4 Nisan 1953'te batan Dumlupınar Denizaltısı, Türk denizcilik tarihinin en büyük facialarından birini yaşadı. 81 denizcimiz Çanakkale Boğazı'nın serin sularında can verdi. Kazadan sonra yaşanan acı, türkü ve ağıtlara konu oldu. Faciadan sağ kurtulan iki isim, Hüseyin Akış ve Hüseyin İnkaya, kazanın 58. yıldönümünde o gece yaşanan can pazarını anlattı: "Boğaz'ın altındayken yeni doğan çocuğumu bir daha göremeyeceğimi düşündüm."

Akdeniz'de NATO tatbikatından dönen Dumlupınar Denizaltısı'nı Çanakkale Boğazı'nda acı bir son bekliyordu. Gece; sessiz, soğuk ve karanlıktı. Gölcük Donanma Komutanlığı'na doğru ilerleyen Dumlupınar, 4 Nisan 1953'te saat 02.15'i gösterdiğinde Nara Burnu açıklarında büyük bir gürültüyle sarsıldı. Karşı yönden gelen İsveç bandıralı dev yük gemisi Naboland'la çarpışan Dumlupınar, kısa bir sürede Boğaz'ın soğuk sularına gömüldü. Şehit olan 81 denizcinin ardından 'Ah bir ataş ver... Uzun olur gemilerin direği' gibi onlarca türkü yakıldı. Faciadan sağ kurtulan seyir astsubayı Hüseyin Akış (88) ve gözcü astsubay Hüseyin İnkaya'nın (91), üzerinden 58 yıl geçen o geceyi anlatırken hâlâ gözleri yaşarıyor. Akış, tatbikattayken telsizden bir çocuğu olduğu haberini alır. Bebeğini görebilmek için karaya adım atacağı günü sabırsızlıkla beklerken bir anda kendini Boğaz'ın altında bulur. Çarpışmadan birkaç saniye önce konuşulanları, kaza anında duyduğu gürültüyü, geminin sarsılışını, imdat feryatlarını dün gibi hatırlıyor. Elindeki bastonunu bir ressam gibi kullanarak olay yerini resmediyor, komutanların kaza öncesi verdiği seri emirlerin gemide oluşturduğu paniği canlandırıyor. Su yüzeyine doğru çıkmaya çalışırken bebeğini görmeden öleceğini düşünmüş. Hüseyin İnkaya'nın duyguları da Hüseyin Akış'tan farklı değil: "81 arkadaşımızı Boğaz'ın 20 metre altında bıraktık."

Hüseyin Akış, olayın 9 gün süren NATO tatbikatından dönüşte Çanakkale Boğazı'nın Nara Burnu açıklarında gerçekleştiğini anlatıyor. Nöbetini çarpışmadan 2 saat önce İnkaya'dan devraldığını söyleyen Akış, geminin yan yatmasıyla üzerlerine gelen tazyikli suyun 2 denizciyi geminin içine savurmasına şahit olduğunu dile getiriyor. Akış, denizaltının kulesinde olduklarını belirterek o gece yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Tatbikattayken telsizden bir çocuğum olduğu haberini aldım. Metrelerce derinlikten güçlükle yukarı doğru yüzerken bir an 'Herhalde çocuğumu göremeden burada öleceğim' diye içimden geçirdim." Gemi dibe oturmadan kuleden kurtulmayı başarıp su yüzeyine çıkan astsubay Akış, iki eri Naboland'ın pervanesinin parçalamasına şahit olur. Su yüzeyine çıktığında yorgun düşen Akış, "Sırtüstü yatıp geriye kulaç atmasam beni de yutacaktı." diye konuşuyor.

Dumlupınar ile Naboland'ın müsademe anında istirahatte olması gereken gözcü astsubay Hüseyin İnkaya (91) Boğaz tehlikeli olduğu için kuledeki görev yerinden ayrılmaz. Çarpışma öncesi komutanların geminin yönünü birbirinden farklı istikametlere yönlendiren seri emirlerinin ardından ne olduğunu anlamak için kulenin üzerine çıkar. Daha ne olduğunu anlamadan patlama olur ve kendisini denizde bulur. İnkaya, batan gemiye deniz suyunun hücum etmesiyle oluşan anafora kapılmamak için yüzerek gemiden uzaklaştığını aktarıyor. İnkaya, Hüseyin Alkış ve Hasan Yumuk isimli arkadaşlarının can simitlerine tutunarak yüzdüğünü, kendisini Naboland şilebinin filikasındakilerin kurtardığını söylüyor.

Editör: TE Bilişim