Preveze Deniz Zaferi'nin 481. yıldönümünde Yunanistan’ın Mavi Vatan kompleksi

“Türklerin son dönemde artan Mavi Vatan söylemlerine karşılık Yunanistan’ın kendi söylemini ortaya koyması gerekiyor. Bu kapsamda politikacıların sadece slogan değil, gerçek eylemlere girişmesi gerekiyor... Ne yazık ki Yunan Deniz Kuvvetleri’nde göreve gelen amirallerin tarihi, Yunan Denizcilik geleneğini yaşatamadı. Örneğin Yunan Deniz Kuvvetlerinden Nikos Papas’ın Gemi Komutanı iken Velos muhribi ile İtalya’ya iltica ettiği; Kardak krizinde Genelkurmay Başkanı Oramiral Hristos Limberis’in beceriksizce Kardak kayalığını kaybettiği; Koramiral Evangelos Apostolakis’in ise Deniz Kuvvetleri Komutanı ve sonrasında Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde Türklerin 2 Yunan savaş gemisine çarpması karşısında sessiz kaldığı... Ne yazık ki bunlar Yunan Denizcilik geleneği ile bağdaşmıyor...”

Bu sözler, Yunanistan’da yayınlanan Elefteri Ora gazetesinde Vangelis Papadopulos tarafından geçen hafta yazılan “İşte bizim Mavi Vatanımız” isimli makaleden.

YUNANİSTAN MAVİ VATAN ŞOKUNDA

Öncelikle sadece Vangelis Papadopulos değil, genelde Yunanistan, Türkiye’nin Mavi Vatan söylemi ve içini doldurduğu eylemler karşısında sarsılmış durumda. Türkiye için Mavi Vatan, Sevr’den 100 yıl sonra deniz ülkemize, özellikle Ege ve Doğu Akdeniz’e yapılan saldırıya karşı ortaya çıkan bir kavram. Sadece ilan edilmiş veya edilmemiş deniz yetki alanlarımızı kapsamıyor. Mavi Vatan, neredeyse 1571’deki İnebahtı yenilgisinden Mustafa Kemal’in Büyük Taarruz sonrası “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” emrine kadar geçen sürede Türklerin denizlerden ve denizcilikten uzak tutulmuşluğuna bir meydan okumadır. Bir manifestodur. Mavi Vatan, Soğuk Savaş sırasında enerji toplayan ve sonrasında Açık Denizlere yönelerek, denizlerini her cephede sahiplenen Cumhuriyet Donanmasının, tarihinden aldığı dersler ışığında uğradığı büyük ihanetlere rağmen ayakta kalmanın ve çizdiği yeni rotanın adıdır. Deniz Kuvvetlerinin lokomotifliğinde Cumhuriyetin ve Türk halkının uygarlık cephesinde çoktan hak ettiği yeri almasının gereği, 21. yüzyılda denizcileşmesinin ve denizcileşme sürecinin bir nevi sembolleşen tanımıdır. Yunanistan’ın anlamakta zorlandığı konu tam da budur.

YUNANİSTAN NEDEN ANLAMIYOR?

Onlar, yüzyıllardır Türklerin denizci olmadığı ve hatta asla olamayacağına; Türk Deniz Kuvvetlerinin çapı ve gücünün sadece ABD’nin izin verdiği ölçüde gelişebileceğine; Türk Denizcilik Gücünün diğer alanlarda- örneğin ticaret filosu, tersanecilik, balıkçılık, limancılık vb.- dünya standardının ortalarında veya gerisinde kalacağına; Türklerin denizcileşmek için isteseler bile artık kemikleşmiş kalıpları kıramayacağına; devletin deniz jeopolitik refleksi ile davranamayacağına inandılar.

TÜRKİYE’NİN CİDDİ HATALARINA RAĞMEN...

Yunanistan’ın bu şekilde düşünmesine neden olan olgulardan da bahsetmemiz gerekir. Cumhuriyetimiz karacı gelenek ve devlet kadroları le kuruldu. 29 Ekim 1923 sabahı Türkiye’nin bir tane Amirali vardı. Atatürk’ün denizci vizyonu ve 15 yıllık iktidarı bu kemikleşmiş yapıyı kıramadı. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren münhasıran Denizcilik Bakanlığına sahip olamadı. (1924-1928 arasındaki Bahriye Vekaleti sadece Donanmaya yönelik bir bakanlıktı. Atatürk’ün iradesi ile kurulduğu halde Yavuz - Havuz kumpas davası üzerinden kapattırıldı.) Tarihimizde sivil denizcilikten sorumlu asli makam olan Ulaştırma Bakanlığının adı içinde Denizcilik kelimesi sadece 2011-2018 arasında UDHB (Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı) adı altında geçti. Sonradan bilinmeyen nedenlerle bu kelime kaldırıldı. Bugün devlet mekanizmasında Denizcilik Müsteşarlığı ve Denizcilikten Sorumlu Bakan Yardımcılığı makamları bile yoktur. Başka örnekler verelim. Denizci bir Genelkurmay Başkanı veya Milli Savunma Bakanına tarihimiz boyunca hiçbir zaman sahip olamadık. 96 yıllık tarihi boyunca denizci kökenli bir cumhurbaşkanı (E. Oramiral Fahri Korutürk) ve iki Başbakana ( E.Deniz Albay Rauf Orbay ve E.Oramiral Bülent Ulusu) sahip olduk. Eski yapıdaki Yüksek Askeri Şura’da 14 asker üye içinde 10 karacı orgeneral üyenin ve oy çokluğu prensibinin varlığı, özellikle Kor ve Oramiral seçimleri ile bütçe tahsislerinde Deniz Kuvvetlerinin tarihi boyunca, çoğu zaman kendi tespit ettiği vizyonun ve arzu edilen liderler tarafından yönetilme istencinin dışına çıkılmasına neden oldu. Karacı oy çokluğu son sözü söyledi. Maalesef söz konusu sürecin FETÖ yapılanmasını etkilediği ya da bu yapılanmadan etkilendiği bir gerçektir. O nedenle Şura Kararları sonrası günümüzde yaşanan şaşkınlık ve sürprizlerin pek çoğu Soğuk Savaş ve sonrası dönemlerde de yaşandı. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen Cumhuriyet Donanması, Kıbrıs Barış Harekatından Kardak Krizine; MİLGEM’den Atmaca Füzesine; Karadeniz’den Akdeniz’e milletinin karşısına daima başı dik çıktı. Bugün bile en etkin FETÖ temizliği ile Deniz Kuvvetlerinin tertemiz geleceğini şekillendiren ve özellikle Doğu Akdeniz’deki jeopolitik kaderimizin tayinindeki en önemli devlet kurumu Deniz Kuvvetlerimizdir.

GÜÇLÜ GELENEK GÜÇLÜ KÜLTÜR

Bu başarıların temel nedeni Cumhuriyet Donanmasının kurumsal yapısı ile gelenek ve kültürünün çok sağlam olmasıdır. Tarihinin değişik dönemlerinde kara merkezli karar mekanizması güdümünde şekillenen yüksek komuta kademesinin varlığı ve alınan yanlış kararlara rağmen stratejik, operatif ve taktik yetenekler etkilenmemiştir. Zira genelde subay ve astsubay kadroları Türkiye’nin en iyi yetişen, çok hızlı öğrenen ve yeni teknoloji ve uygulamalara süratli uyum sağlayabilen insangücü diliminden gelmiştir. Söz konusu kadrolar akan yıllar içinde her şeye rağmen -kendini gizleyen FETÖ üyeleri dışında- günlük siyasetin dışında kalabilmiş; özellikle 12 Mart ve 12 Eylül sonrası büyük darbe yiyen Atatürk ruhunun varlığını büyük bir sadakat ile koruyabilmiş; modern hayat tarzı ve dünya görüşünü denizciliğin doğasında olan bilimsellik ve demokrasi kültürü ile harmanlayabilmiştir. Bugün Mavi Vatan kavramının Donanmamız tarafından büyük bir sadakat ve şevk ile benimsenmesi ve bu ruhun operatif alanda, ateş ve manevra gücü ile dışa vurumu, Türkiye’de büyük kitlelerin aynı bilince sahip olmasını sağlamıştır.

BAŞARI HİKAYESİ OLMAYAN YUNAN DONANMASI

Yunanistan ile aramızdaki en büyük fark işte budur. Yunan Donanmasının ikinci dünya savaşı sonrası başarı hikayesi yoktur. Son derece siyasallaşmışlardır. Papadopulos’un makalesinde bahsettiği Velos muhribi, 1973 yılında Akdeniz’de NATO görevinde iken, gemi komutanı ve bazı subaylar, askeri cuntaya karşı kralcıları destekleme kararı vererek kalkışma girişiminde bulunmuş ve sonradan başarısız olacakları anlaşılınca İtalya’ya sığınmışlardı. Ayaklanan subaylar Yunan Savaş gemisi İtalyanlar tarafından Yunan Hükümeti adına enterne edilmiş daha sonra geri dönmesine izin verilmişti. 1974 yılında aşırı sağcı ve katil Nikos Sampson, Kıbrıs’ta Makarios hükümetini Yunan cuntası adına devirdiğinde Yunan Donanması kısa sürede desteğe gitme sözü vermişti. 120 saat sonra Türk deniz piyadeleri kıyıbaşını tutunca Yunan Donanması Salamis Üssünü terk edememişti. 1996 yılında Yunan Genelkurmay Başkanı Oramiral Limberis, Kardak’ta ortaya çıkan krizi yönetememiş, Türk deniz komandoları batı Kardak adasına çıkınca, Başbakan Simitis’in ağır hakaretlerine maruz kalarak istifa ettirilmişti. Ekleyelim. Yunan donanması kendi gemisi ve silahını yapamıyor. Özetle 1946 sonrası Yunan denizcisinin halkına hiçbir stratejik armağanı olmadı.

YUNANİSTAN ÖĞRENECEK

Yunanistan devleti, Türklerin denizden bu kadar uzak tutulmasına, devlet geleneğinin karacı olmasına, devlet yüksek yönetiminde hiçbir denizcinin (milletvekili dahil) olmayışına rağmen, Türkiye Cumhuriyetinin Mavi Vatan gibi bir denizci doktrine sahip olmasını ve bu doktrinin önünde ve arkasında yüce Türk milletini temsilen Cumhuriyet Donanmasının bulunduğu gerçeğini anlayamıyor. Ama tarihin akışı durdurulamaz. Türkiye jeopolitiğin ve sosyolojinin gereği denizcileşecektir. Bu yazıyı 17. Yüzyıl İngiliz Diplomatlarından Ricaut de la Marliniere’in şu sözleri ile bitirelim:

“Türkler ihmallerini örtmek ve bu konuda karşılaştıkları başarısızlıkları üzerlerinden atmak için, Tanrı’nın denizleri Hıristiyanlara, karaları da Müslümanlara verdiğini söylerler. Hristiyanların ortak çıkarları için onların bu derin uykudan hiçbir zaman uyanmamalarını dileriz, çünkü Türkler, günün birinde denizde güçlü olmayı akıllarına koyarlarsa ve gerektiği gibi çalışırlarsa, bütün cihanın önlerinde eğileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.”

27 Eylül’de 481. yıldönümünü kutladığımız Preveze Deniz Zaferi ve Deniz Kuvvetleri Günümüz Türk milletine, ana vatana, yavru vatana ve mavi vatana kutlu olsun.