Ülkemiz denizciliğinin uluslar arası sularda başarılı olabilmesi için dünya denizciliğindeki gelişmelerin ve denizciliğin yapısındaki yeniliklerin yakından izlenmesi zorunludur. Günümüzde bilgi ve teknoloji rekabetin en temel unsurları haline gelmiştir.İş

Ülkemiz denizciliğinin uluslar arası sularda başarılı olabilmesi için dünya denizciliğindeki gelişmelerin ve denizciliğin yapısındaki yeniliklerin yakından izlenmesi zorunludur. Günümüzde bilgi ve teknoloji rekabetin en temel unsurları haline gelmiştir.

İşte bu yüzden sivil toplum kuruluşları ve odalar, meslek disiplini ile ilgili konulardaki gelişmeleri ve yenilikleri ortaya koyarak sektöre fayda sağlayabileceğine inandığı ortamları yaratabilmek adına kongre ve seminerler düzenlemeyi kendine bir görev kabul etmelidirler.

Sektörümüzün gelişmesi, büyümesi ve dünya ile rekabet edebilmesi için gerekli olabilecek faktörlerin neler olduğu tespit edilip detaylı olarak incelenmelidir.

Bu faktörlerden en önemlisi, henüz ülkemizde yürütmede olmayan ancak gelişmiş birçok ülkenin yapısındaki mevcut uygulamalardan biri olan “Denizcilikte Sivil Toplum Örgütlerinin Dinamizmi” olduğu kuşkusuzdur.

Dinamizmden kasıt, bu örgütlerin sektör ve İdare için gerçekleştirdikleri projelerdir.

Henüz ülkemizde adı dahi duyulmamış olan bu uygulamanın hayata geçmesi konusunda atılım yapılması gereklidir.

Gemi makinelerinin teknolojik gelişimindeki en önemli husus teknolojinin, çevre uyumlu gelişime ve sürdürülebilir çevre bilincine birinci derece ağırlık vermesidir.

Bu durum,  özellikle ağır sanayilerini teknolojinin gelişimine paralel yürütebilen ülkelerde en hassas konu olarak ortaya çıkmaktadır. Açıkçası bu ülkeler, sanayileşmenin vermiş olduğu avantajı eko dengenin aleyhine kullanan üreticiler imajından uzaklaşmak hedefi gütmektedirler. Bu hedefin gerçekleştirilmesi, sadece dünya ölçekli uluslararası rekabetin sınır şartları ile değil, aynı zamanda çevresel teşvik kredilerinin zamanında ve uygun kullanımı ile de gemi makine üreticilerinin amaçlarını belirlemelerini sağlamıştır.

Buna birincil örnek olarak egzost gazı içerisindeki azot oksit ve kükürt oksit emisyonlarının düşürülmesi verilebilir.

Doğal olarak çevre dostu bu makinelerin üretilmesi, makine fren gücünde bir miktar düşme meydana getirmekle birlikte, özellikle MARPOL Ek VI gereklerini sağlamaktadır.

Bu çerçevede gemi makinelerindeki teknolojik gelişimin günümüzdeki en önemli adımını, çevre dostu makinelerin üretilmesi ve bunların her geçen gün eko dengeyi bozucu etkilerinin asgari ölçülere indirgenmesi şeklindedir.

Buna en güzel örnek, emisyon açısından avantajlı ve aynı zamanda ucuz bir yakıt olması nedeni ile LNG (Doğalgaz) ile çalışan ve şu anda tüm işletmecilerin ve çevrecilerin dikkatini çekmekte olan makineler üretilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır.

Günümüzde özellikle otomasyon sistemlerinin inanılmayacak hızda geliştirilmesi ve bunların uzman sistemler ile geri beslemelerinin yapılması ve hatta yapay zeka uygulamalarının sanayilerin her kolunda aktif faaliyet göstermesi, ister istemez gemi makineleri üreticilerini de bu yolda adım atmaya zorunlu kılmıştır.

Bu sebeple;  gemi makinelerindeki teknolojik gelişim sadece makinenin asıl veriminin, volumetrik veriminin ve hatta mekanik veriminin artırılması yönündeki araştırma, geliştirme faaliyetleri ile sınırlı kalmamıştır.

Günümüzde otomasyon sistemlerindeki adaptif gelişmelerle akıllı makineler, uzun ömürlü yedek parça kullanımı, bakım ve onarım sürelerindeki daha geniş zaman dilimleri, makine kondisyonunun dijital monitorizasyonu kullanılarak bir takım işlerin yapılması makine işletmecilerine avantaj olarak görülmektedir.

Gemi makineleri teknolojisinde bir diğer önemli değişim ise özellikle ağır devirli dizel motorların  kullanıldığı gemi sevk sistemlerinden, buhar türbinlerine doğru açık bir yönelişin olduğudur.

Bu süreç özellikle gaz taşıyıcı (LPG ve LNG) gemilerde kendini göstermektedir. Makinelerin çevre uyumlu olması zorunluluğu ile gemi bünyesinde makinelerin çalışması yüzünden oluşan titreşimin tüm malzemeler üzerindeki yorulma etkisi ve güvenlik olgusu, buhar türbinlerine olan açık yönelişi ortaya koymaktadır.

Yine gelişmiş ülkelerde, söz konusu bu durum özellikle Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği disiplini eğitimini veren yüksek öğretim kurumlarının, eğitim müfredatları içerisine oldukça kapsamlı olarak, buhar türbinleri ve ilgili tamamlayıcı derslerini koydukları görülmektedir.   

Sonuç olarak ; Ülkemiz adına çok önemli bir konuya değinmek istiyorum.

Doğal yapısı itibarıyla gemi makineleri teknolojilerini takip etmek ve bu konuda fikir sahibi olmak, bir değerlendirme konusu,
bu teknolojilerin büyük kısmını ulusal sanayide üretmek ve uluslararası pazarda rekabetçi olmak bir başka değerlendirme konusudur.

Kanımca,  öncelikle doğru olanı kavramamız gerekir.

Bunun için ise hedef, ülkemizde geçmişte Pendik Tersanesi’nde bir örneği başlatılmaya çalışılan, ancak daha sonra göz ardı edilen, dünyadaki prestijli gemi makinesi üreticilerinin ülkemizde üretim yapmalarını sağlamak olmalıdır.

slında bu durum için geçerli şartlar ülkemizdeki gemi sanayinde mevcut olmakla birlikte, gerçekleşememesinin sebebi bunları değerlendirici ilk hareket mekanizmalarının atıl olmasıdır.

Bu durumdan kurtulduğumuz ve yabancı patent ile üretim yaptığımız takdirde bu süreç ülkemizde ister istemez gemi makineleri yan sanayini güçlendirecek ve uzun erimli hedef olarak da ileride kendi markalaşmamızı sağlayacaktır.