Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programına ilişkin usul ve esaslarında yapılan değişikliği yargıya taşıdıklarını açıkladı.
Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığının 4 Şubat 2016 tarihli Genel Kurul Kararı ile Öğretim Üyesi Yetiştirme Programına ilişkin usul ve esaslarda değişiklikler yapılmışına ilişkin Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan yazılı bir açıklama yaptı.
Konuyu yargıya taşıdıklarını aktaran Bostan yapılan değişikliğe değindiği açıklamasında, “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programına ilişkin usul ve esaslar ‘Danışman ataması ve tez izleme komitesi’ başlıklı 11. Maddesinin 3. Fıkrası; ‘Derslerini başarı ile tamamlayan ÖYP araştırma görevlileri kadrolarının bulunduğu üniversitelerin teklifleri ve YÖK Yürütme Kurulu kararı ile kadrolarının bulunduğu yüksek öğretim kurumlarına dönerler. Bu araştırma görevlilerine lisansüstü eğitim çalışmalarının gerektirdiği durumlarda kısa süreli olmak kaydıyla izin verilir’ şeklinde düzenlenmiştir” dedi.
Genel Kurul Kararı ile değişiklik yapılmış olan düzenleme üst hukuk normlarına aykırı bir düzenleme olduğunu aktaran Bostan, “Nitekim, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ‘Öğretim elemanı yetiştirme’ başlıklı; 35. Maddesi şöyledir: ‘Yükseköğretim kurumları; kendilerinin ve yeni kurulmuş ve kurulacak diğer yükseköğretim kurumlarının ihtiyacı için yurt içinde ve dışında, kalkınma planı ilke ve hedeflerine ve Yükseköğretim Kurulunun belirteceği ihtiyaca ve esaslara göre öğretim elemanı yetiştirirler. (Ek fıkralar: 17/8/1983-2880/18 md.)Öğretim elemanı yetiştirilmesi amacıyla üniversitelerin araştırma görevlisi kadroları, araştırma veya doktora çalışmaları yaptırmak üzere başka bir üniversiteye, Yükseköğretim Kurulunca geçici olarak tahsis edilebilir. Bu şekilde doktora veya tıpta uzmanlık veya sanatta yeterlik payesi alanlar, bu eğitimin sonunda kadrolarıyla birlikte kendi üniversitelerine dönerler. Yurt içi veya yurt dışında yetiştirilen öğretim elemanları, genel hükümlere göre bağlı oldukları yükseköğretim kurumlarında mecburi hizmetlerini yerine getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlere, yükseköğretim kurumlarında görev verilmez. Özel kanunlarla getirilen mecburi hizmet çalışmaları bu hüküm dışındadır” ifadelerine yer verdi.
“İDAREYE TANINAN TAKDİR YETKİSİ MUTLAK VE SINIRSIZ OLMAYIP, KAMU YARARI VE HİZMET GEREKLERİ İLE SINIRLIDIR”
Hanefi Bostan açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Bir Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmeliğin “Öğretim elemanı yetiştirilmesi” başlıklı 4. Maddesi; “Öğretim elemanı yetiştirilmesi amacıyla yeni kurulan veya gelişmekte olan üniversite veya yüksek teknoloji enstitülerinin araştırma görevlisi kadroları, lisansüstü eğitim yaptırmak üzere, kadrosunu tahsis edecek üniversitenin başvurusu, “Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulu”nun görüşü ve Yükseköğretim Kurulu’nun kararı ile tespit edilen, gelişmiş eğitim programı bulunan başka bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne tahsis edilebilir. Tahsis edilen araştırma görevlisi kadrosu dolu veya boş olabilir. Kadronun dolu olması halinde, bu kadroda bulunan kişi yeniden giriş sınavı yapılmaksızın, tespit edilen üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsünün ilgili lisansüstü programına kaydedilir. Bu gibi kişiler lisansüstü öğrenim görmek üzere gidecekleri üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsünde görevlendirilirler…”denilmektedir. Normlar hiyerarşisinin mevcut olduğu bir sistemde, alt düzeyde yer alan norm geçerliliğini üst normdan alır ve ona uygun olmak zorundadır ve alt norm üst normun kendisine verdiği hukuki sınırların dışına çıkamaz. Kanun, tüzük, yönetmelik veya adsız düzenleyici işlemlerle getirilen hükümlerin uygulanabilmesi için her bir düzenlemenin üst norma uygun olması gerekmektedir. Üst norma uygun olmayan bir yönerge normlar hiyerarşisini yok saymak anlamı taşır. Araştırma görevlilerinin lisansüstü öğrenimlerini devam ettirdikleri üniversite ile kadrosunun bulunduğu üniversite farklı olabilmektedir. Ancak, yapılan değişiklikle hem öğretim elemanı yetiştirilmesi amacından uzaklaşılmakta, hem de araştırma görevlilerinin kadrolarının bulunduğu üniversitelerin teklifleri ile kadrolarının bulundukları yüksek öğretim kurumlarına dönecek olmaları, mağduriyetlere yol açabileceği gibi, keyfi uygulamaların olmasına da sebebiyet verebilecektir. Bilindiği üzere, idareye tanınan takdir yetkisi mutlak ve sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlıdır. Aksi durum, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.”
“ÖYP ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNİN, KADROLARININ BULUNDUĞU ÜNİVERSİTELERİN TEKLİFİNE BIRAKILMASI HUKUK DEVLETİ İLKESİ İLE BAĞDAŞMAMAKTA”
Açıklamasında Danıştay 2. Dairesinin 2009/3951 E.. 2012/6310 sayılı kararında; “Anılan maddelerle idarelere, kamu görevlilerinin kurum içinde veya başka yerlerdeki kadrolara atanmaları konusunda takdir yetkisi tanınmış ise de, idarelere tanınan takdir yetkisinin kullanımının mutlak ve sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlı olduğu ve bu açıdan yargı denetimine tabi bulunduğu, ancak sözü edilen takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gerekleri gözardı edilerek kullanıldığının kanıtlanması ya da idari yargı merciince saptanması halinde bu durumun dava konusu idari işlemin sebep ve maksat yönlerinden hukuka aykırılığı nedeniyle iptalini gerektireceği hususu yerleşmiş yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir” ifadelerinin yer aldığını aktaran Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Hanefi Bostan, “İdare takdir yetkisini hukukun genel ilkeleri, kanun, tüzük ve yönetmeliklere uygun olarak kullanmak zorunda olup, adalet ilkesine de riayet etmek zorundadır. Derslerini başarı ile tamamlayan ÖYP araştırma görevlilerinin, kadrolarının bulundukları yüksek öğretim kurumlarına dönmesi, kadrolarının bulunduğu üniversitelerin teklifine bırakılması hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamakta ve eşitlik ilkesine de aykırı bulunmaktadır. İnsan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, adalete ve eşitliğe dayanan bir hukuk düzeni kurarak bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan, tüm çalışmalarında hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olup toplum yaşamında, bireylerin haksızlığa uğratılmamasını ve mutluluğunu amaç edinen bir devleti biçimleyen hukuk devleti, devlete güven ilkesini de doğal olarak içerir. Devlete güven, hukuk devletinin sağlamak istediği huzurlu ve istikrarlı bir ortamın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İdarenin yapmış olduğu işlemlerle kişilerin haksızlığa uğramasına neden olması kabul edilemez. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk kurallarında sık sık değişiklikler yapılarak hukuki istikrarı ve belirliliği yok eden kurallar ihdas edilmemesi, geriye yürüyen kuralların kazanılmış haklara dokunmadan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alınmasını ifade eder. Söz konusu yasa hükmü açıkça temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi anlamına gelmektedir” dedi.
Bostan açıklamasını “Türk Eğitim-Sen olarak anılan düzenlemenin iptali talebiyle Danıştay nezdinde dava açtık. ÖYP’li araştırma görevlilerine önemle duyurulur” dedi.
Kaynak: iha