‘Bombanın üzerinde oturuyoruz’

İstanbul Boğazı’nda sadece temmuz ayında iki gemi kazası oldu. Boğaz’da artan trafiğe dikkat çeken yalı sakini Demet Sabancı Çetindoğan, “Yetkililer harekete geçmeli. Boğaz’da yaşayan insanların hakları ve güvenliği sözkonusu. İnsanlar risk altında” diyor

Demet Sabancı Çetindoğan’ın Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunan sofraları diller destan. Yalının rıhtımında yediğimiz yemekte önümdeki ekmeğin üzerinde ismimin baş harfi vardı. Güllü lokumlu dondurmayı kalın sapına sıcak su doldurulmuş bir kaşıkla ikram etti. Özel misafirlerine çayı fotoğraflarının basılı olduğu poşetlerle ikram ediyor. İsimlik görevi gören peçeteler ise şef şapkası şeklindeydi.

Boğaz’ın iki yanına dizilmiş irili ufaklı 640 yalımız var. Yüzyıllık tarihleri olan bu yalılar milli servet değerinde. İstanbul’un tanıtım yüzü... Boğaz’da arabayla ya da tekneyle gezintiye çıkanlar iki yanlarından geçip giden yalıları izlerken masal diyarlarına giderler, türlü hayaller kurarlar... Hele bir de o yalının içindeyseniz... Yavaşça ufka yaklaşan güneş, eline fırçasını alıp Boğaziçi’ni gerçeküstü renklere boyarken bu mucizeyi bir yalının balkonundan yüzünüzde meltemle izliyorsanız... Mest olmak bu deneyimi yaşayanın halini anlatmakta yetersiz kalır. İstanbul’a gelen üst düzey yabancıların en hoşlandığı şeydir yalılarda ağırlanmak. Asya yakasındaki bir yalıdan Avrupa yakasına bakmak.

Birçok iş kadını ve iş adamı da yabancı misafirlerini bu nedenle yalılarında ağırlar. Dünyanın hiçbir yerindeki en lüks restoran bu efekti vermez çünkü.

Kılavuz zorunlu değil

Boğaz’ı çok sakin bir deniz olarak biliyoruz. Oysa sadece Sarıyer’den Kız Kulesi’ne kadar olan bölgede 17 değişik yerde değişik akıntı var. Acıdır ki Montrö antlaşmasına göre Boğaz’dan geçen gemilerin kılavuz alma zorunluluğu yok. İstatistikler gemilerin yüzde 20’sinin kılavuz kaptan almadığını gösteriyor. Kazaların çoğuna da, bu kılavuzsuz gemiler sebep oluyor. Oya Başar’ın yıllar önce kıracısı olduğu yalıya gemi girmesi hala hafızamda. Rumelihisarı’nda olduğu gibi ölümlü kazalar da oldu maalesef. Boğaz’dan yılda irili ufaklı 45 bin gemi geçiyor.

Boğaz’daki yalıların yüzde 80’i tarihi, tekrar yerine konması imkansız yapılar. 400 yıl önce tavanı yapılmış yalılar var. Çözüm arıyorlar Ortalama bir yalının fiyatı 40 milyon dolardan başlıyor. Buna karşın Türkiye’nin tanıtımında büyük rol oynayan yalıların hepsi risk altında. Daha iki hafta önce Etel Baler’in oturduğu yalıya gemi çarptı mesela. Gemilerin karadan takip edildiği radar sistemine rağmen sadece son bir ayda yaşanan iki yalı kazası nedeniyle, yalı sakinleri kendi aralarında tartışıyor.

Bunların arasında Rahmi Koç, Cem Boyner gibi isimler de var. Geçen hafta Kanlıca’daki evinde dillere destan, Avrupa ve Amerikan jet-setinin katılmak için can attığı davetler veren Demet Sabancı Çetindoğan’ın yalısına konuk oldum. Demet Hanım ağırlama kültürünü konuştuğumuz sohbetimizde Boğaz güvenliğine ilişkin görüşlerini de paylaştı.

Powell ve Albright geldi

-Demet Hanım ev davetlerinize dünyaca tanınmış yabancı misafirler katılıyor, kimler geldi şu ana kadar?

-Dünyanın en önemli sanatçılarını, fikir ve düşünce adamlarını, kanaat önderlerini evimizde ağırladığımız doğrudur. Amacımız, Türk misafirperverliğini, Türk aile yapısını anlatmaya çalışarak; Türkiye’nin tanıtımına somut destek vermek.

-Bizleri nasıl buluyorlar?

-Valla ta yurtdışından bağlantı kuruyorlar yada iş bağlantılarımız, çalıştığınız yabancı gruplar oluyor. Türkiye’ye davet ediyoruz. Seve seve geliyorlar. Prenses Micheal of Kent, Prenses Ira Von Furstenberg, Belçika Prensi Alexander, Colin Powell, Madeleine Korbel Albright, Kuveyt Prensi Mubarak Al Sabah, John Malkovich, Oprah Winfrey, Roberto Cavalli, Angelina Missoni, Diane Von Furstenberg, Elie Tahari, Michael Kors, Muhammed Alshaya aklıma gelenler.

-Boğaz’a ilişkin yorumları neler?

-Henüz hayranlık duymayan ve de bunu ifade etmeyen kimse olmadı. Avrupa kıtasından Asya kıtasına yemek daveti için gelip tekrar Avrupa kıtasına dönmek, iki kıtanın bu derece yaklaşmış olması herkesi bir şekilde etkiliyor. Bazı dostlarımız İstanbul’un bu konumu hakkında fikir sahibi oluyor ama bazıları manzaranın arkasındaki gizli espriyi burada öğreniyorlar. En çok da buna şaşırıyorlar. Dilek tutan dostlarımız bile oldu. Gemi trafiğinden korkanlar ya da Boğaz’da yüzüp yüzmediğimizi soranlar oluyor.

Fas ya da Tunus değiliz

-Özellikle yabancılara yönelik ikramlarınızda nelerin mutlaka olmasına özen gösteriyorsunuz?

-Mutlaka tradisyonel bir hava olmasını sağlıyoruz. Fakat oryantalist bir hava estirmemeye de gayret ediyorum. Sonuçta bir Avrupa şehri burası. Fas ya da Tunus izlenimi yaratmamak lazım. Camdan dışarı baktıklarında ekonominin, ticaretin, turizmin geliştiğini, mimarı ambiyansın dünyaya entegre olduğunu görüyorlar. Yemek de batı tarzı bir sunum seçiyoruz ama son derece ince düşünülmüş doğulu aksesuarlar, ekipmanlar kullanıyoruz. Daha çok geleneksel Türk sofrasındaki gibi bol sohbetli, yavaş servisli, uzun oturmalı bir düzenimiz var.

-Üst düzey misafir ağırlamanın olmazsa olmazı nedir?

-Konuğunuzu biraz olsun tanımalısınız. Herkes her şeyden hoşlanır diye düşünemezsiniz. Fasıl dinleyip sevecek misafirleriniz de olur ama bundan çok rahatsız olacak kişiler de olabilir. Dostlarımızın beğenilerine uygun davetler veriyoruz. Masada kimlerin oturduğu da çok önemli. Örneğin Malkovich, Orhan Pamuk hayranı imiş. Mükemmel bir karşılaşma oldu. Uzun uzun sohbet ettiler. Türkiye demek sadece Boğaz demek değil. Orhan Pamuk’un İstanbullu olması en az Boğaz kadar değerli.

İSTANBUL BİLE UÇAR...

-Yalılar boncuk gibi yan yana dizili. Komşuluk ilişkileri nasıl?

-Öyle ama sahipleri de çok değişti yalıların. Biz eski dostlarımızla sürekli iletişim halindeyiz. Zaman zaman komşular arasında ikramlar yollanır. Mesela bugün sevgili Etel Baler’den çok sevdiğim pişmaniyeli cheesecake geldi. Onun da yalısına gemi çarptı önceki hafta... Çocukları o esnada evde oynuyormuş, düşünebiliyor musunuz? Allah korusun... Boğaz’da sadece yalılar da yok ki. Çocuk parkları, restoranlar, okullar, oteller var sahil şeridinde. Düşünsenize insanların toplu halde yaşadıkları bu mekanlarla çarptığını, çıkacak panikte yaşanabilecekleri. Bazen petrol ve gaz taşıyan büyük tankerler geçiyor, en korkutucu olan onlar. Bu tankerlerin bir dönüş noktaları var. Dönüşü alabilecek mi diye yüreğim ağzıma geliyor resmen. Allah korusun bu gemilerden birine birşey olursa bırakın Boğaz’ı, İstanbul uçar. Boğaz akıntılı bir deniz. Bütün gemiler kılavuz kullanmalı bu nedenle. Kılavuzluk ücretleri 400 dolar üstelik. Değer mi!

-Oprah Winfrey ne istedi?

-Demet Sabancı Çetindoğan’ın ailesiyle birlikte yaşadığı 1700’lerin başında inşa edilen Zarif Mustafa Paşa Yalısı, geçmişi bin yıl öncesine uzanan eski bir Bizans manastırının kalıntıları üzerine kurulu. Sadık Bey’in oğlu Devlet Şurası Azalarından Mehmet Esat Bey yalıda bulunan Hz. Muhammed’in sakalına (Sakal-ı Şerif) ait bir teli Anadoluhisarı’ndaki Fatih Camii’ne hediye etmiş. Evin hanımları açık yerlerde denize giremedikleri için yalının giriş katındaki odalardan birinin içine merdivenle deniz suyuna girilen gizli bir havuz yapılmış. Günümüzde kahve odası olarak kullanılan ve alttaki resimde görülen bu mekanın camla kaplı zemininin altında balıklar yüzüyor. Havuzun suyu yine Boğaz’dan geliyor. Oprah Winfrey yalı ziyaretinde havuzda yüzmek istedi. Demet Hanım haremlik-selamlık günleri çoktan geride kaldığı için Winfrey’i Boğaz’da yüzmeye davet etti!

Bizans’tan kalan kutsal suyla dua ediyorlar

-Ağırlama kültürünü en iyi bilen insanlardan birisiniz. Bir restoran yemeğine davetli isek hangi fiyat aralığında şarap seçmeli?

-Görgü kuralarına göre makul fiyat aralığında bir seçim yapmalısınız. Bizde yemekleri davetliler, içecekleri ise ev sahibi seçer! Aslında ben şarap içmeyi çok seven, yeni şarapları keşfetmeyi bilen biri değilim. Şarap konuları eşim Cengiz Bey’dedir. Bu güne kadar da çok başarılı olmuştur!

-Bu üst düzey ağırmalar ciddi bir zaman ve maliyet kaybı, neden veriyorsunuz bu davetleri?

-Şu ana kadar bunu bir zaman kaybı ya da maliyet olarak düşünmedim. Herşeyden önce Türk misafirperverliğini, Türk aile yapısını göstererek, Türkiye’nin tanıtımına somut destek vermekten büyük keyif alıyorum. Bu hepimizin çeşitli vesilelerle üstlendiği bir misyon olmalı. Her şey ülkemiz için, ne zamanın ne de maliyetin bir önemi yok yani..

-Canlı müzik oluyor mu?

-Bu davetin içeriği ile ilgili bir durum. Çünkü bazı konuklarımız iş maksadıyla gelmiş oluyor. Masada bazen düşük yoğunluklu olsa da iş konuşuluyor. Bu durumda ona göre bir müzik seçiliyor. Ama hiçbir zaman vur patlasın çal oynasın durumu istemiyoruz.

-Yalınızın tarihini araştırırken enterasan şeylerle karşılaştınız mı?

-Zarif Mustafa Paşa döneminde, arife günleri evin kapısı Anadoluhisarlılara açılırmış. Gelenler önce ayazmadaki suyla abdest alıp, Sakal-ı Şerifi de namaz kılarlarmış. Yabancılar, Bizans döneminde yapılan ayazmadan da çok etkileniyorlar. Ayazmanın suyuyla ellerini yüzlerini yıkayıp dua ediyorlar. Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün silah arkadaşları, kuzeyi ve güneye bahçeye bağlayan koridorun altında silah gizlemişler.

PASTA ETEL BALER’DEN

Demet Hanım’la tam da yalı güvenliğini konuşurken, oturduğu tarihi Ethem Pertev Yalısı’na gemi çarpan ve dehşet dolu anlar yaşayan Etel Baler’in komşusuna gönderdiği pişmaniyeli cheesecake geldi. Demet Hanım ve kuzeni Figen Nazikbaş’la pastayı afiyetle yedik. Boncuk gibi yan yana dizili yalılarda eski zamanlar gibi olmasa da komşuluk ilişkileri sürüyor.

-Boğaz’da park, okul ve otel de var! Yazın gelmesi ile yalı kazaları yine çok arttı. Gemi sesi çok yaklaşınca tedirgin oluyor musunuz?

-Bir kez eşimle evdeyken benzer bir şey oldu. Geminin dümeni kilitlenmiş. Son 5 metre kala durdurabildiler. Çaresizlik içinde geminin evinize doğru geldiğini görüyorsunuz. Allah’a çok şükür ki ucuz atlattık. -

-Size göre Boğaz güvenliği nasıl sağlanabilir?

-İstanbul Boğazı dünyadaki belki de en önemli ve en riskli deniz geçişlerinden biri. Bu derece zor bir geçişin bu kadar büyük bir şehrin içinde olması çok önemli. Aslında bir bombanın üzerinde oturuyoruz. İnanın olabileceğinden çok daha azı oluyor Boğaz’da. Sonuçta bir takım uluslararası hukuka bağlı durumlar var. Ancak unutulmamalı ki Avrupa’nın hiçbir büyük şehrinde bu derece riskli bir geçiş alanı yok. Bu şehirde ve özellikle Boğaz’a yakın yaşayan insanların hakları ve güvenlikleri de söz konusu. Bir kere tavizsiz uygulamalar gerekiyor. Burası şansa bırakılacak riske atılacak bir yer değil. Olmaz olmaz sonunda öyle kötü bir olay yaşanabilir ki bunun altından kalkılamaz. Ciddiyet ve sorumluluğu elden bırakmamak lazım. Keyfiyete asla müsaade edilmemeli. Boğaz güvenliği Liman Başkanlığı, Kıyı Emniyet, Deniz Polisi, Sahil Güvenlik Birimi, Liman işletmeleri, armatörler, acenteler ile diğer ilgili kuruluşları ilgilendiren ciddi bir mesele. Bana göre Boğazlardan geçen gemilerin sayı ve tonajlarının artması, kazaların sıkça meydana gelmesi yetkilileri harekete geçirmeli. Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulan teknik heyetin yapmış olduğu araştırmalarda öncelikle, Boğazlarda seyir, can, mal ve çevre güvenliğini sağlayarak deniz trafik düzeninde değişiklik yapılması gerektiği kanatındeyim. Ki artık İstanbul da kara trafiği gibi deniz trafiği de mevcut...

Yalı fiyatları yabancıya pahalı geliyor

-Yalınızda ağırladığınız, Boğaziçi’nin güzelliğini görünce Boğaz’dan emlak alma girişimi olan dostlarınız oldu mu?

-Oldu. Ama fiyatını duyunca vazgeçtiler, İstanbul ucuz bir şehir değil. Bu fiyatlara Los Angeles’ta akıl almaz bir malikane alabilir hatta zevkinize göre yaptırabilirsiniz.

Songül Hatısaru /milliyet.com.tr 

Editör: TE Bilişim