Her zaman konuşuruz, yakınırız denize yeteri kadar ilgi göstermiyor toplumumuz diye. Bunun geçmişimizle ilgili sosyolojik ilgisi var muhakkak. Ama bu klasik özrü bir kenara bırakalım ve ülkemizin insan-deniz ilişkisini masaya yatıralım.Aslında deniz denin

Her zaman konuşuruz, yakınırız denize yeteri kadar ilgi göstermiyor toplumumuz diye. Bunun geçmişimizle ilgili sosyolojik ilgisi var muhakkak. Ama bu klasik özrü bir kenara bırakalım ve ülkemizin insan-deniz ilişkisini masaya yatıralım.

Aslında deniz denince hemen akla gemiler-tekneler-deniz sektörü gibi konular geliyor.

Temelde bu konunun esasını insan – deniz ilişkisi oluşturuyor. Bu ilişki aydınlatıldığında denizcilik alanındaki her konuda yolumuz açılmış olur. Biz toplum olarak deniz seviyor muyuz ? Ona saygı duyuyor muyuz ve onunla birlikte yaşamayı biliyor muyuz ? Biz denizi tanıyor muyuz ?

Sorular bunlar ve sorunların kaynağı da bu sorular. Devlet – halk hepimiz elbirliğiyle bu soruları görmezden gelerek denizi yaşamayı değil kullanmayı tercih ediyoruz ve denizlerimizi yavaş yavaş öldürüyoruz.

*******

En baştan başlayarak, insan deniz ilişkisini temel alırsak İstanbul’da haraç vermeden kaç yerde denize girebilirsiniz, sahilde çıplak ayak yürüyebilirsiniz. Örneğin Şile ya da Kilyos sahiline gittiniz.

Yürümek istiyorsunuz.

Tüm sahil özel kuruluşlar ve belediyeler tarafından parsellenmiş.

Haraç vermeden denize ayağınızı sokmayı bırakın göremiyorsunuz bile. Sahili plaj ilan ederek tümden kapatmaya kimsenin yetkisi olmamalı.

Bütün dünyada ve bizim güney illerimizde olduğu gibi sahile güneşlenme yeri ve şemsiye koyarak oraları kiralayabilirsiniz. O imkanları kullanmak istemeyenler havluları ile kumsala yatıp denize girerler, ya da yürüyüş yaparlar , ya da ne isterlerse onu yaparlar. Ama sahile girmeleri engellenemez.

Kullanmak isteyenler ise sahile gelirler ücretlerini verirler ve istedikleri olanağı kullanırlar.

Geçen haftalarda bu konu için inat edip arabayla Kilyos – Gümüşdere sahilinde yarım saatten fazla gezinerek sahile ulaşabileceğim gedik aradım ve bulamadım.

Plaj girişinde yetkililerle tartıştım.

Yasak hemşerim nidalarıyla püskürtüldüm.

Eğer sahilde yürüyüş yapmak istiyorsanız sabah 09.00’a kadar ya da akşam 19.00 dan sonra izin varmış. Onun haricinde sahile adım atamazmışsınız.

Şimdi Sarıyer ve Kilyos Belediye yetkilileri böyle uygun görmüş.

Ne kadar anlayışlılar her şeyimize onlar karar veriyor.

Bizim koyun gibi kurallara uymamız yeterli anlayacağınız.

Sakın ha kanun gereği sahiller herkese açıktır bu hak engellenemez gibi boş laflar etmeyin susturulursunuz.

Bu son örneği irdelediğimizde bakış açısının önemli olduğunu görüyoruz.

Belediyeler ve özel kuruluşlar Kilyos denizini kar getirecek meta olarak nitelendirip koskoca sahili kapatabiliyorlar.

Ama en önemlisi gerek oranın ahalisi gerekse çeşitli zamanlarda o bölgeyi ziyaret eden bizler onların bunu yapmasına izin veriyoruz.

Onların istediği gibi sessiz kalıyoruz.

******

Gördüğünüz gibi daha temelden yani denize ayağımızı sokmadan sorunlar başlıyor ülkemizde.

Zaten gerek yakın gerek uzak tarihimizde denizle ilgili önümüze çıkan fırsatları hiçbir zaman değerlendirememişiz.

Ancak son yıllarda insanlarımız yavaş yavaş yüzlerini denize dönüyorlar.

Doksanları başında kaçan gemi ve yat inşa treni ikibinli yıllarda yurt dışı baskısıyla tekrardan yakalandı gibi.

Bunun dışında da tekne kullananları sayısı hızla artmakta.

Tabii ki bu gelişme toplumun herkesimi göz önüne alındığında hala çok az sayılabilir ama umut vadeden bir hızla ilerliyor. Günümüzde hala bu gelişmenin önümde o kadar çok engel var ki.

İnsan çoğu zaman umutsuzluğa kapılıyor.

*******

Bizler hepimiz önce denizi normalleştirmeliyiz.

Onu, ondan zevk almayı, onunla bütünleşmeyi, onu kullanmayı, onunla ilgili sektörün her birimini istisnasız lüks olarak görmemeliyiz. Bunu önce biz toplum olarak başarıp devlete mevcut düzeni, denize bakışını değiştirmesi için baskı kurmalıyız.

Denizden zevk almayı, bütünleşmeyi anlayamadığınızdan onu farklı yorumlayıp normalden çıkartırsanız, işte bunun sonucudur tüm o vergiler, bürokratik engeller vs. ler.

Yani denizle barışmalıyız, onu doğru yere koymalıyız.

Tarihsel boyutta çok uzun zamanlardan beri denizle içli dışlı olan onunla bütünleşen toplumlarda bu anlayış yerleşmiştir. Deniz her boyutuyla anlaşılmış, ve denizle barışık yaşam toplum bilincine yerleşmiştir.

Darısı bizim başımız, iş yine bize yani biraz daha aktif, isteklerini bildiren konuşan topluma kalıyor…

Herkese bol denizli günler..