ ve robotların hayatımıza girmesi ile 2030’larda tüm mesleklerin farklı bir şekil alacağı apaçık ortada. Örneğin günümüzde doktorların hastalarına koydukları teşhisleri gelecekte insanların içine yerleştirilen bir yonga yapabilecek gibi gözüküyor veya tedavi için yazılan reçeteleri yapay zekâ yazılımları, cerrahi müdahaleleri ise robotlar yapabilir gözüküyor. Meslekler şekil değiştirirken yarınların meslek erbabı olacak kişilerin de şimdiden gelecek senaryolarına uygun eğitilmeleri gerekiyor.

MESLEKİ EĞİTİM CAZİBE MERKEZİ HÂLİNE GELİYOR

Değişen meslekler ve yeni mesleklere uygun insan kaynağımızın oluşturulması için erken yaşlarda dokunan, tutan ve üreten çocuklara ihtiyacımız var. Ülkemizde son yıllarda önemi sıkça dile getirilen meslek liseleri yarınlarda cazibe merkezleri haline gelecekler. Meslek liseleri ara eleman değil, sektörü ileriye taşıyacak, aday mucitleri yetiştiren mühendisliğin ilk adımı okullar olarak görülmeli. Yani meslek liselerine yarınların her kademeden aranan elemanlarını yetiştiren ve sektörleri ileriye taşıyacak kurumlar olarak bakılmalı. Bu amaçla açılmış yıldız okullar olarak adlandırılan İTÜ, Aselsan, Teknopark veya diğer AR-GE Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinde yüksek dilimdeki öğrencilerin bir araya gelmesi 2030’ların Türkiye’si için alınmış en doğru kararlardan biri. Bu sebeple öğrencilerin, öğretmenlerin, yöneticilerin, velilerin, sektörün ve hatta basının sık sık bir araya gelerek çocuklarımızın mesleki eğitim ile birlikte geleceğe hazırlanmaları için emek ve zaman harcamaları gerekiyor. Meslek liselerinde ahilik kültürü ile zenginleştirilmiş usta çırak ilişkisi ile öğrenciler akranlarına eğitim verebiliyor veya akranlarından eğitim alabiliyor. Öğretmenler ise öğrencilerden oluşturulmuş takımların uyum içerisinde sürdürülebilirliğine ve gelişimlerine katkıda bulunarak koçluk yapıyor. 21’inci yüzyılın en önemli becerilerinden sayılan bir arada çalışmak ve takım ruhu oluşturmak için meslek liselerindeki yapı çok uygun gözüküyor. Yaşadığımız salgın hastalık ile başlayan değişim rüzgârının eğitim ve öğretime çok farklı yansımaları olacak. Ülkemiz sahip olduğu konum, kültürel değerleri ve insan kaynağı ile dünyanın her yerinden ve her yaştan gelecek öğrencilere kısa veya uzun vadeli eğitimler vermek için misafir etmeye hazırlanabilir. Bu konuda bilhassa özel kuruluşların hedeflerini büyütebilirler ve ülkemizi bir an önce küresel eğitimin merkezi yapma yolunda yatırımlarını arttırabilirler.

PROF. DR. HÜSEYİN TOROS KİMDİR?

1965 yılında Mersin’in Değirmendere Köyü’nde doğdu. 1989 yılında İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi (UUBF), Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. 1990 yılında, İTÜ UUBF’de çalışmaya başladı. 1993 yılında “Klimatolojik Serilerden Türkiye İkliminde Trend Analizi” konulu çalışmasını yaparak yüksek mühendis oldu. 2000 yılında “İstanbul’da Asit Yağışları Kaynakları ve Etkileri” konulu tezle doktorasını tamamladı. 2001-2009 yılları arasında İTÜ Bilişim Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olarak bilgisayar ve bilişim dersleri verdi. 2012 yılında doçent ve 2018’de profesör unvanı aldı. 2018 yılında İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü müdür yardımcılığı ve vekalet görevlerinde bulundu. Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi olarak çalışmalarına devam ediyor. Hava kalitesi, iklim, veri ve modelleme konularında bilimsel çalışmalarını sürdürüyor. Değişik medya kuruluşlarında güncel yazı ve yorumlarına devam ediyor. 2019 yılının Haziran ayından itibaren İTÜ MTAL okul müdürlüğü görevini sürdürüyor.

Prof. Dr. Hüseyin Toros

İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü