Ukrayna'nın Karadeniz'de 'gölge filo' olarak nitelendirdiği tankerlere yönelik insansız hava aracı saldırıları, uluslararası deniz hukuku ve silahlı çatışma hukuku açısından ciddi ihlaller içeriyor. Esenyel Hukuk Bürosu'ndan Avukat Selçuk Esenyel, bu saldırıların sivil gemilere yönelik korumanın ihlali anlamına geldiğini ve Türkiye'nin tepkisinin hukuken haklı olduğunu belirtiyor.
Milliyet gazetesinde Oğuzcan Atış imzasıyla yayınlanan habere göre, Ukrayna-Rusya savaşının başlamasından bu yana Karadeniz'deki seyir güvenliği, bölgede yaşanan çeşitli olaylarla sık sık gündeme geliyor. Son olarak Ukraynalı yetkililer, Ukrayna donanmasına ait insansız hava araçlarının Karadeniz'de seyreden ve Rusya'nın "gölge filosu" olarak adlandırdığı iki petrol tankerini vurduğunu duyurdu. 2 Aralık tarihinde MIDVOLGA-2 adlı tanker, Rusya'dan Gürcistan'a ayçiçek yağı taşırken, Türkiye kıyılarından yaklaşık 80 mil açıkta saldırıya uğradı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pazartesi günü yaptığı açıklamada Karadeniz'de ticari gemilere yönelik saldırıların kabul edilemez olduğunu belirterek, "Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, Karadeniz'de seyir güvenliğini açıkça tehdit etmeye başladı. Cuma günü Münhasır Ekonomik Bölgemizdeki gemilerin hedef alınması, endişe verici bir tırmanışa işaret ediyor. Bu saldırıları hiçbir şekilde haklı gösteremeyiz" ifadelerini kullanarak ilgili tüm taraflara uyarıda bulundu.
"Gölge Filo" Tanımı Hukuken Bağlayıcı Değil
Milliyet'te yer alan değerlendirmelere göre, Avukat Selçuk Esenyel "gölge filo" tabirinin politik bir tanım olduğunu, hukuken bağlayıcı olmayan bir kavram olduğunu vurguluyor. Esenyel'in açıklamalarına göre, Batılı devletler Rusya'ya ekonomik yaptırım uygulamak amacıyla tek taraflı listeler hazırlamış ve bu listelere aldıkları gemilere "gölge filo" adını vermeye başlamışlardır.
Ancak Esenyel, bu listelerin yalnızca o ülkelerin kendi iç mevzuatı için geçerli olduğunun altını çiziyor: "Yani bir Amerikan şirketi o gemilerle ticaret yapamaz, bir AB ülkesi o gemilere liman hizmeti vermeyebilir. Ancak bu, o gemilerin statüsünü değiştirmez, onları 'vurulabilir hedef' haline getirmez."
KAIROS ve VIRAT isimli tankerlerin yasal ticari faaliyetler yürüten, uluslararası sertifikaları olan düzenli ticaret gemileri olduğunu belirten Esenyel, bu gemilerin bazı Batılı ülkelerin yaptırım listelerinde yer almasının sadece "Bu gemiyle ticaret yapma" anlamına geldiğini, "Bu gemiyi vur" anlamı taşımadığını ifade ediyor. Esenyel'e göre, bu gemiler bayrak devletlerinin mevzuatına uygun şekilde tescilli olup, uluslararası denizcilik sözleşmelerine uygun şekilde hareket etmektedirler.
Sivil Gemilere Saldırı Silahlı Çatışma Hukukunun İhlalidir
Haberde yer alan hukuki değerlendirmelere göre, Ukrayna'nın "Bu gemiler Rusya'ya petrol taşıyor, dolayısıyla savaş ekonomisini besliyorlar, o yüzden vurabiliriz" şeklindeki gerekçesi ve Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 51. Maddesi'ndeki meşru müdafaa hakkına dayandırması uluslararası hukuk açısından yetersizdir.
Avukat Esenyel'in aktardığı bilgilere göre, söz konusu tankerler sivil gemilerdir ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (BMDHS) göre ticaret gemisi statüsündedirler. Silahlı çatışma hukukunun temel kuralının çok açık olduğunu belirten Esenyel, "Sivil gemiler koruma altındadır, askerî hedef değildir. Bir geminin ekonomik faaliyette bulunması, belirli bir ülkeyle ticaret yapması, o gemiyi otomatik olarak bombalanabilir hale getirmez" tespitinde bulunuyor.
Bu tarz saldırıların emsal oluşturması durumunda, ilerleyen süreçte dünyanın farklı bölgelerinde yaşanabilecek çatışmalarda da sivil gemilerin doğrudan hedef alınabileceği endişesini dile getiren Esenyel, "İlerleyen bir dönemde herhangi bir ülke, 'Bu gemi benim düşmanımla ticaret yapıyor' diyerek onu vurabilir. Yani bu, uluslararası hukukun temel prensiplerine aykırıdır" uyarısında bulunuyor.
Esenyel'in değerlendirmelerine göre, bu saldırılar silahlı çatışma hukukunun ihlali anlamına geldiğinden, olası savaş suçu niteliği taşıyabilmektedir. Dolayısıyla uluslararası ceza mahkemelerinde soruşturma bile açılabilir. Ancak pratikte bu tür gemilerin sahiplerinin genellikle yüksek profilli davalardan kaçındığına dikkat çeken Esenyel, bunun sebebinin mahkeme süreçlerinin ticari sırları açığa çıkarabilmesi olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte, bu durumun gemi sahiplerinin haklarından feragat ettikleri anlamına gelmediğini, haklarının var olduğunu ve istedikleri zaman kullanabileceklerini vurguluyor.
Türkiye'nin Tepkisi Hukuken Haklıdır
Milliyet'te yer alan habere göre, saldırılar Türkiye'nin münhasır ekonomik bölgesine (MEB) yakın sularda gerçekleşmektedir. BMDHS'ye göre münhasır ekonomik bölgede seyrüsefer serbestisi bulunmaktadır ve tüm ülkelerin bayraklarını taşıyan gemiler burada özgürce seyrüseferde bulunabilmektedir.
Avukat Esenyel'in değerlendirmesine göre, Ukrayna'nın başka bir ülkenin deniz yetki alanında gemilere saldırması hem seyrüsefer serbestisinin ihlali, hem de Türkiye'nin egemen haklarına saygısızlık anlamına gelmektedir. Esenyel, "Bu sebeple Türkiye'nin bu konuda gösterdiği tepki hukuken haklı bir tepkidir" tespitinde bulunuyor.
Türkiye'nin münhasır ekonomik bölgesinde veya yakınında gemilere saldırılmasının sadece o gemilerin değil, Türkiye'nin de haklarının çiğnenmesi demek olduğunu ifade eden Esenyel, "Çünkü münhasır ekonomik bölge bizim deniz yetki alanımız- orada deniz çevresini korumak, seyrüsefer emniyeti ve güvenliğini sağlamak bizim sorumluluğumuz ve yetkimiz. Çünkü ortaya çıkacak zarar bizim ekonomik çıkarlarımıza verilen zarar demektir" açıklamasını yapıyor.
Uluslararası hukukta bayrak devletinin önemini vurgulayan Esenyel, bir gemiye saldırının aslında o geminin bayrak devletinin egemenlik haklarına da saldırı anlamına geldiğini belirtiyor. Bayrak devletlerinin Ukrayna'ya karşı BM Şartı'nın "kuvvet kullanma yasağını" düzenleyen maddesinin ihlali gerekçesiyle diplomatik protesto yapabileceğini, resmi ihtarname gönderebileceğini aktaran Esenyel, daha ileri gitmek istemeleri halinde Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi'ne (ITLOS) veya Uluslararası Adalet Divanı'na (ICJ) başvurabileceklerini ifade ediyor.
Gemi sahipleri ve işleticileri açısından da durumun net olduğunu dile getiren Esenyel, gemilerin piyasa değeri, işletme zararları, tamir masrafları ve itibar kaybının tamamının tazmin edilebileceğini belirtiyor. Sigorta şirketlerinin bile devreye girebileceğini, çünkü savaş riski sigortası kapsamında bile korunması gereken ticaret gemilerine saldırı söz konusu olduğunu vurguluyor.
Çevre Felaketi Riski Göz Ardı Edilemez
Petrol tankerlerinin vurulmasının olası bir çevre felaketine sebep olabileceğini hatırlatan Esenyel, BMDHS'nin ilgili maddelerinin bu konuda çok açık olduğunu belirtiyor. Bütün devletlerin deniz çevresini korumakla yükümlü olduğunu ve bu yükümlülüğün savaş zamanında bile kalkmadığını vurgulayan Esenyel, "Yani 'Savaş var, ne yapalım?' diye denizi kirletmeye hakkınız yok" ifadesini kullanıyor.
Karadeniz'de büyük bir petrol sızıntısı olması halinde Türkiye'nin kıyılarının, balıkçılığının ve turizminin zarar göreceğini belirten Esenyel, sorumluluk konusunda şu açıklamayı yapıyor: "1992 Petrol Kirliliği Zararlarından Doğan Hukuki Sorumluluk Sözleşmesi (CLC) var. Bu sözleşme, normal seyrüsefer kazalarını düzenler. Ama burada olay farklı: Gemi kaza yapmadı, saldırıya uğradı. Dolayısıyla, saldırıyı yapan devlet birincil sorumludur."
Şu an için boş tankerlerin vurulmuş olduğunu ancak saldırıların devam etmesi halinde dolu bir tankerin vurulması ihtimalinin bulunduğu gerçeğinin değişmediğini belirten Esenyel, "Çevre felaketi riski göze alınamaz. Karadeniz hepimizin ortak değeridir" uyarısında bulunuyor.
Kıyıdaş Devletler Ortak Mekanizma Kurabilir
Türkiye'nin böyle bir durumda diplomatik, teknik ve hukuki hakları olduğunu belirten Esenyel, diplomatik anlamda Ukrayna tarafının protesto edilebileceğini veya istenirse BM'ye de başvurulabileceğini ifade ediyor. İdari ve teknik tedbirler kapsamında güvenli seyrüsefer koridorları belirlenebileceğini, Uluslararası Denizcilik Örgütü'ne (IMO) konu ile ilgili başvurulabileceğini aktaran Esenyel, saldırıya uğrayan gemilere insani yardım ve güvenli liman sağlanmasının uluslararası topluma "Biz sorumlu bir kıyı devletiyiz" mesajı olduğunu vurguluyor.
Hukuksal anlamda da Türkiye'nin tazminat davası açma hakkı bulunduğunu belirten Esenyel, Türkiye'nin halihazırdaki tutumunun son derece dengeli olduğunu ifade ediyor: "Montrö hassasiyeti, tarafsızlık, tüm gemilerin eşit korunması. Ukrayna'nın sıkıntısını anlıyoruz ama Karadeniz'i savaş alanına çeviremezsiniz. Burada kurallar var, uluslararası hukuk var."
Uluslararası hukukun Karadeniz kıyıdaş devletlerine önlem alma hakkı tanıdığını hatırlatan Esenyel, BMDHS'ye göre bayrak devletlerinin gemiler üzerinde güvenlik sağlama yükümlülüğü olduğunu, ancak kıyı devletlerine de yetkiler tanındığını, özellikle seyrüsefer serbestisi tehdit altındayken bu yetkilerin önem kazandığını belirtiyor. Montrö Sözleşmesi'nin Karadeniz'de bölge dışı donanmaları zaten sınırladığını hatırlatan Esenyel, "Yani çözüm, kıyıdaş devletlerin kendisi" tespitinde bulunuyor.
Karadeniz'e kıyıdaş devletlerin konu hakkında ortak bir güvenlik mekanizması kurabileceğini ifade eden Esenyel, alternatif olarak tahıl koridoru benzeri güvenli seyrüsefer koridorları belirlenebileceğini aktarıyor.
Esenyel, Türkiye'nin başından beri amacının Karadeniz'i savaş alanına çevirmeden, Montrö'yü koruyarak, tarafsızlığı sürdürerek, deniz çevresini ve seyrüsefer güvenliğini sağlamak olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmede bulunuyor: "Ukrayna'nın ekonomik hedeflerine ulaşma çabası anlaşılabilir, ama Karadeniz'i herkesin serbest ateş ettiği bir alan haline getiremezsiniz. Burada kurallar var, burada diğer ülkeler de var."
Yorumlar
Kalan Karakter: