II. Dünya savaşı yıllarında o zamanki adyla Devlet Denizyolları ve Limanları Genel Müdürlüğü yolcu yokluğu, yedek parça bulunmaması ve gemilerin tamir kabul etmez bir halde bulunmaları nedeniyle yaşlı olan filosundaki gemileri birer filodan çıkarmaya başl


II. Dünya savaşı yıllarında o zamanki adyla Devlet Denizyolları ve Limanları Genel Müdürlüğü yolcu yokluğu, yedek parça bulunmaması ve gemilerin tamir kabul etmez bir halde bulunmaları nedeniyle yaşlı olan filosundaki gemileri birer filodan çıkarmaya başlamıştı. Bunlar arasında Gülcemal ve Gülnihal gemileri bulunmaktaydı. II. Dünya savaşının bitmesi ile hızla artan yolcu talebini karşılamak üzere dışarıdan öncelikle hazır gemi alımına gitmiştir 1948 yılında Marshhal yardımı paketi içerisinde öncelikle Amerika Birleşik Devletlerinden 10 adet kuru yük gemisi ile iki tanker ve yedi adet de yolcu gemisi satın alınmıştır. Alınan yedi adat yolcu gemileri S/S Adana 1932, Ankara 1927, İstanbul 1932, Tarsus 1931, Giresun 1937,Ordu 1937 Trabzon 1938 tarihinde inşa edilmiş savaş yorgunu gemilerdi. Alınan bu gemiler kısa vadede artan yolcu talebini karşıladılar. Uzun vadede ise günün şartlarına uygun daha modern ve hızlı gemi alımı için çalışmalara başlandı bunun için İtalya’da Napoli’de bulunan Cant. Nav. Navalemeccanica tersanesine S/S ULUDAĞ ve S/S BANDIRMA gemileri ile yine İtalya’da Cenova’da bulunan Ansaldo Tersanesi’ne de S/S Samsun ve S/S İskenderun gemileri sipariş edildi.


              
S/S Samsun gemisi 1951'de, İtalya, Cenova'da S.A. Ansaldo tezgâhlarında buharlı yolcu gemisi olarak inşa edildi. 6.543 gros, 3.558 net tonluktu. Uzunluğu: 132 metre, genişliği: 17,3 metre, su kesimi: 10,3 metre idi. S.A. Ansaldo yapımı, her biri 4.400 beygir gücünde iki buhar türbini vardı. Çift uskurluydu. 19 mil hız yapabiliyordu. Yeni olarak alındı. Biçimli ve yollu bir gemiydi. Yüzme havuzu vardı. 1964 yılında, kazanları ve yardımcı makineleri Hollanda'da yenilendi.1970 yılların sonunda denizyolları filosundan çıkarıldı1982 Ekim sökülmek üzere satıldı.
 

S/S Samsun Gemisi’nin kendisiyle özleşen kaptanı Adnan Ülgezen 1980 yıllarda Denizin Sesinde çıkan bir röportajında bakın kendisiyle ve gemisi hakkında neler söylemiş.

Kadıköy'de 1910 yılında doğdum. Babam Yusuf izzettin Bey, Donanmanın iclaliye zırhlısı süvarisi idi. Çok küçük yaşta Kalamış Koyu'nda kürek çekmeye ve yelken talimlerine başladım. İlkokula Haydarpaşa Alman okulunda başladım. Hiç unutmam 1. Dünya Savaşı yıllarıydı. Bir sabah öğretmenler ve öğrenciler bahçede toplandık, başöğretmen Midilli Kruvazörünün battığını söyledi. Saygı duruşuna geçildi ve okulun bayrakları yarıya indirildi. Denizciliğe karşı duyduğum ilgiden olacak bu haber beni çok etkiledi.

İstanbul’un işgalinden sonra Alman Okulu kapandığı için beni Kadıköy Sultaniyesine verdiler. Bu arada babamın süvarisi olduğu Millet gemisi ile henüz 8 yaşında iken ilk seferime çıkmıştım. Yıllar sonra Askeri Tıbbiye Mektebi Dâhiliye Müdürü haberim olmadan beni tıbbiyeye kaydettirmiş. Bunu öğrenince çok üzüldüm. Bütün hayallerim yıkılmıştı, çünkü ben denize ve maviye tutkundum. O günlerde Ticareti Bahriye Mektebi Âlisi’nin (şimdiki Yüksek Denizcilik Okulu) giriş imtihanı vardı. Hemen bu imtihana katıldım ve birinci oldum. Artık denizcilik mesleğine ilk' adımımı, atmıştım. Her yıl sınıf birincisi oluyordum. Nihayet 1929 yılında okulu (pekiyi) derece ile bitirerek mezun oldum.

 O zaman okulumuz iktisat Vekâleti’ne bağlı idi. Vekâlet beni mükâfat olarak Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’nin gözde gemisi S/S Karadeniz’e atadı. İlk S/S Karadeniz gemisi, Türk mallarını tanıtmak amacıyla Avrupa Limanlarını dolaşarak (Seyyar Sergi) olarak kullanılmıştır. Geminin seferden dönmesini beklerken geçici olarak S/S Marmara gemisinde çalışıyordum. Bir gece evimizin kapısı çalındı, hemen sefere çıkacağımız bildirildi. Gemiye gitmek üzere palas pandıras yola çıktım. Yol boyunca kafamın içinde niçin, neden ve nereye soruları dolaştı durdu. Gemiye vardığımda Ertuğrul Yatı'nın arızalanması üzerine Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekileri almak için Yalova'ya gideceğimizi öğrendim. O anda içimi sevinç - korku karışımı bir; duygu kapladı. Bu kelimeler ile anlatılamayacak kadar değişik bir duyguydu. Gemide büyük bir heyecan, telaş ve faaliyet vardı. Herkes kendi görevini en seri ve en iyi biçimde yerine getirmek için koşup duruyordu. Kalkış hazırlıkları biter bitmez Yalova'ya doğru hareket ettim. Mustafa Kemal Paşa'nın gemiye binişi, hepimizin elini ayrı ayrı sıkışı benim için tarihi bir andı. işte Büyük Türk’le karşılaşmam böyle olmuştu.

  

Yurt dışı İlk seferini İnebolu gemisi ile Svastopol'a yapar. Daha sonra S/S Karadeniz gemisinde mülazım kaptan olarak göreve başlar.  O zamanlar, uzak yol 3. kaptanlık imtihanına girebilmek İçin dört yıl denizde çalışmış olmak. Gerekiyordu. Okul tatillerinde stajyer mülazım kaptanlık; seferde olmadığım zamanlarda kılavuz kaptanlık yaparak tecrübemi arttırmış ve kısa zamanda (uzak yol üçüncü kaptanı) olmuştum. İkinci kaptanlık imtihanına girebilmek için, iki yıl fiilen 3. kaptanlık yapmış olmak gerekiyordu. O sıralarda S/S Sinop gemisinin 3. kaptanlığı boştu. Yalnız, bu gemi Zonguldak'tan İstanbul’a kömür taşıyordu. Buna rağmen hiç düşünmeden geminin 3. kaptanlığını kabul ettim. Seferler esnasında İskenderiye Limanı kitabının tercümesini yaptım. O sıralarda İstanbul - İskenderiye hattı açılmıştı. Tecrübeli olduğum için kısa bir süre sonra beni bu hatta sefer yapan S/S Ankara gemisine verdiler.

Yeni satın alınan S/S Ege gemisi de İskenderiye hattı İçin hazırlanıyordu. Tam bu sırada Sovyet Dışişleri Bakanı Venedik'e gidecekti. Bu önemli sefere en yeni gemimiz olan S/S Ege’nin yollanması uygun görüldü, beni de bu gemiye verdiler. Akdeniz'in köpüklü dalgalarını' yara yara Venedik'e vardık. Bu benim dış sularda ilk seferim idi. 1933 yılında askere gittim. İlk altı aylık süreyi İstanbul’da geçirdim ve uzak yol ikinci kaptanlık imtihanına girerek ehliyet belgemi değiştirdim. Askerliğimin ikinci altı aylık devresinde «Hamidiye» gemisinde deniz talebesi, üçüncü altı aylık devresinde ise; asteğmen olarak bulundum. Bir gün top atışları yapmamız emredildi. Muvazzaf bir subayla baş onbeşliğin taretine girdik. «Ateş» emriyle birlikte top sanki beynimizin içinde patladı. Halbuki; kulaklarımızı tıkamamız gerekirmiş.. Hedefe isabet olmadı. Yine «Ateş» emri geldi. Tekrar beynimiz sarsıldı. Bu sefer hedefe isabet kaydettirdik. Kulağımdaki arızanın zamanla geçeceğini söylediler. Söylediler amma hiçte söylendiği gibi olmadı ve bu bende askerliğin bir yadigârı olarak kaldı. Manevradan İstanbul’a dönerken gece yarısı bir feryatla yataktan fırladık. «Yangın var...» Kamaradaki arkadaşlarımızla birlikte kendimizi güverteye attık. Meğerse kömürlük tutuşmuş. Gemi Komutanına varana kadar herkes kömürlüğün başında bulunuyordu. Gemide cephane vardı. Neyse kötü bir olay meydana gelmeden elbirliği ile yangını söndürdük. Nihayet İstanbul’a geldik.  

 Hayatımın en maceralı seferlerinden biri olan bu sefer dönüşünde Komutan mükâfat olarak bana bir hafta izin verdi. Daha sonra 1935 Mayıs'nda Teğmen rütbesi ile terhis oldum.

 Askerlik hizmetim bitince yine S/S Karadeniz gemisinde göreve başladım. Gemimiz Karadeniz hattında çalışıyordu. Bürgün Karadeniz'de fırtınaya tutulduk. Karaya oturma tehlikesi belirdi. Diğer gemiler demir alarak traverse çıkmak istiyordu. Fakat demirlerini çekemiyorlardı. Bizim gemi de aynı durumda idi. Zincirin birini apasından fora ederek, denize bıraktık. Makineye tam yol ileri işlettik. Sonunda derin suya açılabildik. İstanbul vardığımızda fırtınadan minarelerin tepelerinin uçtuğunu, ağaçların devrildiğini öğrendik.' Mersin seferi yapan yolcu ve yük gemimiz S/İnebolu İzmir'e yaklaşırken devrilerek battı. Yolcuların ve personelin çoğu boğuldu Bu elim olaydan sonra Almanya'dan bir (deniz ticaret uzmanı) getirilmesine ve bir imtihan açılarak birinciliği kazananın Almanya’da ihtisasa gönderilmesine karar verildi. İmtihana girdim ve birinciliği kazandım. İstanbul’dan Hamburg'a gittim. Bu kentte ayaklarım gemilerde, ellerim kitaplarda kafam hepsinde; Hem okuyor hem inceliyor; hem de tercüme yapıyordum. Almanya'da yeteri kadar kaldıktan sonra ülkeme döndüm.

Türkiye'ye döndüğümde Denizbank yeni kurulmuştu. Bir süre burada çalıştım. «Savarona» yatındaki Alman elektrik mühendisinin sözleşmesi sona ermişti. Gemide «Cayro Stabilizer» aleti vardı. Bu alet gemideki valpaları azaltıyordu. Gemi personelinden bunu kullanacak kimse yoktu. Bana geçici olarak gemideki personeli yetiştirme görevi verdiler. «Savarona» yatının her köşesinde ayrı bir güzellik vardı. Adını Japonya: da yaşayan Salla kuşu ile sahibesinin isminden almış olan Savarona, bir çatışma veya yangın halinde batmamak için her türlü önlem ve aletlerle donatılmıştı Cumhurbaşkanı Savarona yatı ile ancak birkaç defa gezdirdik geri kalan günler hep Bebek Camii önünde kıçtan - kara yatıyorduk. O sıralarda nişanlıydım evlenmeye karar vermiştik.

Ancak; Atatürk'ü kaybetmiş olduğumuz için, düğün yapmak yasaktı. Eşim Melahat hanımın gelinlik giymemesi şartıyla Park Otel 'de düğün yapmamıza izin çıktı ve 9 Eylül 1939'da evlendik. Aynı günlerde 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Gemideyken hazırladığım (Modern Seyir Aletleri ve Telsiz Kerterizleri) kitabımı bastırmış ve ilgili yerlere göndermiştim. Bu sırada Savarona'daki görevim de bitmişti.

1942 yılının ilk aylarında İkinci Dünya Savaşı'nın en korkunç günleri yaşanıyordu. İngiltere hükümeti bize gemiler gönderiyordu. Gemiler Afrika'nın güneyinden dolaşarak Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden Mersin Limanına yollanıyor bize burada teslim ediliyordu. Ege Denizi mayınlanmış olduğundan İngilizler yolun bu kısmını bize bırakıyordu. Bu bölgede seyir büyük bir dikkat cesaret ve biraz da şans işi idi. «Silivri» adındaki feribotu teslim almak üzere Mersin'e gittim. Güverteye demir yükledikten sonra' hareket ettik. Yunan adaları karasula-rımızı dar bir geçit haline dönüştürdüğünden Alman ve İngiliz denizaltıları sahillerimize kadar sokulabiliyordu. Bu yüzden gündüzleri yol alıyor, geceleri demirli yatıyorduk. Son derece dikkatli ve yorucu yolculuktan sonra İstanbul’a vardık.

Daha sonra Denizyolları Umum Müdürü Yusuf Ziya Bey beni terfien S/S Kadeş gemisine atadı. Bu gemi ile bir süre İzmir hattında daha sonra da İstanbul - Ordu hattında çalıştım. Dönüş seferlerimizden birinde Hopa'dan dönmekte olan S/S Ankara gemisi ile İnebolu'da buluştuk. Bu limandan kalktıktan kısa bir süre sonra S/S Ankara gemisi peşimize takıldı. S/S Ankara, S/S Kadeş'den daha yollu olduğundan bize yetişti. Güvertedeki yolcular S/S Kadeş'in bacasından çıkan dumanları ima edercesine gülerek hep bir ağızdan «Yol verin geçeyim, dumanlı dağlar» şarkısını söylüyorlardı. Bizi geride bıraktıkça da el Çırpıp, ıslık çalıyorlardı. Gece geminin ışıklarını söndürerek yola devam ettim ve daha kısa bir rota seçerek makineleri tam yol kumandasını verdim. Sabaha karşı Boğazın Rumeli Fenerine girdiğimizde yoğun bir sisle karşılaştık. Büyükdere'den sonra Karaköy'e kadar yanaşmak büyük bir maharet istiyordu. Çünkü bu bölümde ne radyofarm, ne de telsiz kerteriz aletinin yararı vardı. Her şey yalnızca hesaba ve dikkate dayanıyordu. Boğazda oldukça heyecanlı bir seyir yaptık. Fakat amacımıza ulaştık ve Galata rıhtımına yanaşarak yolcumuzu çıkarttık. Aradan saatler geçtikten ve sis açıldıktan sonra Ankara gemisi uzaktan göründü. Bizim personel S/S Ankara, rıhtıma yanaş-mak için. Yanımızdan geçerken «Nerde kaldın sevgilim. Gelmedin çoktan beri» şarkısını neşeyle söyleyerek bir gün öncesinin burukluğunu giderdiler.
Bir süre sonra İstanbul - İzmir hattında çalışmaya başladım. Fakat Almanya'ya harb ilan edilince İzmir Postası kaldırıldı. Yerine İstanbul - Bandırma seferlerini yapmaya başladık. Nihayet harb bitmişti. Savaş bitince İstanbul - Kıbrıs - Beyrut - İskenderiye - İstanbul ring seferini yapmak üzere S/S Aksu» gemisinde sefere başladım. İskenderiye’ye geldiğimizde gemimize Mısır Kralı Naibi Abdül Münib ve eşi Neslişah gemimize bindi. Güzel bir yolculuktan sonra İstanbul’a geldik

Yıl 1946, Bulgaristan'da yapılan halk oylaması sonunda krallığın kaldırılmasına karar verilmişti. Kral ve ailesi' Sofya'dan İstanbul’a trenle gelmişlerdi. Buradan İskenderiye’ye gideceklerdi. Kral ailesi 17 Eylül tarihinde gemiye bindiler. Kral Simeon 7 yaşında, Ana Kraliçe Joanna ve kızı prenses Marie Louis'i karşılayarak, Aksu gemisinde kendi özel kamaramı tahsis ettim. 14 kişilik kral ve maiyetine iyi bir yolculuktan sonra İskenderiye’ye getirdim.Daha sonra,. Aksu gemisi ile Mekke'ye giden Hacı kafilesini getirmek üzere Cidde'ye gittim. Bayram geçmiş olduğu için, yarım hacı oldum.
1949 yılında Amerika'dan S/S Adana gemisini getirmek üzere uçakla Newyork'a gittim. Geminin hazırlanmasını beklerken burada bir kulak ameliyatı geçirdim. Daha sonra ikinci Dünya Savaşı emeklisi S/S Adana’yı. Alarak yola çıktım. Gemide Mahmut Baler (Bal Mahmut) ve eşi, eski Maliye Nazırlarından Cavit Bey ve eşi de bulunuyordu. İstanbul’a geldiğimizde gemiyi Umum Müdür Cemil Parman karşıladı.

1945'lerde Güney Akdeniz hattı açılmıştı. Bu hatta Beyrut - Kıbrıs - İskenderiye - Napoli - Marsilya ve Cenova Limanları bulunuyordu. Ben de ilk kez bu hatta sefer yapmaya başladım. Böylece, Akdeniz'de İtalyan’larla rekabete başlamıştık. Artık prensler, prensesler bizim gemilerimizi tercih ediyordu. İskenderiye’ye gideceğimiz bir sefer sırasında Mısırlı Prenseslerden Mahveş, gemideki bütün lüks kamaraları kapatmıştı. Mısır Kralı Faruk'un kız kardeşi Prenses Faize ile eşine gemide zorla bir yer bulabildim. Yolda büyük bir fırtınaya yakalandık. Napoli'ye bin bir güçlükle yanaşabildik. Ertesi günkü gazeteler maceralı yolculuğumuzu büyük manşetlerle bildirdiler. İtalya’daki «irgornale» gazetesi (dehşetli fırtına yüzünden İtalyan, Amerikan ve daha bir, çok gemiler limana girememelerine rağmen, S/S Adana ismindeki bir Türk gemisi çok güç ve mahirane bir manevra ile limana girmiştir) diye yazmıştır. Marsilya’ya geldiğimizde Acentemiz Kuveyt Emir’inin bizim gemimizle seyahat edeceğini bildirdi. Yolculuk Esnasında Emirle iyi bir dostluk kurduk. Beyrut'a vardığımızda Emir, askeri törenle karşılandı ve o akşam beni Aley'de yemeğe davet etti. Artık rakiplerimiz olan İtalyan, Fransız ve Yunan gemilerinin Yolcularını sürekli bizim gemiye çekiyorduk.

1950 yılında İtalya’da inşa edilmekte Olan, S/S İskenderun S/S Samsun S/S Uludağ» ve S/S Bandırma» gemilerinin (Kontrol ve Tesellüm Heyeti)nde bulunmak üzere Mart ayında Cenova'ya. Gittim. Gemilerin yapımında ve bazı kısımlarında değişiklik yapılması gerekiyordu. Bu işler haftalarca sürdü. Bu süre esnasında görmediğim şehirleri gezdim. T/N Uludağ ve T/N Bandırma» gemilerinin yapımı daha önce bitti ve onlar Napoli’den İstanbul’a gitti. S/S İskenderun da tamamlanıp gidince bir tek S/S Samsun gemisinin yapımı sürüyordu. Özellikle bu geminin çok güzel ve konforlu olması için, çalışılıyordu. Nihayet deneme seferi yapmak üzere Marsilya'ya gittik. 7 Şubat günü yolcumuzu ve yükümüzü alarak bu limandan hareket ettik. Yolda büyük bir fırtınaya yakalandık. Fakat gemimiz bu fırtınayı kolayca atlattı ve sağ salim İstanbul’a geldik İlk kez, 1951 Nisan ayında «Samsun» gemisiyle Beyrut, İskenderiye, Napoli, Cenova seferine başladık. Gemi tıklım tıklım idi ve bir tek boş kamara dahi yoktu. Personelimizin çalışkanlığı; temizliği, bilgisi ve disiplini göz dolduruyordu. O zamanlar İstanbul’un en lüks lokanta ve oteller! Gemlerlimizde yetişen kamarotları, aşçıları kapışıyordu.«Samsun gemisinde kamarotlar öğle yemeği servisinde beyaz ceket, eldiven, siyah pantolon, akşam yemeği servisinde ise, frak giyiyorlardı Gemimiz öylesine beğeniliyordu ki; Acentelerimize ve Genel Müdürlüğümüze teşekkür ve övgü mektupları yağıyordu. .

  

Sir Williams İle Lady Houston, Beyrut tan MarsiIya’ya yaptıkları seyahatte gemiyi o kadar mükemmel bulmuşlardı kı; «Bu gemiyi hakikaten Türkler mi idare ediyor, siz hakikaten Türk müsünüz?» diye hayretle soruyordu.

Bir seferinde Arnavutluk Kraliçesi Geraldinn geminin lüks kamaralarını kapatmıştı. Beyrut'a geldiğimizde Kraliçeyi Irak Veziri Sait Paşa karşıladı. Kraliçe GeraIdinn dönüşte de yine bizi seçti Beraberindekilerle onu Beyrut'tan Napoli'ye götürdük.

Gemimizi seçen ünlüler arasında Mısır Baş Nazırı Nuhas Paşa Lübnan Cumhurbaşkanı ve ailesi ile sonra Ürdün Kralı Hüseyin İle evlenecek olan Dina vardı.

1952 yılının Akdeniz ring seferini tamamlayıp İstanbul’a dönünce hemen İzmir: e hareket edeceğimizi bildirdiler. Ertesi gün İstanbul’dan zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes'i alıp İzmir’e götürdüm.

Evet, Samsun'u Kralların, Kraliçelerin ve rakiplerimizin gözde ve örnek gemisi yapmayı başarmış ve doruğa çıkarmıştık. Böyle bir geminin Süvarisi olmak pek çok kaptanın gönlünde yatan bir arslandı. Bir meslektaşım, 1953 yılında Samsun'un Süvariliğine tayın edildi. Ne var ki; ilk seferde Pire Limanında geminin zinciri kesilmişti. Bir iki seferden sonra, Samsun'da her kaptanın kaptanlık yapamayacağı anlaşılınca beni tekrar Samsun'a verdiler.

Samsun’un ünü Akdeniz kıyılarına iyice yayılmıştı. Yunanlılar Paskalya'da TiNOS adasına gitmek için Samsun'u kiraladılar. Yunanlıların inançlarına göre bu adada bulunan kiliseyi ziyaret edip Ada toprağından alanların dilekleri yerine geliyormuş. TİNOS'a geldik. Gemiyi bırakmadım, oranın bir milletvekili benim için aldığı toprağı verdi ve adağımın mutlaka yerine geleceğini söyledi. Adağım, benim için imkânsız olan bir araba satın almaktı.

Aradan bir yıl kadar geçmiş, 1955 yılına girmiştik. Kuveyt Emiri İngiltere dönüşünde Marsilya Limanında gemimize binmişti. İskenderiye yakınlarına gelince bir fırtınaya yakalandık. Büyük zorluklarla mendirekten içeri girdik. Yolcu ve yükümüzü boşaltarak Beyrut'a hareket ettik. Fırtına aynı şiddetle devam etti Ve hiç rötar yapmadan Beyrut'a vasıl olduk.


Akşam yemeğinde, Emir beni Kuveyt'e davet etti ve kendisi için yaptırmış olduğu Cadillac arabasını bana hediye etti. Fakat lüks arabaların yurda getirilmesi o zamanlar yasaktı. Fakat gümrüğünü ödemek kaydıyla özel izin çıkarıldı.

İstanbul’a geldiğimizde ertesi günkü gazetelerde «Kuveyt Emiri Samsun vapuru Süvarisine şahane hediye verdi, diye yazılar ve arabanın fotoğrafları çıktı. Aklıma TiNOS adasından aldığım toprak geldi Evde arayıp buldum ve ilk seferimizde Adaya gönderilmek üzere PİRE Acentesine bıraktım.
1955 yılında Lübnan hükümeti beni Altın Şeref Madalyası ile taltif etti. Bu yılın içinde gemimizde Irak Veziri Sait Paşa, Lübnan Cumhurbaşkanının ailesi General Ali Fuat Cebesoy, Prenses Jilella, Prenses Makbule, Suudi Arabistan Veziri Abdül Aziz, Kral Zogo'nun kızkar-deşleri, Prenses Nefise, Prenses Bedia, Prenses Celile, Ali Yahya Paşa ve eşi Itır Hanım, Nasır'ın ailesi de seyahat etmiştir.

Samsun gemisinin dış ülkelerdeki olağanüstü başarısı Denizcilik Bankasından 13 takdirname, terfi ve parasal ödül almama yol açtı, Samsun ve ben birbirimizden ayrılmaz bir bütün haline gelmiştik.

1965 yılının Temmuz ayında Genel Müdürlükte Kaza Tahkik Komisyonu Müdürü görevine getirildim. Daha sonra, 1 Ocak 1969. tarihinde Kaza Tahkik Kurulu Başkanı oldum. Uzun süre burada çalıştıktan sonra kendi isteğimle 1974 yılında emekli oldum. Böylece, müesseseye fiili ve itibari toplam 49 yıl 12 gün denizcilik hizmetim oldu.

Gemiler de İnsanlar gibidir. Doğar, yaşar ve ölürler... Samsun gemisi de, diğer gemiler gibi yaşamını tamamladı ve kendisine 13 yıl süvarilik eden Adnan Kaptandan sonra çürüğe çıkarıldı. Yıllardır Türk Deniz Tarihinde en çok ünlü kişileri taşımış olan «Samsun, belki de bu konuda denizlerde rekor yapmış tek gemi idi. «Samsun dan güzelliği ve süvarisinin ünü bir çok cumhurbaşkanını, kralları, prensleri, prensesleri, generalleri kendine çekmiş Ne yazık ki S/S Samsun’dan geriye Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin kıyısında köşesinde 1 Mevki Yemek Salonunda kullanılan birkaç sandalyesi kaldı. Şöyle etrafınıza bir bakın8.000 Km deniz kıyısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde Cumhurbaşkanlarını, Kralları, kraliçeleri, prensleri, prensesleri, generalleri ve diğer yolcuları taşıyacak kaç yolcu gemisi kaldı ve bu gemileri işletecek Denizyolları İşletmesi nerede?  Nerede? Gülcemal, Gülnihal Nerede Ankara, Tarsus, Adana, Giresun, Ordu. Trabzon nerede?  Marmara,  Ege,  İzmir,  Karadeniz nerede? Ayvalık ve Gemlik Sus, Marakaz, Kadeş, Etrüks, Tırhan nerede?  Evet, hepsi ama hepsi denizcilik tarihinin şanlı sayfalarında çoktan yerlerini aldılar ne yazık ki resimleri ve hatıralarından başka bir şey kalmadı bu gemilerden hoş bu gemileri hatırlayanlarda kalmadı

Her gün bakıyorum Galata rıhtımına acaba geri dönerler mi diye aklıma Yahya Kemal Beyatlı’nın o müthiş şiiri aklıma geliyor:

 “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden “

Ama ben umutla bekliyorum dönecekleri o günleri...