“Limanda Bir Kadın” olmak
Asırlardır, denizciliğin erkeklere özgü bir iş olduğu bilinirdi bilinmesine de birkaç yüzyıldır bu kural tek tük delinmeye başlamıştı. 20. yüzyılın başlaması ile beraber bu önyargı tamamen kırıldı diyebiliriz. Daha iki ay önce, bir Türk kadını: Şadan Kaptanoğlu ‘Yılın Genç Denizcisi’ seçildi.
Bu hafta da, sizlere on parmağında on marifet olan bir denizci kadını tanıtacağız: Adı, Patricia Muradi. İsminden yola çıkarak, ulaşmaya çalışacağınız varsayımlar için sizi yormayalım. Patricia Muradi’nin ailesi 150 yıldan uzun bir zamandır Mersinli. Ataları, Lübnan’dan gelerek limanı ile ünlü bu kente yerleşmiş. Gemi acenteliği yapan bir babanın kızı Muradi. O da acentelik geleneğini geç de olsa sürdürüyor.
Mesleğe girdikten sonra tanımamış limanı Patricia Muradi, hayatının her döneminde hep liman varmış. “Ben çok küçük yaşlardan itibaren limana girer çıkarım. Bu meslekle değil, benim limanla tanışmam. Babam 40 yıl gibi uzunca bir dönem gemi acenteliği yapmıştı. Biz, sabahları uyanır; tahliyeler, yüklemeler ne durumda diye limana giderdik. Kendimi bildim bileli liman gezmek bende bir alışkanlık halindedir. Ancak, çalışma hayatıma farklı bir sektör olan bankacılıkla başladım. Bu dönemde limanla buluşma şansım olmasa da annemin deyimiyle armut dibine düştü, ben de gemi acenteliği mesleğine geçtim.’’ sözleriyle anlatıyor denizle olan yakınlığını.
Dedik ya yazının başında on parmağında on marifet var Patricia Muradi’nin. Hep deniz solumuş ama, yaşamın cilvesi onu kapalı bir mekanda rakamlarla boğuşmaya itmiş. Bir bankada tam 13 yılını geçirmiş Bayan Muradi. Çalıştığı bankanın el değiştirmesinden bir süre sonra da tesadüfler sonucu çok sevdiği limanla yeniden buluşacağı bu acentelik işine geçmiş. Kitaplarını yazmaya da, işte bu ara dönemde başlamış.
Limanda Bir Kadın
Limanda Bir Kadın, ikinci romanı Patricia Muradi’nin. Eserinde istemeden acente olan bir kadının hayatını anlatan Muradi, gemi acentesi olmayı bakın nasıl yorumluyor: “Acente olmak, senelerin deneyimini gerektirir. Bu işi nasıl yapacağınıza dair A’dan başlayıp Z ile son bulan yazılı bir kaynak bulabilmeniz pek mümkün değildir. Bulabileceğiniz hiçbir kitap size mesleği tam öğretmez. Acentelik kendini yetiştirerek, limanın tozunu, denizin suyunu yutarak öğrenilir. İşinizi iyi yapabilmek için tüm gelişmeleri sıkıca takip etmek zorundasınız.”
“Roman, bir nevi babama da ahde vefaydı aslında” diyor başarılı yazar ve devam ediyor: “Limanda Bir Kadın’da kendimi anlatmadım. Evvelce iki kere evlenmiş, hiç çocuğu olmamış; kısa bir bankacılık deneyiminden sonra bu mesleğe girmiş bir kahramanı var. Ancak yazmak sorumluluk ister, bazı şeyleri kitaba koyarken, kullandığınız ögeler hakkında fikir sahibi olmak ve o meslekleri bilmek gerekiyor. Mesela, ben dış ticaretten, bankacılıktan, acentelikten anlarım. Örneğin, bir gazeteciyi konu edebilmem için gazete ortamının içinde bulunmak ve o havayı solumak gerekir. Aksi halde yazdıklarınız havada asılı kalmaktan öteye gitmez. Okuyana da tat vermekten uzak kalır. Bense bu işe girmeden evvel limanı tanıyordum. Mesleğin içinde olmam ve çocukluğumdan beri acı tatlı birçok olaya tanık olmam nedeniyle konuya daha vakıfım. Neden yazdın diyecek olursanız cevabı çok basit. Acenteliği çok fazla insanın bilmediğini keşfettim. Mesleğiniz sorusuna ‘Acente’ diye cevap verince insanların aklına evlerini, arabalarını sigortalattırdıkları acenteler geliyor. Deniz acenteliğine kendimce bir katkıda bulunmak istedim de diyebiliriz. Acentelik, gecesi gündüzü olmayan çok meşakkatli bir meslektir. Mesela babam vefat ettiğinde biz onu son yolculuğuna hazırlarken telefonum çalmıştı. Arayan gemisinin durumunu merak eden bir armatördü. İşte o gün daha iyi anladım perdenin bizim için hiç kapanmadığını. Babam da, dedemin cenazesinin hazırlık aşamasında bulunamamış ve işlemler bittikten sonra törene yetişebilmişti. Çünkü, gemi kaldırması gerekiyordu o an. Denizcilik böyle bir şey işte. İş her zaman devam etmeli ve perde hiçbir zaman inmemeli.’’
“Ölecekseniz 1 hafta önce söyleyin”
Acenteliğin limandan kaynaklanan farklılıkları olmadığını ve mesleğin icrasının tüm limanlarda zor olduğunun altını çizen Patricia Muradi, her gemide iyi kötü anılar yaşadığına da dikkat çekiyor. Kendisi için bu anlamda en önemli anılardan birisinin ise babasının iş stresi nedeni ile gözleri önünde iki kez kalp spazmı geçirmesi olduğunu söylüyor.
Babasının acenteliği bıraktıktan sonra izlenebilir bir şekilde rahatladığını gözlemlediğini kaydeden Muradi, tatil özlemini de şu anektodla süslüyor:”Normal bir hayat süremiyorsunuz. Bankadayken, 6 ayda bir yurt dışına çıkardım. Burada ise, açıkça gerekmedikçe tatil yapmak mümkün değil. Derken gülümseyerek devam ediyor. Bunun sorumlu olmaktan kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Ancak acentelikte canınız çektiğinde dilediğiniz biçimde davranamazsınız. Mesleğe başladığımda halen çok güldüğüm bir deyim öğrenmiştim.
‘’Eğer bir acenteyseniz. Ölecekseniz dahi bir hafta evvelden haber vereceksiniz.’’ Daha fazla söze gerek var mı?
Perşembe Rotası
Yorumlar
Kalan Karakter: