Deniz hayattır, denizci olmak bir rüya

Gerçekleşen rüyayla denizde geçen 40 yıl

Mahmut Karaman 1983 yılında Denizcilik Yüksek Okulu Makine bölümünden mezun oldu. Meslek yaşantısına Deniz Nakliyatta başladı. Sonrasında TDİ Denizyolları gemilerinde çalıştı. Kısa dönem kimyasal tankerler "Polisan I" ve "Polisan II"de başmühendislik yaptı. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 2005-2006 yıllarında ıTÜ Denizcilik Fakültesi Mezunları Sosyal Yardım Vakfı Başkanlığı'nı yürüttü. 1993 yılından bugüne avukat olarak deniz hukuku alanında çalışmaktadır.  Mahmut Karaman'ın denizci, hukukçu ve sivil toplum örgütlerinde yöneticilik kimlikleriyle ön plana çıkan yaşantısı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

  • Sohbetimize, sizi özellikle denizci yönünüzü tanıyarak başlamak isteriz.

Ben Sinop'ta doğdum; 1962 Eylül'ünde. Ailemde denizci \ yoktur, ama ben denizde doğdum: denizde büyüdüm diyebilirim. 70'li yılların Sinop sahil şeridinde geçen çocukluğum ve 6,5 metrelik kıç ayna kayığımız bana denizi sevdirip kendisine tutsak etmeye yetti de arttı bile. Yüzmeyi öğrendiğim yaşı hatırlamıyorum, kayığımızı bana 9-10 yaşlarında teslim ettiler ve ben Karadeniz'in ne zaman ne yapacağı belli olmayan denizlerinde kadınlı, çocuklu aile yakınlarını gezdirme sorumluluğunu alarak denizci oldum. 40 yıldır da hiç uzaklaşmadım, Aynı yaşlarda Sinop Yelken Kulübü'nde yelken öğrendim. Optimist ve Pirat sınıfı yelkenler kullandım. 1995-96 yıllarında 94.9 Açık Radyo'da Türkiye'de ilk defa, her hafta canlı olarak "açık ama sakin deniz" isimli bir program yaptım. Denizden denizcilerden bahsettim. Onlarla birebir sohbetler yaptık. Sualtı arkeolojisini, Viking gemilerini anlattım, tarihe mal olmuş fenerleri, gemileri anlattım. Şimdi ise denizciliğe 16,5 metrelik "Amazon" isimli yelkenlimle devam ediyorum ve sualtı fotoğrafçılığıyla ilgileniyorum. Meslek olarak da deniz hukuku alanında avukatlık yapıyorum.

Küçük metrelerle ifade edilen teknelerle süren bu amatör denizcilik hayatımın 1981 'le 1993 yılları arasındaki dönemi ise, kuru yük gemileri, kimyasal tankerler ve yolcu gemilerinde profesyonel denizcilikle geçti. 12 yıl gemilerde deyim yerindeyse dolu dolu çalıştım. Sintinede patlayan kızgın fuel oil devresine façuna da attım, stajyerken, gavernörü arızalı "Gazi Osman Paşa" gemisinde Biskay Körfezi'nde fırtınalı
havada makinenin devrini ayarlayarak gavarnör vazifesi de gördüm. Yolcu gemileriyle yüzden fazla sefer yaptığım İzmir- Venedik hattında unutulmaz anlar da yaşadım. Denizin ve denizciliğin olabildiğince zorluklarını yaşadım; ama bir o kadar da keyfini ve insanlarla dostluk ve kader birliği yapma yönlerini de tattım. Zaten denizcilik de bu değil midir?

  • Yüksek Denizcilik Okulu'na girmeye nasıl karar verdiniz, neden denizciliği tercih ettiniz?

Mahmut Celal KaramanAz önce bahsettiğim başlangıç hikayesi benim denizci olmaktan başka düşüncemin de, şansımın da olmadığını ortaya koyuyor zaten. Denizcilik okulunu seçme hikayem de Sinop Yelken Kulüp'te başlar. O yıllarda Sinop'ta özellikle benim yaşadığım mahallede neredeyse tüm çocuklar önce optimistle yelken yapmaya başlar sonra pirat sınıfına geçerlerdi. Özellikle optimistte Türkiye şampiyonları hatta milli takım yelkencileri çıkartan bir ildi Sinop. Işte o çevrede sevgili ağabeyim Ali Vehbi Üstün ve Ziya Koyuncuoğlu ile arkadaşlığımız oldu. Ali Vehbi Üstün bizden önce YDO'ya girdi. Süreç başlamıştı, Ali Vehbi Ziya'yı, Ziya beni, tabir yerindeyse YDO'ya girmeye mecbur etti. Ablamın eşi Erol Karaman da 1960 makine mezunudur. Ondan doğrudan dinlediğim okul ve meslek anıları, bende bu okula ve mesleğe karşı adeta kurtulması imkansız bir çekim gücü yarattı. Bu öyle bir çekim gücüydü ki, başka bir okulu, başka bir eğitimi gereksiz ve anlamsız görme algılaması düzeyindeydi adeta. Ben de etkileme konusunda tabii ki boş durmadım ve ilkokul 1. sınıftan lise son sınıfa kadar aynı sınıfta okuduğum Hasan Kuruoğlu'nu ikna ettim ve o rüzgarla biz 1979 Sonbaharında üniversite sınav sonuç kağıtlarını alıp İstanbul’un yolunu tuttuk.

Hasan'la ilkokulda başlayan sınıf arkadaşlığı böylece yüksekokul yıllarında da kesintisiz devam etti.

  • Yüksek Denizcilik Okulu'nda eğitim alırken yaşadığınız unutamadığınız anılarınız mutlaka olmuştur.

Aslında okula başlamadan, daha kayıt aşamasında bizim maceralarımız da başladı. Şimdi anlatacağım okula kayıt sırasında yaşadığım olay, bu olaydan 4 yıl sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kayıt yaptırırken yaşadığım başka bir olayla örtüştüğünde, inanılması gerçekten güç bir tesadüfü ortaya koymakta.Mahmut Celal Karaman

1979 yılında kayıt için Hasan Kuruoğlu ile birlikte okula, Ortaköy'e geldik. Hatırlanacağı üzere okula sadece puan la girilmiyor, birçok sportif sınavdan geçmek ve sağlık kurulu raporu almak gerekiyordu. Sınavlar sorun olmadı, ancak o günlerin İstanbul’unda sağlık kurulu raporu almakta çok zorlandık. Hep bir şeyi eksik yapıyorduk. Raporun tamamlanması günler almıştı ama nihayet sağlık raporunu almıştık. Sonra sıra okulun istediği belgelerin tamamlanmasına gelmişti. Bu belgeleri toparlamak için her seferinde yeni bir şey söylendiği için birkaç kez Sinop'a gidip belgeleri getirmemiz gerekti. Sonunda artık her şey tamamlanmıştı. Kaydımızı yaptırıp Sinop'a dönecektik. O dönemi yaşayanların hemen hatırlayacağı üzere, okulun öğrenci işleri müdürü bir Seniha Ablamız vardı. Tam işlemler bitti zannederken Seniha Abla bizi çağırdı ve muhtarlık ikametgah senedinin 3 tane olması gerektiğini, oysa bizim 2 tane getirdiğimizi, bu nedenle kaydı yapamayacağını söyledi. Biz doğal olarak hemen nasılolsa 2 tane var okul açıldığında geleceğiz 1 tane daha Sinop'tan gelirken getirir tamamlarız dedik. Seniha Abla buna çok sert tepki gösterdi. "Bakkaldan Sana yağı mı ayırtıyorsunuz; böyle eksik belgeyle sizi okula kayıt falan etmem" diyerek bizi azarlayarak gönderdi. (O dönemde ülkede margarin yoktu. Torpilliyseniz ismi 'Sana'olan margarini ayırtıp, kuyruğa girmeden, el altından alabiliyordunuz.)

Mahmut Celal KaramanVelhasıl biz, şimdi çok kolay ifade edemeyeceğim duygular içerisinde, 15 saat karayolu ile Sinop'a gittik, eksik ikametgah belgesini tamamladık ve aynı gün dönüp okula kaydımızı yaptırıp tekrar Sinop'a döndük.

Bu hikaye bu haliyle kayda değer bir anı mıdır, bilmiyorum ancak aşağıdaki hikayeyle birleşince ortaya şöyle bir anı çıkıyor.

1983 yılında Denizcilik Yüksek Okulu'nu bitirmiş aynı yıl Hukuk Fakültesi'ni kazanmıştım. Kaydımı yaptırmak üzere istanbul Üniversitesi'ne gittiğimde, bir yüksekokul bitirenin ikinci bir yüksekokul veya fakülteye girebilmesi için öncelikle askerlik yapması gerektiğini bu nedenle kaydımı yapamayacaklarını söylediler. Bu kural; tüzük, yönetmelik gibi kolay aşılamayacak yazılı bir kurala da bağlıydı. Durumu kabullenip çaresizlik içerisinde öğrenci işleri bürosundan çıkarken öğrenci işleri müdürü Seyhan Bey, durumuma üzülmüş olacak ki, beni geri çağırdı. Bir çözüm bulur umuduyla son çare olarak fakülte sekreterine gönderdi. Fakülte sekreteri Ali Rıza Bey isminde, ilk izlenimime göre çok pozitif, bir insandı. Benim hikayemi ve derdimi dinledikten sonra, "Sen Yüksek Denizcilik Okulu'nda okudu m diyorsun peki Seniha Hanım'ı tanır mısın?" diye sordu. Tabii ki, benim Seniha Hanım'ı unutmam mümkün değildi. "Tanırım, çok iyi tanırım" dedim olumlu olumsuz bir yorum eklemeden. Bunun üzerine Ali Rıza Bey; "Seniha Hanım benim ablam olur. Onun ruhuna şad oku, senin kaydını okula yapayım" dedi ve hemen de bir formül bulup kaydımı yaptı.

iki farklı okula kayıt aşamasında, aynı konumda iki kardeşle yaşadığım, birincisi çok kolayken aşamadığım, ikincisi neredeyse imkansız iken aşabildiğim hayatımı bütünüyle de etkileyen bu hoş tesadüfü hayatım boyunca hiç unutmadım.

  • Yüksek Denizcilik Okulu'ndan mezun olduktan sonra neden hukuk eğitimi aldınız? Bu aşamaları ve meslek yaşantınızı bizimle paylaşır mısınız?

Mahmut Celal KaramanHukuk eğitimi almak, hukukçu olmak benim hayalim de, idealim de değildi aslında. Okulun 1981 yılında Deniz Kuwetlerine bağlanmasından sonra ortaya çıkan, doğal bir istek oldu hukuk okumak. 3. sınıfa geçmiştik, malum herkesin bildiği zorunlu göç günleri başladı. Bizi Tuzla'ya askeri okul düzenine aldılar. Ortaköy'deki öğrencilik yılları başlarken bitmişti. Akademik eğitimden fazla askeri eğitim ağırlıklı o günler, benim üniversite okuma hevesimi kamçıladı. Sosyal bir alan olan hukuk okumak istedim. Denizcilik okulundan mezun oldum. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandım. Ancak olavh kayıt sürecinden sonra ilk yıl okula hiç devam etmedim. Çünkü Yüksek Denizcilik Okulu'ndan mezun olur olmaz atandığım Deniz Nakliyat Gençlik Gemisinde, muhteşem geçen meslek hayatım ilk yıl Hukuk Fakültesi'ni boşlamama neden oldu. Ertesi yıl yedek subay olarak istanbul kurası çekip Ulaştırma Komutanlığı'na bağlı Eceabat gemisine çarkçıbaşı olarak atandım. O yıl bir yandan askeri gemide 22 yaşında çarkçıbaşılık yapmanın keyfini ve gururunu yaşıyor, diğer yandan Hukuk Fakültesi'nin derslerine giremesem de en azından sınavlarına girebiliyordum.

Askerlik bitti, ben çok şükür Hukuk Fakültesi'nde 2. sınıfı yarılamıştım. Sonra günler süren bir kararsızlık dönemi yaşadım. Ya hukuk eğitimine devam edecektim ki, bu durumda uzak sefere gidemezdim. Ya da hukuk eğitimini yaptığım kadarıyla yetinip kesecek ve uzak sefer yapan gemilerde çalışacaktım. Bu ikinci ihtimal daha kuwetliydi. Çünkü ben Hukuk Fakültesi'ne diploma almak ve avukat olmak üzere başlamamıştım. 2 yıl hukuk okumak ve temel hukuk dersleri almak beni, aslında başlarken amaçladığım, hedefe ulaştırmıştı. Bu duygular içerisinde Sohtorik Grubu'na başvurdum.

Beni İtalya Savona'da personel değiştirecek olan "Ocean Transporter" gemisine atadılar. Ehliyet, pasaport hepsini şirkete teslim ettim. Uçak bileti dahi alınmıştı. Fakat yolculuktan bir gün önce keskin bir karar değişikliğiyle gemiye gitmedim. Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne girerek hukuk eğitimine devam etmeye karar verdim. Sonrası, çoğunluğu Samsun Feribotu olmak üzere Ankara ve İskenderun Feribotlarıyla 7 yıl boyunca ızmir - Venedik hattında çalıştım. O sürecin ilk 3 yılında Hukuk Fakültesi de bitti.

  • Okul bitince hemen avukatlık yapmaya başladınız mı? Geçiş zor olmadı mı?

Olmaz mı? Ben 1989 yılında Hukuk. Fakültesi'ni bitirdikten sonra 1993 yılına kadar cesaretimi toplayıp avukatlığa geçiş yapamadım. Çünkü gemide başmühendislik düzenini bırakıp karada stajyer avukatlık pozisyonunu kabullenmek kolay değildi. Günler bu duygular içerisinde geçmekteyken 1991 yıllarının son aylarında İtalya limanlarına düzenlenen bayram özel seferinde Kapt. Gündüz Aybay'la tanışma fırsatım oldu. Sayın Hocam beni avukatlık yapmaya teşvik etti; etmekle de kalmadı kendi bürosunda çalışmaya davet etti. Böylece 1992 yılında Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nden ayrıldım. Artık Aybay Hukuk Bürosu'ndaydım. Hem staj yaptım hem de avukatlık mesleğine alışmaya çalışıyordum. O gün bu gündür tam 17 yıldır deniz hukuku alanında çalışıyorum. Şu an "Karaman Hukuk Bürosu" adı altında çok başarılı 7 avukat arkadaşımla birlikte mesleğe devam ediyoruz. Büromuz bu yıl "Global Finance" isimli Ingiltere orijinli bir dergi tarafından "Best Shipping Team" en iyi deniz hukuku ekibi seçildi. Böylece kendisine çok şey borçlu olduğum rahmetli Kapt. Av. Gündüz Aybay'dan aldığım bayrağı iyi yerlere taşımış olduk.

  • Biraz da aile yaşantınızdan, bizim de tanıdığımız küçük kızlarımızdan bahsedebilir misiniz?

Onlardan bahsetmesek bu röportaj eksik kalırdı; çünkü onlar isimleriyle ve yaşadıklarıyla tam denizciler. Derin 5 yaşında; isminin Deniz, Derya veya Derin olmasından başka şansı yoktu zaten. Derin, isminin ve babasının beklentilerinin fazlasıyla hakkını verdi. Daha 2 aylıkken ve Nisan ayında Gôcek'te can yeleğini giydirip attık denize. Etraftan tepkiler çok sert oldu tabi. 3 yaşında yüzmeyi öğrendi. Şimdi 5 yaşında, tekneyle kıçtan kara manevrası yaparken kıyıya yüzerek halat götürüp bağlıyor.Alize ise 2 yaşında. ismini ablası Derin koydu, o da şimdiden denize tutkun. Doğduğundan beri deniz üzerinde ve yüzmeyi öğrenmek üzere.

  • Denizciliğin dünü ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kıyaslama yapabilir misiniz?

Denizciliğin bizim son yıllarına yetiştiğimiz dönemini tarif etmek gerekirse; her bakımdan daha rafineydi ve herkesin birbirine saygı ve sevgi duyduğu bir ortam vardı. Meslek sorumluluğu ve ciddiyeti inanılmaz düzeydeydi. İyi denizci olmak, mesleği layıkıyla yapmak çok önemsenirdi. Denizciler arası dayanışma ve sevgi bağı ise inanılmazdı. Bence bizim yetişmediğimiz daha eski dönemlerde bu tablo daha belirgindi.

Ikinci Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde, Atlantik seferi sırasında denizcilerin dayanışması için dernek kurmuş ve yaşatmış değerli büyüklerimizin fedakarlığı ve çalışkanlığı demek istediğimi anlatmaya yeter sanırım. O gün bu gündür heyecanlarını hiç yitirmeden kalbi denizcilik camiası için atan ağabeylerim; Sayın Kapt. Namık Assena ve Sayın Kapt. Refik Akdoğan'ın huzurunda saygıyla eğiliyorum. Birlikte uzun yıllar sivil toplum örgütlerinde beraber çalıştığım bu camianın menfaatlerini herşeyden, kendi menfaatlerinden, aile yaşantılarından önde kabul eden sevgili hocam Gündüz Aybay, sevgili ağabeyim ılhan Önerdem için de Allahtan rahmet diliyorum.

  • Yüksek Denizcilik Okulu geleneğinin devamı olan İTÜ Denizcilik Fakültesi öğrencileri ve yeni mezunlar için öğütleriniz olabilir mi?

Genç kardeşlerime tabi ki tavsiyelerim olacak. Meslek gelişiminde ilk yıllar çok önemlidir. Öğrenmeye ve kendilerini geliştirmeye çok önem vermeliler. Günlerini boşa geçirmesinler. Kendilerine kısa, orta ve uzun vadeli hedefler koysunlar. Kısa vadeli hedeflerin başarılması otomatik olarak orta ve uzun vadeli hedefe götürecektir onları zaten. Sevmeyi ve sevilmeyi, dostluğu çok önemsemek gerek, sivil toplum örgütlerinde nefer olmak gerek. Sevgili kardeşlerim, meslek yaşantılarıyla beraber, doğayla. sanatla bağlarını kopartmasınlar, mutlaka birkaç alanda hobi edinsinler. Bilgisayar başında geçirilen günleri hobi olarak görmüyorum. Bilgisayar, internet tutkuya dönüşmemeli, ölçü kaçırılmamalı. O zaman hayatın birçok rengi ve tadı ıskalanabiliyor,unutulmasın.

Editör: TE Bilişim