Osmanlı donanmasının Akdeniz'de kurduğu egemenlikte maymunların büyük payı olduğunu biliyor musunuz?

Osmanlı’nın 8. padişahı 2. Beyazıd döneminde, Türk donanması iyiden iyiye gelişti. Türk leventleri Ege’de, Karadeniz’de ve Akdeniz’de boy gösteriyordu. O yıllarda eğitilmiş maymunlar da gemilerde gözcü olarak kullanılmaya başladı. 

MONKEYS

Ünlü tarihçimiz İsmail Hakkı Konyalı’ya göre, ‘Kitâb-ı Bahriye’nin müellifi Pîrî Reis ve amcası Kemal Reis, idare ettikleri gemilerde maymun gözcüler çalıştırdı. Uzağı görmeleri ve tehlikeyi hızla haber vermelerinden ötürü tercih edildiler. Direklere süratli tırmanır, yelkenlerin üzerinde uçar/koşar gibi hareket ederlerdi. 

Yine rivayete göre, Osmanlı Donanması’na bağlı kalyonlar, el koydukları Kuzey Afrika bandıralı gemilerde – ilk kez – gözcü maymunları gördü. Kısa sürede ne kadar yararlı elemanlar oldukları anlaşıldı ve sayıları artırıldı. Uzak mesafeleri yakın eden keskinlikte dürbün gibi gözlere sahip hayvanlar pek faydalı, çok da akıllıydı.

Gemi direğine çıkıp gözcülük yapan maymun

Afrika fethedilince maymunlara ulaşmak kolaylaştı

Kuzey Afrika’nın idaresi Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı İmparatorluğu’na geçince maymunlara ulaşmak da kolaylaştı. Afrika’nın ormanlarından yakalanan primatlar, ticaret gemileri/kervanları aracılığıyla imparatorluğun büyük şehirlerine götürüldü. Tüccar ve denizciler maymunlar üzerinden hatırı sayılır paralar kazandı.

Özellikle de İstanbul’da geniş pazar ve müşteri kitlesi oluştu. Maymunlar zengin ahalinin evlerine, konaklarına, saraylarına kadar girdiler. Daha önceden bilinmediğinden, görülmediğinden kısa sürede ilgi odağı haline geldiler. Adeta salgın hastalık hızıyla müşterilere ulaştılar. Aile fertlerinin, hatta küçük yaştaki çocukların elinde oyuncak durumuna düştüler.

Sokullu Mehmet Paşa Camisi

İstanbul’un maymun dükkanları

‘Gözcü maymunlar’, İstanbul’un en eski ve tarihi bölgesi Galata’da alınıp satılmaya başlandı. Azapkapı Çarşısı’nda – Haliç kıyısındaki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nin yanında açılan dükkânlar neredeyse büyükçe koloni oluşturdu. Bunlara halk arasında, ‘Maymuncular!’, ‘Maymun Dükkânları’ da denilir oldu.

Binlerce denizcinin hayatını kurtardılar

İstanbul ve Gelibolu’da maymunların eğitilmesine yönelik birimler oluşturuldu. İlk yetiştiriciler Kuzey Afrika kökenliydi. Zamanla yerli eğitmenler de deneyim kazandı, başarı sağladı. Hayvanların kendilerine özgü işaretleşme ve meramlarını anlatma dili/şekli vardı. İnsanlara yakın zekâ seviyesine sahiptiler. Eğitilmeleri kolay, yapacaklarını öğretmek ise zevkli ve eğlenceliydi.

Uzağı dürbün keskinliğinde net görürlerdi. Dikkat çeken hareketler ve seslerle gemi personelini uyarırlardı. Önlem alınmasını, savunmaya geçilmesini sağlarlardı. Bazen savaşmaya gerek kalmadan, rota değişikliğine gidilir ve felâket hasarsız savuşturulurdu. Kimi vakit de düşman kadırgalarına ters yönden, beklenmedik anda aniden yanaşılır, zafere ulaşılırdı.

İstanbul sokaklarında dolaşırlardı

Yıllar geçtikçe halk maymunlara, primatlar da ahaliye alıştı. Zengin evlerine oyuncak diye alınan hayvanlar, sağlanan hürriyet ortamından yararlandı. Sokaklarda dolaşmaya, ağaçlar arasında hokkabazlık yapmaya, yiyecek satan dükkânlardan küçük hırsızlıklara giriştiler. Gemilerde yararlı işler görenler şehirde kalınca değişti: Zararlı hatta ‘gayri ahlaki’ eylemlerle beraber anılır oldu! Halk arasında merak uyandıran, hayret yaratan, dedikodular dolanmaya başladı. Şikâyetlerin, isnatların ardı arkası kesilmedi. Aksine hızı çoğaldı ve şehri ‘hortum’ gibi, ‘yoğun sis bulutu’ gibi sarıverdi.

Maymunlara ‘Tensel Eğlence Aleti’ Suçlaması… –

Maymun severlerin karşısına ‘maymun döverler’ çıktı! Seslerini yükselttiler, primatların zengin evlerinde beslenmesinin – kendilerince, kişisel zanlarınca, sebeplerini açıklamaya giriştiler. Maymunlar, özellikle de iri yapılıları için ‘cinsel oyun’, ‘tensel eğlence’  suçlaması dillendirildi.

12.Padişah 3.Murat

Padişahın hocası maymun düşmanı oldu

Osmanlı İmparatorluğu’nun 12. padişahı olan Sultan 3. Murat Han da bunun en ilginç örneklerinden birisinin baş aktörüdür. Oldukça başarılı bir kumandan, zeki bir savaş stratejisti ve son derece eğitimli bir kişiydi. Sultan 3. Murat’ın saray imamı ve hocası olan Rumeli Kazaskeri Abdülkerim Efendi halkın içindeydi. Zenginlerin ‘moda oyuncağı’ primatları ‘toplum düşmanı’, ‘ahlak törpüsü’, ‘günah yaratığı’ şeklinde nitelendirmekle gecikmedi. Daha da korkunç ve ürpertici görüşlere sahipti: Efendi’ye göre ‘maymunlar, fuhuş amaçlı kullanılabilirdi’!
Yoğun dini ve vicdani baskılarından ötürü harekete geçmekten geri durmadı.‘Toplumun ahlaki değerleri korunmalı, kimilerinin yoldan çıkması önlenmeliydi!’

Sokaklarda rastladığı, bahçelerde gördüğü hayvanları yakalattı. Uygun ağaçlarda idam edilmelerini sağladı. Kararları ve eylemleri yaygınlaştıkça, dehşete düşüren ünü kat be kat çoğaldı. Adı ‘Maymunkeş İmam Molla’ya çıktı. İsminin ulaştığı, gölgesinin bile görüldüğü ileri sürülen sokaklardan geçilemez oldu! Sırtını en üst makama, Padişah’a yaslamasından ötürü rahattı. Sözü kanun yerine geçerdi. Karşı durulamazdı! Tepkilere ve muhalefete karşı da dimdik ayaktaydı. ‘Maymun severlerin, ‘maymun dostlarının en önemli, en bilinen, en sert karşıtıydı! Bu nefreti öyle boyutlara ulaşmıştı ki, her maymun gördüğünde hayvanın asılmasını emrettiği rivayet edilmektedir.

İplerini elleriyle çekerdi

Dursun Gürlek, 1590-1591’li yıllara denk gelen olayları şöyle anlatıyor: “Bilhassa Hicri 999(1590-1591) yılında İstanbul meydanlarındaki bütün büyük ağaçlar, sanki maymundan meyve vermiş ağaçlara benzemişti. İri maymunlar için özel idam sehpaları bile kurularak cesetleri halka teşhir ediliyordu. Abdülkerim atına atlar, semt semt dolaşır, idam edilecek maymunların iplerini kendi eliyle çekerdi”.

Bu olaylar kimi zaman toplu katliam düzeyine de ulaşmıştır. Son derece tutucu olan Abdülkerim Efendi, ayrıca maymunların fuhuş amacıyla ve kadınların kendilerini tatmin etmek amacıyla kullanılmasından da korkmakta; halkın bu sebeple de yoldan çıkacağını düşünerek maymunlara daha da fazla nefret beslemektedir.

Fatih Camisi’nin kürsüsündeki ünlü vaiz…

Abdulkerim Molla, Dersaadet’teki selâtin camilerinde vaaz ederdi. Bazı cuma namazları öncesinde Fatih Camisi’ni mekân seçer, cemaate nasihatlerde bulunurdu. Sert mizacını yansıtan keskin/sivri cümlelerle topluluğu tahrik ederdi. Silkelediğini ve kendisine gelmesini sağladığına inanırdı. Dilinin kemiği yoktu! Kürsüde söz söylerken kimseden korkmazdı. Hatta konuşmasının sonunda yaşanabilecek kargaşadan, çıkabilecek karışıklıktan da çekinmezdi. Kendisi için önemli olan: ‘Sözlerinin dinlenmesi, fikirlerinin uygulamaya geçmesiydi!’

Yine bir cuma namazı öncesinde Fatih Camisi’nde binlerce kişiye vaaz etti. Şehirdeki sapkınlıktan söz açtı. Molla’ya göre, ‘Dersaadet’e getirilen, sayıları bilinmeyecek kadar çok maymun, ‘bazı varsıl dul kadınlar tarafından fena işlerde kullanılırdı! Hayvanlara istemleri dışı fuhuş yaptırılırdı! Halkın ahlâkı korunmalı, zina mahlûkları getirten, ticaretini yapan ve hatta evlerine sokma cesaretini gösterenlerin gözü korkutulmalıydı! Gerektiğinde cezaları da verilmeliydi!’ Aksi halde toplum zarar görecek, iffetini yitirilecek ve manevi çöküş yaşanacaktı! Birileri ortaya çıkmalı, durumdan vazife çıkarmalı ve ‘fesat ocağını söndürmeliydi!’ Cemaat hazırsa, önderlik edebilir, ‘günah yuvaları’ ve ‘günah oyuncakları’ sonsuza dek ortadan kaldırabilirdi! Ve dediğini de yapacaktı!

Galata’da maymun satan dükkanlar tahrip edildi

Ateşli konuşması beklediği sonuca ulaştırdı. Namaz sonrasında Fatih Camisi’nin içinde, bahçesinde ve yakın sokaklarında toplanan halk, sel halinde Galata’ya yürüdü. Maymun satan dükkânlar basıldı. Ticarethaneler enkaza döndü. Kafeslerdeki ve çevredeki hayvanlar toplandı. En yakın ağaçlarda infaza girişildi. Dönem tarihçilerinin kayıtlarında, ‘İstanbul’daki Maymun Avı’ da yer aldı. Şehrin her sokağı arandı. Hanelerde barınan, ağaçlarda saklanan, sokaklarda dolaşan primatlar teker teker yakalandı. Çok irileri/semizleri için özel darağaçları kuruldu. Abdulkadir Molla, başkomutan edasıyla infazları yönetti. Atından hiç inmedi, linç emirlerini verdi, sürece bizzat nezaret etti. Hatta bazı idamlıkların iplerini bizzat kendisi çekti. Operasyon günlerce sürdü. Cesetler dallarda ve sehpalarda asılı bırakıldı. Heveslilerin gözü korkutuldu. İstanbul halkı, – olaylardan sonra! – Molla’ya ‘Maymunkeş!’ lakabını uygun buldu.

Osmanlı’nın gayrimüslim ahalisine de karşıydı…

Rumeli Kazaskeri Abdulkadir Molla, imparatorluğun Hıristiyan ve Musevi ahalisine de kafayı taktı.
Kimi tarihçiler, gayrimüslim halklara karşı düşmanlığı ve hıncı olduğunu da yazdı! İşe kılık kıyafet değişikliğiyle girişti. Her dine inanan kişilerin giysileri, başına geçirdiği serpuş rengi farklıydı. Yahudiler sarı kippa, Hıristiyanlar mavi başlık takardı. Molla, sarı ve mavi yerine siyah ile kırmızıyı mecbur tuttu. Bundan sonra serpuşlar belirtilen renkteki çuhadan diktirilecekti.

Kasımpaşa’daki Deniz Hastanesi’nin inşa edildiği arazi, 3. Murat döneminde kabristandı. Bir yanı Müslüman, diğer bölümüyse Yahudi mezarlığıydı. Molla Abdulkadir Efendi, cami yaptırmayı da kafasına koydu. Uygun anı kolladı. Projesi duyuldu. Özellikle mabedin Yahudi Mezarlığı’nda inşa edileceği haberi beraberinde tartışmaları ve protestoları getirdi. Musevi Cemaati, tepkisini gösterdi. Karar ertelendi, iptal edilmiş sanısı uyandırılmaya çalışıldı. Ancak ‘Maymunkeş Molla’, kararından dönmedi. Caminin inşası için gerekli bütün malzemeyi tedarik etti. 1591’in yazında bir gece yarısı uygulamaya geçti. Şehrin seçkin ustalarından oluşan çok sayıda personel hem mezarlığın bir bölümünü temizledi, hem de ahşap caminin yapımına girişti. Sabah ezanı okunduğunda mezarlığın ortasında yeni cami yükseldi! Hatta aynı gün öğlen vakti ibadete dahi açıldı. Abdulkadir Molla, yıllar boyu gönlünde filizlendirdiği amacına ulaştı. Saray ve devlet yönetiminden eleştiri gelmedi. ‘Oldu bittisi kabullenildi’! Çevre halkı, bir gecede kondurulan binaya, ‘Yel Değirmeni Camii’ adını verdi.

 Yeldeğirmeni Camisi

Kalpten öldü, halk sadaka dağıttı

Maymunkeş Molla renkli, farklı, dillere düşen icraatlarını sürdüremedi, ömrü vefa etmedi. Rivayetlere bakılırsa, heyecanlı ve gergin yaşamı kalbine zarar verdi ve aniden vefat etti. Ölüm haberi halk arasında sevinç yarattı. Özellikle tüccarlar ve evlerinde maymun besleyen halk bayram yaptı. Sadakalar dağıtıldı, fukaranın karnı doyuruldu. Maymun satan dükkanlar yeniden açıldı. Gizli depolarda, mahzenlerde saklanan primatlar açığa çıkartıldı ve yeniden serbest satışa geçildi.

Meraklısına Not:
Konu hakkında daha geniş bilgi edinmek için aşağıdaki kitaplara ve yazılara da bakılabilir!
– Reşad Ekrem Koçu, ‘Tarihimizde Garip Vakalar’, Varlık Yayınları, 1952, İstanbul;
– Dursun Gürlek, ‘Kültür Dünyamızdan Manzaralar’, Kubbealtı Neşriyat, 2015,
– İstanbul; İsmail Hakkı Konyalı, Türk Denizciliği ve Maymunlar,
– Tarih Hazinesi Dergisi, 28 Şubat 1951 Tarihli 7. Sayı;
– http://www.alihikmetince.com/haber/idam-edilen-maymunlar-85.