Yakın ticari geleceğe dair fikirlerim; Global Mali kriz geliyor...

Kriz kelimesi Fransızca crise kelimesinde dilimize girmiştir. Türkçemizde karşılıkları bunalım, güç dönemler veya çöküntü olarak kullanıyoruz.
Başlığımızda da global mali kriz geliyor olarak belirledim fakat aslında bunalımlarımızın, güç dönemlerimizin veya çöküntülerimizin hiç bir yere gitmediği aşikardır. 
Yüzyılımızın ilk ve en büyük finansal ekonomik krizinin ortaya çıkmasının ardından on seneden fazla geçmiş olmasına rağmen aslında yanımızda duran, gördüğümüz ama kabullenemediğimiz bir olgudan bahsediyorum.

Hatta birazdan da irdeleyeceğimiz sebeplerden dolayı, önümüzdeki yıllarda etkisini daha da arttırarak daha çok hissedeceğimiz bir döneme girdiğimizi söyleyebilirim. 

Krizin ilk senelerine baktığımızda, krizin asıl kaynağı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan ve peşi sıra gelişmiş ülke ekonomilerine de sıçrayarak büyüyen, temelinde karşılığı olmayan varlık balonlarının patlama etkisi ile, global finansal piyasaları zincirleme çökertme reaksiyonuna neden olduğunu ancak problemin asıl nedeninin piyasa tarafından gözardı edildiğini gördük. Finansal varlık balonların patlamasının global ekonomilerde yaratmış olduğu büyük tahribatı gidermek için ise özellikle gelişmiş ülke Merkez Bankalarının sanal hesaplarında yaratılan , ekonomik kıstaslara uygunluk gösteren ama fizik kanunlarını hiçe sayan bol sıfırlı parasal genişleme politikaları sunulduğuna da şahit olduk ve de halen olmaktayız. Parasal genişlemenin basit anlaşılabilir anlamı ise daha çok kredi verilmesi yani daha çok borçluluk yaratılması olduğunu unutmayalım.

Bu bağlamda gözden kaçırdığımız en önemli nokta son yaşanan krizin zaten borç krizi olmasıdır. 

1929 Büyük Buhranı ile 2008 Millenium Buhranı’nı karşılaştırdığımızda ise, 1929 Buhranı’nda mevcut kredilerin ( yani toplam borç oranının ) Dünya ülkeleri gayrisafi milli hasılaların ortalama 1,6 katı olmasına karşın 2008 senesinde Lehmann Brothers’ın batması ile gün yüzüne çıkan Global Millenium Buhranı zamanın da bu oran 3,65 katına kadar artmıştır. 2018-2020 seneleri arası bu oranın gelişmiş ülke ekonomilerinin Merkez Bankaları’ndan piyasaya sundukları karsılıksız krediler ile 5 katı ve üstü seviyelerini yükseleceği beklenmektedir. Yani ekonomiyi bunalıma iten neden karşılığı olmayan borç oranı iken bu oranı arttırarak , sorun çözülecek beklentisi yaratan , aslın da hatayı tekrarlayan bir Dünya ekonomisi ve  onu yönetenleri ile karşı karşıyayız. Üretebildiğimiz 1 iken borcumuzun 5 birim olması demek 4 birimin aslında var olmadan harcanmış olduğu gerçeğidir ve daha da endişe veren konu bu 4 birimin her geçen gün daha artacak bir sarmalın içine sokulmasıdır.

Bu yanlış çözümsel yöntem , problemin ana temeline inerek çözüm üreteceğinin aksine sadece günü kurtarma ve kısa vadeli global piyasalara yalancı sıcak para baharı nitelendireceğimiz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bundan dolayıdır ki global piyasalar ,  bu yanlış tedaviye iyileşmeyen, durağan ve kötümser ekonomik rakamlar ile tepkiler vermektedir. 

Yukarıda ki tespitlerimizi özetlemek gerekir ise ,alışkanlığa dönüşmüş tutkuların esiri , tasarruf etmeyen sadece daha fazla tüketen bir Dünya gerçeği ile karşı karşıyayız. Sunulan çözümler , sadece daha çok tüketim üzerine kurgulanmaktadır . Finansal piyasalar kontrol altına alınmaya çalışan vahşi at misali sadece üzerinde ki tanımadığı ve istemediği yükü atmaya çalışmaktadır. 

Serbest rekabetci global piyasa ekonomisi yerine küresel ticaret savaşları ile daha da çok tekelleşecek , kendi içerisinde Ponzi oyunu oynayan arenalar haline dönüşen finansal piyasalara daha çok şahit olacağız.Altta kalanın canı çıksın ile ilerleyeme çalışan bir Dünya Ekonomisini deneyimlemek gerçekten endişe verici.

Ekte görebileceğimiz Finansal piyasalar da rekor düzeyde kaldıraç kullanımı tablosu global ekonominin büyük risk altında patlamaya hazır bir bomba haline geldiğini göstermektedir.

Bunun yanında Psikolojik olarak çöküntüleri en aza indirgemek için Kapitalist sisteminin aslında yararlı olan niceliğini bir kenara bırakarak insanoğlunun ince karnı ve zaafları ile örtüşen niteliklerinden birisi olan tüketim felsefesinin verdiği anlık ve kısa mutlulukları kullanmaya çalışmak da artık geniş bir toplumu mutlu edemeyecek şekilde kısır döngüye girmiş durumdadır. Dünya Ekonomisinin bence en büyük sorunu olan gelir adaletsizliği her geçen gün artmaya devam etmesi de ortaya konulan çözümlerin aslında geçiştirilen sorunların artmasına yardımcı olduğuna da bir kanıt statüsündedir . İşte bundan dolayıdır ki 10 senedir her birimize en doğru çözüm diye sunulan daha fazla borçlanma algı yöntemi ile emtia, navlun gibi arz/talep fiyat değişim hareketleri pozitif olarak değiştirilememekte ve istenilen etki bir türlü hissedilememektedir. Çünkü yanlış ekonomik tedavi sadece hastalığı  yaymaktan başka bir işe yarayamaz. 

Burada tamamen kopuşlar içerisinde kalan ve sermaye rasyosu ile manüplasyona açık halen gelen marketlerden söz ediyoruz. Tekelleşme ve haksız rekabetin hegamonyasında tek dişi kalmış bir canavarı andıran ekonomik sistem içerisinde algılar ile bizleri bekleyen sona doğru hiç birşey yapmadan savruluyoruz.   
 Kapitalizm in ana trend popülerite seviyesini yakalamasında ki en sevilen özelliklerinden birincili bireylerin özgürleşmesin de yattığı gerçeğini unutmuş gözüküyoruz.İnsanoğlunun içsel bilincin de ki öznellik, serbestçe etkin olma dürtüsü ve kendiliğinden olumlama değerleri insanoğlunun aslında ne kadar değerli bir karakter ve düşünce yapısına sahip olduğunu da göstermektedir ancak temelinde değerli gözüken bu değerleri insani zaafiyetlerin başında gelen bencillik/ bencilik (ego) özelliklerinin altında kaybeden insan artık gerçekleri görmek yerine görmek istediğini sanal gerçekliğe taşımayı tercih etmektedir.

Dünya Ekonomisinin krizden çıkışının tek anahtarı sistemin kendi içerisinde tekrar dengelere oturmasında yatmaktadır. 1 üretime karşı 4 birim borç sürdürülebilir olmadığının farkındalığı ile bu farkı azaltacak , daha çok nitelikli üretim ve tasarrufa dayalı gerçek bir çözümler üretmek zorundayız. İşte burada tüm sermaye sahiplerine de büyük fedakarlıklar düşmektedir. 1. Dünya Eşitsizlik Raporuna göre, 2017 sonuna gelir ve servet adaletsizliğinin geldiği ürkütücü noktayı gözler önüne sermiştir. Dünyanın 62 kişisinin toplam serveti dünya nüfusunun en fakir yarısının ( 3 milyar 600 milyon insan ) servetinden fazla olduğu ortada olduğu gerçeği ile daha fazla yüzleşmeliyiz. Sermayelerimiz arttıkça artık globalleşmiş sorunların çözüm önerilerin de daha çok sorumluluk almalıyız. Hep daha çok diye bir ütopya nın arkasında koşmak yerine paylaşımcı, nitelikli çözümlerin arkasında durmalıyız.

Gezegenimizdeki gelir eşitsizliğini ve fırsat adaletsizliğini düşürmek adına girişimler de bulunmak zorundayız. Kazandığımız ve kazanılacak sermayelerimizi şişmiş borçları azaltıcı şekilde kullanmalı ve kullandırtmalıyız.Egolarımızın tetiklediği risklerden kaçınarak önce kendimize sonra insanlığa doğru çözümler sunan tarafta yer alırsak belki ufukta gözüken daha büyük buhranları önleyebiliriz.

Unutmayalım ki aynı gemideyiz ve Çanlar hepimiz için çalıyor...

Kapt Ali Burçin Eke

17.12.2018