Değişik ve garip... Denizatları da öyledir..Erkekleri doğurur.. Ne kadar değişik... Yanlış denklemlerle doğru çözümlere gidilebilir mi?... Olsa olsa ıskalanan bir sonuçtan Var olan bir başlangıç... O da belki.... Varlığın, yokluğun hele hele hiçliğin denk

Değişik ve garip...

Denizatları da öyledir..

Erkekleri doğurur..

Ne kadar değişik...

Yanlış denklemlerle doğru çözümlere gidilebilir mi?...

Olsa olsa ıskalanan bir sonuçtan

Var olan bir başlangıç...

O da belki....

Varlığın, yokluğun hele hele hiçliğin denklemi....

Nasıl da yazdın böyle kolayca

Binlerce yıldır

Onbinlerce kitap bulamamışken....

Mehmet Yüce

Denizatı, Eskiçağlardan beri dünyanın en çok tanınan ve sevilen hayvanlarından biri olmakla birlikte, bilim dünyasının karşısına sürekli yeni bilinmeyenlerle çıkıyor. 

Bu canlılar, binlerce yıldır masallarda, batıl inançlarda, tıpta ve ekonomide önemli roller oynadı. Ama şimdi, tam da bu harika hayvanların geleceği tehlikeye girdiği anda, araştırmacılar bu canlıyla ilgili yeni bilgiler elde ettiler.

Bilimsel literatürde "hippocampus" Hippos (at) ve Campus (kurt ya da tırtıl) olarak geçen denizatı hakkında, yaşamı ve aşkları üzerine yapılan araştırmalar, "Âlice Harikalar Diyarında" masalındaki kadar inanılmaz ve şaşırtıcı...

Denizatları oldukça küçük olmalarına, hatta birbirlerine benzemelerine rağmen aşkları çok büyüktür. Bunu bilen Portekizliler 29 Ocak gününü denizatlarına ithaf etmişler ve Portekiz açıklarındaki Madeira adasında bugünü kutlamaktadırlar.

Feministlerin bayrağı olan ve erkekliğin yüz karası ilan edilip haksızlığa uğrayan denizatlarının erkeği sadece döllenmiş yumurtaları taşır. Yumurtlayan dişi dölleyen erkektir. Denizatları yalnızca ilginç fiziki özellikleriyle değil, erkekleri hamile kalan tek canlı grubu olma özelliğiyle de adeta doğanın diğer canlılara ilginç bir şakası olarak değerlendirilir.

Erkeğin, yavruları kesesinde taşıması ve onların gelişmesine bir dişi memeli gibi katkıda bulunması, erkeklik rolü konusunda bir kuşkuya yol açmaz. Çünkü erkek denizatı tıpkı diğer türlerin erkeklerinde olduğu gibi sperm üretir. Dişi denizatının ovipozitör adı verilen bir organ yardımıyla kuluçka kesesine bıraktığı yumurtaları erkek denizatı kendi kesesinin içindeyken döller. Erkek denizatları da dişileri kendine çekebilmek için diğer erkeklerle yarışır. Her iki cinsiyet de eş bulmak için uğraşır, ancak yapılan gözlemler, erkeğin hamile kalmaya kararlı olduğunu ve daha etkin davranışlar sergilediğini göstermektedir.

Denizatlarının erkeği, dişisinden aldığı yumurtaları saklayabileceği bir kuluçka kesesine sahiptir. Dişi bir denizatı, erkeğinin kesesine bir defada 1600 yumurta bırakabilir. Çiftleşmenin başarılı olması için ikisinin de aynı boyda olmasının gerekmektedir. Aksi halde yumurtalar dışarıya dağılır.

Denizatlarını flört ederken görmek isteyen, günün erken saatlerinde denize dalış yapmalıdır. Gün ağarırken ya da güneş batarken, dişi ve erkek denizatı buluşarak, deniz çayırları arasında yürüyüşe çıkarlar. Önce başlarıyla birbirlerini selamlar, sonra da kuyruk kuyruğa tutuşarak yakın çevrede dolaşırlar. Bazen durup ve öpüşürler. Ya da cilveli bir dansa tutuşarak aşk halkası oluştururlar. Bu birlikteliğe heyecanlı, kısa "tık, tık" sesleri eşlik eder ve tören yarım saat ya da daha uzun sürebilir.

Erkek, sürekli dişiyi tahrik etmeye yönelik hareketler yapar. Bu sırada erkeğin karnında bulunan kuluçka kesesi irileşir.

Bir süre sonra, ilk buluşma için yeterli olduğuna karar verip dururlar. Çift ayrılır ve herkes kendi yoluna gider. 1–1,5 ay sürebilen bu muhteşem flört evresinden sonra doğru zaman geldiğinde, cinsel ilişkiye girerler.

Öyle bir an gelir ki, ikisi de doğru zamanın geldiğini anlar. İşte o zaman, çiftleşme gerçekleşmeden önce oynadıkları aşk oyunları saatlerce, hatta günlerce sürebilir. Heyecanlandıkça renkleri daha parlak bir görünüm kazanır, dansları daha samimi bir havaya bürünür ve erkeğin tahrik edici "gelgit" hareketleri yoğunlaşır. Sonunda karnındaki torbasını iyice açarak dişisine "artık torbayı doldurabilirsin" mesajını verir.

Heyecan doruk noktasına ulaşınca dişi, ortaya çıkan yumurta kanalıyla, erkeğin karnındaki içi su dolu kuluçka kesesinin içine girer. Daha sonra eşinin spermatozoitleriyle döllenmesi için yumurtalarını buraya bırakır. Bu sırada erkek, yumurtaların, kesenin içinde olabildiğince eşit dağılabilmesi için beşik hareketi yapar.

Çiftleşen çift kuyruklarını birbirlerine sararlar ve yumurtalar tüpten yukarıya erkeğin kesesine ilerler ve burada erkek daha sonra yumurtaları döller. Embriyolar on gün ile altı hafta arasında gelişirler, bu süre türe ve su koşullarına bağlı olarak değişmektedir.

Çiftleşmenin ardından, deniz çayırları arasında yapılan geziler sona erer. Kesesi tıka basa dolan erkek, artık sadece hamilelikle meşgul olur. Denizatının türüne göre, kuluçka torbasının içinde 1.600'e kadar yavru gelişir. Pigme denizatında ise sadece iki tane yavru oluşur. Erkek, bir metrekare gibi küçücük bir alandan dışarı çıkmayıp giderek şişmanlarken, eşi yüz kat daha büyük bir alanı dolaşır.

Balıkların arasında, renkli levrekgillerde olduğu gibi, erkeklerin hamile kaldığı başka türler de vardır. Ama gerçek bir hamilelikten sadece denizatında söz edebiliriz. Kuluçka kesesinin içindeki doku, memeli hayvanların dölyatağında olduğu gibi kalınlaşarak, embriyonların kan damarlarıyla beslendiği bir tür plasentaya dönüşür. Bütün bu süreç, prolaktin hormonu tarafından kontrol edilir. Erkeğin hamilelik süresi boyunca dişi her sabah eşini ziyaret eder. Bu ziyaretler ve selamlaşma davranışları, dişiye eşinin doğum zamanı hakkında fikir verir. Bu zaman içinde dişi denizatı yeni bir yumurtlama için hazırlanır.

Döllenmeden sonra kuluçka kesesinin içi deniz suyuna benzeyerek yavruyu doğumdan sonra yaşayacağı ortama hazırlar. Erkeğin kesesi yumurtalar için tuzluluğu ayarlar, yumurtalar olgunlaşmaya başladıkça dışarıdaki oranla eşitlemek için yavaşça arttırır.

10 ila 42 gün sonunda doğum anı gelip çatar. Bir deniz sazının sapına tutunarak, patlamak üzere olan torbasını, gövdesini büküp zorlamaya başlar. Başta oldukça dar olan kesenin ağzından ilk yavrunun dışarıya fırlaması neredeyse tam bir gün sürer.

Ardından diğer yavrular çiftler halinde dışarıya çıkarlar. Babanın işi ancak kırkıncı yavrudan sonra kolaylaşmaya başlar. Artık her ıkınmanın ardından on ve daha çok yavru fırlar dışarıya. Doğum sürecinin bütünü o kadar acı verici ve yıpratıcı gelişir ki, bazı babalar bitkin düşerek ölürler. Bazıları da, geriye kalan yavrular kesenin içinde öldüğü için dibe çökerler. Denizatı yavrusu 7–11 mm. boyunda ve yetişkinlerin küçük bir kopyası olarak doğar. Yumurtadan çıkan yavrular ebeveynlerinden bağımsızdır. Bazıları gelişme zamanlarını okyanus planktonlarıyla geçirirler. Bazen, erkek denizatı yeni çıkmış yavruları tüketebilir.

Ama başarılı bir doğumdan sonra erkek, babalık görevini tamamlamış olur. Yavrular, başlarının çaresine bakmayı kendi kendilerine öğrenirler. Doğumun bu kadar zor geçmesine rağmen, bazı erkekler daha ertesi sabah yeniden dişilerine kur yapmaya başlarlar. Erkek doğum sonrası yeniden hamile kalmak için sabırsızlanmaya başlar. Boş kuluçka kesesini dişiye göstererek yeni yumurtaları almak için hazır olduğunu belli eder. Bazen birkaç saniye, bazen de günlerce süren yeni bir çiftleşmeden sonra dişi, yumurtaları erkeğin kesesine bırakır. Bazı türlerde kuluçka kesesi bulunmadığından, yumurtalar doğrudan erkeğin karın kısmına yapıştırılır ve gelişmelerini burada sürdürürler.

Denizatlarının  büyük aşklarının sebebi çiftleşme periyodlarini birbirlerine uydurup mutlu mesut bir düzen sağlamalarıdır. Uzun sure birlikte olan çiftlerin çok uzun kur dönemleri olabilmektedir. Bu sebeple eslerden biri öldüğü zaman diğeri de ayni periyodu ve düzeni başka bir denizatıyla kolay kolay yakalayamadığı için kısa sürede ölmektedir.

Denizatları genellikle tek eşlidir, ancak bazı türler sürü halinde yaşamayı sevmektedirler. Tek eşli çiftlerde, erkek ve dişi birbirlerini sabahları ve bazen akşamları aralarındaki bağı kuvvetlendirmek için kur yaparak karşılarlar. Günün geri kalanını birbirlerinden ayrı olarak yiyecek aramakla geçirirler.

Denizatlarının erkekleri de, dişileri de biz insanlara parmak ısırtacak derecede birbirlerine bağlıdır. Onları ancak ölüm ya da bir fırtına sonucu birbirlerini kaybetmeleri ayırabilir. Fırtınayla açıklara sürüklenen denizatları çoğunlukla bitkinlikten ölürler. 

Denizatı, hep tekeşli bir yaşam sürer. Hatta bazılarının aşkları ölümden sonra da sürmektedir.

Eşlerden biri ölünce, diğeri yeniden âşık oluncaya kadar, yani günlerce ya da haftalarca yas tutarlar. Akvaryumda yaşayanlar daha ağır yas tutarlar: geride kalan, genellikle birkaç gün sonra eşinin arkasından ölüme gider.

Denizatları, balıklar arasında tekeşli olarak bilinen tek örnek.

Denizlerin bu zarafet abidesi, erdem yumağı, şirin hayvanlar bir şeyden ürktükleri zamanlarda renk ve şekil değiştirebilirler.

Denizatı gerçek bir kamuflaj ustasıdır. Kuşkulandığı ya da kendisini tehlikede hissettiği anda, hemen çevrenin rengine bürünür ve bakıldığı zaman deniz çayırı ya da yosunlara benzer. Hatta pigme denizatı gibi birçoğu, gövde şeklini de değiştirerek, küçük çıkıntılar, düğmecikler üretip neredeyse bir mercana dönüşür. Ancak denizatı, bu kamuflaj sanatını sadece gizlenmek amacıyla değil, aşk yaşamında da kullanır. Özünde denizatlarının görünümü parmak izinden farksız bir kavram olmasına, yani hiç bir denizatı tam olarak bir diğerinin aynısı olamamasına rağmen,  erkek denizatı, âşık olduğu dişiye kur yaparken, neredeyse noktasına kadar aynı rengi ve deseni alabilirler.

Denizatlarının tekeşliliğini ve birbirlerine bağlılıklarını, yavaş hareket eden canlılar olduklarından yeni bir eş bulmanın onlar için hem zaman, hem de enerji kaybına yol açmasına bağlanmaktadır.

Denizatlarının tek eşli oluşları hatta eşlerinin ölümünden sonra yas tutmaları, çoğu zaman dayanamayarak ölmelerini aşk değil de "doğanın mükemmel dengesi işte, onların biyolojik saati var, çiftleşme zamanlarını ayarlıyorlar" şeklinde açıklayan bilim adamları da mevcuttur.

Denizatları flört etmedikleri, âşık olmadıkları ya da doğurmadıkları zamanlar ne yaparlar? Çok hareketli olmadıkları kesin, yüzme konusunda sergiledikleri performans pek de parlak sayılmaz. Nasıl olsun ki? Toplam üç küçük yüzgece sahipler. Sırttaki yüzgeç, hareketi için gerekli enerjiyi, solungaçlarının altındaki diğer iki yüzgeç de yönlendirmeyi ve dengeyi sağlar. Gerçi tehlikeli durumlarda hızını kısa süreli artırabiliyor. O zaman yüzgecinin dakikadaki vuruş sayısı 35, hatta bazı uzmanlara göre 70'e kadar çıkabilir.

Ancak zamanın büyük bölümünü deniz sazları, mercanlar ya da hemcinslerinin boyunlarına asılı durarak geçirirler. Her ne kadar gün boyunca tembellik ediyor gibi görünseler de, aslında bu sırada karınlarını doyurmakla meşgul olurlar. Denizatları ava çıkmazlar, küçük yengeçler ya da balık yavruları gibi lezzetli yiyeceklerin ağızlarına kadar gelmesini beklerler.

Bunları suyun içinden emer ve çiğnemeden yutarlar. Bütün bu işlem o kadar çabuk gerçekleşir ki, çıplak gözle izlemek mümkün değildir. Ama sesi duyulabilir. Yeni doğmuş bir denizatı, on saat içinde yaklaşık 4.000 karides yutabilir.

Deniz omurgalıları arasında tek dik duranıdır... Başını öyle önüne eğmiştir ki, ona bütün çekiciliğini veren o ünlü at başı şekli çıkmıştır ortaya. Gövdesi, pullarla değil, kemiksi düğmeciklerle kaplıdır. Ancak, bu ağır zırhın altında bile bir peri kadar hafif ve zarif süzülürler. Renkleri canlı turuncudan türkuaz mavisine, parlak sarıdan koyu kırmızıya kadar geniş bir yelpazeye dağılır.

Bazen de siyah, gri ya da haki yeşil de olabilir. Bu ağır zırhın altında, bazen tırnak büyüklüğünde, bazen de boyunda gösterişli bir denizatı bulunabilir.

Ama ister küçük ister büyük olsun, düğme gözler, genellikle boynuzlarla taçlandırılmış baş, karna doğru içe kıvrılmış kuyruklar ve o kendilerine özgü ağız yapısı, hepsinin ortak özellikleridir.

Denizatı alt vücuttaki arka yüzgeç ve kafada solungaçların yanındaki göğüs yüzgeçleri ile tam bir balıktır.

Bazı denizatı türleri kısmen saydamdır, bu yüzden akvaryumlarda orada olmalarına rağmen görünmezler ve resimlerde pek sık görülmezler.

Denizatları birbirinden bağımsız hızlı hareket eden gözleri vardır, bu sayede avları ve avcıları vücutlarını hareket etmeden izleyebilirler. Avlarını yutmakta kullandığı uzun bir burnu vardır. Yüzgeçleri küçüktür, çünkü kalın su bitkileri arasında gitmektedir. Denizatının uzun, kavrayıcı kuyruğu vardır, bu sayede deniz yosunu gibi desteklere sarılarak akıntı tarafından sürüklenmesini engeller.

At kafasına benzeyen bir başı, uzayarak hortum biçimini almış burnu, küçük ağzı, birbirinden bağımsız hareket eden gözleri, kemik plakalarla kaplı vücudu, öne kıvrılan kavrayıcı kuyruğu ve yüzgeçleriyle denizatları, diğer balık türlerinden çok farklı bir canlı türü olarak denizlerde yaşamını sürdürür.

Ayrıca denizatları kendilerini av olmaktan kurtarmak için bukalemunlardan daha iyi renk değiştirebiliyor. Fakat denizde yaşamalarına rağmen çok da iyi bir yüzücü değiller. Denizde dikine doğru yüzen ve yüzme konusunda pek becerikli olamayan denizatları, bu yüzden, genelde kıyılara yakın bölgelerde yaşarlar.

Zoologlar, denizlerde kaç tür denizatı yaşadığını tam olarak bilmiyorlar. Bu canlıların daha çok, akıntıların az olduğu kıyıya yakın sularda; tropik ve subtropik denizlerde, Akdeniz’de ve hatta soğuk kuzey denizi'nde bile yaşadığı gözlenmektedir. Yaşayan 35 civarında türü olduğu sanılmaktadır ve boyutları ile arasında değişen bu hayvanlar küçük karides ve diğer kabuklularla beslenirler.

Genelde ticaretinin olmadığı ülkelerde özellikle öldürülmez bu hayvanlar, balıkçılar ağlarına takılıp ölen denizatlarını kuruturlar ve eşe dosta hediye ederler. Lanetli olduğuna, kurutulmuşunun hatta motifinin evde bulundurulmasının uğursuzluk getirdiğine bitmek bilmeyen ısrarlarla inanılan deniz canlısıdır.

Denizatları dünyada çok yaygın olarak bulunurlar. Tropik ve ılıman suları seçen denizatları yaygın olmalarına karşın hiçbir bölgede çok sayıda bulunmazlar. Türlerin çoğuna Batı Atlantik ve Pasifik'in Hindistan kıyılarında rastlanır. En iyi tanımlanmış türler ise Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya'da bulunanlardır. Ayrıca Kuzey İspanya, Akdeniz ve Karadeniz'de de yaygındırlar. Türkiye'de ise 18 türün bulunduğu saptanmıştır.

Denizatları kara ile denizin birleşimindeki sığ sularda yaşadığından, insana oldukça yakın bir konumda bulunurlar. Bu yüzden de insanın kötüye kullanımıyla çok sık karşı karşıya kalırlar. "Trade Records Analysis of Flora and Fauna in Commerce" adlı kuruluş tarafından yapılan bir araştırma, denizatlarının varlığının tehdit altında olduğunu ortaya koymaktadır. Tehlikedeki Türler Raporu'nun  "Uluslararası Denizatı Ticareti" başlıklı bölümünde, dünyada Ekvator'dan Avustralya'ya kadar 32 ülkede ölü ya da canlı denizatı ticareti yapıldığı ileri sürülmektedir. En büyük denizatı alıcıları Hong Kong ve Tayvandır. En büyük satıcılar ise yıllık 1,5 milyon tane (.) ile Hindistan, Filipinler, Tayland ve Vietnamdır. Dünya çapında ticaret ise yılda 20 milyon denizatını bulmaktadır. Denizatlarının ihracatı ve ithalatı 15 Mayıs 2004'den beri CITES tarafından kontrol edilmektedir.

Denizatının ticari açıdan bu kadar çekici olmasının nedeni, Japonya ve Kore'de geleneksel ilaçlarda kullanılmalarıdır. Denizatları 18. yüzyıla kadar Avrupa'da da ilaç yapımında kullanılıyordu. Geleneksel Çin şifalı bitki biliminde halen kullanılmaktadır. Uzakdoğulular bu ilaçların astım gibi solunum yolu hastalıklarına ve iktidarsızlık gibi cinsel işlev bozukluklarına iyi geldiğine inanırlar. Ancak, bu deniz canlısının milyonlarcası, afrodizyak ve ilaç yapımında kullanılmak amacıyla acımasızca öldürülmektedir... Uzak doğuda afrodizyak olarak kullanılmaktadır kurutulmuş denizatını toz haline getirip içerler.

Ancak, bu geleneksel inanış bilimsel olarak kanıtlanmış değildir. Ayrıca denizatları süs eşyası olarak da büyük ilgi görmektedir. Daha çok büyük ve açık renkli olanların tercih edildiği Hong Kong'da kilosunun bin doların üzerinde olması, denizatlarının geleceğinin ne kadar karanlık olduğunu göstermektedir.

Değişik türleri olan denizatları, akvaryum tutkunlarının vazgeçemediği canlı türlerinden. Kanada, Almanya, Hollanda ve İngiltere gibi ülkelerde denizatları akvaryumda beslemek ve süs eşyası olarak kullanmak için aranmaktadır. Fakat bilim adamları, denizatlarının akvaryumlarda yaşayamadığını belirmektedir. Akvaryumda yaşamaları için uygun ortamın yaratılması neredeyse imkânsız olduğundan, ömürleri çok kısa olur. Bu narin yaratıkları, vücut yapıları parazit, bakteri ve mantarlara karşı oldukça dayanıksız olduğu için kolayca hastalanırlar.

Bilim adamlarının uyarıları üzerine bazı ülkelerde koruma altına alınmasına rağmen yapılan araştırmalar, denizatı nüfusunda ciddi bir azalma olduğunu ortaya koymaktadır. Denizatı nüfusu son yıllardaki aşırı avlanma nedeniyle tehlike altına girmiştir.  Eğer çok sıkı tedbirler alınmazsa, ne yazık ki, Bengal kaplanlarının akıbeti onları da beklemektedir.

Dünya Hepimizin;

Tüm doğal çevrenin ve canlı hayatın korunmasında olduğu gibi denizatlarını korumak için de bizlere büyük görevler düşüyor.

 

 Bilim adamlarının önerileri ise şöyle:

•Denizatlarını yaşadığı alandan ayırmayın, su yüzeyine çıkartmayın.

•Yaşadıkları alanların bozulmasına izin vermeyin.

•Kurutulmuş denizatlarını satın almayın.

•Tecrübeli bile olsanız denizatlarını akvaryum balığı olarak  kullanmayın.

KAYNAKÇA

1-"reproductive ecology of seahorses", amanda vincent, university of cambridge, england (corpus christi college), 1990.

2-Sara A. Lourie, Amanda C.J. Vincent and Heather J. Hall: Seahorses: An Identification Guide to the World's Species and their Conversation. London: Project Seahorse, 1999

3-John Sparks: Battle of the Sexes: The Natural History of Sex. London: BBC Books, 1999

4-Amanda C.J. Vincent and Laila M. Sadler. "Faitfhul pair bonds in wild seahorse, Hippocampus whitei." Animal Behaviour 50(1995): 1557-1569.

5-Amanda C.J. Vincent. "A role for daily greetings in maintaining seahorse pair bonds." Animal Behaviour 49 (1995): 258-260.

6-Amanda C.J. Vincent. "A seahorse father makes a good mother." Natural History, 12 (1990): 34-43.

7-vincent, a.c.j. 1996. the international trade in seahorses. traffic international, cambridge, uk. vii + 163 pp. isbn 1 85850 098 2

8-lourie, s.a., a.c.j. vincent, and h.j. hall. 1999. seahorses: an identification guide to the world's species and their conservation. project seahorse, montreal, canada and london, uk. 224 pp. isbn 0 9534693 0

9-"the secret life of seahorses" * • bbc qed (1996 wildscreen panda award).

10-http://ww2.mcgill.ca/...logy/faculty/vincent/pubs.htm

11-http://ww2.mcgill.ca/biology/faculty/vincent/