Şimdi sizi 2011 yılına götüreceğim... Kıbrıs Rum Kesimi'nin petrol ve doğalgaz aramaya başlamasıyla birlikte hareketlenen o günlere... Kıbrıs'ta yaşanan enerji kavgasını kaç kişi hatırlıyor?
O zaman biraz daha ayrıntı aktarayım. Güney Kıbrıs Rum Kesimi bu aramayı İsrail ile birlikte başlattı. Amerikan Noble Energy şirketi devreye girdi. Noble Homer isimli platformun Exxon Mobil şirketine ait olduğu ortaya çıktı.
Esasen iş daha eskilere de dayanıyor. 2003 senesinde Mısır ile başlayan 2007'de Lübnan, Suriye ve İsrail'le devam eden bir konu. Fakat kıyamet 2011'de koptu. 
22 Eylül 2011 tarihli Anadolu Ajansı kaynaklı haberde şöyle deniliyordu: “Arama yapan şirkete göre, Kıbrıs Rum kesiminin tek yanlı parsellediği ‘12. ve 3. parsel'deki yataklar ‘çok büyük' ve ‘yataklar Avrupa'nın önümüzdeki 100 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek ölçüde.” 
Elbette biz de hemen devreye Koca Piri Reis Sismik Araştırma Gemisi'ni devreye soktuk. Hani şu makinesine 1 milyon TL harcayıp, 200 bin TL'lik KDV için atıl bıraktığımız gemiyi... Yola çıkardık, ahkâm kestik. ‘Bizsiz olmaz, yapamazsınız, bizim de hakkımız var' diye yeri göğü inlettik.
Gemi yolda bozuldu vesaire ama neticede bir tavır sergiledik. Aslında konu sadece Kıbrıs ile ilgili değil. Meseleye Ege ve Akdeniz havzası olarak bakmak lazım... Bazıları burada enerji kaynağı olduğuna inanmadılar. 
Ama Yunanistan battığında, dönemin Amerikan Enerji Bakanı'nın sözü vardı: ‘Ege'deki petrol ve doğalgazı Türkler ile Yunanlılar ortak çıkarsın' diye... Söylendi ve herkes kulağının üzerine yattı; beyanat da unutuldu gitti.
Biraz daha geriye gideyim. Petrol ve doğalgaz laflarının ilk çıktığı yıllardı. 2007 yılında KKTC'ye bir grup gazeteci gittik. Dönemin bakanları, başbakanı ile birlikte Cumhurbaşkanı olan Mehmet Ali Talat ile de görüştük. Ben Talat'a şu soruyu yönelttim:
“Kıbrıs açıklarında çok ciddi doğalgaz ve petrol rezervleri olduğu belirtiliyor ve Rum Kesimi bu konuda aktif olmanın sinyallerini veriyor. KKTC olarak bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?”
Talat'ın verdiği yanıt ise oldukça ilginçti. Böyle bir rezervin dedikodusunun çıktığını, ama gerçeği yansıtmadığını, yansıtsa bile ciddiye alınacak bir oran olmadığını ifade etti. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı'nın bu konuyu araştırmadığına inanmayacağım için ikna olmadım; ama ısrar etmeme rağmen yanıtında ısrar etti.
Sonrasında yaşadıklarımız herkesin malûmu... Bugün unutulmaya yüz tutmuş KKTC politikamızda bunun rolü ne? Ege'de Yunanistan tarafından el konulan ada ve adacıkların sayısının 152 olduğu belirtiliyor. Bizde ses var mı? Yok...
Şimdi tekrar o günleri hatırlatıp soruyorum. Ne oldu yeri göğü inletip, afra tafra yaparak naylon kahramanlıklar sergilediğimiz bu konu? O süreçte yola çıkan Koca Piri Reis şimdi nerede? O süreçte hangi bulguları elde etti? Neden kimse konuyla ilgili açıklama yapmadı?
Gerek KKTC'nin gerekse de Türkiye'nin Ege – Akdeniz petrol ve doğalgaz havzalarındaki hakları ile ilgili ne yapıldı? Neden bu sessizlik? Bunu sormak ve yanıt beklemek en doğal vatandaşlık hakkımız değil mi? Hele ki enerji bağımlılığımızın bu kadar başımızı ağrıttığı, bölgemizde enerji savaşlarının yaşandığı bir dönemde...