SAVAŞ KONUŞTU, MECLİS KARIŞTI

Deniz Ticaret Odası; Olağan aylık meclis toplantısında konuşan Gemi Makine İşletme Mühendisleri Odası (GEMİMO) Başkanı Süleyman Savaş'a diğer konuşmacılar sert tepki gösterdi.

Aylık meclis toplantısında konuk konuşmacı olarak katılan Süleyman Savaş'ın sözlerine en sert tepkiyi, DTO Başkanı Metin Kalkavan ve AKP İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu gösterdi.

GEMİMO Başkanı "Eğitim Yasa Tasarısına" karşı yasal zeminde sürdürdükleri çalışmalara karşı kendilerine tavır takınılmasını eleştirdiği konuşmasında Lider İnsanın birleştirici, bütünleştirici ve bütün tarafları sabırla dinleyen kişi olması gerektiğini söyleyince kıyamet koptu.

DTO Başkanı Metin Kalkavan; bu sözleri üzerine alınarak Süleyman Savaş'a sert tepki gösterdi. Metin Kalkavan Konuşmasının bir bölümünde "Biz DTO Olarak oda üyelerimiz için çalışmıyoruz. Bizler TÜRKİYE için çalışıyoruz" sözü büyük alkış aldı.

Daha sonra "havayı yumuşatmak adına" kürsüye gelen AKP İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu "Bu yasa tasarısı Anayasa Mahkemesinden dönerse, Yarın Çinliler gelir gemimizde çalışır. Şu anda çalıştıracak ikinci kaptan bulamıyoruz. Çinliler gelip gemimizde çalışmaya başlarsa 'BİR YERLERİNİZE KINA YAKARSINIZ' " ifadesini kullandı.

Ortalığı karıştıran GEMİMO Başkanı Süleyman Savaş'ın konuşmasını virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz. Bu konudaki yorumu okuyucuya bırakıyoruz...


SÜLEYMAN SAVAŞ'IN KONUŞMASI

18.05.2005 DTO  Meclis Toplantısı

 

 Yarın 19 Mayıs.

Özgür, Çağdaş ve laik Türkiye’nin filizlendiği gün hepimize kutlu olsun…

86 yıl önce bugün Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a çıkmıştı. 19 Mayıs 1919’dan sonra yaşananlar, akıllara durgunluk veren bir hızın, direnişin, iradenin, özverinin ve aklın ifadesidir.

Her aşaması, dünya tarihinde “ilkler”le dolu bir savaştır Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devrimi.

Ama Türkiye’de genel olarak tarih, özel olarak da Cumhuriyet tarihi “moda” olmadığı için, bir çok tarihsel gerçek birkaç kitabın tozlu sayfaları arasında unutulup gitmiştir.

Vatan, millet, kahramanlık, ar, namus, onur gibi kavramlar, çeyrek yüzyıldır “out” olduğu için yakın tarihi anmak ve anlatmak, sınırlı sayıda insanın gönüllü çabalarıyla yapılabiliyor.

Üzerinde düşünülmesi gereken bir konu…

Günün anlamı ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim…

Söz alışımın asıl sebebi, Başkanlığını gururla sürdürdüğüm örgütümüzü tanıtmak ve bir noktaya da açıklık getirmektir.

Biz TMMOB Gemi Makineleri İşletme Mühendisleri Odası olarak mütevazı tavrımızı her zaman ve her ortamda sergilemeye çalıştık. Alınganlık yapmadık.

Sürekli yapıcı olmaya çalıştık ve her kuruluşun fikrini dinledik.

Katıldıklarımız oldu. Katılmadıklarımız oldu. Çizgimiz doğrultusunda tavrımızı cesur bir şekilde koruduk ve korumaya da devam ediyoruz..

Ama son zamanlarda odamıza takınılan tavır neticesinde bazı gerçekleri hatırlatmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları birliğine bağlı olan Odamız, 6235 sayılı kanun ile, Tıpkı Çevre Bakanlığı gibi, tıpkı Ulaştırma  Bakanlığı gibi kanunla kurulmuş bir kamu kuruluşu sayılır… 

Kısacası biz bir dernek  değiliz. Karıştırılmaması gerekir.

Derneğe üye olmak isteğe bağlıdır. Odamıza ise, eğer mesleğinizi yapacaksanız üye olmak zorunluluğu vardır.

Ülkemizdeki 460 bin mühendis ve mimarı ilgilendiren mesleki, kültürel, toplumsal olaylarda taraf olan bir örgütüz.

60’ın üzerinde meslek disiplininin içinde yer aldığı 250 bin üyesine hizmet veren, mesleki etkinliklerin toplum yararına yapılmasını sağlamaya çalışan 23 Oda, bu Odalara bağlı 172 şube, 893 İl ve İlçe Temsilciliği, 145 mesleki denetim bürosu ve temsilcisi, 33 İl Koordinasyon Kurulundan oluşan, ülkemizin her yerine yayılmış bir örgütün parçasıyız.

Kurullarında binlerce üyemizin görev yaptığı, çalışmalarına binlerce üyemizin ve dostumuzun katıldığı bir örgütüz.

Hiç kuşkusuz, bu etkinliklerin önünde ve ardında ortaya konulan büyük çabalar dikkate alındığında, bu rakamların ne anlama geldiği daha iyi Savoybetting anlaşılmaktadır.

Bu yapıda ve anlayıştaki bir örgüt başkalarının fikirlerini dikte etmez. Özgürce kendi arasında tartışır ve ortak akılı bulur. Kendi kararını kendisi verir. Bu verdiği kararın da her ortamda arkasında durur. Üyelerinin menfaatleri söz konusu olduğunda ise duruşunu kararlılıkla korur. 

Bir arada yaşamak gerçekten zor…

Bir arada yaşama ihtiyacı bizlere demokrasiyi kurdurdu.

Demokrasi, insanlığın bulduğu hatası en az olan bir arada yaşama tarzı.

Daha iyisini henüz akıl edemedik. 

Birbirimizi kendimize benzetemediğimize göre, birbirimize razı olarak yaşayacağız. 

Parka tanımadığımız insanları görmek için gitmiyoruz.

Otobüse başkaları ile seyahat etmek için binmiyoruz.

Çarşıya başkalarının nasıl alış veriş yaptıklarını seyretmek için uğramıyoruz.

Oralarda varlıklarını kendimizin belirlemediği,seçmediği, hedeflemediği diğer insanlarla birlikte oluyoruz. 

Bu birlikteliklerde kimse kimseyi reddetmemeli ki bir arada yaşamayı becerdiğimizi

hem kendimize, hem de diğerlerine ispat edelim. 

Bu birlikteliklerde örgütlerin lider kadrolarına çok büyük görevler düştüğü kanısındayız. 

Liderler, her zaman ve her ortamda bir eğitici, bir öğretici, sevimli ve uyarıcı olduğunu unutmadan etrafını kendine çekmeli, ona önder ve örnek olmalıdır. Çok samimi oldukları arkadaş guruplarının dışındaki toplulukların ve özellikle de gençlerin önünde hareket , tavır ve konuşmalarına ayrı bir özen göstermelidir. 

Unutmamalıdır ki, topluluklarda gizlenmiş bir onur duygusu vardır.

Düzey konusunda kuşku duyunca gücenir, kırılır, küskünleşerek, susar ve çekilir. 

Eleştiri gerçeklerin bileşiğidir.

Her insan yalnız başına düşünüş ve davranışlarında yanlışlar yapabilir.

İyi niyete dayanan bir dost eleştirisi, bize en değerli rehberdir.

Her lider eleştiriye çok önem vermelidir ve bütün karalarını, fikir toplayıp danışarak, eleştiriden sonra vermelidir.

Böyle olunca hükümleri objektif ve doğru olur. 

İyi bir lider karşılıklı görüşür, tartışır ama baskı kurmaz.

Sorular yöneltir, görüş alır, kendi yanıtlarını, çözümlerini dayatmaz.

Karşı görüşte olanı ulu orta suçlamaz.  

Yanlışları korumak sadece yanlışları büyütür ve pekiştirir.

Bir yanlış bir başka yanlışla doğru olmaz, iki yanlış olur. 

Bir şeylere karar verirken iyice düşünelim.

Sonra konuşalım, konuşalım, konuşalım. 

Öncelikle “düşüncenin” ya da “düşünmenin doğru tanımlaması gerekir.

Düşünmek, bir kenara çekilerek bir tür “zihin jimnastiği” yapmak değildir.

Düşünmek, bir insanın kendisi ve çevresiyle ilgili sorunları görmesi ve bu sorunlar için, çözüm önerileri üretmesi ve geliştirmesidir. Ancak bu durumda, bir “düşünceden” söz edilebilir.

Ayrıca (eğer demokrasiye inanıyorsak), hiçbir düşünce, “yanlış”, “zararlı”, “mantıksız”, “tehlikeli” vb değildir.

Her düşünce, o düşünceyi paylaşan insan açısından “doğrudur”, “yararlıdır”, “mantıklıdır”, “tehlikesizdir”.

Bir insan bir başkasının düşüncesini, ancak kendince değerlendirebilir.

“Doğru mu, yanlış mı”, “yararlı mı-zararlı mı”, “mantıklı mı mantıksız mı”, “tehlikeli mı-tehlikesiz mı”, ancak “kendince değerlendirebilir.

Fakat bu değerlendirmeyi yapabilmesi için her şeyden önce, “karşısındakinin” düşüncesini bilmesi gerekir.

Eğer bu düşünceyi “duymamışsanız”, eğer bir düşünceyi “okumamışsanız”, eğer “tartışmadıysanız”; doğru mu, yanlış mı olduğuna nasıl karar verebilirsiniz? Bilmediğimiz bir konuda, nasıl karar verebiliriz? 

O yüzden tekrar ediyorum. 

Bir şeylere karar verirken iyice düşünelim.

Sonra konuşalım, konuşalım, konuşalım.

Ancak böyle olunca ortak akıllar bulunabilir diye düşünüyoruz. 

Odamızın görüşlerini paylaşmak istedim.

Saygılarımı sunuyorum…

 

Süleyman Savaş

GEMİMO

Yön.Kurulu Başkanı


 

DenizHaber.Com Özel

Editör: TE Bilişim