Korsanlar ve hukuk
Korsanlık faaliyetlerinin iyice azıttığı Somali açıklarında halen çok sayıda ülkenin savaş gemileri devriye ve önleme görevleri yürütüyorlar. Bu gemilerin içinde bir Türk firkateyni de dahil olmak üzere 5 NATO savaş gemisi var.
Suudi Arabistan, Rusya, Malezya, Hindistan ve elbette Amerikan 5. Filosu'na bağlı başka gemiler de bölgede görev yapıyorlar. Çin'in de yakında bölgeye savaş gemi ya da gemileri gönderebileceği de haberlerde yer alıyor.
Bütün bunlara ilaveten NATO deniz görev gücünün yerini almak üzere geçen pazar gününden bu yana Avrupa Birliği tarihinde ilk defa bir deniz gücünü de bölgeye göndermiş bulunuyor. Bir İngiliz firkateyninin önderliğinde görev yapacak bu deniz gücü, altı savaş gemisi ve üç deniz keşif ve karakol uçağından meydana geliyor. Gemiler İngiltere, Fransa, Almanya, Yunanistan tarafından, uçaklar da Fransa ve İtalya tarafından sağlanacak. Atalanta Operasyonu adı altında görev yapacak bu gücün ana görevi açlık çeken Somali'ye gönderilen BM gıda yardımlarını taşıyan ticari gemilerin güvenliğini sağlamak olacak.
Ne var ki, bölgede bulunan bu kadar savaş gemisine rağmen bunun korsanları caydırmaya, korkutmaya yetmediği, yetmeyeceği de son haberlerden açıkça ortaya çıkmış bulunuyor. Nitekim, bu gemilere rağmen korsanlar, dün, merkezi İstanbul'da bulunan İsko Denizcilik Şirketi'ne ait bir Türk kargo gemisini ve bir de Fransız Total petrol şirketi tarafından kullanılan Endonezya'ya ait gemiyi ele geçirmiş bulunuyorlar.
Korsanların bu cüretkâr ve meydan okuyan tavrının iki açıklaması var. Birincisi bölgedeki milletlerarası deniz gücü korsanların her hareketini izleyecek, bunları önleyecek sayıda değil. Türkiye'nin yüzölçümünün neredeyse üç katı olan bu geniş alanı 10-15 savaş gemisiyle kontrol altında tutmak imkânsız. Üstelik korsanlar bu sınırlı sayıdaki gemilerin hareketlerini izleyip birbirleriyle haberleşerek bunların karşısında tedbir de alabiliyor, umulmadık yerlerde, umulmadık baskınlarla gemileri ele geçirebiliyorlar. Ayrıca, bölgede geçim için balıkçılık yapan Somalili balıkçı teknelerinin arasına karışıp kendilerini gizleyebiliyor, savaş gemilerini kandırabiliyorlar. Bunlara ilaveten baskın taktiklerini de durmadan geliştiriyorlar ve artık herhangi bir hedefe 20-30 kadar küçük basit motorlarla aynı anda baskın düzenleyebiliyorlar.
İkinci unsur ise korsanların korsanlık ile ilgili milletlerarası hukuku öğrenip buna göre davranmalarından kaynaklanıyor. Nitekim, bu konuda okuduğum son yazılardan birinde yazarın röportaj yaptığı Cuma Ali adlı Somalili korsan 'Bizi durduramazlar. Savaş gemileri birkaçımızı yakalayıp tutuklasa bile biz bundan endişe duymayız, korkmayız. Daha önceleri olduğu gibi bunlar sahile bırakılmaktan başka bir ceza görmezler. Biz milletlerarası hukuku biliyoruz.' diyor.
Cuma Ali'nin de işaret ettiği gibi yabancı deniz güçleri tarafından yakalan korsanlardan hiçbirisi bugüne kadar herhangi bir ceza almış değil. Tutuklananlar çeşitli ülkelerde çok uzun ve tartışmalı geçeceği bugünden belli olan yargı sürecini bekleyip yan gelip yatıyorlar. Bugün Paris'te, Kenya'da tutuklu korsanlar var; ama bunların ne şekilde yargılanacakları, suçlu bulundukları takdirde cezalarını nerede çekecekleri bilinmiyor; zira korsanlıkla ilgili milletlerarası hukukun pek çok yönü muğlak. Korsanlıkla mücadele amacıyla önceki gün kabul edilen 1851 sayılı Güvenlik Konseyi kararında da atıf yapılan BM Deniz Hukuku Sözleşmesi birçok bakımdan Somali korsanlarıyla mücadele için yeterli değil. İşte bu yüzden bölgede görev yapan yabancı gemiler korsanları yakalama ve tutuklama yoluna kolay kolay başvurmuyorlar. Ayrıca yanlış yapıp sorumlu olmak da istemiyorlar.
Dünyanın başına dert olan korsanlar ile ilgili son durum böyle. Onlar artık hukuktan da yararlanıyorlar.
Yorumlar
Kalan Karakter: