Ordu M.Y.O. Makine Mezunlarının Durumu
ORDU MESLEK YÜKSEK OKULU GEMİ MAKİNALARI MEZUNLARININ YETERLİLİĞİ VAR MI YOK MU?
Denizcilik Üniversitesi açılsın mı açılmasın mı tartışmaları sürerken size aşağıda Ordu Meslek Yüksek Okulu 2006 mezunu bir kardeşimizin bana gönderdiği iki mesajı sunacağım..
MESAJ I
Ben KTÜ Ordu Meslek Yüksek Okulu Gemi Makinaları 2006 mezunuyum. Denizcilik müsteşarlığı okulumuzu tanımadığından yeterlilik verilmiyor.Okulunda bu yönde açıkcası net bir çalışması yok. Yeterlilik konusunda ne yapabilirim.? Dava açsam kazanabilirmiyim.? Hukuken birþey yapamazsam dahi özel kurslardan sadece uygulama veya genel bir egitim alarak makina zabitliği alabilirmiyim.? Bu konuda yardımcı olabilirseniz çok sevinirim. Teşekkürler
MESAJ II
"Okulun müsteşarlığa yeterlilik konusunda hiçbir talebi bildiğim kadarıyla olmadı. Olduysada sırf bizi biraz oyalamak içindir. Çünkü biz okuldayken yeterlilik konusunda yöneticilere biraz bu konudaki tepkimizi gösterdik.Bizim bölüm oldukça sorunluymuş. İlk açıldığında KTÜ Ordu Meslek Yüksek Okuluna bağlı olarak Fatsa ATATÜRK Denizcilik Meslek Lisesinde öğrenime başlanmış. Bir yıl sonra bölüm Orduya alınarak "gemi makinaları" iken yalnız "makina" olarak bölüm adı değiştirilmiş.Bunun üzerine öğrenciler dava açarak bölüm adını "Gemi mak." olarak değiştirtmişler.Bu olaydan dolayı okul yönetiminin bu bölümü sevdiği pek söylenemezdi.
Ben TÜDEV'le sadece telefonda görüştüm ve bana baştan dersleri görerek zabitlik yeterliliğini alabileceğim söylendi. Benim özel kurslardan demek istediğim müsteşarlığın denizcilik yönetmeliğinde böyle bir maddenin olup olmadığı.Bu kadar bu işin peşine düşmemin nedeni " İKİ YIL O KADAR ZORLUK ÇEKTİM VE YÜKSEK BİR BAŞARIYLABİTİRDİKTEN SONRA BOŞ YERE OKUMUŞ OLDUGUM DÜŞÜNCESİ BENİ BU KADAR ARAŞTIRMAYA YÖNELTTİ" bu konuyla ilgilendiğiniz için çok teşekkür ederim. "
Fazla lafa gerek var mı? Elimizde ki eğitim yuvalarından mezun olanları istihdama yöneltemezken, yani var olan eğitim yuvalarını üretim anlamında verimli kılamazken başka tartışmalar ne kadar gerçekçi ve samimi olabilir?
Bu konuda bilgisi olan arkadaşlarımın, özellikle müsteşarlıkta çalışan arkadaşlarımızın bizi aydınlatmalarını ve Ordu Meslek Yüksek Okulunun Gemi Makinaları bölümü mezunlarının yeterlilik bağlamında neden tanınmadığını açıklamalarını rica edeceğim.
Sadece ülkemizin en büyük sorunlarından birinin işsizlik, denizcilik dünyamızında en büyük sorunlarından birinin eleman sıkıntısı oldugu gerçeğini bilen bir yurttaş olarak rica ediyorum..Yanlış anlaşılmasın..
Bir kaç soru sorup ve bir temenni ile yazımı sonlandıracağım;
Bir yüksek okulun Gemi Makinaları bölümünü bir genç niye bitirir? Bu kadar masraf niye yapılır? Bu kadar zaman niye harcanır?
Makina zabiti sıkıntısını hat safhada yaşayan armatörlerimiz bu konudan haberdarlar mı?
Eğitimi ulusal bir görev olarak gören bizler işe yaramaz duruma getirilen bir bölümü hayata döndürmeyi aynı rota da değerlendirmemiz gerekmiyor mu?
Bana yazan (ismini vermeyeceğim) kardeşimiz gibi kaç mezun magdur durumda işsiz güçsüz dolaşmakta..?
Umarım bu yazı bir işe yarar..Ve geleceğini denizde arayıp bu işin eğitimini binbir güçlüklerle ve bir o kadar da umutla alan gençlerimize okyanusların yolları açılır..
Sevgiler herkese...
İmsak | 04:22 | ||
Güneş | 06:02 | ||
Öğle | 13:15 | ||
İkindi | 17:06 | ||
Akşam | 20:18 | ||
Yatsı | 21:50 |
“Yer” istemiş, “Yok” demişler... Adam, “rica-minnet” yalvarınca, “Bir yatağımız var, ama...” demişler... “Ama, odada bir adam kalıyor... Ancak, zilzurna sarhoştur... Otel yıkılsa haberi olmaz!.. Eğer isteren, onun odasındaki diğer yatağı sana verebiliriz!..”
Adam, “Tamam” demiş... Çıkmış odaya, yatmış... Olacak ya, “müthiş bir karın ağrısı”yla uyanmış... Acayip bir ağrı... Hani, “altına edecek derecede” derler ya, işte o derece sıkışmış... Ha bıraktı, ha bırakacak!.. “Ne yapsam acaba?.. Tuvalete yetişebilir miyim?” diye düşünürken, “zil zurna sarhoş adam” gelmiş aklına... Bakmış, “horul horul” uyuyor!..
Çabucak adamın pantolonunun kemerini çözmüş, pantolonunu aşağı sıyırmış ve “külodu ile pantolonunun arasına” def-i hacetini yapmış!..
Tabiî pantolonu, tekrar giyildiği hale getirmiş, kemeri de bağlamış!.. Yatmış, uyumuş... Sabah olunca da, kalkıp gideceği yere gitmiş!..
Aradan uzun yıllar geçmiş... Aynı adam, aynı otele yine gelmiş... Tabiî, asıl maksadı, “oda arkadaşı”nı sormak... “Ne oldu o sarhoş adama?” demiş, “Hâlâ öyle çok mu içiyor?”
“Sormayın” demiş, otel görevlisi... “O gece”den sonra adama bir hâller oldu!.. Kafayı yedi, kafayı!..
Sürekli sayıklıyor:
Bu olur!.. Bu da olur!.. Hadi, bu da olur!.. Ama bu da, olmaz ki birader!”
Bilmezden gelip, “neymiş olmayan?” demiş, adam...
Otel görevlisi, “adamın sayıklaması”nı anlatmış:
“Ben zilzurna sarhoşum, dolayısıyla ne yaptığımı bilmeyebilirim!.. Bu olur!.. Derin uykuda olduğum için, tuvaletimin geldiğini farketmemiş olabilirim... Bu da olabilir!.. Pantolonumu sıyırırken, küloduma da yapmış olabilirim!.. Bu da olabilir!.. İyi de, külotla pantolonun arasına nasıl etmiş olabilirim?.. İşte bu olmaz!”
Anlayacağınız, adamcağız, “küloduyla pantolonunun arasına” nasıl ettiğini düşüne düşüne kafayı yemiş!.. Sürekli, “nasıl olur?” diye soruyor, tekrar başa dönüyormuş!..
Eğer bilseydi ki, onu yapan “bir başkası”dır; herhalde müthiş öfkelenir ama kafayı sıyırmazdı!..
Aslına bakarsanız, insanlara kafayı yedirten, hep “bir başkaları”dır!..
İnsanlar; “Bu olur!.. Ehh, bu da olur!.. Hadi, bu da olur!.. Ama, bu da olmaz ki!” diye diye düşünmekten ya kafayı yemişlerdir, ya oynatmaya az kalmıştır!.. Bugün bile, bazı olaylara “sebep” aramaktan, birçoğumuz “sıyırma noktası”nda değil miyiz?..
Yazınızı okudum ve arkadaşın mağduriyetine gerçekten üzüldüm..
Ben Ululdağ Ünv. Yalova MYO Güverte Bölümü 2001 mezunuyum.. Arkadaşımız gibi benim bitirdiğim bölüm de Müsteşarlık tarafından tanınmıyordu. Sınıfımızdan bazı arkadaşlarımızın da üstün çabalarıyla bunu öğrendik tabiiki. Sonra kısıtlı imkanlarımızla (bundan kastım internet altyapısının o zamanlar bu kadar gelişmemiş olmasıdır) bizim durumumuzdaki bir bölümün yani 2 yıllık bir MYO bölümünün ne yeterlilik verebileceğini ve özellikle de IMO MODEL COURSE olarak hangi standarta karşılık gelebileceğini araştırdık.
Ve sonunda bu durumdaki bir okulun UZAKYOL VARDİYA ZABİTLİĞİ YETERLİLİĞİ VEREBİLECEĞİ SONUCUNA ULAŞTIK.
İşte bu noktada tek kalan iş okulun Müsteşarlığa tanıtılması idi. Aramızdan bir kişiyi temsilci olarak seçip bazı siyasi bağlantılarla (tabi ülkemizde böyle bir bağlantı şart) Denizcilik Müsteşarından da randevu alarak Ankara'ya gönderdik.
Bölümümüzün bizden 2 yıl önce açılmış olması ve açıldıktan 1 yıl sonra öğrenci almaya başlamış olması da bizim için avantaj oldu.
Ders notlarımızı ve okulumuzdan-bölümümüzden birkaç fotoğrafı da yanında götüren arkadaşımızın Ankara'dan geri döndüğünde ise denizcilikle ilgili bütün kamu birimlerine de bölümümüzden mezun olup stajını da tamamlayan öğrencilerin Uzakyol Vardiya Zabitliği Yeterlilik Sınavına girebileceği konulu resmi yazı da Ankara'dan çıkmış oldu. Bunun da kapsamı genişletilerek bizden 1 yıl önceki öğrenciler de kapsam içine alındı.
Burada benzer durumdaki arkadaşların hiçbir masraftan kaçınmamaları ve durmadan araştırmaları gerekir. Mutlaka bir sonuç olacaktır.
Mesleğimiz ile ilgili bir bölüm açmayı düşünen okul yöneticileri de iyice araştırdıktan sonra böyle birşeye girişirlerse hem onların işini biz yapmayız, hem de düşünüldüğünde okullarının prestiji de bu noktada çok önemlidir.
Herkese selamlar...
“Meslek yüksekokulları ‘havalı’ olmadıkları sürece, bu tablonun kolay değişmeyeceği kanısındayım. ‘Havalı’ olmaktan kastım, itibar; MYO mezunlarının ana-arter sanayi ve ticaret kuruluşlarının dünyalarına eklemlenebilecekleri bilgisinin getireceği özgüven. Ne zaman bir MYO mezunu, saygın bir şirketin İK müdürünün karşısında ezilmeyeceğini hisseder, mesele o zaman çözülür. Ezilmemenin başlıca koşullarından biri yabancı dil hakimiyeti ise, ikincisi MYO müfredatının günümüz sektörlerinin gereksinimleriyle örtüşmesi. Müfredatı iş hayatının gereksinimleri doğrultusunda, yani iş dünyasıyla işbirliği içinde düzenleyebilmeliyiz. Bu bağlamda, MYO'ların neredeyse hizmet içi eğitimi vermek gibi bir avantajları olmalı. Üniversitelerden farklı olarak bilim üreten değil, uygulayan birimler olarak işlev görmeliler"Yüzeysel gibi olsa da psikolojik bir durum. 'Bu okullar ara eleman yetiştiriyor' deniyor; hiçbir insan ara eleman olmak istemiyor. Bu tabirin Türkçe'den silinmesi lazım. Şöyle denebilir: Kalifiye insan gücü. İlk caydırıcı etken bu psikoloji. Öğrencilere de şöyle söylenilmeli: 'Teknik liseler üniversiteye hazırlık için doğru adres değil'. Teknik alanları, üniversiteyi kazanamazlarsa ellerinde meslek olsun diye seçiyorlar ama başarılarını yanlış değerlendirip üniversiteyi tercih ediyorlar. Ancak alt yapı uygun değil. İki yıllık bölümler de üniversite ve bu bölümlerin statüsünün de yüksek olduğu söylenmeli. İki yıllık programlar sadece daha teknik öğrenimdir ve teknik öğrenim için iki yıl yeterlidir. Bu aşağı bir tahsil değil, hatta önü açık bir alandırbir yandan Türkiye'nin 'ara elemana' duyduğu ihtiyaç tartışılır, mesleki eğitimin işsizliğin önüne geçeceğine inanılırken, bir yandan da meslek lisesi mezunu öğrenciler, kendi mesleklerine devam etmeyerek başka alanlara yöneliyor. Katsayıların düşük olması nedeniyle hayal ettikleri bölümleri kazanamayan öğrenciler açıkta kalırken, meslek yüksek okulları (MYO) da kontenjanlarını dolduramıyor.