SeaNews Dergisinin Şadan Kaptanoğlu ile yaptığı özel röportaj

SeaNews Dergisi 42. sayısının özel röportajını BIMCO’nun (Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi) Gelecek Dönem Başkanı İMEAK DTO Yönetim Kurulu Üyesi, Piri Reis Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi, Deniz Temiz Derneği/ TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı, INTERMEPA Başkan Yardımcısı, klas kuruluşları Lloyd's Register'in ve RINA’nın Türkiye komitelerinin Başkanı olan Şadan Kaptanoğlu ile gerçekleştirdi.

İşte o röportaj.

SeaNews: Şadan Hanım, yoğun gündeminiz arasında zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Öncelikle bize Kaptanoğlu Ailesi’ndeki köklü denizcilik geleneğinden bahseder misiniz?

Şadan Kaptanoğlu: Ben denizci bir ailenin kızıyım. Evet, doğru, Kaptanoğlu Ailesi, eski ve köklü bir denizcilik geleneğinden geliyor.  İnsan belli bir yaşa geldiğinde, köklerin ve tecrübenin genetiğine işlediğini, haliyle bunların da çok önemli olduğunu fark ediyor. 100 yıl denizciliğin genlerinize işlemesi için bence yeterli bir süre. 100 yılı aşkın süredir Kaptanoğlu Ailesi’nin yaşam kaynağı deniz oldu. 100 yıldır ekmeğimizi denizden çıkarıyoruz, denizle nefes alıyoruz. Dedemin babası denizciydi, rahmetli dedem Hacı İsmail Kaptanoğlu ise Kaptanoğlu Denizcilik’in kurucusu olduğu kadar çağdaş Türk denizciliğinin tarihini yazan isimlerden de biridir. Aile şirketinden ayrılıp bizi bugünlere getiren, dedem idi. Babam Cengiz Bey de bildiğiniz gibi denizle ilgili her türlü oluşumun ya kurucusu ya da üyesi olmuştur. Aile şirketlerinde önemli olan sürdürülebilir olmak, bizler de bu zamana dek sürdürülebilmiş olmayı başardık. Dolayısıyla bütün hepsi bir araya geldiğinde insan bunlarla gurur duyuyor.

-Bu gelenek sizin bugünkü kariyerinizin oluşumunu nasıl etkiledi?

-Ailemizde özel bir kariyer planlaması yapılmamış olsa da; Babam Cengiz Bey’in beklentileri vardı. Mesela en az bir yabancı dille beraber üniversite mezunu olmamız, vatanına hizmet eden, üretken, namuslu bireyler olmamız gibi. Ben de başlangıçta felsefe okumayı tercih ettim. Bence felsefe, mantıklı analiz yeteneğimi geliştirdiği için bana çok uyuyordu. Hatta bir altın bileziğim de olsun istediğimden Felsefe, Sosyoloji ve Psikolojiden mezun olarak öğretmen de oldum. Tabii bu sırada İngilizceyi de çok iyi öğrendiğim için Cengiz Bey’e tercümanlık yapıyordum. Kendisi her ne kadar İngilizce bilse de mükemmel konuşmak istediği için daha çok tercüman kullanırdı. Bizler her zaman ofise gelip giden insanlar olduk ve son derece çocuk dostu bir ofisimiz vardı. Mesela biz çocukken Karaköy’deki ofise kardeşimle birlikte giderdik. Dedeciğim o zamanlar sağ idi, koltuğundan kalkıp yerine bizi oturturdu. Telefon çalardı, sırayla biz bakardık. Çalışmamızın karşılığında da teşvik mahiyetinde bize gizliden gizliye küçük maaşlar verirdi, o günün şanına çikolatalar alınırdı. Pazar gezmelerimiz hep tersaneler ve gemilere yapılırdı. Dolayısıyla hem çocukluğumda hem de üniversite dönemimde hep deniz ve gemiler vardı.

-Peki daha sonra denizcilik alanına yönelmeye sizi kim ikna etti?  

-Felsefe eğitimimi bir temel olarak düşündüğümden ve er geç aile şirketinin de hissedarı olacağımı bildiğimden, bir uluslararası eğitim almam gerektiğinin ayrımına vardım ve bana her anlamda yarayacak bir master programı aradım. Sanki daha o dönemde deniz beni çağırıyordu. O zamanki adı City University Business School olan okula finans, denizcilik ve ticaret alanlarında başvurdum ve kabul edildim. Benim için zor olacaktı ancak sektöre yabancı değildim. Arada “London City College”da sertifika programına kayıt oldum ve iki yıllık programı bir seneye sıkıştırarak denizcilik üzerine bir diploma kursunu bitirdim. Ardından master’a başladım. Bütün bunlar olurken de yarı zamanlı olarak şirketlerimizde çalışmaya başlamıştım. Master oldukça zordu ama alnımın akıyla bitirdim, hayatımın ilk beyaz saçlarına o programda sahip oldum. Ama benim için denizciliğe ve iş hayatına inanılmaz bir zemin oluşturdu. Gerçek anlamda bu zemini sağlamlaştıran ise Prof. Costas Grammenos olmuştur. Tam anlamıyla uluslararası mizaçta ve hocalığın hakkını veren birisidir. Londra’dan sonra İstanbul’a döndüm ve ofiste tam zamanlı çalışmaya başladım. Daha sonra TÜDEV’de arkadaşlarım - başta Başak Akdemir - beni ikna ettiler ve İngiltere Leicester'de De Montfort Üniversitesi'nde doktoraya başladım. Bu macera on sene sürdü, ben bu arada iki çocuk doğurdum. Böylece doktoramı 2014 yılında tamamladım. 

-Ailede kimi örnek aldınız, babanız Cengiz Kaptanoğlu’nu mu?

-Hayatta örnek aldığım birçok insan var ama babam Cengiz Bey ve annem Atiye Hanım benim temel rol modellerimden ilk ikisidir. Cengiz Bey yedi yıldızlı bir babadır ve hepimizin önünü açmıştır. Annemiz ise muhteşem kişiliğiyle hepimizi çok etkilemiştir, bağımsız bir cumhuriyettir. Daima kendi sınırlarını ve hürriyetini korur. Zarafeti ve güler yüzünü daima muhafaza eder. Eğer kadınsanız, kendinizi bir noktada ailenizden ayırıp tanımlamanız gerekiyor. O kadar şanslı bir insanım ki ben babaannem, dedem Hacı İsmail Kaptanoğlu, amcalarım Engin ve Gündüz ve sevgili halam Eser ile birlikte büyüdüm. Üstümde o kadar emekleri ve destekleri var ki, anlatmaya kelimeler yetmez.  Benim anneannem de çok bağımsız bir kadındı, dedem de özgürlükçü bir insandı. Ben çocukluğumda o kadar çok sevildim ki, adeta karakterim sevgiyle kışkırtıldı, özgüvenimi hep buna bağlarım. Evlatlarıma her zaman kendi hikayemi yazdığımı ve onlara da kendi hikayelerini yazmalarında yardımcı olacağımı ifade ediyorum. Tabii benim en büyük şansım da ailemdi. Çünkü Karadenizli aileler kızlarını çok severler ama çok da muhafazakârlardır. Benim önüme kimse çıkmadı, ben kendimi yaratmaya çalışırken kimse bana dur demedi. Dolayısıyla hepsine büyük minnet duyuyorum. Elbette ki, çok sevgili eşime de ayrı bir teşekkür borcum var. Benimle daima el ele ve yan yana durdu, hiçbir zaman desteğini esirgemedi. 

-2008 senesinde Londra’da SeaTrade Ödülleri'nde “Denizcilikte Yılın Genç İnsanı” Ödülü'nü alan ilk kişi oldunuz. Bu ödül nasıl geldi?

-Bu ödül bana IMO Genel Sekreteri Eftihimios Mitropoulos’un, İngiltere Kraliyet Ailesi’nin ve uluslararası denizcilik kuruluşlarından çok sayıda önemli ismin de katıldığı bir törende takdim edilen çok özel bir ödül. Çünkü uluslararası denizcilik camiası gelecek vaat eden genç denizcilere bu ödülü veriyordu. Benim bu ödülü almamda; Türk denizciliği içerisindeki genç jenerasyonun sesi olmamın, denizcilikle ilgili çeşitli STK’larda aktif olarak yer almamın, aynı zamanda da kendi iş hayatım ile Cass Business School’daki çalışmalarımın etkili olduğu açıklandı. Kariyerimin tam onuncu yılında aldığım bu ödül, benim için adeta seçtiğim yolun doğruluğunu ispatlayan bir onur belgesi oldu.

-Siz kaç kardeşsiniz?

-Dört kardeşiz; iki kız, bir erkek kardeşim var. Kız kardeşlerim, şirkette yarı zamanlı çalışıyorlar ve işlerini aslanlar gibi yapıyorlar, hatta birisinin lakabı Joker’dir. Onlar işin mutfağındalar, teknik çalışmalar yapıyorlar. Benim en büyük destekçim kız kardeşlerim, kuzenlerimle birlikte erkek kardeşim Cenk Kaptanoğlu’dur. Kendisi esas olarak tersanelerimizi yönetiyor, bunun yanı sıra da Kaptanoğlu Ailesi’nin bütün işlerini birlikte yürütmenin sorumluluğunu taşıyoruz. Doğal bir görev ayrımı var aramızda, ben daha çok denizcilik kısmındayım, o ise tersanelerde. Fakat daima birbirimizi yedekliyoruz. Birimiz yurt dışında veya tatildeyse, diğerimiz ikimizin de görevlerini devralıyor. Eğer ofiste böyle yetkin bir kadro olmasa, benim hem Türkiye’de hem de uluslararası denizcilik sektöründe çalışmalar yapmam mümkün olmazdı.

-Peki, Cengiz Bey aktif göreve devam ediyor mu?    

-Cengiz Bey Yönetim Kurulu’nda çalışmalarıyla bizlere rehber olmaya devam ediyor. Sektörümüzün genel işleyişi ve sorunları ile global anlamda meşgul oluyor. Babam bir iş adamı olmanın yanında gerçek bir toplumsal kişiliktir. Bizler ise bütün mutfak faaliyetlerini ve Kaptanoğlu Ailesi’nin işlerini takip ediyoruz.

-Kaptanoğlu Denizcilik olarak filonuzda kaç gemi var? Bunların işletmesi haricinde, tersaneniz daha çok tamir bakım işleriyle mi, yoksa yeni inşa işleriyle mi ilgileniyor?

-Allah’a şükür 9 tane farklı tonajlarda tankerimiz var. Grubumuz, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde üç parsel üzerinde yerleşmiş, üç yüzer havuzu bulunan iki tersanenin sahibidir. Bizim asıl işimiz tamir bakımdır. Bu alanda bir dünya markası olma yolunda çok ciddi bir mesafe aldık. Bunun haricinde yaptığımız yeni inşa projeleri de oluyor. Fakat biz ancak niş olursa yeni inşa projelerini kabul ediyoruz. 

-Tersaneniz savunma sanayi projelerine de uygun mu?

-NATO uygunluğu olan bir tersaneyiz. Bizim için milli savunma projeleri de niş iş alanlarından biri ve en önemlisi, orada da kendi ticaret anlayışımıza göre yola devam ediyoruz. Bizde dedemden kalan kurallar manzumesi vardır. Onların dışına çıkılmaz, o kurallara yeni jenerasyonlar zamanı geldiğinde eklemeler yaparlar, ancak ana kurallar asla değişmez. İşiniz uluslararası boyutta geliştikçe, bu kuralların önemini kavrıyorsunuz.

-DESAN’da tamir bakım dışında ne tarz işler yaptınız mesela

-Tersanelerimizi devraldığımız zaman, tersanemizde mevcut Danimarka’ya ihraç edilmek üzere yapılan, fakat yarım kalmış iki adet kimyasal tankeri bitirerek sahiplerine teslim ettik. Daha sonra yine kendi adımıza en modern teknolojilerle donatılmış 5 adet kimyasal tankeri kızağa koyup bitirdik. Bir tane PVS yaptık. Bir tane soylu boylu teknelerden tamir ettik, bir niş projenin kabuğunu yaptık. Spesifik projeleri seviyoruz ve bu alanda iddialıyız.

-DESAN Tersanesi'nde bugünlerde işler nasıl?

-Çok şükür tersane yatırımlarımızdan memnunuz. Büyük oranda yabancı bayraklı gemilere hizmet veriyoruz. Hizmet kalitemizin yüksekliği ile övünüyoruz. Biz her zaman denizcilikte yayılmacı bir politika uyguluyoruz, çeşitlendirme yapıyoruz. Gemilerimizde tonaj farkı vardır ve bütün yumurtalar aynı sepette değildir. Tersane de bizim bu stratejimizin bir ürünüdür. Tamir bakım dünyada bitmeyecek ve sürekliliği olan bir iştir.

Biz de dünya standartlarında, insan ve teknoloji merkezli modern tersanecilik modelimizle, ülkemiz ekonomisine katma değer ve istihdam anlamında ciddi katkılarda bulunuyoruz.

-Rahmi M. Koç, Eşref Cerrahoğlu, Tezcan M. Yaramancı ve şimdi siz… TURMEPA’ya Başkan olmak nasıl bir his? Planlarınızı, değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

-Şunu her zaman vurgulamak istiyorum: Aldığımız iki nefesten birini denizlerimiz sağlıyor. Yani iki nefesten birini karadaki ormanlara, diğerini deniz çayırları ve planktonlara borçluyuz. Bu nedenle hayati öneme sahip olan TURMEPA’nın Başkanı olmayı elbette çok önemsiyorum. Kıymetli büyüklerim, Kurucu ve Onursal Başkanımız Sayın Rahmi M. Koç ve Deniz Ticaret Odası’nın geçmişte görev yapmış tüm yöneticilerine şükran duyuyorum, seleflerim, ağabeylerim Sayın Eşref Cerrahoğlu ve Sayın Tezcan M. Yaramancı’ya, derneği bugüne taşıyan tüm yönetim kurulu üyelerine teşekkür ediyorum. Bu nöbet değişimi benim için büyük bir onur olmakla birlikte aynı zamanda da büyük bir sorumluluk. TURMEPA; önceki yönetimlerin başarılı mücadelesiyle sağlam bir yapıya kavuşmuş, etkin ve ses getiren faaliyetleriyle alanında lider bir sivil toplum kuruluşu haline gelmiş durumda. Bu örnek kuruluşu daha da ileriye taşımayı, çok daha geniş kitlelerle ve bilhassa denizcilerle buluşturmayı görev olarak görüyorum. Evet, insanımızı denizle buluşturmamız gerekiyor. Biliyoruz ki, denizle bir kere bağ kuranlar o bağı kolay kolay koparamıyor. Halkımızın çoğunluğu için maalesef deniz hala yaşamsal bir önceliğe sahip değil. Bizim hedefimiz; halkımızı da özendirecek ve harekete geçirecek olan siyasi otoritenin, kamu yönetiminin, özel sektörün ve elbette ki denizcilerimizin denizleri korumaya öncelik vermesini sağlamak.

Denizine sahip çıkmış bir topluma ve deniz kirliliği ile mücadelesini kazanmış bir Türkiye’ye ulaşıncaya kadar, hep birlikte mavi denizlere doğru kulaç atmaya okurlarınızı da davet ediyorum.

Foto: BIMCO Konsey Yönetimi Soldan sağa - Francis Sarre, Nikolaus Schües, Dirk Fry, George Macrymichalos, Sadan Kaptanoglu, Anastasios Papagiannopoulos, Philippe Louis-Dreyfus.

-Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi’ne (BIMCO) seçilen ilk Türk ve ilk kadın başkan oldunuz. Öncelikle çok tebrik ediyoruz. Türkiye için bir Türk kadınının dünya denizciliğinin çok önemli bir kuruluşunda bu prestijli göreve seçilmesi bizim için ülkemiz adına çok gurur verici. Bu konuda neler hissediyorsunuz? Yurtiçinden ve yurtdışından nasıl tepkiler aldınız? 

-BIMCO, dünyada ve ülkemizde denizcilik camiası için çok önemli, lider bir kuruluş. Şu andan itibaren BIMCO’da Gelecek Başkan, sonra Yönetim Kurulu Başkanı, son olarak da Geçmiş Dönem Başkanı olarak 6 sene boyunca dünya armatörlerini temsil ediyor olacağım. Yüz yıllık bu dev organizasyonun ilk kadın ve ilk Türk başkanı olmanın gururu ve heyecanını yaşıyorum. Bu süreçte hem ülkemde hem de denizcilik camiasında tüm paydaşlarımdan büyük destek gördüm. Çok şanslı bir insanım. Öte yandan tabii ki bu çok meşakkatli bir görev. Çünkü tecrübe, yaşanmışlık, yeni fikirler üretme, beyin fırtınası başkanlık üçgeni içinde bitmeden devam ediyor. 

Benim başkanlığım ve bana yüklenen sorumlulukla alakalı en güzel açıklamayı BIMCO’nun yeni Başkanı Anatassios Papagianopoulus şu sözleriyle ifade etti: “Şadan Kaptanoğlu’nun başkanlığı, ülkeler, cinsiyetler ve dinler arasında bir köprü oluşturacaktır.” Bu tabi çok büyük bir hedef ve büyük bir sorumluluk. Bunu ilk duyduğumda hem çok heyecanlandım hem de onurlandım. Başkanlığım her ne kadar bir ilk olsa da dünya denizciliği artık yeniliklere gebe olmalıdır. Hem değişmeli hem de değişimi sıradan kılmalı. BIMCO kendini yenileyebilen, gençlerin önünü açabilen bir organizasyon olduğu için de gençleşerek yoluna devam eden bir kuruluş.

Aynı zamanda bir Türk’ün bu göreve getirilmesi, Türk denizciliğinin belli bir olgunluğa ve başarıya ulaşmış olduğunu da gösteriyor. Ülkemiz, denizcilik sektöründe her koşulda gelişmeyi başarmış, tüm zorluklar karşısında dimdik durabilmiş bir ülke.

-2019’da göreviniz başlıyor. BIMCO öykünüz nasıl başladı?

-BIMCO’ya çok erken, Eşref Cerrahoğlu zamanında başladım ve onun adımlarını takip ettim. O zamanlar kendisi Başkan Yardımcısıydı ve bu o dönemler için çok büyük bir şeydi. Eşref Ağabey BIMCO’da çalışmaya başlamasıyla birlikte beni, Dokümantasyon Komitesi'ne aldı. Kendisi aktif görevdeyken beni toplantılara yollardı. Bu bana çok büyük tecrübe kazandırdı. Dolayısıyla bu destekler sayesinde BIMCO bünyesinde kendime yer bulmaya başladım. Çok uzun süre o bölümde kaldım. Dokümantasyon Komitesi’nde Metin Bey’in yedeği konumundayken zamanım bitti. BIMCO’da şöyle bir kural var, uzun çalışma sonrası ara vermek durumundasınız. Hem siz yenilenin, hem sizin yerinize bir başkası gelsin isteniyor. Daha sonra tekrar geri dönüyorsunuz. Ben de 10 sene kadar ara verdim. Bir süre sonra da BIMCO’ya tekrar davet edildim. O sırada BIMCO’da hizmet edenlerin süresi doluyordu. Bu sefer hem Yönetim Kurulu Üyeliği hem de Executive Komite Üyeliği için davet almıştım. Bu benim için çok büyük bir onurdu.

Oradaki sistem şöyle işliyor: Yönetim Kurulu Başkanı, Geçmiş Başkan, Gelecek Başkan, Sekreter uluslararası organlara soruyor. Örneğin; DTO’lara, armatörler birliklerine soruyorlar, “Bize kimi önerirsin?” diye. Aslında kendilerinin takip ettikleri insanlar da oluyor. Bu şekilde Yönetim Kurulu oluşturuluyor. Bazen gönüllü gelmek isteyenler oluyor. Bunun içerisinden de Executive Komite oluşuyor. Merkezi Kopenhag’da bulunan BIMCO’ya denize kıyınız yoksa bile - örneğin gemi brokerleriniz varsa - üye olabiliyorsunuz. Bu dev yapı, bütün dünya denizcilik filosunun %80’inden fazlasını kapsıyor.

BIMCO’nun yaptığı işlerin en başında dokümantasyon yer alıyor. Denizciliğin kullandığı bütün kontratları BIMCO üretiyor. Dolayısıyla bu çok önemli. Seksen ülkenin temsilcileri devasa bir masanın etrafında toplanıyor, herkes anlaşıyor ve BIMCO bunu yayımlıyor. Bugün dünya üzerinde kurulan bütün kontratlar BIMCO’da oluşturulmuştur. Tabii lokal kontratları tenzih ediyorum. Ayrıca BIMCO’nun altında yine çeşitli alt komiteler var; güvenlik, denizcilik komiteleri gibi. 

BIMCO; ICS, INTERTANKO, INTERCARGO’nun oluşturduğu yuvarlak masanın bir bileşenidir. Burada herkesin IMO’ya fikir beyan etme hakkı vardır. Bu ortak masada, tek sesliliği sağlayabilmemiz için birbirimize fikirlerimizi açıkça beyan ederiz. Bu platform için dünya denizciliğinin en üstü diyebiliriz.

BIMCO’nun farkı, bütün şirketlerin bireysel olarak üye olup, eşit haklara sahip olduğu ve kendi görüşleriyle kendilerini ifade edebildiği bir yer oluşudur. Bunun dışında üyelerine danışmanlık da yapar.

-BIMCO’da Başkanlık göreviniz başladığında neler yapmayı planlıyorsunuz?

-Adım adım gidersek, önümüzdeki iki sene için planım, öncelikle mevcut başkanı desteklemek olacaktır. BIMCO’nun yakın gelecek hedefleri şöyle: Dijital bir dünyada yaşıyoruz ve bu durum yaşamın her alanında etkisini artırıyor. Gemilerdeki otomasyon hızla ilerliyor ve bir gün gelecek, gemilerde sadece 3-5 kişi çalışacak, belki az sayıda kişi karadan birden fazla gemiyi kumanda edecek. Biz BIMCO olarak önümüzdeki dönemde bu konulara yoğunlaşmak istiyoruz.

Önümüzde çok zor ve ilginç yıllar var. Mesela şu anda gündemde “balast water” var. İnanılmaz bir dijitalizasyona gidiyoruz, her şeyin çok süratli değiştiği bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla denizciliğin buna uyması da oldukça önemli. Önce bütün organizasyonların bunlara ayak uydurması gerekecek, benim önümde gördüğüm en büyük problem bu. Herhalde dünyanın en büyük denizcilik krizini de yaşamaya devam ediyor olacağız, şu an onun bitişini de göremiyorum. Evet, düzelme emareleri  var, ancak bütün düzelme emarelerinde altta bir dipnot oluyor; “gemi ısmarlanmaması koşuluyla”... O da bizi şuna getiriyor; dünyada bir ulaşılabilecek gemi kapasitesi varken, denizcilik düzelse bile dairesel dönüşümler dediğimiz sirkülasyonlar çok kısa sürecek demektir. Bunun, denizciliğe kendisini toparlayacak zaman bırakacağını düşünmüyorum. Bırakın ekonomik yenilenmeyi, kendilerini yenilemeye dahi zaman olduğunu düşünmüyorum. Şu an bizim yaşadığımız şey, içerisinde bir ikilemi barındırıyor. Ya yeni veya tamamen eski bir şeylere doğru gidiş olabilir, sektör bir şeylere gebe ve bunun sancısını yaşıyoruz. Kuru yükte bir düzelme görüyorsunuz. BIMCO’nun çok güzel bir projesi var “road to recovery”; bunun düzelmesiyle kuru yük de düzelecek ama en alttaki dipnot her zaman umutlarımızı kısırlaştırıyor.

Şimdi çözüm aramaktan çok proaktif olma zamanı. İçinde bulunduğumuz yüzyıl bunu gerektiriyor. O nedenle sadece bugünü kurtarmak değil, bugünü kurtarırken yarına da tohum ekmek gerekiyor. 

-Hobileriniz var mı ve bunca faaliyet arasında hobilerinize vakit ayırabiliyor musunuz?

-Benim hâlihazırda en büyük hobim kesinlikle okumak. Şu sıralar “Kafka Okur” diye bir edebiyat dergisini çok severek takip ediyorum. O da iki ayda bir çıkıyor, yarısını bir ay, kalan yarısını da öbür ay okuyorum ki bitmesin. Aynı zamanda tarihe de çok meraklıyım, şu anda John Freely'nin “At Üstünde Fırtına - Anadolu Selçukluları” adlı kitabını okuyorum ve herkese tavsiye ederim. Onu okursak şu an dünyadaki politik yapıyı ve Türklerin mücadelesini çok daha iyi anlayabiliriz, diye düşünüyorum.

Bunun dışında yüzmek başlı başına bir hobimdir. Bir süre muhtelif objelerin koleksiyonlarını yaptım. Bunlar arasında 19. yüzyılda üretilmiş turkuaz renkli opalin koleksiyonumu çok severim. Şimdilerde beklemedeyim, çünkü hobilerimi çocuklarımla birleştirmek istiyorum. Onlarla yaşadığımız zamanı artırarak bunun bir maceraya dönüşmesini istiyorum. Çocuklarım müzik konusunda oldukça yetenekli. Büyük  kızım piyano, küçük kızımsa gitar çalıyor. Eşim de sanat konusunda çok yetenekli.

-Kaptanoğlu Ailesi olarak eğitime destek verdiğinizi ve bu konuda hayır çalışmaları yaptığınızı biliyoruz. Bu çalışmalarınız devam ediyor mu?

-Ailece, hayır işlerinin bir gösteriye dönüşmesinden pek hoşlanmayız. Bu ülkenin toplumsal sorumluluklar taşıyan bir ailesi, bir şirketler grubu olarak, bu alanda üzerimize düşeni yapmaktan kaçınmıyoruz. Elbette eğitime katkı kutsal bir görevdir. Eğitim kurumlarına ve tahsil yapan gençlerimize destek vermeyi sürdürüyoruz.

-Son olarak dergimizi nasıl bulduğunuzu da merak ediyoruz açıkçası.

-Sektörün nabzını tutan bu dergiyi çok beğeniyorum. Gerçekten en içten dileklerimle tebrik ederim, aynı çizgide devam etmenizi dilerim.

-Çok teşekkür ederiz.

Editör: TE Bilişim