Çanakkale Zaferi'mize Dil Uzatma!
Hürriyet Gazetesinde 22 Mart 2007 tarihli köşe yazısında tarihin en önemli deniz savaşlarından birisi ve Türk Tarihinin büyük zaferlerinden birisi olan Çanakkale Zaferi'ni "Hafifseyen, önemsizmiş gibi göstermeye çalışan" Hadi Uluengin'i; Türk Denizciliğinin Haber Sitesi DenizHaber olarak ESEFLE KINIYORUZ.
Çanakkale Savaşı; belki 1. Dünya Savaşı’nın sonucunu değiştirmedi ama; dünya siyasi tarihi açısından çok önemli sonuçlar doğurdu.
Boğazlar’ın kapanmasıyla tedarik yolları kapanan Rusya; müttefiklerden de umduğu yardımı alamayınca Bolşevikler için ihtilal koşulları oluştu; 1917 ihtilali nedeniyle Rusya savaştan çekildi; böylelikle Rusya savaş ganimetlerinden olunca; İngiltere Ortadoğu’daki enerji kaynaklarına tek başına el koydu. Bir zamanların müttefiki Rusya için İngiltere artık “Emperyalizmle suçladığı” bir ülke olmuştu.
Ve bir asra yakın sürecek iki kutuplu dünya ve soğuk savaş döneminin başlangıcı Çanakkale Savaşları olmuştu.
Yalnızca bu kadar da değil.
Balkan Savaşları ile gururu yıkılan Osmanlı; kendisinden kat kat üstün bir güce karşı kazandığı Çanakkale Savaşları ile moral bulmuş; bu moral gücü daha sonra kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlam temellerini oluşturmuştu.
Çanakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nın en kanlı savaşlarından birisidir.
Burada Müttefikler yalnızca denizden de saldırmadılar. Savaş uçağı ve uçak gemisi tarihte ilk kez; Çanakkale Savaşlarında kullanıldı. Örneğin, 19 Şubat 1915 günü yapılan deniz saldırısında 3 müttefik savaş uçağı Osmanlı savunma mevkilerini bombaladı. Uçaklar ayrıca bir başka önemli görev daha yaptılar. İzli mermiler kullanarak, müttefik gemilerine hedeflerin yerini gösterdiler, müttefik gemileri de buraları hedef alarak bombaladılar.
Düşman donanmasının ateş menzili, Türk mevzilerindeki ateş menzilinden daha uzundu. Böylelikle düşman, menzil dışından Türk mevzilerini dövme üstünlüğüne sahipti.
Müttefik donanması, 2’si İngiliz 2’si Fransız 4 “yeni ve modern” zırhlının liderliğinde ilerlemekteydi. Toplam gemi sayısı 28’di. Nasıl ki Truva savaşlarına katılan Yunan savaş filosu o dönemde dünyanın en güçlü savaş filosu idiyse, Çanakkale’ye saldıran düşman filosu da o dönem dünyanın “en güçlü armadası” idi.
Bu gemilerden; örneğin HMS Agamemnon; ismini ironik bir şekilde Truva Savaşlarının işgalci kahramanından alan İngilizlerin modern bir savaş gemisiydi. 1,6 milyon Sterline mal olan gemi 1908 yılında tamamlanmıştı. Çanakkale Savaşlarından sonra; 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması da bu gemide imzalanmıştı (belki de bir başka ironi).
Savaşa katılan bir diğer önemli zırhlı da HMS Queen Elizabeth idi. HMS Queen Elizabeth; 1913 yılında inşa edilmiş modern bir zırhlıydı. 6 inch’lik 16 adet tam takım top bataryasına sahip tek gemiydi. Çanakkale Savaşlarından sonra tamirler gördü ve 2. Dünya Savaşına da katıldı bu zırhlı.
Döneminin en güçlü zırhlarla donatılmış savaş gemisi kabul edilen Fransız Bouvet ise 1896 yapımı idi. Bouvet; 18 Mart 1915 günü yapılan saldırıda 4 Fransız zırhlısıyla 2. Sırayı oluşturuyordu.
18 Mart 1915 günü yapılan saldırıdan önce Boğaz mayınlardan temizlenmiş; Türk Müstahkem mevkileri dövülerek zayıflatılmış; Boğaz’dan geçmek için Müttefikleri cesaretlendirmişti.
Üstelik Çanakkale üzerinde uçakla mayın keşifi yapılmış ve “Temiz” raporu alınmıştı. (Daha sonra Nusret tarafından döşenmiş mayınları göremeyen bu pilot kurşuna dizilecekti)
18 Mart 1915 saldırısına şu gemiler katılmıştı:
18 Mart Saldırısı Hattı | ||||
A Hattı | ||||
Fransız B Hattı | ||||
İngiliz B Hattı | ||||
Destek Gemileri | ||||
Rezerv |
|
| ||
Bu gemiler; dönemin en modern savaş gemilerini ve en güçlü donanmasını oluşturmuş idiler.
Çanakkale’ye 18 Mart 1915 tarihinde büyük bir saldırı düzenleyen bu donanma; karşısında Boğazlar’ı savunmaya kararlı kahraman Türk askerini buldu. Öyle ki; 5o6 topla saldıran büyük donanmaya karşı sadece 150 topla savunma yapan (o da dağınık mevkilerde) Mehmetçik; ateş gücü dezavantajına rağmen büyük bir kahramanlık destanı yazıyordu.
Ancak; her şeye rağmen savaşın kaderini; Nusret Mayın Gemisi tarafından 18 Mart deniz saldırısından 10 gün önce, 8 Mart 1915'te sabaha karşı yağmurlu ve puslu bir havada Erenköy koyuna kıyıya paralel olarak döşenen 26 adet mayın tayin etti. Çünkü bu mayınlar olmasa idi; yüksek manevra kabiliyetine ve ateş üstünlüğüne sahip Müttefik Donanması; her şeye rağmen Çanakkale’den geçebilir ve savaşın seyri değişebilirdi.
Nusret Mayın Gemisi tarafından döşenen mayınlara çarpan Fransız Bouvet batınca ve Suffren ve Gaulois onu izleyince; müttefik savaş gemileri moral gücünü ve desteğini kaybettiler, hem de Çankakale’yi geçemeyeceklerini anladılar. 6 Saat 45 Dakika aralıksız top ateşi ile cehenneme çevirdikleri Çanakkale Boğazından geri çekilmek zorunda kaldılar.
Nusret gemisinin döşemiş olduğu mayınların önemini en iyi Churchill anlatır. Şöyle demiştir Churchill: “''Bu gün dünya denizlerinde görev yapmakta olan 5 bini aşkın savaş gemisinden hiçbiri Nusret ve onun döktüğü mayınlar kadar, harbin gidişine ve düşmanın geleceğine etkili olarak bir başarı gösterememiştir''...
Çanakkale Deniz Savaşları; Türk tarihinin en büyük kahramanlık destanlarından birisidir; bu savaş düşman kuvvetlerinin “deli, denizciliği” ile açıklanmaktan ziyade; Türk askerlerinin vatanlarını savunma aşkı ve inancı ile; savaş zekası ve kahramanlığı ile açıklanmaya muhtaçtır.
Bütün bu tarihi gerçekler ortada iken; Hürriyet gazetesi gibi önemli bir gazetede köşe yazısı yazan Hadi Uluengin adlı bir yazar; Çanakkale Zaferi’ni “hafifseyen”; nedenleri ve sonuçları ile tarih sahnesinde önemli bir yer olan bu savaşı “önemsiz ve hatta gereksiz” imiş gibi göstermeye çalışan bir yazı kaleme aldı.
Türk Tarihinin bu önemli zafer sayfasına dil uzatmaya çalışan Hadi Uluengin’i Türk Denizciliğinin Haber Sitesi olma gururunu taşıyan DenizHaber Yayın Kurulu olarak ESEFLE KINIYORUZ. Hatırlatmak istiyoruz ki; topla, tüfekle geçilemeyen Çanakkale; kalemle de geçilemeyecektir. Bu böyle biline.
İşte Hadi Uluengin’in yazısından bazı satırbaşları. Son kararı her zaman olduğu gibi Okuyucuya bırakıyoruz:
Hadi Uluengin’in iddiaları:
"Çanakkale’nin genel harp stratejisindeki ikincilliği veya üçüncüllüğü bir yana..."
"İngiliz - Fransız donanması Seddülbahir açığına geldiğinde o Çanakkale artık, yukarıdaki Nelson’un deyimiyle "muhkim kale"ye dönüşmüştü."
"İttihatçı taifenin gemini tutan Prusyalı generaller 2 Ağustos 1914’deki Alman - Türk paktından, İtiláf zırhlılarının menzile girdiği 18 Mart 1915’e dek, midye toplamadılar.Savunmayı haniyse tam teçhizat donattılar ki, bu donanım hiç de kıtıpiyoz değildi!"
"Tabyaların beton satıh ve derin sığınakla tahkimi; yeni toplara ek olarak eski muhrip taretlerinin de montajı; modern savaşta ilk kez kullanılan ve uzaktan kumanda edilen sahte hedef ayarlaması; ve de tabii ki, sulara mayın döşenmesi işlemleri hemen tamamen bitmişti."
"Zira tekrarlıyorum, "neo-İttihatçı" hamasetin aksine, düşmanı karşılamaya hazırdık.En zından, hasmımızdan daha iyi hazırdık. "Yokluk içinde" falan da savaşmadık. "
"Militarist ideolojisi bir yana ama askerlik sanatında Allah’ı var, Boğaz’daki 5. Ordu Komutanı Otto von Sanders Paşa bütün imkánları en rasyonel biçimde kullanmasını bilmişti."
"İngiliz ve Fransız tekneler genel olarak "ıskarta" yahut "demode" sınıfa dahildi."
Hadi Uluengin’in yazısının tamamı:
Deli denizci
Hadi ULUENGİN
1805 Trafalgar’ında Napolyon donanmasını da bozguna uğratmış olan ve hem Britanya, hem dünya tarihinin en büyük amirali addedilen Lord Nelson şöyle der:
"Karada muhkim bir hisara taarruz edecek denizci delidir."
Bu cümleye bilhassa not koyalım.
* * *
ÖYLE, çünkü İtiláf devletlerinin 18 Mart 1915’ten 8 Ocak 1916’ya dek sürdürdüğü genel Çanakkale harekátı, Nelson’un sözünü kulak küpesi etmeyen bir deliliği yansıtır.
Ve bu delilik, Bahriye Bakanı Winston Churchill’de kesinkes, Savunma Bakanı Mareşal Kitchener ise kısmen olmak üzere, bir bölüm İngiliz siyasetçi ve askerde zuhur etti.
Neden mi?
* * *
ŞUNDAN ki, dün değindiğim gibi Çanakkale’nin genel harp stratejisindeki ikincilliği veya üçüncüllüğü bir yana, İngiliz - Fransız donanması Seddülbahir açığına geldiğinde o Çanakkale artık, yukarıdaki Nelson’un deyimiyle "muhkim kale"ye dönüşmüştü.
Zira, İttihatçı taifenin gemini tutan Prusyalı generaller 2 Ağustos 1914’deki Alman - Türk paktından, İtiláf zırhlılarının menzile girdiği 18 Mart 1915’e dek, midye toplamadılar.
Savunmayı haniyse tam teçhizat donattılar ki, bu donanım hiç de kıtıpiyoz değildi!
Tabyaların beton satıh ve derin sığınakla tahkimi; yeni toplara ek olarak eski muhrip taretlerinin de montajı; modern savaşta ilk kez kullanılan ve uzaktan kumanda edilen sahte hedef ayarlaması; ve de tabii ki, sulara mayın döşenmesi işlemleri hemen tamamen bitmişti.
Militarist ideolojisi bir yana ama askerlik sanatında Allah’ı var, Boğaz’daki 5. Ordu Komutanı Otto von Sanders Paşa bütün imkánları en rasyonel biçimde kullanmasını bilmişti.
* * *
BU durumda şu noktaları saptamak gerekiyor:
Donanma Komutanı Büyük Amiral Fischer’in "intihar" öngörüsüne rağmen suların çala kulaç geçileceğine inanan Churchill; artı, onun gazına gelen filo komutanları Carden ve de Robeck aslında, Lord Nelson’un "delilik" dediği hezeyanı zır deliliğe vardırmış oldular.
Zira tekrarlıyorum, "neo-İttihatçı" hamasetin aksine, düşmanı karşılamaya hazırdık.
En azından, hasmımızdan daha iyi hazırdık. "Yokluk içinde" falan da savaşmadık.
Üstelik, hemen her muharebede, ama bilhassa "denize karşı kara" muharebelerinde olduğu gibi, "müdáfi tarafı" olarak yer, siper, ikmal ve oynaklık avantajına sahiptik.
Kaldı ki, aynı Amiral John Fisher’in "anavatan donanmasını Akdeniz macerasına göndermem" diye bu defa Bahriye Bakanına tam rest çekmesinden dolayı, Boğaz’ı zorlayan İngiliz ve Fransız tekneler genel olarak "ıskarta" yahut "demode" sınıfa dahildi.
* * *
O halde, dün vurguladığım "donanma harekátı başarı kazanmış olsaydı dahi bu, savaş geneli açısından hayati önem taşımazdı" gerçeğini, 1. Deniz Lordu Henry Jackson’un operasyondan çok önce, tá 6 Ocak’ta Churchill’e verdiği memorandumla tamamlayayım:
"Pek zor olsa dahi teknelerimizin Boğaz’ı aşıp İstanbul’a ulaşacağını farzedelim. Mühimmat bitmiş ve gemilerimizin en az yarısı batmış olacaktır. Türk sahil topları da bunları rahatça devre dışı bırakabilir. Şehre ve kıyıya asker sevketmek ise imkánsızdır."
Eh, nerede kaldı da o tekne mürettebatı hem Payitaht’ımızı el kol sallayarak işgal edecek; hem de üstelik, Kavaklar’ı fütursuzca aştıktan sonra Rusya’nın imdádına yetişecek! Böyle bir hayal "delilik"ten başka bir şey değildi ki, zaten topu topu bir gün süren deniz harekátı en önce onun başını yediği için, Winston Churchill acilen istifaya zorlandı.
Kendi itirafıyla, "Çanakkale deliliği" siyasi kariyerini bir yirmi yıl ertelemiş oldu.
Böylelikle de, cumartesi günü işleyeceğim Nisan 1915 kara çıkarması gündeme geldi.
Yorumlar
Kalan Karakter: