KILAVUZLUK HİZMETLERİNDE BİZ YOKUZ ! YABANCIYA HEDİYE EDİYORUZ!
16.06.2004 tarih ve 5189 sayılı Yasa’nın 12. maddesinin (d) bendiyle "24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 37 nci maddesinin ( a ) bendinde yer alan ve Limanların, mülkiyetin devri dışındaki yöntemlerle özelleştirilmelerin-den Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişiler yararlanabilir ibaresi ile aynı bendin Bu haktan yararlanabilecek şirketin Türk Ticaret Siciline tescil edilmiş olması, yabancı sermaye payının % 49’u geçmemesi, idare ve temsil etmeye yetkili olanların ekseriyetinin Türk vatandaşı olması ve şirket ana sözleşmesine göre oy ekseriyetinin Türk vatandaşlarında bulunması zorunludur biçimindeki son cümlesi" yürürlükten kaldırılmıştır. Yasanın genel gerekçesinde özelleştirilmelerde, yabancıların % 49’un üzerinde pay sahibi olması imkanı getirilerek, diğer maddelerle uyum sağlandığı belirtilmiştir.
Bunun üzerine konuyu Samsun Milletvekili Sn. Haluk KOÇ, Ankara Milletvekili Sn. Oya ARASLI ve 112 Milletvekili Anayasa Mahkemesine taşımış ve kanunun bu maddesi ile beraber diğer birtakım maddelerinin de iptali istemi ile Anayasa Mahkemesinde Esas Sayısı: 2004/68 ile İptal Davası açmışlardır. Anayasa mahkemesi 21.EYLÜL.2006 tarih ve 26296 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan gerekçeli kararında iptal isteminin reddine 2 üyenin karşı oyları ve oy çokluğu ile karar vermiştir.
Ayrıca, 26.04.2005 tarihinde 815 sayılı Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye ( Kabotaj ) ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San’at ve Ticaret Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı TBMM gün-demine alınmış olup Tasarının özetinde “ Yabancı Bayraklı gemilerin ve deniz araçlarının kara sularımız ve iç sularda faaliyette bulunabilmesi ve bunlar ile Türk Bayraklı tahlisiye gemilerinde yabancı gemi adamı ve uzman personel çalıştırılabil-mesi amaçlanmakta 815 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 1 TEMMUZ gününün her yıl Denizcilik Bayramı olarak kutlanması ve 1 TEMMUZ günü de dahil olmak üzere beş günün Denizcilik Haftası olarak kabul edilmesi öngörülmektedir" denilmektedir.
Yine Denizcilik Müsteşarlığı Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Teşkilatları hakkında yeni bir yönetmelik taslağı hazırlayarak Anayasa mahkemesinin yukarıdaki kararının kırkının çıkmasından sonra 31.EKİM.2006 tarihinde ilgili kuruluşların görüşlerine sunmuştur. Bu taslakta yabancıların Türk Limanlarında Kılavuzluk ve Römorkörcülük hizmetleri verebilmesi imkanı tüm mevcut yasalara rağmen sağlanmaya çalışılmaktadır. Anayasamıza, Kabotaj Kanununa ve Milli güvenlik kurulu kararlarına rağmen Türk Boğazlarında. “ Hizmetlerin kamu kuruluşları tarafından herhangi bir sebeple ifa edilememesi veya hizmette yetersiz kalınması durumunda; İdarenin onayı alınmak kaydıyla, yetkili teşkilat olan kamu kuruluşlarınca özel kılavuzluk ve/veya römorkörcülük teşkilatlarından İdarece belirlenecek geçici bir süre için hizmet satın alınabilir. İhtiyaca göre, ilgili kamu kuruluşu tarafından talep edildiği takdirde bu süre İdare tarafından uzatılabilir," denilmek sureti ile Türk Boğazlarında verilen bu hizmetlerin Kamunun elinden alınmasının hazırlıkları yapılmaktadır.
Basından da izlendiği üzere Tüm dünya devleri ve tekelleri bir pay kapma yarışı içinde iken Kamunun elinden alınmasının hazırlıkları yapılmaktadır.
Basından da izlendiği üzere tüm dünya devleri ve tekelleri bir pay kapma yarısı içinde iken sınırları o kadar zorlamışlardır ki; Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı, yabancı heyetlerin deniz limanlarımızı ziyaretlerine sınırlama getirme gereği duymuştur. Bundan böyle İçişleri Bakanlığı’nın onayı olmadan hiçbir yabancı heyet, deniz limanlarında inceleme yapamayacak ve buralardaki görevlilerle hiçbir şekilde görüşemeyecektir. Alınan kararın gerekçesinde limanların stratejik açıdan ülke için önemli olması gösteriliyor. Bunun geç de olsa fark edilmesi sevindirici olmakla birlikte gecikmeden, yukarıda bahis konusu edilen ve kasten erozyona uğratılan hukuki zemininde sağlamlaştırılması ve ya-pılan yanlışlardan dönülmesi gerekmektedir. Deniz Limanlarının Türkiye açısından hayati ve stratejik önemi bulunduğuna dikkat çeken İçişleri Bakanlığı görevlileri, buralardaki tüm iş ve işlemlerin arttırılmış kamu gücünün üstün koordinesi ile sağlanacağına ve etkin kılınacağına kuşku bulunmadığını bildirmiştir. İzni alan yabancıların incelemesi sınırlı tutulacak ve kayıt yapmalarına kesinlikle müsaade edilmeyecektir.
Tabi bu arada ISPS kodu kapsamında ( Uluslar arası gemi liman Güvenlik Kodu ) Liman tesisleri güvenlik değerlendirmesi ve güvenlik planlarının hazırlanması için Denizcilik İdaresi tarafından kendi liman tesislerine yönelik hem de içinde doğrudan veya dolaylı yabancı ortağı barındıran Liman Tesislerine yönelik olarak yetki verilmesi dikkat çekici olup bu uygulamalar birbirine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Burada biz Türkiye Denizcilik Sendikası olarak Kamuoyunun gözünden bir-takım sihirbazlık ve illüzyon numaraları ile kaçırılmak istenen ve çok özel bir durum içeren Türk Boğazları ve Türk limanları ile Denizlerinde verilen Kılavuzluk hizmetlerine kamuoyunun dikkatini çekiyoruz; Kılavuzluk hizmetleri hakkında ileride “ giderilmesi güç yada olanaksız “ durum ve zararlar doğması ihtimali yüksek derecede mevcut olduğundan konunun ilgililerine uyarma ihtiyacı duyuyoruz.
Hali hazırda kanunların arkasına dolanarak bir şekilde izin almış olan dolaylı veya doğrudan yabancı sermayeli veya ortaklı şirket veya şirketlerin Kılavuzluk ve Rö-morkörcülük izinlerinin yasalara aykırı yapılanma içersinde bulunulması nedeni ile iptal edilmesi gerekir. Ülkemizdeki mevcut yasalara göre Kılavuzluk hizmetlerinde bu hiz-metleri veren kurumları adları ne olursa olsun “ DOLAYLI VEYA DOÄžRUDAN YABANCI VEYA YABANCI SERMAYE BARINDIRAMAZ, BU HİZMETLER STRATEJİK ANLAMDA VERİLEN KAMUSAL HİZMETLER SINIFINDANDIR “ bu durum liman özelleştirmelerine teklif veren ister yerli, ister yabancı olsun tüm taraflara da açıkça izah edilmelidir.
Bugünlerde çok önemli bir tarihi sorumluluk taşındığını tüm taraflar idrak etmelidir. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi "Ancak kendinden sonrakileri düşünebilenler milletlerini yaşatmak ve ilerletmek olanağına ulaşabilirler"
Tarihsel kayıtlara baktığımızda Osmanlı Devleti’nde kılavuzluk hizmetlerinin modern yöntemler ve işletmecilik anlayışı ile gerçekleştirilmesi düşüncesinin, ilk kez XIX yüz yılın sonlarına doğru gündeme geldiğini görürüz. Artan deniz trafiğine bağlı olarak son günlerde olduğu gibi bazı girişimciler o günlerde de kılavuzluk hizmeti verecek şirket-lerin karlı bir yatırım alanı olacağını düşünerek, Osmanlı Devleti’nden kılavuzluk imti-yazları talebinde bulunmuşlardır. Tarihte o zamanlar trafiğin en çok olduğu yerler bakımından bu türden taleplere konu olan yerler elbette İstanbul Limanı ve Boğazlardı. Bu imtiyaz taleplerinde Rumlar, Macarlar, Yunanlılar, Rumenler, Hollandalılar, Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler ve Galata Bankerleri başı çekmişlerdir. Ancak gerek Osmanlı gerekse Türkiye Cumhuriyeti tarafından Kılavuzluk Hizmetleri kamusal ve stratejik hizmetler olarak algılanmış ve bu hizmetler Kamu İktisadi teşekkülleri bün-yesinde stratejik anlamdaki kamusal hizmetler olarak verilmeye devam edilmiştir. Tüm dayatmalara, oyunlara, yerli işbirlikçilerine rağmen bugün birçok yara alsa da kısmen buna devam edilmektedir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa doksanlı yılların ortalarına doğru kamuoyunda yeterli tartışma yapılmadan ve konu kamuoyu tarafından yeterli biçimde bilinmeden özel Anonim şirketlere Anayasa ve kanunlara aykırılığına rağmen, bir imtiyaz şeklinde ve bazı liman bölgelerini kapsayacak şekilde izin verilmiştir. Konunun tarafları konuyu tam olarak bilmediklerinden ya da o günlerdeki çıkarları bunu gerektirdiğinden çarpık yeni oluşumlara gözünü yummuştur.
Türk Ticareti Kanunu ile Kılavuzluk müessesesi tanzim edilmiş olmayıp Türk Ticaret Kanunumuzun Alman Ticaret Kanunundan tercüme olması ve Almanların 300 yıldan öteye uzanan Kılavuzluk kanunlarının olması yanında Türkiye de bir Kılavuzluk Kanunumuzun olmaması gerçeği göz ardı edilmiştir. Örneğin Almanlar Kılavuzluk Kanunu ile Kılavuzluk işlerini Kamusal bir hizmet olarak Kamu yararına düzenleyip buna Ticaret Kanunlarında yer vermez iken biz doksanlı yıllara kadar KİT teşkilatları altında verdiğimiz Kılavuzluk hizmetlerini dünyada bir örneği dahi olmayacak şekilde Alman Ticaret Kanunundan Tercüme edilmiş Türk Ticaret Kanunumuzdaki Anonim ve Limited Åžirket statülerinde verilmeye başlanmış ve Kılavuzluk hizmetleri ile ilgili bir kanun yapılmamıştır. Oysaki daha o dönemlerde Geçiş Ekonomilerinde yapıldığı gibi bir Kılavuzluk Kanunu çıkarılarak uygun kurallar ile Kamu menfaatleri ve Kılavuzluk Hizmetlerinin Küresel gerçekleri de dikkate alınarak özel şirketlere bu hizmetler devredilmeyebilirdi Yönetmelikle düzenlenmeye çalışılan Kılavuzluk hizmetleri Åžirketlerin, kişilerin çıkarları doğrultusunda sürekli değişikliğe iptallere uğradı. Zaman, zaman Kılavuzluk Hizmetleri ile ilgili olarak konunun uzmanlarının yapmış oldukları gerçekçi değerlendirmeler ne yazık ki dikkate alınmadı. Benzer şekilde sivil toplum örgütleri ve konuyu bilmeyen siyasi par-tiler başta olmak üzere bu gidiş karşısında ya sessiz kaldılar ya da seslerini duyurama-dılar. Kılavuzluk gelirlerinden nemalanan bir kesim ise sahte bir tarafsızlık söylemiyle aslında göbekten bağlı oldukları şirketlerinin kazançlarını arttırmaya ya da kendi ceplerini doldurmaya çalışmaktalar.
Dünyanın hiçbir Ülkesinde bir şirket bünyesinde ve ticari anlamda Kılavuzluk hizmetleri verilmemektedir. Dünyada bu hizmetler; Ülkemizde de daha önce olduğu ve bugün Türk Boğazlarında veya Devlet Limanlarında olduğu gibi verilmekte veya özel kanunları kuralları ile O Devletlerin Kamu yararına çalışan organları vasıtası ile gerçekleştirilmektedir. Dünyanın hiçbir Ülkesinde Kılavuzluk gelirlerinden başka bir Ülkenin veya doğrudan veya dolaylı olarak yabancı sermayeli bir şirketin adı her ne olursa olsun pay almasına müsaade edilmemektedir. Türk Kamuoyuna ve Türk Denizcilik Toplumuna sorulmadan Anonim ve Limited Åžirket statülerinde özel şirketlere imtiyazlar vermek sureti ile hem de hiçbir bedel alınmaksızın özelleştirmeye açılan Kılavuzluk hizmetleri tartışılan sorunları bugünlere beraberinde getirmiştir, bu kabul edilemez ve buna dur demek gerekmektedir. Bu şirketlerin bir çoğu bürüt gelirlerinden devlete ödemek zorunda oldukları % 6,5’luk payı dahi ödememe cesaretini gösterebilmiş, buna rağmen ilgili makamlar anlaşılmaz bir şekilde bu şirketlerin izinlerini iptal yoluna dahi gitmemiş, bu süre içersinde bu şirketlerin faaliyetlerini denetlemedikleri veya denetleyemedikleri gibi üç maymunu oynamışlardır. Limanlarla olan ilgisinden dolayı Kılavuzluk hizmetlerinde bir takım göz yummalar sonucu Cumhuriyet tarihi boyunca örneği görülmemiş bir şekilde Ülkemize doğrudan veya dolaylı olarak girmiş ve bu stratejik ve kamusal hizmetlerden pay alan veya özelleşmeler yolu ile girmeye ve pay almaya hazırlanan yabancı sermaye yatırımları ile tartışma boyutları daha da artmıştır.
Biz Türkiye Denizciler Sendikası olarak biliyoruz ki kamu menfaatleri doğrultusunda verilmesi gereken Kılavuzluk Hizmetlerinde Patronun yerlisi veya yabancısı yoktur. Åžirketlerin amacı her ne olursa olsun kar etmektir ve kamu menfaatleri ile ters düşecekleri doksanların ortasından itibaren yaşadıklarımızdan ve sicili her bakımdan kötü olan bu şirketlerin uygulamalarından açıkça görülmektedir.
Sonuçta çok açık ve net görülüyor, kimileri aksini söylese de; neoliberal iktisat politikalarının dayatılması sonucunda limanlarımız kaçınılmaz bir şekilde yabancı devle-rin/tekellerin eline geçmek üzeredir. Bu anlamda sendikasızlaştırma süreci hızla devam etmektedir. Son günlerde AB ile Limanların Rumlara açılıp-açılmaması gibi yaratılan milliyetçi hava aslında limanlarda çekilen peşkeşin maskelenmesi için kullanılmaktadır. Kamuoyu aldatılmakta adeta bir kaşık suda yapay fırtınalar yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle yabancıya verilen liman olmadığını, 7 limanı TCDD’nin işlettiğini, geri kalanı ise % 90-95’ini Türk yatırımcılar ve denizcilerin aldığını söyleyen mantığı biz anlayabiliyoruz.
Daha önceki yıllarda 1997 yılında Tekirdağ, Rize, Ordu, Sinop, Giresun ve Hopa Limanları, 1998 yılında Antalya Limanı, 2000 yılında Marmaris ve Alanya Liman-ları, 2003 yılında Çeşme, Kuşadası, Trabzon ve Dikili Limanları 30 yıl süre ile “ işletme hakkının verilmesi†yöntemi ile ve çok büyük bir yanlışlık yapılarak kılavuzluk hizmet-leri de özelleştirme paketinin içersine konularak özelleştirilmiştir.
Bu yanlışa devam edilerek Mersin, İskenderun, İzmir, Bandırma, Derince, Samsun Limanları Özelleştirme İdaresinin Portföyünde ve bu portföylerin içine Ana-yasaya aykırı olarak Kılavuzluk ve Römorkaj hizmetlerini de ilave bir hediye gibi koydular, yabancılara verileceği günü beklemekte ve bunun için gerekli tüm ortam tamamlanmak üzeredir.
Halihazırda Ülkemize yapılan yük trafiğine kimlerin hangi oranlarda ve ne şekilde kumanda ettiğine ve bu Limanlarımıza hangi yabancı devlerin talip olduğuna baktığımızda tablo çok açıkça ortaya çıkmaktadır. Daha önce özelleştirilen ve mülkiyeti şimdilik Türklerde olan Limanlarımız ise sırası geldiğinde kaçınılmaz bir şekilde bu yabancı tekellere verilmek zorunda kalınacaktır.
Tören alkışlarına kapılarak 1 TEMMUZ 2002’de kılavuzluk hizmetlerinde (cebren) yapılan yüzde 50 indirim boş yere döviz, vergi ve gelir kaybı doğurmuştur. Gelen gemilerin % 80’i yabancı bandıralıdır. İndirim yapıldı diye, daha fazla gemi gelmemiştir.
Bu gün yabancının veya Türklerin elindeki Limanlarda; dolaylı olarak hissedarlarından Güney Kıbrıs Rum Kesimine ait hissedar olup olmadığını söyleyebilir misiniz veya yabancılara vererek özelleştirmeye çalıştığınız limanlarda Güney Kıbrıs Rum kesimini temsil eden sermayedarlar girmeyecektir diyebilir misiniz? Yabancı limancılık tekellerin ve devlerinin milliyeti yoktur. Bu açıdan bakıldığında yabancıya limanı verdikten sonra geminin limanına girmeyecek diyebilir misiniz?
Limanlarımızda bilerek ve özellikle gerekli alt yapı ve ekipman yatırımları yapılmamış ve limanlarımızın kabiliyetleri bilinçli bir şekilde atıl bırakılmıştır. Aynı oyununun bir başka versiyonu Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri için de sahneye konulmaktadır.
Sistem ne olursa olsun, bir ekonomik yapıda ekonomik aktörlerin ekonomi politikalarının kendi çıkarları doğrultusunda yürütülmesini isteyeceği bilinmekle birlikte, Sendikamız deniz iş kolunda özelleştirmeler ve özellikle yabancılaştırmalar ile gelen tehlikeye karşı daha önce de defalarca vurguladığımız gibi her işlevinde bir maddi yararın veya menfaatin değil, kamu yararının takipçisi olmuştur. Çünkü kamu menfaatini de kaybettikten sonra bu Ülkenin denizlerindeki kıyılarındaki veya limanlarındaki egemen-liğinden bahsetmek zaten mümkün olmayacaktır.
Burada önemli olan nokta ilgililerin; Liman Özelleştirme paketlerinin içinde adeta çok özel hediye olarak verilmek istenen ve birtakım illüzyonlar ile gözlerden kaçırılan kamunun kendisine ait Kılavuzluk işlerini acilen bu paketlerden çıkartmasıdır. Özellikle Devlet, AB Ülkelerindeki kurallar, küresel kurallar ve ekonomilerle uyumlu, Ülkemizin denizlerinde can, mal ve çevre emniyeti ile gemilerin seyir ve manevra emniyetlerini sağlamaya yönelik en önemli kamu hizmetlerinden olan Kılavuzluk hizmetlerinde; gelişmeyi, büyümeyi, eşitliği ve bu hizmeti yüksek standartlar da sağlayacak, adil kurallar altında, mütekabiliyet ve ölçülülük ilkesini de dikkate alarak bu konuya acilen müdahale etmelidir. Dünyada; limanlar arasında rekabet her zaman teşvik edildiği halde kılavuzluk hizmetleri serbest rekabete kapalı kamusal hizmetlerdir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, dışa açıklık gibi kurallar piyasa ekonomisinin olmazsa olmazlarıdır, bu nedenle mevcut kanunları kamunun çıkarlarına aykırı bir şekilde ve kapalı kapılar arkasın-da değiştirmeye çalışmak isteyenlerin Türkiye Denizciler Sendikası olarak takipçisi olacağız ve bu konuda kanunun emrettiği sınırlar içinde tüm görevlerimizi yerine getireceğiz bundan kimsenin en ufak şüphesi olmasın.
Biz her zaman Türkiye Denizciler Sendikası olarak özelleştirme çalışmalarının sadece devlete gelir sağlayan bir araç olarak görülmemesi gerektiğini her platformda dile getirdik. Liman işleticisinin veya özel kişilerin, Anonim/Limited şirketlerin çalışanı olarak istihdam edilen Kılavuz Kaptanların gerek limanlar arası gerekse limanın çıkarları veya şirketleri için oluşmuş yoğun ticari rekabet ortamında ticari baskılardan korunmuş olarak görev yapamayacakları, onlarında sendikasızlaştırma sürecinin doğal kurbanları olacakları ve kamu menfaatinin zedeleneceği çok açıkça bellidir.
Liman özelleştirme paketlerinde Kılavuzluk hizmetlerini de bu paketin içinde verilmeye çalışılması nedeni ile, Ülkemizin denizlerinde can, mal ve çevre emniyeti ile gemilerin seyir ve manevra emniyetlerini sağlamaya yönelik en önemli kamu hizmetlerinden de Devlet çekilmeyi kabul etmiş olacaktır. Böylece devletimiz Karasularımızda, Kıyılarımızda, Limanlarımızda, Türk boğazlarında ki egemenlik yetkilerinden vazgeçmiş bulunacaktır. Oysa, böyle bir vazgeçebilme yetkisi, hiçbir kuruluşa, hiçbir makama tanınmış bir yetki değildir.
Anayasanın koyduğu ilkelere göre, egemenlik yetkisinin de yetkili organlarca kullanılması ve bu yetkinin hiçbir koşulda hiçbir kurum, kişi veya zümreye bırakılmasının mümkün olmadığı gerçeğini Türkiye Denizciler Sendikası olarak bir kere daha tüm ilgililere hatırlatıyoruz.
Dünyanın pek çok yerinde yabancı sermaye yatırım yapacağı zaman bir takım şartları yerine getirmesi istenmektedir. Mesela yatırım yaptığı ülkeye belli bir teknoloji getirmek, istihdama belli oranda katkıda bulunmak, belli sayıda insana eğitim vermek, yatırımdan elde edilen karın belli bir bölümünü yatırımın yapıldığı ülkede kullanmak gibi, yabancı sermayenin faydalı olabileceği belki de tek yol olan bu konularda taahhütlerde bulunması istenebiliyor. Kılavuzluk hizmetleri ile ilgili önemli bir yatırım gerekmediğini sütünün de mayasının da bu Ülkede devletin emekleri ve harcamaları ile yetişmiş öz be öz Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Kılavuz Kaptanlar olduğunu bilen bazı çevreler son zamanlarda daha özel bir gayret içine girmişlerdir. Anayasa Mahkemesi Limanlar ile ilgili vermiş bulunduğu gerekçeli kararında “ Getirilen düzenlemeyle limanların yoğun emek ve sermaye gerektiren yatırımlar oldukları dikkate alınarak, bunların uluslar arası rekabete uygun ve ülkeye ekonomik yönden katkı sağlayacak duruma getirilebilmeleri için gerekli yatırımların devletin bütçesinden karşılanması yerine özelleştirme yoluyla sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır†diyor. Bir kere daha vurgulamak isteriz Liman özelleştirme paketlerine Dünyada bir örneği daha görülmeyecek şekilde dahil edilmek istenen Kılavuzluk hizmetlerinde bu yatırımlardan da bahsetmek mümkün değildir. Sanıyoruz bugünlerde konunun tarafları yoğun bir şekilde bu peşkeşin gerçekleşmesi için daha bir çok aykırılığa kılıf bulma gayreti içindeler. Bu bağlamda;
10.11.2006 tarihinde ilan edilen Avrupa Birliği ile eşleşme projesi çerçevesinde Gemi trafiğinin yoğun ve riskli olduğu, tehlikeli yüklerin büyük bir kısmının elleçlendiği, yolcu taşımacılığının ve gemi söküm işleminin yapıldığı bazı liman ve liman alanlarında deniz güvenliğinin arttırılmasına yönelik olan Türkiye Limanlarında ve Liman Alanlarında Deniz Güvenliğinin Geliştirilmesi projesini kamuoyu yakından izlemelidir. Umarız orada da yanlışlar yapılmaz. Yapılacak projelerde Ülkenin kısıtlı kaynakları dikkatlice kullanılmalı bunların işleticiliğinin kamu kurumlarının haricindekilere geçmesine izin verilmemeli veya Kılavuzluk şirketi olarak yatırım yapılmış gibi gerekçeler üretilmesine müsaade edilmemelidir.
Sistem birliği açısından Liman, iskele, körfez, kıyılarımız, karasularımızdaki ve Türk Boğazlarındaki Kılavuzluk Hizmetleri beraberce verilmelidir. En az Türk Boğazları kadar Limanlarımız ve tüm kıyılarımızda verilen Kılavuzluk hizmetleri de önem taşımaktadır.
Limanların özelleştirilmesi yasa gereği mülkiyetin devri dışındaki yöntemlerle gerçekleştirilebileceğinden, yabancıların özelleştirme yoluyla limanların taşınmaz mülki-yetine sahip olmaları olanaksız görünmesine rağmen sürenin 49 yıl gibi uzun süreleri içermesi ve bu özelleştirmelerin Uluslar arası tahkim şartlarını da içeren koşullarla ihaleye çıkılması, beraberinde giderilmesi güç yada olanaksız durum ve zararlar doğması ihtimalini doğurmuştur. Bugüne kadar Türkiye’deki kamu kuruluşlarının uluslar arası tahkime giden uyuşmazlıklarında, daha Türkiye’nin kamu kuruluşunun kazandığı tek bir olay bile olmadığını ve tüm tahkim davalarının sonuçlarının şirketler lehine çıktığını hatırlatmak isteriz. Bir gün Kılavuzluk hizmetlerini geri almak zorunda kaldığınızda Uluslar arası tahkim davaları ile bu yabancı dev tekellere limanlara vereceklerinden de fazla parayı ödemek zorunda kalabiliriz.
Birileri AB’yi ve AB’ye uyumu gerekçe gösterebilir ve kamuoyunu aldatabilir diye açıklamakta fayda görüyoruz. Avrupa Birliği açısından bakıldığında durum daha da vahimdir çünkü hiçbir Avrupa Ülkesi bir başka Ülkenin şahıs veya şirketin kendi Kılavuzluk gelirlerinden pay almasına müsaade etmediği gibi bu hizmetler ancak ve ancak kendi Ülkelerinin vatandaşları tarafından verilebilmektedir, AB’nin bu hizmetleri deniz ve çevre emniyetine yönelik kamusal hizmetler olarak gördüğüne en ufak şüphe yoktur. Bizce bu anlayış ve yaklaşımlar ile çok zor ama, yarın bir gün olurda AB’ye girecek olursak Kılavuzluk Hizmetlerini onlarınki gibi vermek durumunda kaldığımızda 49 yıllığına yabancıya hediye etmeyi düşündüğünüz bu hizmetleri nasıl geri almayı düşünüyorsunuz? Diğer üye devletler Avrupa birliğine giriş müzakereleri süresince Kabotaj Hakkını korumuşlardır. Nitekim Avrupa Birliği Müktesabatının Yüklenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programının Ulaştırma hizmetlerini içeren bölümünde de kabotaj nedeni ile bir taahhütte bulunulmadığı söylenmektedir. Sermayenin serbest dolaşımı başlığı adı altında ise kabotaj kanunu nedeni ile sınırlandırmalar ifade edilmiştir. Denizyolu Ulaştır-ması başlığı altında ise Türkiye’de denizcilik sektörüne ilişkin temel düzenlemelerden bir diğerini 815 sayılı Kabotaj Kanunu oluşturmaktadır. Taşımacılık dışında Türk limanLarında ve sularında verilen yardımcı hizmetlerde Kabotaj Kanununa tabiidir denilerek, sorumlu kuruluş olarak Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı, Türk Telekomünikasyon Kurumu, Çevre Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı tayin edilmiş nihai hedef olarak ise AB’ye tam üyelik ışığı altında, deniz güvenliği de dahil olmak üzere deniz ulaştırmasına yönelik Türk hukuki alt yapısının bazı istisnalarla mukabil AB mevzuatına tam uyumu sağlanacaktır ifadesi bulunmaktadır. Bizce en önemlisi Türk mevzuatında yapılması gereken değişiklik ve yenilikler bölümünde "Milli Deniz Kabotajı Ticaretinin tam üyeliğin gerçekleşmesinden önce başlamamak üzere , her iki tarafın uzlaşarak kararlaştıracakları bir zaman cetveline bağlı olarak AB’ye açılması gerekecektir" ifadesi bulunmaktadır.
O zaman sormak hakkımızdır; siz bırakınız AB ile uyumu, Mütekabiliyet ilkesini bir kenara iterek yabancıya Kılavuzluk Hizmetlerini nasıl açıyorsunuz ? Anayasa Mahkemesinin ilgili kararında da belirtildiği gibi “ Mütekabiliyet, devlet-lerarası ilişkilerin yüzyıllar içersinde gelişimiyle ortaya çıkmış; devletler ve uluslar-arasında çıkar ilişkilerini dengeleyen, ülkemiz bakımından da kamu yararını gözet-mede vazgeçilmez önem taşıyan bir uluslar arası hukuk ilkesidir. Anayasa’nın Başlangıç bölümünde, Türk Cumhuriyeti’nin “ dünya milletleri ailesinin eşit hak-lara sahip, şerefli bir üyesi “ olduğu vurgulanmıştır. Mülkiyet girişim gibi temel haklar bakımından yabancıların durumu da Anayasa’nın 16. maddesinde düzen-lenmiştir. Bahse konu madde, bu hakların yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceğini belirtmiş; bunun aksini öngörmemiştir.
Ayrıca yine Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği üzere “ çoğunluk, limanların özelleştirme yoluyla yabancıların verilmesinde,....., Kabotaj Kanunu, Kıyı Kanunu ve Limanlar Kanunu hükümlerinin yeterli güvence sağlayacağı düşüncesiyle, Anayasa’ya aykırılık görmemiştir.....,
Kaldı ki bu yasalarda da değişiklikler vuku bulması halinde, güvenceler de ortadan kalkacaktır. “ demektedir 26.04.2005 tarihinde 815 sayılı Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dahi-linde İcrayı San’at ve Ticaret Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı TBMM gündemine alınmıştır. Atılan adımlar bu konudaki niyeti çok açıkça ortaya koymaktadır.
Stratejik anlamdaki kamu hizmeti niteliğindeki Kılavuzluk Hizmetlerinde, özelleştirme yanlışına devam edilmemelidir, bu konuda yabancı yatırımcılar aleyhine kısıtlamaların öngörülmesi gerektiği gibi çok net bazı ilkeler dikkate alınmalıdır.
İşte yukarıda anlattığımız nedenlerle, özelleştirme yapılan ülkelerde dahil olmak üzere kamu hizmeti olarak düzenlenen Kılavuzluk hizmetleri mevcudiyetini ve etkinliğini sürdürmekte ve ülke hükümetleri tarafından ele geçirilmelerine karşı korunmaktadır.
Bu gelişmeler tüm Dünya devleri tarafından yakından izlenirken Ülkemizde taraflar kendi çıkarlarını korumaya çalışmaktadırlar ve olayın bütününe bakamamaktadırlar. Kıyılarımızın bazı bölgelerinde vergi ve kayıt dışı Kılavuzluk yapılmakta olup bazılarında ise İşletme müsaadesi olmayan yerlere dahi gemiler yanaştırılmaktadır. Neticede en basit tedbirler bile ihmal edilmekte, bir Ereğli Limanı savaş alanına dönmektedir. Türk boğazlarımızdan geçen bazı yabancı gemiler ödeyecekleri ücretlerden kaçırmak üzere düşük değerler deklere ederken taraflar bunlara çıkarları için göz yummaktadır. Bir çok Kılavuzluk Teşkilatında olmayacak manevralar için Kılavuz Kaptanlara baskılar yapılmaktadır. Türk Boğazlarında Kılavuzluk hizmetini Kamunun elinden alabilmek için bir çok oyunlar tezgahlanmaktadır.
Kılavuz Kaptanlar uzun çalışma sürelerle kimi yerde ise geçici pamuk işçisi gibi çalıştırılmaktadır. Kılavuzluk hizmetlerine darbe vurulmuş; özellikle İzmit Limanı için sürüp giden çıkar mücadelesinde taraf olunmuştur. Devletin vergi, hizmet payı ve döviz gelirleri heba edilmiştir. Kılavuzluk hizmeti veren teşkilatların bir bölümü bürüt gelirlerden ödenmesi gereken % 6,5 devlet payını ödememiştir. Karşılığında Devlet hiç bir yaptırım yapmamış adeta bu durumu teşvik etmiştir.
Tüm tarafları bir kez daha uyarıyoruz, yakında yabancı devler ve tekeller tüm limanlarımızı ve dolayısı ile Kılavuzluk hizmetlerini ve gelirlerini Boğazlar da dahil olmak üzere ele geçirirler ise ortada kavga edecek bir şey de kalmayacaktır. O zaman sadece size vermeyi uygun gördükleri kadarı ile yetineceksiniz. Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmak var.
Kılavuzluk Hizmetlerinin Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerdeki gibi kamu yararına verilebilmesi konusu Türkiye Denizciler Sendikasına üye olsun veya olmasın Türk Deniz işçilerini çok yakından ilgilendiren bir durum olduğu gibi Türk Armatörünü de çok yakından ilgilendirmektedir. Türk Armatörünün de rekabetini engelleyecek ve onu yabancı rakiplerine karşı zayıf bırakacaktır.
Bu konuda kamuoyunu bir kere daha önemle uyarıyoruz. Bugün Boğazlarda Montrö antlaşmasına göre kamu eli ile verilen Kılavuzluk hizmeti dahi hokus,pokuslar ile kamunun elinden alınmaya çalışılmaktadır. Liman Özelleştirmeleri ile Kılavuzluk ve Römorkaj hizmetleri Limanı alan yabancılara promosyon olarak hediye edilmek istenmektedir. Yabancılar tüm dünya örneklerinin ve mütekabiliyet esasının aksine Kılavuzluk gelirlerinden ülkemizde pay almaya başlamışlardır. Çözüm tüm Ülke Boğazlarını/Sularını ve Limanlarını da eşit ve yüksek standartlarda kapsayacak şekilde bu hizmetlerin bir patrona veya adı her ne olursa olsun bir şirkete bağlı olmaksızın kamu yararına ve yeni düzenlenecek bir kanun altında verilebilir hale getirilmesidir. Gündemdeki Liman özelleştirmeleri içinde gözlerden kaçırılarak yabancıya devredilmeye çalışılan Kılavuzluk Hizmetleri; açıkça Türk Boğazlarında, Limanlarında, Kıyılarında ve Kara sularında Kapitülasyonların geri getirilmesi ve buralarda egemenlik devrinin bir parçasıdır.
Türkiye Denizciler Sendikası olarak tüm ilgilileri duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Toplumdaki tüm kesimlerin ve en önemlisi Kamunun yararı için bu vurguna ve vurdum duymazlığa artık dur denmelidir.
Turhan UZUN
Türkiye Denizciler Sendikası
Genel Başkanı
Yorumlar
Kalan Karakter: