Denizde çalışmak, uzun saatler, izolasyon ve operasyonel baskılarla birlikte stresi de beraberinde getiriyor. Ancak denizcilerin ruh sağlığını içten içe kemiren, çoğu zaman yanlış anlaşılan ve görmezden gelinen bir başka etken daha var: Yas.
Yas, genellikle ölümle birlikte gelen kısa süreli bir duygusal tepki olarak görülüyor. Oysa kayıp çok daha karmaşık ve yaygın bir deneyim. Özellikle aylarca evinden ve sevdiklerinden uzakta çalışan denizciler için yas, yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Uzmanlara göre yas, denizcilerin karşılaştığı ruh sağlığı sorunlarının en az fark edilen nedenlerinden biri.
Yas sadece ölümle sınırlı değil. Her türlü kaybın doğal bir tepkisi. Evde hasta olan bir yakının akıbetini bilememek, çocukların büyüme anlarını kaçırmak, dostlukların kopması ya da birine veda edememek de yasın farklı yüzleri. Bu duygular belirsiz yas (ambiguous grief) olarak adlandırılıyor.
Yasın bir diğer tanımı da “rahatsız etmek, canını sıkmak.” Denizcilerde bu, düşük seviyeli ama sürekli devam eden bir içsel huzursuzluk olarak görülebiliyor. Çözülmemiş duygular, öfke, geri çekilme ya da disiplin sorunları şeklinde kendini gösterebiliyor. Bazen yorgunluk ya da öfke patlamaları, bazen de tamamen duygusal kapanma olarak ortaya çıkıyor. Çoğu zaman yanlış bir şekilde düşük moral ya da düşük performans olarak değerlendirilen bu davranışların altında aslında acı yatıyor.
Bir yakının kaybı, hastalığı ya da uzaklaşması insanın tüm yaşam düzenini altüst ediyor. Evdeyken bu süreç aileyle birlikte yaşanabiliyor; oysa denizde, dört metrekarelik bir kamarada böylesi bir yükü taşımak çok daha zor.
Öte yandan, denizcilik sektöründe yas neredeyse hiç gündeme gelmiyor. Şirketlerin çoğunda mürettebatın yas sürecini destekleyecek protokoller bulunmuyor. Bir yakının ölüm haberini, aylar süren bir kontratın ortasında, en yakın limandan binlerce mil uzaktayken almak, denizciler için büyük bir travma. Buna rağmen mevcut destek, çoğunlukla sınırlı izin veya prosedürlerle kısıtlı kalıyor.
Bilimsel araştırmalar, görmezden gelinen yasın uzun vadede depresyon, madde bağımlılığı ve tükenmişlik gibi ciddi ruhsal sorunlara yol açabileceğini ortaya koyuyor. Uzakta olmanın getirdiği kültürel ve mesleki baskılar, denizcilerin yaşadığı yasın daha da derinleşmesine neden oluyor. Aileler birlikte yas tutarken, denizciler kendi başlarına bu yükü taşıyor.
Ağır iş ortamının hâkim olduğu, duyguların geri planda bırakıldığı denizcilik kültüründe öfkeye yer yok. Bu yüzden öfke ve yas duyguları bastırılıyor ya da yanlış yönlendiriliyor. Sonuçta gemide çatışmalara, kişisel kapanmalara ya da suçluluk duygusuna dönüşebiliyor.
Peki ne yapılabilir? Öncelikle yasın adını koymak gerekiyor. Ruh sağlığı üzerine yapılan konuşmalarda yasın sadece ölümle değil, kaçırılan özel anlarla da ilgili olduğu kabul edilmeli. Çocuğun ilk adımlarını görememek, bir düğüne katılamamak ya da son bir vedayı yapamamak da yasın bir parçası.
Kaptanlar ve yöneticiler, belirsiz yasın işaretlerini tanıyabilmeli ve bu durumları profesyonellik eksikliği gibi görmemeli. Şirketler, üst düzey subaylar ve refah sağlayıcıları için eğitimler düzenleyebilir. WellAtSea gibi kuruluşlarla iş birliği yaparak, yas duyarlılığı yüksek refah programları geliştirilebilir.
Ayrıca gemide basit ritüeller oluşturmak da denizciler için iyileştirici olabilir. Bir mum yakmak, mektup yazmak ya da anıları paylaşmak, kaybı onurlandırmanın ve bağ kurmanın yollarından bazıları.
En önemlisi, yası kişisel bir sorun olarak görmeyi bırakmak gerekiyor. Yas gelip geçici bir misafir değil; bazen gelir, bazen gider, bazen de uzun süre kalır. Onu tanıdıkça, insan kendisinin kim olduğunu daha iyi anlıyor.
Denizde pek çok acil duruma hazırlık yapılıyor. Artık yası da hesaba katmanın zamanı geldi.
Yorumlar
Kalan Karakter: