Usturmaça Görgüsüzlüğü Devam Ederken...

Bu konu hakkında dergimizin 2017 Eylül sayısında ‘’Denizde Görgü ve Usturmaça Kültürü’’ başlığı altında bir yazı yazmıştım. Türkiye’de amatör denizciliğin ciddi bir deniz kültürü sorununa sahip olduğuna ve bu kültürün olmazsa olmazı denizde görgünün neredeyse yok sayıldığına dikkat çeken bir yazıydı. Bu noktada denizde gürültü ve çevre kirliliği kadar, göz kirliliğinin de önemli rol oynadığına vurgu yaparak usturmaça görgüsüzlüğünden bahsetmiştim.

Aradan tam iki yıl geçti. İstanbul’da her hafta sonu yelkene çıktığım Fenerbahçe ve yaşadığım Sarıyer kıyılarında gördüğüm manzara şöyle: Seyir halindeki her 10 amatör denizci teknesinin 8’i usturmaçaları dışarıda seyrediyor. Salkım saçak. Çoğu suya değerek. Adeta göbek atarak. En komiği, tekne sahipleri, teknelerinin dışarıdan bu kadar sakil göründüğünün farkında bile değiller. Çoğu farkında olsa bile bunun tekne görgüsü ve evrensel denizcilik kültüründeki yerinden habersiz olduklarından önemsemiyor. Zira bilmiyorlar.

Cumhuriyetin başlangıç dönemindeki İstanbul fotoğraflarına bakıyorum. Seyir halinde usturmaçalı tekne yok. Ama o dönemde Boat Show’lar da yok. Marinalar da yok. Arsız neoliberalizmin yarattığı, görgüsüz hedonist kültürsüz zengin iklimi de yok. Egosunun şişkinliği ile doğru orantılı, görgüsünün kare kökü ile ters orantılı Horse Power büyüklüğünde motora sahip yatıyla etrafa gösteriş yapan nouveau riche’ler de yok.

Aslında usturmaçayla seyir, yeni zengin, kültürsüz ve görgüsüz refah toplumuna ait olmanın denizdeki bir menifestosu. Bunun tam karşılığına, halka 1 milyon amatör denizci belgesini kazandırmayı denizcileşme sayan düşünceyi de. İdare, denizcileşmeyi basit bir sınavla kazanılan amatör denizci belgesine indirger ise, denizcilik görgüsü henüz oluşmayan tekne sahibi de ‘’Ne var canım! Usturmaçalar dışarda seyretsek ne olur?’’ diyebilir.

Usturmaça ile seyretmek aslında bir sembol. Denizde görgü ve kural tanımamazlığın bir sembolü. Denizde görgü kolay kazanılamaz. Para ile satın alınamaz. Denizcilik örf ve adetleri yüzyıllar içinde oluşmuştur. Yazılı ve yazılı olmayan kuralları vardır. Dar sularda seyirin, demirlemenin, yanaşmanın, şamandıraya bağlamanın, kıçtan kara olmanın, fırtınalı havada yardımlaşmanın, yedekleme veya yedeklenmenin, siste seyretmenin, başka bir gemiye misafir gitmenin, savaş gemisini selamlamanın, kısacası denizdeki her türlü manevra, sosyal faaliyet ve acil durumun kendine has kuralları, örf ve adeti vardır.

Neden usturmaça kültüründe örneklenen denizde görgü son 40 yılda kayboldu? 60’lı hatta 70’li yıllara kadar dikkat edilen bir konu, amatör denizcilikte tekne ve marina sayısı artarken neden kayboldu? 80’ler sonrası neoliberalizmin üretmeden tüketen, köşeyi dönme kavramını ortaya çıkaran, finans ekonomisini üretim ekonomisi önüne koyan, ve sonucunda paradan para kazanan yeni zengin sınıfları için kültür ve görgü artık önem arz etmiyor. Sahip olmak, materyal ve somut bir ölçüt olarak öne çıkıyor. Bedensel maddi refah, ruhsal ve kültürel refahın önüne geçiyor. Tekne sahibi olmak diğer yandan bir statü sembolü olmaya dönüşüyor. Tekne fiyatı ve mürettebat sayısı arttıkça prestijin arttığı kabulleniliyor. Teknenin denizcilik özelliği bile güç gösterisine dönüşüyor. Tekneye sahip olmak, teknenin temsil ettiği, yazılı tarih kadar eski denizcilik kültürüne sahip olmaktan çok, bir güç sembolüne sahip olmaya dönüşüyor.

Usturmaça kültürü denizde görgünün bir uzantısıdır. Usturmaça ile seyreden bir tekneyi gördüğümde içindekiler ne kadar gelişmiş kişiler olsa da ilk izlenimim son derece kötü oluyor. Bazen yanlarından geçerken ‘’Usturmaçalar içeri’’ diye sesleniyorum. Görünüşte son derece modern ve eğitimli görünen kişiler, anlamsız gözlerle boş boş bakıyorlar. Ne kadar üzücü.

O zaman buradan Sahil Güvenlik ve Marina idarecilerine seslenelim.

Sahil Güvenlik usturmaçaları dışarıda gezen teknelere ‘’Usturmaçalarınızı güverteye alın’’ ikazını yapsa ne olur?

Marinalardaki manevra botları son halatı fora edip tekneyi kendi manevrasına terk ederken ‘’usturmaçaları içeri alır mısınız ?’’ ikazını yapsa.

Benzer şekilde her marinadan çıkışa büyük bir ikaz panosu ile ‘’usturmaçaları güverteye aldınız mı ?’’ yazılsa ne olur?

Marina Müdürlerini, kaptanları, amatör denizcileri, tekne sahiplerini denizde görgü seferberliğine davet ediyorum. 21. Yüzyıl Türkiyesinde son 60 yılda oluşmaya başlayan milli burjuvazinin denizde hormonlu büyümesine izin vermeyelim. Türk huyunun asaletini denize hep birlikte yansıtalım. Öğretelim. Zira öğretidiği halde bilmemekte ısrar etmenin kimseye faydası yok.

E. Amiral ​​​​​​​Cem Gürdeniz