MESLEK HASTALIĞI

“Derin nefes alın…”

“Şimdi şimdi tutun…”

Işıklar söndü ve bir flaş patladı.

“Tamam giyinebilirsiniz. Koridorda bekleyin lütfen.”

Söyleneni yaparak usulca gömleğini askıdan aldı ve kapıdan çıkmadan önce düğmelerini özenle ilikledi. Göğsündeki ağrı, kaburgaları arasına yayılıyordu. Koridordaki banklardan birine oturup adının çağırılmasını beklemeye başladı. Kulağına dolan onca uğultuya rağmen hastane sessizdi. Ya da artık umursamadığı için rahatsız olmuyordu, kim bilir?

Gözlerini kapatıp sessizce zamanı daha iyi geçirmenin bir yolunu bulmaya çalıştı. Göz kapakları tamamen kapandığında yine sonsuz bir mavilik adeta kollarını iki yana açarak karşıladı onu… Tanıdık bir kuzey rüzgârı serseri bir ıslıkla kulağının yanından sıyrılıp geçti…

Gözleri kapalı olmasına rağmen nerede durduğunu çok iyi biliyordu ve zaten gözleri kapalı olduğu için böylesine net görebiliyordu… Eski bir kargo gemisinin kırlangıcında durmuş, kapalı gözlerle çoktan yitmiş bir gerçekliğe bakıyordu… Gözlerini aralasa, hemencecik yok olacaktı? Elleri kırlangıcın demirlerine uzandı… Taze boya kokusu… Kuzey rüzgârını hissederek sancak tarafta durduğunu idrak etti. Artık orada olmayan deniz kokusunu derin derin içine çekecekken köprüüstünden birinin seslendiğini işitti.

“Amca, amca! Uyuyorsun, bak senin adını sesleniyorlar.”

Şu son zamanlarda ne zaman köprüüstüne çıksa, birileri o uçsuz bucaksız mavilikle arasına girmeyi başarıyordu işte. Oldukça sinir bozucu bir durum, yine de teşekkür ederek kendisini dürtmekte olan genç kıza gülümsedi. Bu sırada kat hemşiresinin sesi bir kez daha duyuldu.

“Efruz bey! Sonuçlarınız çıktı, filminizi koridorun sonundan alabilirsiniz. Sonrasında üst kata doktor beye çıkacaksınız.”

Yaşına göre oldukça çevik bir şekilde doğrulup ayağa kalktı ve koridorun sonundaki odanın kapısını tıklattı. Gözlüklü bir delikanlı akciğer filmini kendisine uzatırken biraz hüzünlü görünüyordu.

“Geçmiş olsun amca.”

Parlak beyaz ışık ve çirkin kare kalebodurlar… Hastaneler neden bu kadar sevimsiz olur?

Neyse ki doktor beyin kapısında başka bekleyen yoktu, usulca tıklatıp başını içeri uzattı.

“Buyurun” dedi doktor bey.

Gösterdiği sandalyeye oturup çizgili bir zarfın içinde duran filmleri doktora uzattı. Doktor, gözlüklerinin üzerinden usulca zarfın üzerindeki ismi okudu,

“Evet, Efruz Bey, şikâyetiniz nedir?”

“Göğsümde bir ağrı var, rahat nefes alamıyorum.” dedi Efruz Bey.

“Bir bakalım.” diye mırıldandı doktor.

Zarfı açarken bir yandan hastasını tanımak için bazı sorular soruyordu.

“Kullandığınız herhangi bir ilaç var mı?”

“Hayır.”

“Yüksek tansiyon? Şeker? Böyle bir rahatsızlığınız mevcut mu?”

“Hayır.”

“Mesleğiniz nedir? Geçirmiş olduğunuz herhangi bir mesleki hastalığınız var mı?”

Efruz bey gülümseyerek yine,

“Hayır” dedi. “Meslek hayatım boyunca yaptığım işten kaynaklı hiçbir rahatsızlık geçirmedim.”

Doktor, onaylayarak başını salladı, diğer taraftan zarftan çıkardığı siyah filmleri beyaz ışıklı bir tablanın üzerine koymaya çalışıyordu. Sorusunun cevap alamadığı kısmını monoton bir ses ile yineledi.

“Mesleğiniz?”

“Denizciyim.” dedi Efruz Bey. “Yani denizci idim. Şimdilerde emekliyim.”

Mesleği doktorun ilgisini çekmişti, yaşlı adamı daha dikkatle süzerek ilgiyle tebessüm etti.

“Ne kadar güzel, göreviniz neydi?”

“Kaptanım” dedi Efruz Bey. Tek kelimelik bu dev cümle hayatını özetlemeye yetmişti.

Doktor, siyah filmleri şıklı tablanın üzerine koyarak çenesini kaşıyordu. Durum düşündüğünden vahimdi. Gözlüğünü burnunun üzerinden gözlerine doğru iyice yaklaştırarak, aydınlanan akciğer filmine dikkatle baktı.

8000 tonluk bir kargo gemisi adamcağızın kaburgalarının arasında sıkışıp kalmıştı ve kalbe oldukça baskı yapıyordu. Pruvası sağ akciğere öylesine yaslamıştı ki öksürdüğünde kanamaya yol açıyordu. Bu şekilde nefes alması imkânsızdı!

Doktor, endişeyle arkasını dönerek Efruz Kaptan’a baktı.

“Efruz Bey! Derhal, derhal ameliyat olmalısınız! Sağ akciğerinize yaslanmış koca bir kargo gemisi var, bu şekilde nefes alabilmeniz imkânsız! Acilen o gemiyi göğüs kafesinizden çıkarmamız lazım!”

Efruz Kaptan düşünceliydi.

“Hay Allah… Bende bir bakabilir miyim?”

“Elbette.” dedi doktor. “Sorunu tanılamamız için vereceğiniz bilgiler önemli olabilir.”

Efruz Bey doğrularak, ışıklı tablonun üzerine eğilip göğüs kafesine oturan gemiye baktı. Ve

eski bir dostu görmüşçesine samimi bir kahkaha patlattı.

“Yahu, bu benim 1967 senesinde 2. Kaptanlığını yaptığım Namık Kemal gemisi! Vay be, tıpkı son gördüğüm gibi duruyor! Ah ne kadar duygulandım şimdi...”

Doktorun şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.

“Aman Efruz Bey, ben durumun ciddiyetini ifade edemedim sanırım? Bu gemiden acilen kurtulmanız lazım. Akciğere verdiği zarar her geçen gün biraz daha artacak…”

“Kurtulmak mı?”

Efruz kaptan bir an için duraksayarak, düşündü… Bu eski dost ile girdiği fırtınaları, 4 – 8 vardiyasında ay ışığı ve yıldızlarla arkadaşlık ettiği uykusuz geceleri düşündü… 4. sınıf öğrencileri ile Atlantik Okyanusu’nu geçişini anımsadı… Çocukların ilk heyecanı, uzun zamandır pek ağır duyan kulaklarını yeniden neşeli bir gürültüyle doldurmuştu. Nice zaman sonra ilk kez bu kadar iyi hissediyordu.

“Yok, kalsın.” dedi. “Ameliyat olmayacağım.”

Doktor düşünceli idi… Filmi tabladan alarak başka bir ışığa doğru tuttu ve biraz daha inceledi.

“Mümkün değil, Efruz Bey. Bakın, geminin durduğu nokta oldukça kritik ve kalbe o kadar yakın ki, böyle bir risk altında iken evinize dönmenize izin veremem. Pruva ciğere baskı yapıyor ve geminin altında bulunan doku o kadar yıpranmış ki, bunca zaman bu şekilde nasıl yaşadınız?”

“Yapacak bir şey yok, yıpranma payımızı elimizden aldılar.” dedi Efruz Bey. “Denizcilik oldukça zor bir meslektir, şu anda birçok meslektaşımın aynı durumda olduğunu tahmin ederim.”

Ben yine de size bir reçete yazacağım dedi genç doktor ve yeniden sandalyesine oturarak kargacık burgacık bir yazı ile reçeteyi doldurmaya başladı.

Efruz Kaptan reçeteyi alarak genç doktorun elini sıktı. Doktor, “Ben mevcut sağlık durumunuzu göz önüne alarak bu durumun tedavisini yazmak zorundayım. Bu sebeple ‘yıpranma payının iade edilmesi’ gereğini reçetenizde belirttim. Çıkacağını sanmıyorum ama bence yine de başvurun.”

Samimi bir tebessümle başını salladı Efruz Kaptan.

Kapıdan çıktığında genç doktor müthiş bir saygıyla hala arkasından bakıyordu, zira reçetenin “Tanı” kısmında “Deniz Özlemine Bağlı Meslek Hastalığı” yazıyordu.