Geçtiğimiz günlerde DenizHaber.Com'un gündeme getirdiği "Queen of the North" yolcu gemisinin batışındaki esrar perdesinde
(Bakınız: http://www.denizhaber.com/index.php?sayfa=habgst&id=6968&links=21)
Geminin karaya çarparak batmasında gemide o anda nöbette bulunanj bayan serdümen ve 3. kaptanın sevişmeleri yüzünden kazanın meydana geldiği iddiaları okurlar tarafından tartışılmıştı.
Bu tartışmalar aslında yeni değil. Ataköy Marine Yacht Club'ın çıkarttığı "Denizde Günah" adlı kitap bu tartışmalara tarihsel kökenleri açısnından ışık tutacak nitelikte.
Denizcilik konulu kitaplarıyla tanınmış yazar Klaus Hympendahl’ın bu kitabı, garip şekilde tabulaştırılmış ve bu nedenle de son derece ilgi çekici bir tema olan “Yelkenli Gemilerde Kadınlar” üzerine bir ilk monografi. 13. yüzyıldan beri yazılı kaynaklarda kadınlar neredeyse hiç görülmezler, hatta bugün dahi yedi düvelin denizlerindeki kadınlar denizcilik edebiyatının en sevdiği konulardan biri değildir. Halbuki kadınlar kadim zamanlardan beri gemilerde olmuşlardı; sıradan yolcular olarak, eş ya da metres olarak, dünyanın en eski mesleğini icra ederek ya da tayfa kıyafetinde, ama hep vardılar. Hympendahl kitabında Çin sularından, Müslüman haremlerine uzansa da ağırlıkla Hıristiyan denizciliğinin bir tür kültür tarihini yazıyor ve böylelikle deniz hayatının şimdiye kadar karanlıkta kalmış bir yüzünü heyecanlı ve merak uyandıran bir üslupla aydınlatıyor.
Hürriyet Yazarı Temuçin Tüzecan bugünkü köşe yazısında bu kitabı da ele almış. İşte Temuçin Tüzecan'ın "Denizde Günah" adlı kitapla ilgili 24 Şubat 2007 Tarihli Hürriyet Gazetesinde yazdığı yazı.
Kadınlar nereye saklanmıştı?
Denizle ilgili kitapların sayısı aslında her dilde azdır. Sonuçta karada yaşar ve ölürüz; genellikle. Denizle ilgili kitaplarda da genellikle kadın yoktur.
Hayal güçlerimizi olgunlaştıran Herman Melville’in, Jules Verne’in romanları kadınsızdır. Yaratabildiği dehşet verici atmosfer ile okuyanları en karanlıklara taşıyan Joseph Conrad da kadınlardan söz etmez. Yenilerden Jonathan Raban’da da kadına pek rastlanmaz doğrusu.
Yani kadın, denizlerde yoktur. Yok mudur?
*
Ataköy Marina Yat Kulübü tarafından bastırılan kitaplara bir yenisi eklendi: Denizde Günah. Denizcilik Tarihine Erotizm Penceresinden Bir Bakış üst başlığı ile sunulan kitabın yazarı Klaus Hympendahl.
Almanya’da 2005 yılında basılmış. Ve bu hafta Türkiye’de piyasaya çıktı.
Denizle ilgili yeni bir kitabın hızlı bir şekilde Türkçeleştirilmesi, denize olan ilginin yeni bir örneği kuşkusuz. Ama kitabın bir yat kulübü tarafından bastırılmış olması, diğer yayınevlerinin radar ekranına denize ilişkin kitapların henüz girmediğinin de bir işareti.
Kitap 13. yüzyıldan bugüne denizle ilgili yazılı kaynaklarda kadını bulmaya çalışıyor. Buluyor da! Bu yazının başlığı da kitabın önsözünden alınma: Kadınlar nereye saklanmıştı? Anladığım şu: Kadınlar hiçbir yere saklanmamış, erkek yazarlar kadınları yok saymıştı. Yani tipik bir durum.
Yazılı kaynakların ağırlıklı olarak Hıristiyan denizciliği ele alması nedeniyle olsa gerek, kitapta ağırlıklı olarak Batı’nın deniz ve kadına bakışı irdeleniyor. Yazar Hympendahl’ın Önsöz’deki ifadesi ile, "Bu kitap yüzyıllardır gemileri yutmuş sis kümelerini sıkı bir rüzgar ile dağıtacak. Gemilerde heteroseksüel bir cinsel hayatın hep var olageldiğini, bazı gemilerde yüzlerce orospunun aynı anda mesleklerini icra ettiklerini, çok eşli balina avcılarının, eşcinsel ve hatta kadın korsanların, transvestilerin, oğlan fahişelerin, oğlancıların, sadistler ve hayvan sevicilerin geçmişte var olduklarını; yelkenli teknelerin dar kamaralarının ve gözden uzak, karanlık köşelerinin şahit olmadığı hiçbir şeyin kalmadığını anlatacak."
İlginç yani!
*
Sık sık kullandığımız ve cinayete yol açacak bir küfrün Avustralyalılar açısından gerçeğin ta kendisi olduğunu öğrendim mesela. Bu kıtayı mahkûmların Batılaştırdığını bilirdim ama bu Batılılar arasında gemiler dolusu fahişe olduğunu bilmezdim.
1588 yılında, büyük bir yenilgiye uğrayacakları sefere çıkmadan önce Büyük Armada’da gemiler, toplar ve savaşçılar dışında altı bin kadın olduğunu bu kitaptan öğrendim.
Hannah Snell’in 1745 yılında kadın kıyafetlerini çıkartıp erkek tayfa kılığında gemiye atlayıp, sıcak denizlerde savaşlara katıldıktan sonra döndüğü Londra’da bir kadın olarak yaşadıklarını anlatan bir kitap yazdığını da bilmiyordum.
Denizci bir malûmatfuruş olmak istiyorsanız, bu kitap elinizin altında bulunmalı.
Hulki Demirel’in çevirisi ve Sezar Atmaca’nın editörlüğünde yayımlanan kitap, özenli Türkçesi ile de dikkat çekiyor. Ataköy Marina Yat Kulübü’nün diğer kitaplarında da rastlanan bu özen nedeniyle tüm emek verenleri de kutlamak gerek.
Yorumlar
Kalan Karakter: