Financial Times: "Boğazlar dar nokta" dedi...

Financial Times dergisi bu hafta yayınladığı sayısında Orhan Pamuk ve Kapt. Cahit İstikbal'in Türk Boğazları ile ilgili görüşlerini de içeren bir makaleye yer verdi.

Thomas de Waal imzalı yazı; 5/6 Ocak 2008 Tarihli Financial Times dergisinde ayrıca Financial Times internet sayfalarında yer aldı.

"Dar Nokta" manşetiyle verilen Makalede; İstanbul şehri için "İstanbul, coğrafyanın tarihi şekillendirdiği bir noktada yer alıyor. İstanbul Boğazı'nın günümüzden 7 bin yıl önce Akdeniz'in taşıp Karadeniz'e dolduğu dönemde oluştuğu tahmin ediliyor. O zamandan beri Karadeniz'den güneye inişin tek kapısı "Türk Boğazları" olmuş; bu boğaz 20 mil uzunluğunda, Güneydeki Çanakkale Boğazı biraz daha uzun" deniliyor.

Makale, şöyle devam ediyor:

"Sonuç olarak, tabiatın en ince şakalarından birisi bu;  bölgesel rakibinin en büyük şehrinin ortasından geçen dar bir boğaz, Rusya'nın sıcak denizlere tek çıkış yolu. Winston Churchill, Rusya için "Burun delikleri tıkalı bir dev" derdi, çünkü denizyolu çıkışları bir tarafında her kış buzlarla kapanırken diğer tarafta Türk Boğazlarına bağımlı. 

Günümüzde Navorossiysk Limanı Batı Sibirya ve Kazakistan petrolleri için ana çıkış kapısı durumunda. Petrol buraya Hazar Boru Hattı ağı ile geliyor ve buradan binlerce tanker her sene İstanbul'un ortasından geçerek uluslararası piyasalara 140 milyon ton petrol ürünü iletiyorlar.

Stratejik konumu İstanbul'a bir zamanlar zenginlik getirmişti, ama bugün felaket getirebilir. "Bu petrol trafiği Sen Nehrinden veya Thames Nehrinden tankerlerin geçmesi gibi bir şey, çünkü İstanbul Boğazı büyük bir nehir gibidir" Boğaz'ın en dar noktalarından birisinin tepesindeki ofisinde Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Gün Kut böyle söylüyor. "İstanbulda oturanlar, her türlü hava koşullarında Boğaz'ın keskin dönüşlerinden geçmeye çalışan büyük gemileri yakından seyrederken, Los Angeles'da oturanlarla aynı kaderciliği paylaşmaktalar- kabul edilemez, ancak kaçınılmaz bir son" diyor Kut.

Her yıl İstanbul Boğazından geçen gemi sayısı artıyor. Şu andaki rakam 55000 gemi. Karadeniz Ülkelerinin ekonomileri geliştikçe, potansiyel tehlikeli gemi taşımacılığı daha da artacak. 2006'da açılan Bakü-Ceyhan Boru Hattı, trafiğin yükünü biraz azalttı, ancak Türkiye ve Bulgaristan üzerinden planlanan diğer By-Pass projeleri hayata geçirilemedi.

Chevron'un Avrasya Birimi Denizcilik Müdürü Kaptan Kjell Landin'in şirketin Karadeniz ve Hazar denizi deniz taşımacılığı ile ilgili bakışını anlatıyor. Landin, çok tartışılan Bakü-Ceyhan boru hattının Boğaz'dan ancak günde bir tankeri eksiltebilmiş olduğuna dikkat çekiyor.

Yaşlanan, paslı Avrupa gemileri ve bu gemilerin deneyimsiz mürettebatı İstanbul için çok daha büyük tehlike oluşturuyor. "Boğazlardaki zor durum şu; eğer gemilerden belli bir hıza ulaşmaları isteniyor ve gemiler de akıntıya karşı bu hızı yapmakta zorlanıyorlarsa geminin köprüüstünde yüksek derecede yeterlikli insanlar olması gerekli" Landin böyle diyor.

Modern petrol tankerleri İstanbul Boğazından geçen trafiğinin sadece %4 ünü oluşturuyorlar. Bu gemilerin yüksek güvenlik standartları var, ve hepsi geçerken uzman kılavuz kaptanlar alıyorlar, bu da kaza riskini büyük ölçüde azaltıyor. Ancak İstanbul Boğazı için kılavuz kaptan almak tavsiye ediliyor olsa da zorunlu değil. Bunun nedeni İstanbul'un denizcilik kanunları, ki bunlar- bu şehirde daha iyi bir isim bulma adına- Bizanstan.

1936 Montrö Sözleşmesi İstanbul Boğazı'nı uluslararası bir boğaz olarak tanımlıyor, uluslararası gemi taşımacılığın geçiş serbestisine açıyor, ancak uluslararası suları tanımlamıyor. Bu yüzden Türk Makamları geçiş ücreti uygulama hakkına sahip değiller, ancak Boğazların kötü hava koşullarında kapatılmasına tavsiyede bulunabiliyorlar. Kılavuz kaptanlar isteğe bağlılar, ve İstanbul Boğazından geçen gemilerin yarıdan biraz azı kılavuz kaptan alıyorlar.

Soğuk bir günde kılavuz kaptanların "Güney istasyonuna" gidiyoruz, burada 48 saatlik vardiyalarına başlayan sağlam bünyeli adamlar çay içiyor, kanapelerde oturuyor ve televizyon seyrediyorlar. İşleri rutin ve sorumluluğu yüksek bir iş: dev gemileri gün boyunca akıntıyla mücadele ederek ve çatışmalardan koruyarak pek çok kez Boğaz'dan geçirmek.

Bana eşlik edecek olan Kılavuz Kaptan, Mete Koçar, hafif keçi sakallı ve siyah deri bir ceket giyiyor. Haftanın yarısını Boğazda diğer yarısını Karadeniz kıyısındaki küçük evinde ailesiyle geçiriyor. "Ben bir kır çocuğuyum" diyor, gülerek.

Bir kılavuz kaptan motoruna biniyoruz ve gerimizde köpükler bırakarak ilerliyoruz. Dev kırmızı-siyah Forward Pioneer, boş, küçük motor yanaşırken su üstünde yükseliyor adeta. Koçar önce çıkıyor, sonra ben ip merdivenin ahşap basamağına adım atıyorum, halatı kavrayıp yavaş bir şekild etırmanıyorum. Yukarıda tamamiyle modern bir dünya var.

Asansörle çıktığımız kaptan köşkünde, Koçar ön kısıma geçiyor. Önümüzde iki asma köprü uzanıyor. Bir sorun var: önümüzde Pavel adlı küçük bir gemi dümen sorunu yaşıyor ve Sancak tarafından geçmek durumunda kalıyoruz. Bir römorkör geliyor ve Pavel'i Batı kıyısında demire götürüyor.

Kalabalık deniz ortamında Forward Pioneer bir balinayı andırıyor. Yol üzerindeki daha küçük balıklar, boğaz vapurları, her gün 300.000 İstanbulluyu bir kıyıdan diğerine taşıyor. Balıkçı tekneleri, megafonlu rehberleriyle  turist tekneleri ve küçük motorlar.

Geminin kaptanı Kumar, dünyanın  pek çok boğazından geçmiş; Dover, Singapur, Süveyş. Ama şunu söylüyor: "Bnce bu boğaz bu büyüklükteki bi,r gemi için tehlikeli"

Zeynep Fadıllıoğlu ve Orhan Pamuk

Makalede Zeynep Fadıllıoğlu ve Orhan Pamuk'un da boğazlar ile ilgili görüşlerine yer veriliyor.

Zeynep Fadıllıoğlu'nun şu görüşlerine makalede yer veriliyor:

"Boğaz'da karşıdan karşıya yüzerdim. Karşıya yüzerken aynı nuktanın karşısından çıkmanız mümkün olmaz, yedi ya da sekiz değişik akıntı var. Diyagonal bir şekilde yüzersiniz, tamamen farklı bir noktada da kendinizi bulabilirsiniz, Biz deniz yolunu kara yolundan daha fazla kullanırdık"

Orhan Pamuk: "Futbol takımı tutar gibi vapur tutardık"

Makalede Orhan Pamuk'tan "Büyük Türk romancısı" şeklinde bahsedilerek şunlar söyleniyor:

"Büyük Türk Romancısı Orhan Pamuk, bana babasının, kardeşinin ve kendisinin farklı vapurların gelip gidişlerini izleyen nasıl fanatik gemi izleyicileri olduklarını anlattı. Futbol takımı tutar gibi her birinin tuttukları vapurlar vardı, ve ufukta bu vapur göründüğünde selamlarlardı onu. Pamuk'un babası Boğaziçinde uzaktan siluetini gördüğü gelen vapurun hangi vapur olduğunu anlardı, Orhan ve kardeşi ise gemi düdüklerinin taklidini yapmayı severlerdi.

Bir keresinde, genç Orhan'ın amcası yeğeninin "tuttuğu" vapurun kaptanı ile tanıştı, ve kaptanı gemi tam Pamuk'ların evinin önünden geçerken düdük çalmaya ikna etti. Pamuk kıyıda beklerken vapur onun için düdük çaldı. "1958 yılıydı ve  akşamın saat yedisinde güneş batarken vapur tıklım tıklım doluydu, ve bu gemi benim için düdük çaldı!" Bu anı elli sene sonra, romancıyı hala gülümsetiyor. "Bu benim hayatımdaki unutulmaz anlardan birisiydi" diyor Pamuk.

Fakat bir diğer çocukluk anısı böyle neşeli değil. Pamuk, bi gece amcasının kendisini dışarı çıkardığını ve çarpışan iki tankerden çıkan yangını seyreden kalabalığın arasına katıldıklarını hatırlıyor.

Kazalar, düzenli ve ölümlü kazalar oluyor. 1979'da Independenta adlı Romen Bayraklı petrol tankeri haftalar boyunca Boğazın güney ucunda yandı. 43 kişi öldü, rüzgar yangını şehirden açığa götürmeye yaradı.

1994 yılında Kıbrıs bayraklı Nassia bir başka gemiyle çarpıştı, binlerce ton petrol denize döküldü. Bu kez rüzgar güneyden esmekteydi ve bir kez daha şehir kurtuldu."

İstikbal: "Tanker kazası bir gün olacaktır"

Makalede Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği Başkanı Kapt. Cahit İstikbal'in görüşlerine de yer veriliyor. Makale şöyle devam ediyor:

"Boğazlarda tanker kazası bir gün olacaktır" Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği Başkanı Cahit İstikbal bana böyle diyor. "Bizim yaptığımız riskleri en aza indirmek ve zamanı uzatmak"

İstikbal; "Geçen yıl şehrin merkezinde Dolmabahçe Sarayı önünde bir kaza yaşandı" diyor. "Jet yakıtı yüklü bir tanker-çok parlayıcı ve tehlikeli bir yük- köprü altındayken makine arızası yaptı ve sürüklenmeye başladı. Gemide kılavuz kaptan vardı ve römorkörlerden yardım talep etti. Gemi ilerlemekteydi ancak dümen gücü yoktu. Gemiyi römorkörlerle idare etmek çok güçtü, tanker demir attı ve Sarayın çok yakınında ancak durabildi"

İstanbul'daki son günümde hava bozdu. Sert bir Lodos rüzgarı güneyden esmeye başladı ve bütün Boğaz vapurlarının seferleri iptal oldu. Büyük tankerler boğaz girişinde beklediler çünkü kılavuz kaptan motorlarının çıkamayacağı kadar dalgalı bir deniz vardı.

Ancak, uluslararası denicilik hukukunun tuhaflıklarından olsa gerek, pek çok büyük yük gemisi geçiş serbestisi hakkını kullandılar ve Boğazdan geçtiler.

Bu antik kentteki kadercilerden birisi olan Kaptan İstikbal; "Bir gün bu kadar şanslı olmayacağız ve büyük bir kaza olacak" diye uyarıyor.

İstikbal aynı zamanda bir turist rehberi. Bana bir zamanlar Çanakkale Boğazı'nın güneyinde yer alan Truva şehrinden bahsediyor.

"Truva savaşı bir aşk hikayesi değildi. Bu antik çağların bir dünya savaşıydı. Zamanın iki büyük gücünün Boğazları kontrol etmek için yaptıkları savaştı" diyor.

"Truva savaşının arkasında Yunanlıların Karadeniz'i ve burada üretilen altını ele geçirme istekleri vardı. Bugünkü durum da buna benziyor. Sadece altının  yerini petrol aldı" diyor."

 DenizHaber.Com

 

Editör: TE Bilişim