YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM 

                          

  1. Sahne                        

             Bir kişi sahneye çıkarak aşağıdaki konuşmayı yapar: 

    Birinci Dünya Savaşı sona ermiş ve 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’yle Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu gelmişti. 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, bir yandan Anadolu’da düşmanlarla çarpışırken diğer yandan da çıkan isyanlarla da savaşmak zorunda kalmıştı. Düşmanlarla ve isyancılarla Kuvayı Milliye kuvvetleri çarpışırken, Sovyetler Birliğinden gelecek savaş malzemeleri için Kuvayı Milliye, o sırada İstanbul’da Kuruçeşme’de demirli olan Alemdar kurtarma gemisinin Kuvayı Milliye Deniz Kuvvetlerine katılması ister. Gemide bulunan Kuvayı Milliyeciler isteği kabul ederler (konuşmacı sahneyi terk ederken perde ağır ağır açılır) 

    Sahne: Gemi zabitan salonunda (salon o zamanın gemilerinde, küçük bir gemide olan zabitan salonudur. Kabaca ortada altı kişinin yemek yiyebileceği bir masa, masanın bir tarafı sabit kanepe diğer tarafı zemine bağlı üç sandalye, kısa kenarlarında birer sandalye. Sabit kanepenin arkasında iki lumbuz(gemi penceresi), tavanda elektrik, duvarda gaz lambası, padişah resmi ve giysiler o zamanın Osmanlı giysileri, insanların görünümleri o zamanki görünümler vb. ) gemi kaptanı Trabzonlu Osman Bey, İkinci Çarkçı Kadıköy Yeldeğirmenli Osman Efendi, üçüncü çarkçı Hikmet Efendi, güverte lostromosu, serdümen Recep Kâhya bulunuyor. İkinci çarkçı Osman konuşuyor. 

      “-Arkadaşlar,) diyor. ” Bildiğiniz gibi Mondros mütarekesi imzalanmış ve düşmanlarımız yurdumuzun istedikleri yerlerini işgale başlamışlardır.  Buna karşın Mustafa Kemal Paşa düşmanlarımızla savaşmaktadır. Bu savaş için gerekli olan savaş malzemeleri yani top tüfek ve mermiler Sovyetler Birliğinden geliyorsa da bunları taşıyan deniz vasıtaları yeterli değildir. Samsun Bafra burnunda karaya gitmiş olan Tiri Müjgan gemisini kurtarırken Samsun’da görüştüğümüz Kuvayı Milliyeciler bizden Alemdar gemisini kaçırarak Kuvayı Milliye deniz kuvvetlerine katılmasını istemişlerdir. Bu gemide bulunan Kuvayı Milliyeciler aramızda görüşerek her ne pahasına olursa olsun Alemdar’ı kaçırarak Kuvayı Milliye deniz kuvvetlerine katılmasına karar vermiş bulunuyoruz. Ne diyorsunuz Süvari Bey? (Ticaret gemilerinde gemi kaptanına Süvari de denilir.)” Geminin kaptanı Osman Bey çok yaşlı ve zamanından evvel ihtiyarlamış birisiydi. 2. Makinistin teklifi başarısız olunca idam edilebilirdi. Kaptan biraz düşündükten ve orada bulunanların yüzüne sıra ile, ne dersiniz der gibi baktıktan sonra: 

     “-Evlatlarım,” dedi. “Biliyorsunuz ben çok yaşlı birisiyim. Hele böyle işler için çok yaşlıyım. Ben bu işi yapamam yani gelemem, ama makine lostromosu olan oğlum Hikmet isterse sizinle gelebilir. “Salonda bulunanlar kaptanın böyle konuşması karşısında çok şaşırmışlar ve ne söyleyeceklerini bilemeyen insanlar gibi birbirlerine bakarken her kafadan ayrı ses çıkıyordu. 

      “-Yazıklar osun, vatan elden gidiyor.  Konuşmasına bak, kurtarmalara giderken yaşlı değildin de şimdi birdenbire yaşlandın öyle mi? Üsküdar’da evin varken Kadıköy’deki eve de gidiyorsun,” gibi söylenmeleri 2. Çarkçı Osman Efendi ellerini kaldırarak susturdu.  

      “- Arkadaşlar süvari bey haklıdır. Bu harekât “YA İSSTİKLÂL YA ÖLÜM,” diye yemin edenlerin yapacağı bir iştir, yani Kuvayı Milliyecilerin yapacağı bir iştir. Belki de bu kararı almakla yani kendisi çekilerek makamını bize bırakmakla başarmamızı istemiş olabilir. Süvari Bey bu gece izinlidir. Beybaba bu gece evde oturacak ve kimseyle görüşmeyecektir. Evde otur, kimseyle konuşma. Tamam mı beybaba!” Kaptan başını eğmiş için için ağlarken, 

      “-Tamam Oman Efendi oğlum. Evden hiç çıkmayacağım ve bu konuda hiç kimse ile konuşmayacağım. Gazanız mübarek olsun! Oğlum Hikmet sizinle gelecektir. Bir evden bir kurban yeterlidir.”   

       Perde kapandıktan sonra konuşmacı perde önüne çıkarak konuşmaya başlar: 

         “-Alemdar gemisi 23/24 Ocak 1921 tarihinde İstanbul Kuruçeşme’den kaptansız hareket ederek, Boğaz çıkışında, kontrola kurtarmaya gittikleri söyleyerek kontrolü ikna ederken, aynı gün Karadeniz Ereğli’sine varır. Tabii sevinç ve coşku ile karşılanır. Eksikleri tamamlanan Alemdar 27 ocak 1921 tarihinde Trabzon’a hareket eder.” Konuşmacı konuşmaya devam ederken perde açılır ve Alemdar’ın köprü üstü görünür. 

       Alemdar’ın köprü üstü. Alemdar’ıın resminde görüleceği üzere üstü branda ile örtülü açık bir köprü üstüdür. Burada bir dümen dolabı ve bir makine telgrafı yeterlidir. Burada gemi kaptanı ve dümen başında serdümen Recep Kâhya bulunmaktadır. Konuşmacı seyircilere Alemdar’ı tanıtmak için konuşmasın devam eder: 

      “-Görüldüğü üzere Alemdar gemisini idare yeri olan köprü üstü açık bir köprü üstüdür. Gemi Kdz. Ereğli’sinden hareket edince Ereğli’deki gayri Müslimler Zonguldak’ta bulunan Fransız askerlerine telefon ederek Alemdar’ın hareketini bildirince, Alemdar Zonguldak önünden geçerken C-27 Fransız gambotu yani savaş gemisi, Alemdar’ı tutuklayarak Zonguldak’a götürür. Zonguldak, İstanbul’dan aldığı emirle Alemdar’a bir Fransız yüzbaşı ve dört Fransız asker konularak gemi İstanbul’a hareket eder. C-27 Fransız gambotu da Alemdar’ın arkasında onu takip eder. Alemdar’ın Çarkçıbaşısı Beykozlu Adil, 2. Kaptanla durum değerlendirmesi yapıyor zabitan salonunda.” 

       “-E Ali kaptan söyle bakalım bu gidişin sonu ne olabilir? Ali hemen cevap vermedi. Biraz düşündükten sonra: 

        “- Valla hiç bilemiyorum.” Çarkçıbaşı: 

        “- Ben biliyorum, hepimiz idam !” 

         “- Deme yahu !”  

          “- Demesi memesi yok. Sen işgal altında olduğumuzu unuttun galiba. Bizi Osmanlı mahkemesi değil işgal mahkemesi yargılayacak ve tek celsede idam kararını verdikten sonra ertesi sabah infaz. Biz Kuvayı Mlliyeciler YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM diye yemin ettiğimizden ölümün üstüne gideriz. Bak ne dicem, bu yüzbaşı hesap kamarasında kitap okuyor onu ben ve adamlarım beş dakikada işini görür onu eli kolu bağlı olarak buraya getiririm. Sen ve adamların da dört Fransız askerini derdest edip buraya getirirsen, ve az sonra önünden geçeceğimiz Ereğli limanına girdik mi ve onları Mustafa Kemal Paşa’ya postaladık mı biz de yırtmış oluruz. Sen yukarı çık, kaptana planımızı anlat, parolamız sancak alabanda, tamam mı? ” 

      “-Tamam abi, harika bir plan bu. O zaman kararımızı kaptana anlatarak hemen icraata geçelim. Ben gidiyorum.” Perde kapanır ve bir iki dakika sonra tekrar açıldığında zabitan salonunda Fransız yüzbaşı ve dört Fransız askeri bağlı olarak göründüğünde dışarıdan silah sesleri gelmektedir. Çarkçıbaşı : 

        “-C-27 ateş ediyor, savaş başladı. Ben dışarı çıkıyorum. Sen bunları iyi bağla ve başında adam bulundur. Bir tabancam var, onu kullanacağım. Zonguldak’da Alemdar’ın silahları alındı. Zaten köhne idiler burada bir işe yaramazdı. Esir Fransızların silahlarını C-27’ye karşı kullanacağız. (Lumbuzdan dışarı bakar.) Buradan görüyorum. Ereğlili balıkçılar ve İpsiz Recep’de adamlarıyla gelmiş. Ereğliler sahilden ateş ediyorlar.C-27 ateş altında. Bu iş tamamdır.” 2 kaptan: 

       “-Recep Kâhya şehit olmuş.” Perde kapanırken konuşmacı konuşmaya başlar: 

      “-Sayın seyirciler, Çarkçıbaşı Beykozlu Adil Bey’in yaptığı plan ve saldırılar sonucu Fransızlar esir alındıktan sonra, Fransızlarla yapılan görüşmelerden esirler iade edilirken, Fransızlar Karadeniz’de Osmanlı gemilerine ve Alemdar’a dokunmamayı, Osmanlı limanlarına girmemeyi Fransızlar kabul etmiştir. Fransızlar ayrıca Ankara Hükümeti ile 20 Ekim 1921 de Ankara Antlaşmasını imzalayarak Ankara Hükümetini tanımış bulunmaktadır. Ankara Antlaşmasından sonra Fransızlar Güney Doğu’da işgal ettikleri toprakları terk ederken Mustafa Kemal Paşa bir düşmandan kurtulmuştur. Görülüyor ki Çarkçıbaşı Adil Bey BİR TÜRK DÜNYA’YA BEDELDİR sözünü kanıtlamış bulunmaktadır.  

Müh. Kaptan REFİK AKDOĞAN 

( HER HAKKI YAZARA AİTTİR)