Özellikle müsilaj döneminde Marmara Denizi’ne saldığı atıklarla kamuoyunun gündemine oturan Bandırma Gübre Fabrikaları A.Ş. sadece denizi değil, havayı da kirletmeye devam ediyor. Sayısız kez denize deşarj yaparken görüntülenen fabrika, bacalarından çıkan sarı renkli duman ile de çevre kirliliğine yol açıyor. Fabrikanın bacasından günün belli saatlerinde yoğun kokuya sahip sarı, gri ve siyah renkte dumanlar yükseliyor.
Denizcilik Fakültesi’nde görev yapan Prof. Dr. Mustafa Sarı, müsilaj sonrası hazırlanan Marmara Denizi eylem planına uyulmadığını söyleyerek, "Sanayi kuruluşları istihdam sağlıyorlar. Üretim yapıyorlar. Bunun için müteşekkiriz ama hiç kimsenin ben üretim yapıyorum, ben istihdam sağlıyorum diye toprağı, suyu, havayı kirletme hakkı yok" dedi.
Balıkesir’in Bandırma ilçesinde faaliyet gösteren Bandırma Gübre Fabrikaları A.Ş. (BAGFAŞ), çevresel kirliliğe yol açmaya devam ediyor. Fabrikadan günün her saatinde yükselen yoğun kokuya sahip sarı, gri ve siyah dumanlar hem hava kalitesini düşürüyor hem de çevrede yaşayanların sağlığını tehdit ediyor. Üstelik bu kirlilik sadece havayla sınırlı değil. BAGFAŞ’ın faaliyetleri nedeniyle Bandırma Körfezi de ciddi derecede kirleniyor. Bu durum, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı tarafından da dile getirildi ve Marmara Denizi’nin ekolojik dengesinin bozulmasına yol açan unsurlar arasında yer aldı. Prof. Dr. Sarı, Marmara Denizi’nin çevresindeki yoğun endüstriyel faaliyetlerin ve yetersiz atık arıtma uygulamalarının, bölgedeki ekosistemi tehdit ettiğini vurguladı.
Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Marmara Denizi’nin çevresi yoğun endüstriyel faaliyetin yürütüldüğü bir bölge. Türkiye nüfusunun neredeyse 4/1’i ve sanayisinin de yüzde 60’ı Marmara Denizi’nin çevresinde. Evsel, sanayi ve tarımsal atıklar doğrudan ya da dolaylı olarak Marmara Denizi’ne ulaşıyor. Bu da Marmara Denizi’nde baş edemediğimiz ekolojik olaylara neden oluyor. 2021 yılında yaşadığımız müsilaj felaketinden sonra Marmara Denizi eylem planı hazırlandı. Bu eylem planı çerçevesinde acilen yapılması gerekenlerin başında kirliliğin azaltılması vardı ve 22 eylemin 14’ü bu kirlilik yükünün azaltılmasıyla ilgiliydi. Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer atıkları azaltmamız lazım" dedi.
Prof. Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sadece büyük sanayi kuruluşlarını dikkate aldığımızda organize sanayi bölgesi dışında, Marmara Denizi’nin kıyısına yakın olarak faaliyet yürüten 750 büyük endüstri kuruluşu var. Doğrudan Marmara Denizi’nden soğutma suyu alıyor, makinelerini soğutuyor ve bu soğutma suyunu Marmara Denizi’ne iade ediyor. Aynı zamanda bu endüstri kuruluşları atıklarını da Marmara Denizi’ne gönderiyor. Bunlar büyük sanayi kuruluşu olduğu için hepsinin kağıt üstünde atık arıtma tesislerinin olduğu yazıyor. Diğer taraftan yine hepsinin soğutma sularını çok nizami şekilde alıp en fazla 2 derecelik bir farkla denize iade ettikleri yönünde yazılı taahhütleri var. Ruhsatlarının şartı bu çünkü. Peki bu böyle oluyor mu? Üzgünüm olmuyor. Biz şu an Bandırma’dayız. Bandırma Körfezi’nin çevresindeki sanayi kuruluşlarına isim fark etmeksizin hepsine uğrayın. Hiçbir tanesinin arıtma tesisi doğru düzgün çalışmıyor. Ne zaman çalışıyor? Mesai saatleri içerisinde düzgün çalışıyor. Mesai saatleri dışında havaya bakın, denize bakın. Atıklarını üzgünüm, hepsi doğru düzgün arıtmadan denize vermeye devam ediyor. İzmit Körfezi çevresini dolaşın. Oradaki büyük sanayi kuruluşlarına bakın, durum aynı. Gemlik Körfezi’nin de etrafı yoğun sanayi kuruluşlarıyla çevrilmiş vaziyette. Bakın durum aynı. Karabiga’dan Erdek’e kadar gelin bakın ne göreceksiniz" şeklinde konuştu.
Her işletmenin atıklarını arıtmak zorunda olduğunu söyleyen Sarı, "Hep beraber denize zarar veriyoruz. Bunu yapmamalıyız. Sanayi kuruluşları istihdam sağlıyorlar. Üretim yapıyorlar. Bunun için müteşekkiriz ama hiç kimsenin ben üretim yapıyorum, ben istihdam sağlıyorum diye toprağı, suyu, havayı kirletme hakkı yok. Marmara Denizi kimsenin babasının çöplüğü değil. Herkes atıklarını arıtmak zorunda. Eğer buradan para kazanıyorsa, fabrikası varsa ruhsat şartı olan taahhüdünü yerine getirmesi gerekiyor. Yetkili kuruluşların da bunu çok sıkı takip etmesi lazım. Çevre kirliliğinin, çevre suçlarının mesaisi olmaz. Siz toprağı, havayı, suyu mesai saatleriyle koruyamazsınız. Mesai saatlerinin dışına çıkmamız lazım. Bu sadece bir kurumun sorumluluğuyla yerine getirilebilecek bir durum değil. Bütün kurumların iş birliği ile yürütülebilecek bir şey. El birliğiyle Marmara Denizi’ne giden atıkları ve kirlilik yükünü azaltmak zorundayız” dedi.