IMERISIA:YUNANİSTAN VE TÜRKİYE İLE İTTİFAK... RUSYA BALKANLARA GERİ DÖNÜYOR
ATİNA, 16/03(BYE)--- Tirajı günde 12 bin olan İmerisia gazetesinin 16 Mart 2007 tarihli sayısında, Yorgo Kapopulos imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:
Yunanistan ve Türkiye ile iyi ilişkiler, Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı ve Mavi Akım doğalgaz boru hattının Bulgaristan ve Romanya yoluyla Macaristan'a kadar ulaşacak kolu sayesinde Bulgaristan'la enerji alanında işbirliği... Bütün bunlar, NATO'nun ve AB'nin genişlemesinden sonra şekillenen stratejik harita üzerinde Moskova'nın, Balkanlar'daki açık siyasi etkili varlığının önemine işaret ediyor. Moskova'nın enerji çerçevesindeki bu etkili geri dönüşü sadece bir başlangıç. Batı'nın, -AB ve ABD'nin- Batı Balkanlar'da, Sırbistan'da ve FYROM'da büyük bir istikrarsızlığa yol açmadan Kosova sorununa çözüm bulamayacağı artık anlaşıldı.
Belgrad'ın ve Üsküp'ün, Priştina'nın bağımsızlığının hukuki olarak tanınması ve FYROM'da zaten gerçekleşmiş olan Arnavutların bağımsızlığının fiili olarak tanınması konuları nedeniyle AB ile ilişkilerinde büyük engellerle karşılaşacaklarına kesin gözüyle bakılıyor.
Özellikle Arnavut milliyetçiliğinin yeni talepleri, Üsküp'ün Washington'la yüzeysel imtiyazlı ilişkisini sarsacak. Moskova ise bölgeye doğrudan siyasi girişimde bulunma olanaklarına sahip. Rusya, BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olarak, Belgrad ve Üsküp aleyhine herhangi bir olumsuz kararı, hatta yaptırımı engelleyebilir. Ayrıca, bu ülkelerin liderlerinin, aleyhlerinde uluslararası düzeyde bir yalıtım ortamının şekillenmesi tehlikesiyle karşı karşıya gelmeden Batı'nın baskılarına karşı reddedici bir tutum benimsemelerini sağlayabilir.
Bütün bunlar göz önünde tutulursa, on yıllar sonra Rusya'nın bölgeye geri dönüşü için ilk ciddi olasılığın bulunduğu söylenebilir: 1945 yılının kazanımları hızla yok olmuş, Yugoslavya Moskova için 1948'de, Arnavutluk 1960'ta ve Romanya Çavuşesku'nun iktidara gelmesiyle 1964'te kaybolmuştu. SSCB'nin Balkanlar'daki tek müttefiki Jivkov'un Bulgaristan'ı kalmıştı; Sovyet orduları Bulgar topraklarında misafir edilmediklerine göre, bu dayanışma daha az soğuk savaş çerçevesinde ve daha çok Bulgaristan'ın ticari açıdan Rusya'ya tam bağımlılığı çerçevesinde gelişti.
1991 yılının haziran ayında Yugoslavya'da patlak veren çatışmaların ardından Moskova, oluşan bu kriz ortamında bir varlık gösteremedi, çünkü bunu yapmasını sağlayacak ön koşullar yoktu. Bu nedenle krizden sadece iletişim düzeyinde yararlanabildi.
Aslında çatışmalar sırasında Miloseviç'in ilk amacı ABD'nin imtiyazlı konuşmacısı olmaktı. 1994 yılında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Vitali Çurkin'in girişimleri, NATO'nun Bosna Sırplarını bombalamalarını engellemiş olabilir, ancak bu girişimin de devamı gelmedi. Rusya'nın Bosna'nın istikrara kavuşmasına katılımı sadece sembolik düzeyde oldu.
Moskova, 1994 yılı NATO bombardımanları konusunda da çelişkili bir tutum izledi. İlk başta Miloseviç'in reddedici tutumunu cesaretlendirdi, ardından da -başbakan Primakov'un uzaklaştırılmasından sonra- Belgrad'ın uzlaşması için önemli bir baskı faktörü oldu. Rus ordusu NATO'dan önce Priştina'ya etkili bir şekilde girmesine rağmen, belli bir bölgeyi kontrol atına almayı başaramamış ve sessizce geri çekilmişti. Bugün geçmişe göre sahne tamamen değişik: Yunanistan ve Türkiye'yle olumlu ilişkilerin uzun vadeli ufuklara doğru açıldığı, enerji, ticaret ve ekonomi temelinde Bulgaristan ve Romanya ile jeopolitik dengeler kurulduğu anlaşılıyor. Son olarak, Kosova konusuna kesin çözüm bulmak amacıyla, birbirlerine rakip olan ve konuya müdahale eden taraflarca gösterilen çabaların çıkmaza girmesinin ve bölgesel bir istikrarın sağlanmasına yönelik yol arayışlarının, Moskova'nın diğer güçlerle birlikte garantör güç olarak geri dönüşüne yol açtığı anlaşılıyor.
Kaynak: Başbakanlık Basın, Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
Yorumlar
Kalan Karakter: