Statü Gemi Kiralama ve Ticaret Limited Şirketi Genel Müdür'ü Bülent Dandin: Kurumlar ayakta kalmak ve ileride büyümek için orta vadede “ hızlı balık mı ,büyük balık mı?’’ tercihlerini, “hızlı balık” lehine kullanarak büyüklüklerinden dolayı sistemi hantallaştıran safralardan bir an evvel kurtulup, sistemin hızlanmasını sağlayan tedbirler alarak bu krizde başarılı olacaklardır.

Bülent Bey öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?


Ben 1983, İTÜ Yüksek Denizcilik Okulu mezunuyum. Denizciliğe 1979 'da başladım diyebiliriz. Ailenin ilk denizcisiyim aynı zamanda.

1979’dan bu yana denizcilik sektörünün içindesiniz. Peki Statü Denizcilik nasıl kuruldu? Kaç yılında kuruldu?

Statü Denizcilik, 1997 yılında benim tarafımdan kuruldu. Kaç yıl oluyor,13 sene.13 senedir devam ediyoruz. Tabi bundan öncede denizde çalıştım, sonra karada bir takım çalışmalarım oldu; acentecilik, kiracı brokerlığı.Gemiciliğin kara kolunda da çalıştım; yani 3-4 değişik kurumda çalıştım. 1997’de de karar verdik ve kendi şirketimizi kurduk. İngiltere'de gördüğümüz bir sözcükten esinlenerek şirkete adını verdik. “Planımızı değiştiririz, ama konumumuzu asla” diyordu, ve bizde buna “Hizmet kalitemiz ve servisimiz değişmez!” anlamını yükledik.

Kendi şirketiniz bünyesinde de çalışmış olduğunuz alanları birleştirdiniz.Şu an ağırlıklı olarak hangi alanlarda faaliyet gösteriyorsunuz?


Gidişat armatörlüğe doğru yöneldi ve şu an ki ana işimiz armatörlüğe dönüştü. Armatörlük, bunun yanında operatörlük yapıp, her ikisini de aynı çatı altında devam ettiriyoruz.


Gemi kiralama işiniz de var.


Evet, bütün hepsi bünyemizde; gemi kiralama, gemi işletme.

Şu an şirketinizin bünyesinde çalışan  kaç kişi var?

Fiili olarak ofiste 25 kişi, ofis dışında 5 ve toplamda 30 kişi çalışıyor. Bunların dışında gemide çalışan personel var. Denizde çalışan personel sayısıyla bu rakamlar değişiyor.120’ye yakın kişi de şu an denizde çalışıyor.

Statü Denizcilik bünyesinde mevcut kaç adet geminiz var?

Şu an kendi bünyemizde 8 tane gemimiz mevcut. Dönem dönem değişiyor sayılar. Kiramızda da, şu an itibariyle 11 tane gemi var.

Sizce 2008 yılında yaşanan kriz, denizcilik sektörünü hangi alanlarda, ne şekilde etkiledi?

2008 sonrasında ne oldu? Geçmişten gelen halen mevcut sıkıntılar var. Bu sıkıntılardan biri yaşlı tonajın mevcudiyetidir. Maalesef uzun döneme yayılı kredi borçlarından dolayı hurdaya gönderilememektedirler. Kredi borçlarını ise ödeyememektedir. Yatırım için 2008 öncesi fahiş fiyatlarla gemilerin alınması, bunlarında kredi olanaklarıyla alınması ve hala kredi borçlarının olması yüzünden sistem kilitlendi. Yaşlı tonajında elden çıkamaması ve hala kredi borçlarının olması sistemi çıkmaza soktu. Sonuç olarak bölgemizde arz-talep dengesi yük lehine devam etmektedir.

Yaşlı tonajın piyasadan çekilememesi, Türk Coaster armatörlerinin çoğunluğunun Akdeniz-Karadeniz çanağının dışını yok sayıp yeni marketlere çekimser kalması, bölgemizdeki yük/tonaj dengesizliği nedenleriyle ve navlun piyasasındaki yükselişin 2008 ve öncesindeki değerlerinden halen çok uzakta olması, bir de yeni gemi yapım maliyetlerinde düşüşün pek değişmemesi tersaneleri kilitleyen bir fiili durum yaratmıştır.

2008 yılı kriz dönemi ve sonrasından bahsedersek; krizin etkilerinden denizcilik sektörü nasıl etkilenmeden kurtulabilir? Bu yaşanan kriz dönemi, sizce de denizcilik sektörü için bir avantaj olarak değerlendirilebilir mi?

2008’in son çeyreğinde adeta depremi andıran kriz, armatöre şu özdeyişi hatırlattı: “Teknen varsa kıçında, tarlan varsa içinde,işin varsa başında olmalısın.” 2008'de durumun kötüye gideceğini, daha berbat olacağını söylemiştim. Bu bir bakıma da gerçekleşti. Bu tabi ki insanlara şunu hatırlattı; işletmeler daha effective çalışmaya başladılar. Bu şu demek: artık gemilerine daha iyi bakmaya başladılar. Tabi ki kurallara da uyarak. Madem marketi biz değiştiremiyoruz, biz kendimizi değiştireceğiz şeklinde bir değişim yaşandı. Evet, en azından gemilerin limanlarda kalış sürelerini azaltacak port sea engellerini, claslara uyumları; bunları yerine getirerek tutuklamalar, detentionlar daha azaldı. Dolayısıyla gemilerin ticari hayatları, ticari süreleri daha da uzadı.

Piyasa günün sonunda düzelecektir. Bu süreci, işletmeler formatlarını değiştirerek geçireceklerdir. Bu format büyüyerek değil, hızlanarak olacaktır. Bir başka deyişle, kurumlar ayakta kalmak ve ilerde büyümek için orta vadede “Hızlı balık mı, büyük balık mı?” tercihlerini “hızlı balık” lehine kullanarak, büyüklüklerinden dolayı sistemi hantallaştıran safralardan biran evvel kurtulup, sistemin hızlanmasını sağlayan tedbirler alarak yapacaklardır.

Bu nasıl gerçekleşecek? Yani hızlanmak derken daha açık bir şekilde ne söylebilirsiniz?

Bu nasıl olacak, her şirket kendi içinde çözüm bulacak. Sistemin hantal yönlerinden kurtulacak. Örneğin gemi olarak düşünürsek, 10 gemi bazında mesela; eğer borçluysa 3 tanesini ilerde tekrar tamire sokarım yerine işte bu gemileri elden çıkaracak. En azından operasyonel costları düşürerek, onlarında enerjisini harcamamak gibi de görebilirsiniz. Bu ne olur personeli daha effektive çalıştırmak diye olabilir. Bunu her şirketin kendi bünyesinde bir takım çözümler bularak yapması gerekir.

Peki bu kriz döneminde özel işletmelerin yanı sıra devletin ne gibi çalışmaları olmalı? Kurumların aldığı tedbirleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Baktığımızda denizciliğin tüm birimleri; Deniz Ticaret Odası, dernekler, çıkışa yönelik seminerler vermekte, projeler üretmektedir. Hatta yıllardır yapılaşamamış brokerlar derneklerini oluşturup herkesi iş başına davet etmeleri umut verici gelişmeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ben şöyle düşünüyorum ki, bizim şanslı olduğumuz bir bakanlığımız var. Şu an işini çok iyi bilen yetkililerimiz var. Onlar mevzuat bazında çalışmalar yapabilir. Bunlarla ilgili de çalışmalarının olduğunu duyuyorum, gözlemliyorum. Orda bizim aleyhimize bir sorun olduğunu zannetmiyorum. Yani dünya genelinde bir kriz bu. Tabi hükümetinde bununla ilgili çalışmalarının olduğunu da  ve bunun fazlasıyla ciddiye alındığını da biliyorum. Ama, mamafih onlarında yapabilecekleri sınırlı. Yani konjonktürün düzelmesi lazım, konjonktür düzelmeden, bu işin içinden sıyrılmak zor.

Peki, şu an da ki duruma iyimser bakıyorsunuz. Bu duruma dünya ölçeğinde bakarsak, Türkiye’deki gemicilik sektörünün iyileştiğini, geliştiğini söyleyebilir miyiz?


Denizcilik Müsteşarlığı’nın ilgili kurumlarının yakın takibi ve bahsi geçen kurumların aktif olarak devreye girmesi ile gemi işletmecilerinin daha fazla bilinçlenmesi umut verici gelişmelerdir. Bu vesile ile gemilerin uluslar arası standartları konusunda büyük ilerleme kaydedilmiştir. Büyük oranda PSC kontrollerinden dolayı gerçekleşen gemilerin alıkonulması ve zaman kayıpları minimize edilmiştir. Bu sayede gemilerin optimum verimlilik çalışmalarının da etkisi ile markette bir önceki yıla göre düzelme görülmüştür.


Şimdi şöyle ki, hükümetin dış politikasına baktığımızda ticari ağırlıklı ve bölgesel bir ticaret aktivitesinin geliştirilmesi üzerine kurulu. Türk girişimcisinin çok ciddi bir şekilde yatırımlarını yönlendirmesi, pazar arayışlarının sürekli devam ediyor olması bunlarda umut verici bir vakalar. Bakıyorsunuz vizeler kalkıyor, ticari ilişkiler artıyor. Yani yıllardır unuttuğumuz komşularla yeni bir iş potansiyeli doğuyor. Bunlar doğal olarak bize yansıyacak şeyler. Bunlardan yararlanacağız ve pozitif bakıyorum bu anlamda.


İlerisi için umudumu arttıran en önemli parametreler ise; işletmelerin daha fazla bilinçlenmesi, yetişmiş kalifiye insan gücünün artması, Türkiye’nin hükümet ve özel girişimcisinin bölgesel ekonomilerde aktif girişiminin ve yatırımlarının olması ve bakanlığın aktif şekilde sorunlara eğilip çözüm aramasını gösterebilirim.

 

 

 

Teşekkürler. Sizin gemilerinizin de bilindiği üzere çok özel isimleri var. Bu isimleri neden koyduğunuzu, bu isimleri koyarak nasıl bir duruş sergilemek istediğinizden bahseder misiniz?


Ben, Türkiye’de milliyetçiliği şu şekilde algılıyorum; iş yaratan, istihdam yaratan girişimci insanlara diyorum. Diğer bir deyişiyle, benim için milliyetçilik kavramını böyle görüyorum. İşte onun için yakın tarihimizdeki objeler, tepeler, işte Kurtuluş Savaşı’ndaki tepeler ilgimi çekti. Onları tekrar gündeme getireyim istedim. Herkes ansın şeklinde Kocatepe, Adatepe, Çınartepe gibi tepelerin isimlerini kullandım. Daha sonra, Atatürk’e kendi yakın çevresinin takmış olduğu; Sarı Zeybek, Sarı Paşa gibi o isimleri de uyguladım. En sonunda da dünyaya mal olmuş bir devrimci var: Che. Che Guivenera’nın “Che”sini kullandım.

 

Daha önce Che ismini bir gemide kullanan olmamış mı? 

 

Daha önce Che ismini veren yok. Che benim için şeyi ifade ediyor: değişim. Değişimi ifade eden bir kişilik. Bir daha gemim olursa adını Gandhi koyacağım. Uluslararası bir obje, bir  kişilik olarak ismini verebilirim herhalde, diye düşünüyorum. Şu an da bilmiyorum.

 

Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Deniz Fenerleri Sempozyumu’nda Statü Denizciliği gördük. Sempozyumun sponsorlarından biriydiniz. Denizcilik kültürüne katkılarınızdan bahsedebilir miyiz? Statü Denizciliği başka hangi alanlarda görüyoruz? Örneğin Ali Soysal’ın kitaplarından birine sponsordunuz?

 

Daha çok yayımlara destek veriyoruz. Yayımlar ilgimizi çekiyor.  Neden? Kalıcı olduğu için, bir de gerçekten bu kitapların ticari amaçları yok. Hibe yoluyla dağıtıldığı için sponsora ihtiyaç var ve ben yayımlara destek veriyorum. Bundan önce de Ali Bey’in kitaplarını; bir iki tane daha kitabını bastırdım.

 

O zaman şunu söyleyebiliriz, denizcilik kültürüne katkılarınız devam edecek?

 

Yani, evet. İlginç, cazip ve yararlı projeler olursa neden olmasın. Emek verilmişse seve seve destek olmaya çalışırız.

 

Bunun dışında bu akşam düzenleyeceğiniz küçük organizasyondan bahseder misiniz? Denizcilik sektörünü biraraya getirmeye yönelik organizasyonlarınızdan biri mi?

Bu akşam YDO 83’lüler toplantısı. Bu sefer, spesifik olarak arkadaşlarımı çağırayım dedim.  Bizim dönemin mezunlarını, yani 83 mezunlarını çağırıyorum. İnşallah 20-30 kişi olucaz. Bir araya gelicez. Çoğu aynı sektörde çalışıyor.

 

Statü Denizcilik’in ilk kuruluşundan bu yana neler değişti? 97’den bu güne bu hedeflere ulaşıldı mı?

 

97’de hedeflerimiz vardı, hayallerimiz vardı. Bu hedeflere ulaştık diyebilirim. Şu an, bulunduğumuz noktadaki hedef ise: kalıcı olmak. Kalıcı olmak mı? Tükiye’nin bir çok dalda geri bırakıldığı her sektör için geçerli bir hedef. Biz, bu sektör içinde birşeyler, bir duruş gösterebilirsek eğer, sektörde yeni başlayan diğer arkadaşlara, sektör mensuplarına da örnek olabiliriz. En büyük şey bu, en büyük değer bu.


Teşekkürler.

 

Editör: TE Bilişim