TÜRKİYE’NİN ÇAY TARİHÇESİ / RİZE ‘NİN ÇAY İLE TANIŞMASI 

İnsan, denizci olunca Karadenizli dostlarının sayısını hesaplamakta zorlanıyor. Aslında en kolayı, Rizeli olmayanları saymak. 

Rizeli dostlarımın en güzel tarafı, bence espri anlayışları. Konuşurken, kendini bir anda nasıl geliştiğini anlayamadığın bir neşenin içinde bulmak hiç de şaşırtıcı olmuyor. Hele fıkraları anlatırken bile yaşamaları inanılmaz. Masada Rizeli birisi var ise, hiç sıkılmayacağınızı garanti ederim. Kısaca Rizeli dostlarımız çok keyiflidir. 
 
Elbette, Rizeli derken ilk akla gelen Rize çayı. Bir ürün, bir bölge ile ancak bu kadar bütünleşir. Hemen hemen herkesin bir çay bahçesi ve dostları ile paylaşacakları çayı vardır.. 
 
Çay var içersen,  
Ben var seversen, 
Yol var gidersen demiş şair…’ 
 
Çay içmek gündelik hayatımızın değişilmez parçası... Çaysız bir günümüz geçmez, çaysız da gün geçmez. Çay, Türk sosyal yaşamında da misafirperverliğin sembolik bir uzantısı olarak yeri doldurulamayacak bir değer haline geldi.

Dünyada en çok çay tüketen ülkelerin başında geliyoruz. Ülkemizde, Çayın tarihinin çok eskiye dayanmadığını çoğu kimse bilmez.

Aslında çay tüketiminin başlangıcı Cumhuriyet ile başlar.  
Bu nedenle çay ile buluşmamız hikayesini anlatmak için doğru kaynaklara bakarak, ülkemizdeki çayın tarihçesini yazmak istedim. 

Türkiye’deki çayın tarihçesine bakmadan önce, Çayın Tarihi ile ilgili bazı kaynaklardan aktarma yapmak istiyorum. 

Çayın tarihi; 

“Buda’nın yaşadığı ışıklı çağdan hemen sonra, kuzey-batı Hindistan’da en yüksek dağların dibinde Boodhidarma adında bir rahip yaşardı. Bir adak nedeni ile, Boodhidarma ,Buda’ya kendisini tamamen adamak istemektedir. Bu yüzden,9 yıl uykusuz kalmaya ve dua etmeye ant içer. Üç kocaman yıl gün doğar, gün batar ve günler rahibi gözleri açık dua ederken görürler. Üçüncü yılın sonunda ilkbahar yağmurları başlarken, Boodhidarma çok yorgundur ve serin ilkbahar rüzgarları başlarken bitap düşerek uykuya dalar. Uzun uykudan uyandığı zaman andını yerine getiremediği için kendi kendine lanet eder. Göz kapaklarını keser ve “bir daha kapanmayacaksınız,” diyerek ulu çınarın altına atar. Ertesi gün göz kapaklarının bulundukları yerden koyu yeşil yapraklı iki bitki yükselmiştir.” 
Hindistan’ın tütsü kokan efsaneleri, çayın bulunuşunu böyle anlatır. 

Çin’de çay; 

Gerçekte ise, Çay denildiğinde akla Çin gelir. Bugün hemen hemen bütün dünya dillerinde, bu bitkinin adı olan” the, tea, çay, tee”gibi kelimeler, çayın iki ayrı Çin lehçesinde söyleniş şekli olan “t’e” ve “ç’a” dan ötürüdür. 

Çinliler bu bitkinin M.Ö.2737 yılında İmparator Shen Nung tarafından bulunuşunu şöyle anlatmaktadırlar; 
“Tıp dünyasında hıfzıssıhhanın (sağlık bilgisi) babası olarak adlandırılan, imparator Shen Nung, sarayının bahçesinde sıcak su içiyordu. Rüzgâr iki yeşil yaprağı getirip onun fincanının içine bırakıverdi. Etrafa hoş bir koku yayıldı. Sıcak suya tatlı bir burukluk geldi. İmparator hemen, yaprakları yetiştiren bitkinin bulunmasını emretti.” 

Çay, Çin’de 780 yılında çay ticareti başladıktan 30 yıl sonra bir Budist rahibi olan Dengyo Daisni tarafından Japonya’ya götürülmüş, 815'te ise Japon İmparatoru Saga,5 bölgeye çay ekilmesi için emirnameyi imzalamıştır. 

Çay Avrupa’da 

Çayı Avrupa’ya tanıtan Venedikli bir gezgin olmuştur. Venedikli bir kitap yayıncısı olan Giambattista Ramusio,1559 yılında yayınladığı bir seyahatnamede, İranlı tüccar olan Hacı Muhammed’in hatıralarına yer vermiş, doğu ülkelerini gezen bir tüccarın ağzından çayı” Navigatione et Viaggi” adlı kitapta çok renkli bir şekilde anlatmıştır. 

 İngiltere’nin çayla tanışması; 

Hindistan ,Seylan, Avustralya, Yeni Zelenda’nın batılılar tarafından tanınması ile çayın bilinirliği ve değeri artar. İngiliz Doğu Hindistan kumpanyasından önce, ilk çay yükü,1610 yılında bir Hollanda limana geldiği bilinmektedir. 

İngiltere’ye çayın gelişi ve yayılmaya başlaması, İngiliz siyasi tarihinde yer alan olaylara da yol açmıştır. Bir gazino sahibi olan Thomas Garroway, 1649-50 yıllarında gazinosunda müşterilerine çay vermeye başlamış ve yayılması için büyük gayret sarf etmiştir. 

Fakat çay, İngiltere parlamentosunda ve din kuruluşlarında büyük bir muhalefet ile karşılaşmıştır. Kilisede başlayan protestolarda tamamen yasaklanması istenirken, Lordlar kamarasında ise çayın tanrının bir lütfu olduğu ve sadece zenginler tarafından içilmesi gerektiği tartışılmaktadır.  

Bunlara rağmen, İngiltere’ de çay ticareti gelişmiş, İngiliz Doğu Hindistan kumpanyası, doğu çayını tekeline alarak, çayı dünyaya yaymaya başlamıştır. 

Bugün İngiltere’de meşhur olan “5 çayı”1860'tan sonra çıkan ve bütün İngiltere’ye yayılan bir modanın, günümüzde devam eden hatırasıdır. 

Çayın Amerikan tarihindeki yeri; 

Çayın, Amerikan Kurtuluş savaş tarihinde de adı geçmektedir. İngiltere’nin “Ctamp Act”adını taşıyan kanunla ithal mallarına koyduğu ağır gümrük vergisini, Çay ithal eden şirketlere de uygulayınca,1778 de Boston limanına gelen çay yüklü gemiler, Kızılderili kıyafeti giymiş Amerikalı gençlerinin baskına uğramış, çay yükü denize atılmış ve Boston Çay Partisi adını taşıyan bu hareketi İngiltere'ye baş kaldırma hareketinin ilk adımı olmuştur. 

Çayın yayılması; 

Çay, bundan çok daha önce İpek yolu vasıtası ile Küçük Asya’ya dolayı ile Türk topraklarına girmiştir. Bilhassa Kuzey Kafkasya ve Türkistan çayı çok eskiden beri bilmekteydi. Çayın pişirildiği semaver, Kafkasya’dan Rusya’ya ve Osmanlı topraklarına ay ad ile taşınmıştır. 
Batı’dan çay içimi ile ayrılan en büyük özellik, Doğuluların çayı tek veya az şekerle içmesi, İtan ve Doğu Türkistan’da içlerine karanfil gibi bazı maddeler konmasıdır. (1) 

(1) Tarih Mecmuası Sayı 10 Erdoğan Arıpınar 

Şimdi gelelim ülkemizdeki çay ile tanışmamıza; 

Bu bölümü yazarken, Serkan Güneş’in tezinden aynen alıntı yaparak düzenledim. Çünkü tezinde yazılanların kaynaklarını yanlarında görmek mümkündü. 

Türklerde Çay Türklerin çay ile tanışması gerçek anlamda 19. yüzyılda olmuştur. Her ne kadar daha önceki dönemlerde gümrük defterlerinde çay ile ilgili kayıtlar ender olarak olsa da taban ve tavan fiyatlarını belirleyen narh listelerinde net bir kayıta rastlanmamaktadır (Demirhan, 1981; Bilgin, 2006).  
 
Ancak yine de çayı başka memleketlerde tecrübe etmiş yazarların yazdığı eserlere ulaşmak mümkündür. Bu eserlerden birisi olan Çay Risalesi, 1879 yılında Basra Valiliğinde bulunmuş Hacı Mehmet İzzet Efendi tarafından yazılmıştır. Eserde Hacı Mehmet İzzet Efendi çay tiryakisi olduğunu belirterek bu içeceğin sağlığa faydası nedeniyle çok içilmesini tavsiye etmiştir (Bardakçı, 2001).  

Çoğu kaynakta ise Türklerin çayla, Anadolu’ya girmeden önce Orta Asya’da tanıştıkları bilgisine yer verilirken, çayı ilk kez içen Türk’ün ise, Hoca Ahmet Yesevi olduğu aktarılmaktadır. Abdül’lKayyum Nasıri’nin, Fevakihü’l– Cülesaadlı eserinde Hoca Ahmet Yesevi’nin misafir olduğu Türkmen komşunun evinde ilk kez içtiği sıcak çayın sıhhatine faydası dokunması üzerine bu içeceğin şifa niyetine içilmesi için dua ettiği söylenmektedir (Köprülü, 2003). 
 19. yüzyılın sonlarına doğru Doğu Karadeniz halkının çay yetiştirdiği ve ilkel metotlarla işleyip elde ettikleri ürünü kullandıkları ve sattıkları bilinmektedir. Bu durum üzerine devlet, halkın yetiştirdiği çaylardan orman vergisi almaya kalkınca itirazlar olmuş ve bu itirazlar üzerine devlet çaydan aldığı orman vergisini 6 Haziran 1879 tarihli karar belgesi ile kaldırmıştır (Ülkütaşır, 1972).  

 Ulaşılan belgelere göre çayın bir tarım bitkisi olarak düşünülmesi ise; II. Abdülhamit zamanında, yani 1894 yılında olmuştur (Safi, 2006). 06.10.1894 tarihli ve 250 sayılı Orman, Madenler ve Tarım Bakanlığı’ndan sadrazama yazılan belgede, çayın şifalı ve besleyici olduğu dile getirilmekte, ticari anlamda önemli bir konuma sahip olduğu belirtilmekte, tarımı için uygundur onayı istenmektedir. Konu hakkındaki olur başkâtipliğin 21.10.1894 tarihli yazısı ile verilmiş ve Japonya’dan tedarik edilen tohum ve fideler Bursa’ya dikilmiştir.  
Ancak ekolojik koşulların uygun olmaması sonucunda bir netice alınamamıştır (Safi, 2006) 

Mehmet İzzet tarafından yazılan Çay Hakkında Malumat adlı kitap ise 1910 yılında yayınlanmıştır. Çay içme alışkanlığının halk arasında hızla yaygınlaşmakta olduğunu işaret eden Mehmet İzzet, bu kitabında çayın faydalarından bahsetmiştir (Taşkın, 2007: 29).  

Çay’ın Anadolu topraklarında yetiştirilmesi için 1917 yılında Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten ve beraberindeki heyet, çay tarımının geliştiği Batum’a teknik bir gezi düzenlemesi ile başlar.. Rize ve havalisinin toprak ve iklim özellikleriyle Batum’a benzerliği nedeni ile çay yetiştirilebileceğini tespit etmiştir (Taşkın, 2007: 29).  

İktisat Vekâleti’ne “Şimali Şarki Anadolu ve Kafkasya’da Tetkikatı Zirai” adlı bir rapor sunmuştur. Bu rapor takip eden yıllarda hüküm süren Birinci Dünya Savaşı nedeniyle 1924 yılına kadar dikkate alınmamış, Atatürk'ün teşvikleri ile,Rize ve havalisinde ortaya çıkan sosyo-ekonomik sorunların çözümlenmesi için bu tarihte tekrar gündeme gelmiştir (Taşkın, 2007: 30).  

1924 tarihinde ise çay, mandalina, portakal yetiştirilmesini teşvik etmek amacıyla 407 sayılı Kanun çıkarılmıştır. 

 “Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından Rize’de ‘Bahçe Kültürleri İstasyonu’ adı altında kurulan birime, işleri organize ve kontrol etmesi amacıyla görevlendirilen Ziraat Mühendisi Zihni Derin tarafından Batum’dan getirtilen çay tohumları ile çay fidanı üretimine başlanmıştır. 
Aynı bitkiden elde edilen siyah çay için yapraklar yavaş yavaş kurutulur, yeşil çay ise yapraklar toplanır toplanmaz kavrulup hızla kurutulması ile elde edilir. Siyah çay kurutulurken oksijenle tepkimeye girer, yeşil çayın ise tepkimeye girmesine izin verilmez. 
Her iki çayda da kafein bulunmaktadır, ancak yeşil çaydaki kafein oranı daha düşüktür. Siyah çayın da, yeşil çayın da antioksidan özellikleri vardır, ancak daha az işlem gördüğü için yeşil çaydaki antioksidan miktarı daha fazladır”.. 

“Bu bitki Rize’yi kurtaracak” 
 
Rize tarihi konusunda yaptığı araştırmalarla tanınan tarihçi ve “Yeşil Çayın Siyah Beyaz Serüveni” adlı kitabın yazarı Fatih Sultan Kar, İnönü’nün Rize çayı ile tanışmasını şöyle anlatıyor: “İsmet İnönü’nün çayla tanışması ise 1935’te Rize ziyaretinde oluyor. Şimdi vefat etmiş olan Dursun Kazmaz bir makalesinde; Rize Halkevi’nin önünde oturan İsmet İnönü’ye bir kavanozda çay getirildi ve demlenen çay ikram edildi. Kendisi çayı çok beğendi ve benimsedi. Buna sahip çıkalım. Bu bitki Rize’yi kurtaracaktır” dediğini anlatıyor. Bu olayı başka kaynaklar da doğruluyor. 

 
1924 yılından 1937 yılına kadar yapılan çalışmaların olumlu netice vermesi ile Batum’dan toplu çay üretimi Rize’de efsane bir isim olan ve çayın babası olarak anılan Zihni Derin’in çabalarıyla 1937’de Rusya’dan sandıklarla getirilen 1937 yılında 20 ton, 1939 yılında 30 ton çay tohumu, 1940 yılında 40 ton çay tohumu ithal edilerek çay bahçesi tesisi çalışmalarına başlanmıştır. Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin sayesinde çay üretiminde ilerleme kaydedilmiş, ilk ürün 1938 yılında alınmıştır 

 
   Zihni Derin 

Bu olumlu sonuçtan sonra 1940 yılında, çay tarımı ve üretimini desteklemek için “Çay Kanunu” çıkarılmış, 1942 yılında 4223 sayılı Kanun’la çay üretimi, işlenmesi ve pazarlanması devlet tekeline alınmış ve ilk çay fabrikası 1947 yılında Rize’de tesis edilmiştir (Duman, 2008: 29).  

Bölgenin ekonomik ve sosyal yönden kalkınması, geliştirilmesi ve göç olgusunun yarattığı sosyal problemleri azaltmak amacıyla, çay tarım ve sanayi uzun yıllar devlet tarafından desteklenmiş ve teşvik edilmiştir.  

 

İlk hasadın alınması; 

İlk yaş çay yaprağı hasadı ve kuru çay üretimi 1938 yılında gerçekleştirilmiştir. 
 

İlk çay fabrikası; 
İlk çay fabrikası, 1947 yılında, 60 ton/gün kapasiteli, Rize Fener Mahallesi›nde, Merkez Çay Fabrikası adı altında işletmeye açılmıştır. 
  

İnönü çay üretimini fabrikalaştırdı. 
“İsmet İnönü 1947’de açılan ilk çay fabrikasının açılışında da büyük rolü oynar. İsmet İnönü çay üreticiliğini ilk örgütleyen, bireysel girişimlerle yol alındıktan sonra ilk fabrikalaştıran kişidir demek mümkündür..  

İsmet İnönü,1952 yılındaki ziyareti, 

Haber aşağıdaki gibidir. 
"Rize’de Dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün 1935 yılında Rize ziyaretinde verdiği talimatlar neticesinde Tarım Bakanları Muhlis Erkmen ve Şevket Raşit Hatipoğlu ile Zihni Derin'in çabalarıyla, üretime hız kazandırılmıştır(Rize haberleri.) ilk çay fabrikası, 1947 yılında, 60 ton/gün kapasiteli, Rize Fener Mahallesinde, Rize Çay Fabrikası adı altında dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından işletmeye açılmıştır. Açılışa katılmak üzere Rize’ye giden İnönü, çay tarımının öncülerinden olan Asım Zihnioğlu’ndan çay tarımında gelinen nokta konusunda bilgiler almış, çay konusuna olan hassasiyetini defalarca dile getirmiştir."(Rize haber gazetesi İnternet sayfası-İsmet İnönü Rize’de) 

Çay tarım alanlarının ve yaş çay yaprağı üretiminin artması çay işleme fabrikalarının sayısının da giderek artmasını zorunlu kılmış, 1973 yılında, kurulan yaş çay işleme fabrika sayısı 32’ye, günümüzde yüzlerce fabrikaya ulaşmıştır.. 
1963 yılına kadar ithalat ile karşılanan iç tüketim talebi 1963 yılından sonra yurt içi üretim ile karşılanmaya başlanmıştır. 
1984 tarih 3092 sayılı Çay Kanunu ile çay üzerindeki devlet tekeli kaldırılmış çay üretimi, işlenmesi ve pazarlanmasının özel sektöre de açılmasıyla çay sektöründe köklü değişiklikler yaşanmıştır (Kalça ve Toksoy, 2006).  

Türkiye’de, çay yetiştirme bölgelerinde bulunan iki yüz bin aile çay tarımı ve endüstrisi ile geçinmektedir.  

Türkiye, 2000 yılların başında, yılda, kişi başına 2,3 kilogram çay tüketimi ile K.İrlanda ve İngiltere’nin ardından üçüncü sıra da yer almaktadır (Duman, 2008: 29).  

Bugün ise kişi başına tüketim ile birinci sıraya yükselmiştir. (Hürriyet, 2010).(2) 

(2)TÜRK ÇAY KÜLTÜRÜ VE ÜRÜNLERİ Turkish Tea Culture and Its Products Yrd. Doç. Dr. Serkan GÜNEŞ* 

 
Türkiye’de çay üretimi yapılan iller; 

Türkiye dünyada, çay tarım alanlarının genişliği bakımından 8. kuru çay üretiminde 6. kuru çay tüketimi yönünden de 3. sırada yer almaktadır. 
 
Bu yazdıklarımı, gerçek bir Rize’li olan hepimizin ağabeyi Halim Mete ile paylaşarak, incelemesini rica ettim.

Kendisinden gelen cevabı sizlerle paylaşıyorum; 

“İlker Kardeşim, 
Emeğine teşekkür ediyorum. Ben de bilmediğim birçok şeyi bu yazı sayesinde öğrendim, mesela; 
 
Rize’de çay tarihi neredeyse benim doğum yıllarında başlamış. Mesela ben 1946 da doğmuşum, ilk çay fabrikası da Rize Merkez’de 1947 yılında kurulmuş. Çay tarımı da tek tük 10 sene önce başlamıştı. 
 
Çayın ilk yıllarını bilirim. Bizler sabah kahvaltıda çay içmek yerine ÇORBA içerdik, balık yerdik. Ancak Rize’ye çalışmaya gelen Erzurum İspirliler güğümde kaynattıkları çayı yarım kesme şekerle KITLAMA usulüyle içerlerdi. Bizler de ise çay üretmemize rağmen çay içme alışkanlıklarımız yıllar sonra başladı. 
 
Biz çay üreticisi olan köylüler, ilk yıllarda kendi çayımızı güneşte kurutarak yapıyorken, sonraki yıllarda fabrika çayına yöneldik, 
 
Çay bahçelerinin (yerel adıyla ÇAYLIKLARIN) bölgemizin görüntüsünü de değiştirdiğini ve tüm doğayı yeşil örtü ile kaplayıp güzelleştirdiğini söylemeliyiz. 
 
Olumsuz açıdan baktığımızda ise çay tarımı zor bir tarımdır. Yağmurun bol olduğu ve özellikle temmuz ayında rutubetin çok yüksek olduğu aylarda bir hastalıklar bölgemizde çok sık görülür olmuştur (romatizma gibi) 
 
Ayrıca ÇERNOBİL’İN patladığı dönem sonrası kanser hastalığı da çok yaygınlaşmıştı. 
 
Ben de birkaç cümle eklemek istedim. Teşekkürlerimle...” 
 
Halim METE