“Nantucketli Arthur Gordon Pym’in Öyküsü” polisiye edebiyatının kurucularından sayılan Amerikalı kısa öykü yazarı ve şair Edgar Allan Poe’nun ilk ve tek romanı olma özelliği taşımaktadır.

“Nantucketli Arthur Gordon Pym’in Öyküsü” polisiye edebiyatının kurucularından sayılan Amerikalı kısa öykü yazarı ve şair Edgar Allan Poe’nun ilk ve tek romanı olma özelliği taşımaktadır. Romanın ilk basım tarihi 1838 senesidir ve orijinal adı “The Narrative of Arthur Gordon Pym of Nantucket” dir. Gotik, gerilim ve korku edebiyatının en önemli eserlerinden sayılan bu roman, yazarın hayal gücünün bir ürünü olup, yaşanmış gerçek bir olaya dayanmamaktadır. Çünkü romanın yazıldığı dönemde henüz kutup dairelerinin ötesi keşfedilmemiştir. Bazı eski kayıtlarda, Poe’nun bu romanı yazarken 1822-1823 yılları arasında deniz aslanı derisi avlamak için Horn (Ümit) burnundan güneye doğru yola çıkan denizci James Weddel’in günlüklerinden esinlenmiş olabileceği yer almaktadır.

Nantucketli Arthur Gordon Pym’in Öyküsü (İthaki Yayınları)

Edgar Allan Poe (1809-1849)

Romanın sonunda hikâyenin yarım kaldığı hissine kapılabilirsiniz. Bunun sebebi yazar Poe’nun 1849’daki erken sayılan vefatı olabilir. Erken vefat etmeseydi belki hikâyenin devamını Poe’nun kendi kaleminden okuyabilirdik. Edebiyat ve sinema dünyasında büyük yankı ve beğeni uyandıran Poe’nun bu romanından etkilenen yazar Jules Verne, “Buzlar Sfenksi” isimli romanında bir nevi Poe’nun yarım kalan hikayesini devam ettirmektedir. Yine edebiyat klasiklerinden sayılan H.P.Lovecraft’ın “Deliliğin Dağlarında” ve Herman Melville’ın “Moby Dick” ile “Benito Cereno” romanlarının da, Poe’nun bu romanından ilham alınarak yazıldığı hatta Herman Melville’nin Poe’nun romanını okuduktan sonra etkilenerek kısa süreliğine balina gemilerinde çalışmaya gittiği ve dönüşünde de bu romanlarını tamamladığı bazı edebiyat çevreleri tarafından iddia edilmektedir. Poe’nun romanından etkilenilmiş olabileceği düşüncesi uyandıran bir diğer durum ise sinema dünyasında, 2013 yapımı büyük beğeni toplayan “Life of Pi” filmindeki Bengal Kaplanının adının (Richard Parker), romanda geçen denizci kahramanlardan birisinin ismi ile aynı olmasıdır. Ana karakterimiz Pym’ın, Grampus brikinde saklandığı sığınakta köpeği “Tiger” ile deniz ortasında çaresizce baş başa kaldığı bölümleri okuyunca, “Life of Pi” yazarının bu romandan etkilenmiş olabileceği düşüncesine kapıldığımı ben de söyleyebilirim.

“Life of Pi” isimli sinema filmindeki “Richard Parker” isimli Bengal Kaplanı

Romanın başında kahramanımız Pym tarafından Temmuz 1938’de New York’ta, yani kitap yayımlanmadan hemen önce kaleme alınmış bir önsöz bulunmaktadır. Bu önsözden yazar Poe’nun, kendisini Pym karakteri ile nasıl özdeşleştirdiğini ve kendisini Pym’ın yerine koyduğunu hissedebilirsiniz. Dönemin edebiyat çevrelerinde, yazar Poe’nun bu romanını daha sonraları beğenmediği hatta en kötü eseri olarak nitelendirdiğine dair söylentiler bulunmaktadır. Bu donelerin ışığında; yazar Poe’nun aslında yarattığı Pym karakterinin yaşamış olduğu hayatı yaşamak istediği, fakat hayallerini gerçekleştirememesi sonucunda hayal kırıklığına uğradığını düşünebiliriz. Poe’nun ölüm tarihini de dikkate alırsak muhtemelen o dönemlerde yaşamış olabileceği sağlık problemlerinin de etkisi ile bu hayallerini hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğini anlamasıyla; hayallerini yaşayan karakteri Pym’ı kıskanmış olabilir.

1838 tarihli basımın ilk sayfası

Roman, ana karakterimiz Pym’ın günlüğü şeklinde kronolojik bir zaman sıralamasında ilerlemektedir. Pym’ın en yakın arkadaşı Augustus ile kaçak olarak bindiği “Grampus” isimli Amerikan brikinde başlayıp, İngiliz uskunası “Jane Guy” da devam eden, Antartika’ya yani bilinmeyene yapılan bir yolculuğu konu edinmektedir. Grampus brikinde çıkan korkunç isyan sonrasında, Pym ve arkadaşları hayatta kalabilmek için denizin ortasında açlık ve kötü hava koşullarına karşı savunmasız mücadele etmek zorunda kalacak; hayatta kalanların Jane Guy uskunası tarafından kurtarılmasıyla yine zorlu yeni bir maceraya yelken açacaklardır. Romanın tamamında yazar Poe’ nun polisiye üzerine sınırsız hayal gücünün birçok örneği görülebilmektedir.

Romanın ilk bölümünde Pym ve Augustus’un ilk çıktıkları deniz yolculuğu anlatılıyor

Hikâyenin tamamına yakınının denizde geçmesi sebebiyle denizci karakterler açısından oldukça zengin bir romandır. Ana karakterimiz Pym’ın dışında, en yakın arkadaşı Augustus, Grampus da tanışıp hikâyenin sonuna kadar kader ortaklığı yapacağı halatçı Dick Peters, Jane Guy’ın kaptanı Kaptan Guy, Grampus’un isyancı tayfalarından Richard Parker, Grampus’un kaptanı Kaptan Bernard ve güneyde keşfettikleri adaların kabile lideri Too-Wit’i bile bir parça denizci karakter olarak düşünüp aşağıdaki şekilde yorumlamaya çalıştım, umarım keyifle okursunuz:

Arthur Gordon Pym, akrabaları ve arkadaş çevresinde dersleri ile haşır neşir, efendi bir kişilik olarak bilinmektedir. Pym verdiği kararları zihninde tartarak, mutlaka kötü taraflarını da düşünüp, muhakeme yaparak karar veren bir kişiliktir. Karşısına seçenekler koyarak, artı ve eksileri tartıp karar verir. Aldığı kararları hep mantık yolu ile vermeye çalışır. Hayvanları çok seven Pym’ın, köpeği Tiger ile sonu kötü bitse de Grampus brikinde de devam eden yedi yıllık bir dostlukları vardır.

Pym’ın babası Nantucket’te gemi yedek malzemeleri ticareti yapan bir tüccardır. Pym’ın deniz tutkusunun, babasının işinden kaynaklı başlamış olabileceğini düşünebiliriz. Babasının iş ziyaretlerinde görmüş olabileceği gemilerin ve denizcilerin Pym’ın üzerinde yarattığı etkiler, içindeki deniz tutkusunu körüklemiş olabilir. Denize açılma isteğine özellikle annesi ve dedesi şiddetle karşı çıksalar bile, Pym’ın isteği gün be gün artmaktadır. Sonrasında kendisinin de ikiyüzlülük olarak nitelendirdiği bazı davranışlar sergileyerek, yakın dostu Augustus ile planlar yapar ve kaçak olarak Grampus brikine binerek hayallerini gerçekleştirme yolunda ilk adımı atar.

Pym yolculuğun başında kapalı ambar içerisinde uzun süre kalmasına karşın, yaşanan felaketler sonrasında diğer karakterlere oranla aklı şaşılacak derecede başındadır ve zor şartlar altında sorumluluk almaktan çekinmemektedir. Pym tam bir kitap kurdudur ve birçok farklı disiplin ve alanlarda araştırmalar yapıp, kitaplar okumaktadır.

Pym, Augustus’un yardımıyla Grampus brikinin ambarında saklanmaktadır

Esasen denizci olmamasına rağmen özellikle kırk ambar ve tahıl yüklerinin, ambarlar içerisinde uygun şekilde istiflenmesi üzerine bilgi sahibi olduğunu kitabın içinde vermiş olduğu yük istif bilgilerinden anlıyoruz. Pym pek çok geminin uygun istif önlemlerini almadan denize açıldığını, buna karşılık yaşanmış deniz kazalarının sayısının bir o kadar az oluşunun aslında şaşılacak bir durum olduğunu belirtiyor. Pym’ın burada vurguladığı, yük istifi kaynaklı yaşanmış kaza sayılarının az olmasını dönemin haberleşme sistemlerinin, teknolojisinin ve haber akışının günümüzdeki kadar doğru ve hızlı olmamasına, kayıtların günümüzdeki kadar şeffaf ve doğru tutulmuyor olmasına bağlayabiliriz.

Grampus ve Jane Guy gemilerinde gittikleri bölgeleri tasvir ederken Pym; coğrafi özellikleri, bitki örtüsü, iklim, hayvan popülasyonu gibi bilgileri net şekilde açıklaması ve gemilerin bulunduğu konumları enlem-boylam olarak ifadelerle veriyor olması Pym’ın genel kültür ve coğrafya anlamında da kendisini geliştirmiş olduğunu göstermektedir.

Jane Guy uskunası kendilerine doğru yaklaştığı sırada kurtarılmayı bekleyen Pym, içine doğan terkedilme, kaderine bırakılma korkusundan bahsediyor ve kendi ifadeleri ile bu iblisçe ve barbarca eylem her ne kadar inanılmaz gözükse de; denizde çok benzer koşullar altında, insandan sayılan yaratıklar tarafından defalarca gerçekleştirildiğini düşünmeden edemiyor. Günümüzde suç sayılan ve çok büyük cezaları olan bu insan haklarına aykırı eylemin, geçmişte pek çok kez gerçekleştiği üzerine Pym’ın fikir belirtmesi, denizci hikayeleri ve yaşanmış deniz olaylarına karşı ilgi duyduğunun bir başka belirtisidir.

Jane Guy uskunası ile güneye seyahatleri sırasında hem yakıtlarının azalması hem de bazı personelde iskorbüt belirtilerinin görülmesi, Kaptan Guy’ı seferi yarıda kesip geri dönüp dönmemek konusunda kararsız bırakıyor. Fakat burada Pym devreye giriyor ve geri dönmeme konusundaki ısrarları Kaptan Guy tarafından kabul görüyor. Pym, güneye seyahatleri sırasında akıntı ve rüzgârın sürekli güneye doğru olması sebebiyle tayfa içerisinde çıkan söylentilerin Kaptan Guy’ı etkilememesi için yine devreye girerek, Kaptan Guy’ın bunların üstesinden gelebilmesi için endişeleriyle dalga geçmek suretiyle kafaya takmamasını başardığını iddia ediyor. Benzer şekilde Pym, güneyde keşfettikleri adada yakıt ikmali ve personelin iyileşmesi için gerekli süreden fazla kalmamalarını, güneye olan yolculuklarına devam etmelerini ve gerekirse dönüşte bu adaya tekrar uğrayarak hazırlanmış olan malları gemilerine yükleyebileceklerini Kaptan Guy’a aktarıyor ve kabul ettiriyor. Kaptan Guy üzerinde etki bırakmış olabilmesini ve sözünü dinletebilmesini, Pym’ın kendini ifade biçimi ve ikna kabiliyeti ile açıklayabiliriz. Belki de Grampus brikinden sağ kurtulup denizin ortasından toplanmış olmaları ve hikayeleri de Kaptan Guy’ı etkilemiş olabilir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde güneyli vahşilerle olan münasebetlerinde de Pym sanki Kaptan Guy’ın ikinci kaptanı gibi sürekli yanında durup ve telkinleriyle yönlendirmeye çalışmaktadır.

Vahşilerin adasında mahsur kaldıkları günlerde Pym ve Peters, saklandıkları mağaradan adayı keşfe çıktıkları turların birisinde, indikleri çukurlarda eski yaşam belirtilerine benzer yapılarla karşılaşıyorlar. Pym girdikleri çukurlardaki tünelleri yanında taşıdığı kâğıt ve kalem ile resmediyor. Peters girdikleri bir tünelde duvarda ayakta duran ve kollarını uzatmış insan figürüne benzer bir şekil ve bazı harfler gördüğünü iddia ediyor, fakat Pym bunların yaşanan yer sarsıntılarında duvardan düşmüş parçalar olduğunu söyleyerek, yerdeki parçaları gösteriyor ve bunların tam olarak duvarda eksilen parçalarla aynı ölçülerde olduğunu söylüyor. Pym’ın bu tünellerdeki keşifleri sırasında bir arkeolog gibi tünellerin krokisini resmetmesi ve tünel yapıları ile ilgili detaylı bilgiler vermesi kahramanımızın arkeoloji bilimine de ilgisinin olduğunu göstermektedir.

Augustus, Pym’ın en yakın dostudur. Pym’ın aksine bir sonraki adımı düşünmeyen ya da planlamayan rahat bir kişiliğe sahiptir. Pym, Augustus ile yaptığı sohbetlerin, Augustus’un rahat kişiliği sayesinde kendisini de çok rahatlattığını belirtmektedir. Pym’ın Grampus’a binmesi planını tek başına hazırlayan ve uygulayan Augustus’un, cesur ve yaratıcı bir kişiliği olduğunu söyleyebiliriz. Grampus brikinde Augustus’un kamarasında bir kitaplık bulunmasından ve Pym’ı sakladığı sığınak içerisine de kitaplar koymuş olmasından, Augustus’un bir kitap kurdu olduğu sonucunu çıkartabiliriz.

Grampus’da çıkan isyan sonrası baş altında hapis edilen Augustus’un ellerindeki kelepçeyi kendi başına çıkartabilmesi ve kanını mürekkep olarak kullanarak yazdığı notu Pym’ın köpeği Tiger’ın boynuna bağlayarak Pym’a gönderebilmesi ise Augustus’un yazar Poe tarafından kendisine bahşedilmiş olan harika polisiye yetenekleridir. Baş altında tutsak olduğu dönemde, isyancılar tarafından yakalanma riskini göze alarak sintine ambarı üzerinden arkadaşı Pym’a ulaşmayı denemesi ise gerçekten takdir edilmesi gereken bir arkadaşlık örneğidir. Augustus’un arkadaşı Pym’dan habersiz olarak, arkadaşının mutlu olacağını düşünüp, köpeği Tiger’ı da Grampus’a gizlice getirmesi, arkadaşı Pym’a ne kadar değer verdiğinin bir başka göstergesidir.

Augustus’un ölümü (Albert Edward Sterner’ın illüstrasyonu)

Dick Peters; Grampus brikinin halatçısıdır ve lakabı melezdir. Pym’ın hayatında gördüğü en güçlü insanlardandır. Boyu en fazla 140 cm olmasına rağmen, görünümü Herkül gibidir. Elleri kocaman, kolları ve bacakları çarpık olmasına rağmen kaskatı gözükmektedir. Nantucketli denizciler arasında Dick Peters ile ilgili deli olduğu, heyecanlanınca müthiş bir kuvvet sergileyebildiği üzerine türlü hikayeler anlatılmaktadır. Dick Peters, Pym ile birlikte Grampus’dan kurtulan tek karakterdir ve hikâyenin sonuna kadar Pym’ın yanında yer almaktadır. Pym ile olan yol arkadaşlığı sırasında Peters’ın çok iyi, sadık bir dost olduğunu görebiliyoruz.

Peters, Grampus’da isyan eden personel grubu içerisinde yer almaktadır. Peters’ın grup içerisinde sözü dinlenen biri olmasının sebebi, isyan eden tayfanın amacı olan güney pasifikteki balina avlarına defalarca katılmış olmasıdır. Grampus’u ele geçiren tayfanın kalan tutsakları öldürme fikrine Peters karşı çıkarak, Augustus’un hayatını kurtarmıştır. Baş altında tutsak edildiği dönemde Augustus’u sürekli ziyaret etmiş, ona peksimet ve su getirerek onunla iletişim kurmuştur. Burada Augustus’un babasının Grampus’un ortaklarından olması, Augustus’un kıvrak zekasını beğeniyor olması ve geminin kontrolünü 2.kaptanın elinden almak istemesi Dick Peters’ın bu ilgi alakayı göstermesine sebep olmuş olabilir. Augustus, geminin idaresini ele geçirme planları yapan Peters hakkında Pym’a; Peters’ın sağı solu belli olmayan dengesiz birisi olduğunu ve akıl sağlığından bile şüphe ettiğini ifade etmektedir.

Kaptan Guy, alabora olmuş Grampus’un tekne kabuğu üzerinde çaresizce kaderlerini bekleyen Pym ve Peters’ı gemisine alarak hayatlarını kurtarmış olan İngiliz uskunası Jane Guy’ın kaptanıdır. Aynı zamanda Jane Guy gemisinin ortaklarından birisidir ve ortakları tarafından güney denizlerinde karlı alışverişler yapması için bu sefere gönderilmiştir. Kaptan Guy tam bir şehir beyefendisidir ve hayatının çoğunu denizlerde geçirmiştir. Güney denizlerine sefer konusunda oldukça tecrübelidir ama Pym’a göre yeterince enerjik olmadığı için ticarette kesinlikle gerekli olan girişimcilik ruhuna sahip değildir. Romanda geçen kesitlerden Kaptan Guy’ın kendisiyle alay edilmesinden hoşlanmayan, yönetimiyle ilgili olarak gemi içerisinde çıkan dedikodulardan ve tayfa içerisindeki rahatsızlıklardan etkilenebilen bir karaktere sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Kaptan Guy, Pym ve Peters’ı gemisine aldıktan sonra Jane Guy, Güney Hint denizinde Kerguelen Adasındaki Christmas Körfezine demirliyor. Burada Kaptan Guy ve gemideki bir akrabası içerisinde mühürlü bir mektup bulunan bir şişeyi yanlarına alarak Kerguelen Adasındaki çıplak bir arazide karaya çıkıp adanın içlerinde en yüksek doruklarından birisine doğru gidiyorlar, fakat Pym adanın içlerinde ne işleri olduğunu asla öğrenemediğini belirtiyor ve bu davranışlarını şüphe ile karşılıyor. Pym’a göre muhtemel amaçları bu şişeyi daha sonra gelecek olan bir geminin bulmasını sağlamaktır. Burada şöyle bir not paylaşmak yerinde olur; Poe’nun romanının devamını getiren Jules Verne’nin romanı “Buzlar Sfenksi” de tam olarak buradan, yani Kerguelen Adasından hikayesine başlamaktadır.

Richard Parker, Grampus’un kontrolünü ele geçiren 2.kaptanın tarafında yer alan tayfalardan birisidir. Kendisine burada, kahramanalar arasında yer vermemin sebebi, ilk bölümde bahsetmiş olduğum “Life of Pi” filminde geçen Bengal kaplanının ismine ilham olmuş olabileceği düşüncesiyledir. Peters, Pym ve Augustus’un plan yaparak isyancılara saldırdığı kargaşadan sadece Richard Parker sağ kurtuluyor ve af dileniyor. Pym ve arkadaşları kendilerine yardım etmesi için Richard Parker’ı serbest bırakıyorlar. Pym’ın ifadelerine göre Richard Parker, Grampus brikinde yaşadıkları acılara büyük bir metanet ile katlanıyor, hiç şikâyet etmiyor ve elinden geldiğince arkadaşlarını da umutlandırmaya çalışıyor.

Richard Parker yiyecek bulma ümitlerinin tükendiği ve aç-susuz yaşayabilmelerinin artık mümkün olmayacak raddeye ulaştığını anladığı bir anda, grup lideri olarak gördüğü Pym’a dönerek, diğerlerinin yaşaması için birisinin ölmesi gerektiğini birkaç kelime ile söyleyecektir. Peters ve Augustus’un da uzun süredir bu konuyu düşündüklerinin anlaşılması üzerine korkunç sona hazırlanmışlar ve çekilen uzun çöp-kısa çöp kurasında Richard Parker ortaya attığı korkunç fikrin kurbanı olmuştur.

Kaptan Bernard, Grampus brikinin kaptanıdır. 2.kaptan ile arasında yaşanan kişisel anlaşmazlıkların gemide isyana sebebiyet verdiğini söyleyebiliriz. Pym’a göre Grampus’un ambarlarında yüklerin uygun istiflenmemesi Kaptan Bernard’ın ihmalkarlığı ve işverenler tarafından kendisine verilen büyük sorumluluğu taşıyacak kadar titiz ve deneyimli bir denizci olmamasından kaynaklanmaktadır.

Too-Wit, Jane Guy gemisi ile güneyde keşfettikleri adalarda yaşayan yerlilerin kabile lideridir. Too Wit’e denizci karakterler arasında yer vermemin sebebi; romanın içerisinde geçen tek kılavuzluk hizmetinin bu karakter tarafından verilmiş olmasıdır. Jane Guy gemisi güneye olan seyir hazırlıklarını tamamladıktan sonra, Too-Wit’in kılavuzluğunda yani rehberliğinde, kıyıdaki resiflerden emniyetli bir şekilde açığa çıkıp demirliyor. Eski zamanlarda da kılavuzluk yani rehberlik hizmetlerinin; karaya yakın sulardaki sığlıkları, kayalıkları vb. seyir tehlikelerini çok iyi bilen bölgenin yerli balıkçıları, denizcileri tarafından verildiğini biliyoruz. Too-Wit’in bu hizmetini de bir nevi kılavuzluk hizmeti gibi görebiliriz.

KAYNAKLAR

  • Nantucketli Arthur Gordon Pym’ın Öyküsü / Edgar Allan Poe (İthaki Yayınları)
  • wikipedia.org
  • britannica.com
  • bbc.com