Türkiye üç tarafı 4 değişik özellikteki denizlerle çevrili bir ülke ve denizlerimiz hem sınır ötesi ve hem de yerel kirleticilerin etkisi altındadır. Diğer yandan son zamanlarda bilim dünyasında dünya ölçeğinde okyanus ve denizlerin küresel ısınmadan ne k

Türkiye üç tarafı 4 değişik özellikteki denizlerle çevrili bir ülke ve denizlerimiz hem sınır ötesi ve hem de yerel kirleticilerin etkisi altındadır. Diğer yandan son zamanlarda bilim dünyasında dünya ölçeğinde okyanus ve denizlerin küresel ısınmadan ne kadar etkileneceği veya hangi türlerin ısınma etkisiyle dağılım bölgelerini değiştireceği ve denizel biyoçeşitlilikle olan ilişkileri konusu bilim dünyasında sıkça tartışılmaktadır. Zira ; gezegenimizin büyük bir kısmını oluşturan okyanuslar ve denizlerdeki değişim hızla devam etmektedir . Hükümetler arası iklim değişimi paneli çalışmalarında (IPCC) geçen yüz yılda küresel deniz seviyesinin 10-20 cm yükseldiğini ve bunun ağırlıklı olarak küresel ısınmadan kaynaklandığını ve bu yüzyılda 40-60 cm daha yükseleceği öngörülüyor. Küresel iklim değişiklikleri ve deniz seviyesindeki yükselmelerden ektilenecek ülkelerin başında Maldiv, Tuvalu v.s gibi küçük ada devletleri gelmektedir. Bu devletler sadece 2-5 metre kadar denizden yüksektedirler ve denizi suyu seviyesindeki yükselmeler bu ülkelerin ortadan kalkmasına neden olabilir. Öngörülere göre Bengaldeşte ise su seviyesinin yükselmesi toplam ülke alanın % 12-28 arasında kayıplara neden olacaktır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin esas etkisi denizlerin en verimli alanları olan kıyılarda görülecektir. Çünkü rüzgar ve yağmurların düzensiz hale gelmesi sonucu denizlere taşınan ve canlıların biyojenik madde olarak kullandıkları besleyici maddeler akıntılarla düzensiz olarak dağılacaklardır . Bilindiği gibi deniz suyundaki sıcaklık artışı Pasifik ve Hint okyanusundaki mercanların sararması ve toplu ölümüne yol açmıştır . Örneğin Karayiplerde 1989 -1990 yılllarında deniz suyu sıcaklığının 2 Co artması yani 28-29 Co den 30-31 Co ye yükselmesi mercanların kitlesel ölümüne neden olmuştur (Gesamp,1997). Buna benzer olaylar Malezya , Endonezya ve Taylandda görülmüştür . Diğer dünya denizleri ve okyanuslarında bunlar yaşanırken küresel ısınma ve deniz suyu seviyesi yükselmeleri veya değişimleri ülkemizi nasıl etkileyecektir.

Ne yazık ki bu sorulara yeterli cevabı verecek durumda değiliz. Zira ülkemizde bu konuda çalışan uzmanın az olması , deniz araştırmalarına önem verilmemesi ve bu konuda bir ulusal politika belirlenmemesi bu gün olduğu gibi gelecekte de önümüzü görememize neden olacaktır. Oysa , Türkiye deniz suyu yükselmesi ve küresel ısınmadan etkilenecektir. Çünkü ülke ölçeğinde 27 ilimiz deniz kıyısındadır ve bu illerin hepsinde kıyı yapıları , balıkçılık, turizm gibi ticari faaliyetler bulunmaktadır. Nüfus artışının ülkemizde % 2.1 gibi bir oranda olması sahip bulunduğumuz denizleri bir protein deposu olarak görmemizi gerektirirken deniz suyu yükselmesinin geleneksel balık avcılığına, av türlerine ve yöntemlerine nasıl bir etki yapacağını en azından tahmin etmemiz gerekir. Uzun dönemli tahminlerde ise mutlaka izleme çalışmaları yani ölçüm zorunluluğu bulunmaktadır. Ne olursa olsun , doğadaki , denizlerdeki devinim ve değişimler bizim takip etmek arzumuza bakmaksınız devam ediyor. Bu değişimleri takip eden ülkeler uzun zamanda ulusal politikalarını üreteceklerinden karlı çıkacaklar değişimi takip etmeyenler ise diğerlerine avuç açacaklardır.

Bu yazının amacı denizlerimizdeki olası değişimlere dikkat çekerek bir tartışma ortamı yaratmak ve geniş kitlelere sorunun aktarılmasına katkıda bulunmaktır . Bunu yaparken üç temel yaklaşım seçilmiştir .Bunlar : a) Akdeniz –Kızıldeniz -Hint okyanusu bağlantısını oluşturan Süveyş kanalının soruna etkisi veya teknik anlamda lesepsiyen göç , b) Akdeniz-Türk boğazları ilişkisi , c) Karadeniz –Akdeniz arasındaki hidrolojik ve ekolojik ilişki olarak ele alınacaktır.

Her şeyden önce Akdenizdeki durum nedir. Akdenizin ana su bütçesini oluşturan Cebeliktarık boğazı Atlantikle ilişkilidir ve buradaki ekolojik ve hidrolojik değişimleri Akdenize yansıtmaktadır . Diğer yandan ,Akdenizdeki değişimler Kızıldeniz ve Hint okyanusudaki değişimlerle de ilişkilidir. Çünkü 163 km uzunluk, 15 metre derinlik ve 365 m genişlikte 1869 yılında açılan Süveyş kanalı yoluyla bir çok tür akdenize girmektedir. Örneğin Akdenizde bulunduğu bilinen 650 balık türünden 56 farklı familyadan 90 tanesi havzanın yeni müdavimleridir (Golani ve diğ , 2002) Bunlardan 59 tür Süveyş kanalı yoluyla akdenize girmiştir (Golani , 2002) . Bazıları da Atlantik okyanusundan gelerek yeni ortama uyum için çaba sarf etmektedirler. Halen 300 civarında Kızıl deniz kökenli denizel tür Akdenizdedir. Ülkemiz sularında tesbit edilen Hint okyanusu kökenli balıkların sayısı şimdiden 30 un üzerindedir ve bunların arasında ticari değere sahip olanlar balıkçılarımızca avlanmaktadır.Sadece İskenderun körfezinde avlanan ticari türler toplam avın % 20 sini oluştururken bu oranın yakın zamanda artması beklenmektedir. Yani, yeni balık türlerinin akdenize girmeleri zamanla balık avcılığında değişimlere neden olmuştur. Çünkü avın kompozisyonu değişmiş , Hint okyanusu kökenli, çok renkli bir çok yeni ve ticari değeri olan tür avlanır hale gelmiştir. Doğu akdenizde görülen bu balık türlerindeki değişme ve yeni gelen türlerin tüketici açısından önemi ise lezzetteki farklılıktır. Bir çok tatil köyünde yenilen bu renkli balıklar gelenesel tatları aratmakta , çoğu kez kimse yediği balığın hint okyanusunun sıcak sularından geldiğini ve ne olduğunu bilmemektedir.

Bütün bu türlerin doğu Akdenize girmeleri ve koloni oluşturup yerli türlerle alan rekabeti yapmalarının ana nedenlerinden biri akdenizdeki su sıcaklığının artışı ve bunun sonucunda Akdenizde görülen tropikalleşme belirtileridir. Bu Tropikalizasyonun bütün havzayı etkilemesi kaçınılmazdır. Daha şimdiden, tropikal türlerden olan ve katil yosun olarak bilinen Caulerpa taxifolia türü yosun ile bir çok balık havzada başarılı bir şekilde gelişmekte hatta alan kazanmaktadır. Çünkü Batı akdenizde son 10 yılda yüzey suyu sıcaklık artışı + 0.2 Co dir. Ve bu 13 Co lik sabit bir sıcaklıkta yaşamaya alışan derin deniz balıklar için tehdit oluşturmaktadır. Akdeniz içinde doğu akdeniz her zaman daha sıcak bir bölgedir. Öyle ki bazen yaz aylarındaki yüzey suyu sıcaklığı 28-29 Co bulur ki bu da tropik denizlere benzer , kış aylarında ise her zaman 20 Co üstünde dir ve sıcak denizlerin özelliklerine benzer şartlar oluşur (Bouduresque ve diğ ,1999) .Batı akdenizde dip sularındaki sıcaklık 1960 tan beri 0.12 Co yükselmiştir (Bethoux ve diğ , 1990 ) .Buna karşın Doğu akdenizdeki deniz suyu yükselmesi 1992 den beri ortalama olarak 12 cmdir

Akdenizdeki bu sıcaklık artışları sadece balıklar ve omurgasız türleri değil bir çok göçmen tür için de tehlikelidir.Bu değişimin devam etmesi halinde sıcaklık artışına duyarlı olan veya dar sıcaklık aralıklarında üreme yeteneğine sahip denizel türlerin üreme dönemlerinin değişmesi ve dağılım alanlarının alt üst olması kaçınılmaz olacaktır.

Son yıllarda Orta akdeniz ve Ege denizi’nde de görülen yumuşak mercanların (Gorgonlar) ölümününde küresel ısınmayla ilintilidir.Soğuk suya yatkın bu türlerde yüzey sularının termoklin tabakasının altına inmesiyle gorgonların ölüm görülmektedir.

12.000 den fazla deniz canlısının bulunduğu Akdenizde bunların kaç tanesinin ve hangi türlerin küresel ısınmadan ve deniz suyu yükselmesinden etkileneceğini kestirmek şimdilik zordur. Kaldı ki Akdeniz 6 milyon yıl önce de Miyosen denilen dönemde deniz seviyesinde düşme yaşamış çok tuzlu ortamlarda tuza dayanıklı türler yaşarken bir çok tür izole olarak kalmış veya yok olmuştur . 1 milyon yıl sonra ise Pliosen döneminde Atlantik okyanusunun canlılar Cebelitarıktaki jeolojik engelin ortadan kalkmasıyla tekrar Akdenize geçmişlerdir.

Deniz suyu seviyesindeki değişimler Akdenizdeki uzun ve geniş plajların supralitoral veya serpinti zonu ile med -cezir bölgesindeki (Mediolitoral) türleri daha fazla etkileyecektir.Bu canlıların arasında kumsalları üreme alanı olarak kullanan veya yumurta bırakan deniz kaplumbağası gibi türlerin üreme alanları plajların yüzey alanlarının azalmasıyla tehlike altına girecektir. Akdenizde deniz suyu seviyesindeki yükselmeler sesil ve sedenter türleri hareket edemediklerinden dolayı daha fazla etkilerken balık gibi aktif yüzücü türleri adaptasyon yeteneği nedeniyle daha az etkileyecektir.

Denizlerde yaşayan canlılar özellikle de belli indikatör türler küresel ısınmada belirteç görevi görürürler. Balık toplulukları oşinografik ve çevresel değişiklikleri gösterme de önemli bir işlev görür (Francour ve diğ 1995). Su sıcaklığı balık türleri için yaşam alanı ve üreme gibi temel etkenleri belirleyen bir faktördür. Balıklar larva ve juvenil denilen ergin öncesi safhalarında su sıcaklığının değişmesine karşı oldukça duyarlıdır. Bu nedenle deniz ve nehir arasında göç eden balıkların bu olumsuzluktan etkilenmeleri kaçınılmazdır. Akdenizde yaşayan ve Karadeniz ve Marmara da 20 yıl önce nadir görülen Sardalya, Kupes ve Salpa gibi balıkların bu denizlerde sıkça görülmeye başlanması hatta İğneada gibi Batı karadenizde avcılığına başlanması deniz suyu sıcaklığının artışıyla ilişkilendirilmektedir. Yine, Thallossoma pavo (Gün balığı) türü balıkların artık Marmara Denizi’nde de görülebilmesi , dağılımının Akdenizin güneyinden daha kuzeye çıkması küresel ısınmasın etkileriyle açıklanmaktadır.

Termofilik olarak adlandırılan (Sıcağı seven) Arbacia lixula denilen bir tür deniz kestanesinin Kuzey ege ve Marmara denizinde yoğun olarak görülmeye başlanması bu denizlerdeki faunal değişimin öncüsü olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan , Karadenizin Akdenizleşmesi süreci devam etmektedir. Bilindiği gibi , Akdeniz -Karadeniz bağlantısı son 6.000 yılda tekrar sağlanmış ve Akdeniz kökenli türler bu denize girmişlerdir. Bu dönemde bu günkünün aksine Akdenizin su seviyesi daha yüksek idi. Bu giriş günümüzde de devam etmekte olup buna Mediteranizasyon (Akdenizleşme ) denmektedir. Akdenizden Karadenize geçen türlerin temel özelliği yüksek tuzluluk ve sıcak sularda yaşamasıdır. Örneğin Mıgrı, Baraküda, Peygamber balığı gibi balık türlerinin bu denize girmesi termofilik türlerin dağılımının genişlemesi ve bununda sebebinin havzanın su sıcaklığındaki yükselmeyle ilişkilendirilmektedir. Karadenizin Akdenizleşmesinin hızlanması bir çok yeni türün bu denize girmesi ve besin zincirini değiştirmesi olası. Örneğin Hamsi ve Çaça gibi balıklar planktonlarla beslenerek daha fazla organik maddenin dipte çokmesi yani H2S oluşmasına engel olur. Bu sisteme yeni giren balıklar bu dengeyi bozarsa H2S tabakasının yükselmesi kaçınılmaz olabilir. Bu haliyle Akdeniz ve Karadeniz arasında biyolojik koridor, barier ve aklimizasyon görevi gören Türk boğazlar sisteminin bu görevlerinden aklimizasyonun yerini adaptasyonun alacağını söylemek zor olmaz. Ayrıca , Hint Okyanusundan Akdenize geçen türlerin geçişini sağlayan Süveyş kanalının yaptığı görevi İstanbul boğazı’nın yapıp yapmayacağı veya bunu etkileyen faktörlerin ne olduğu sorusu cevaplanmayı beklemektedir. Zira , yüzey suyunda tuzluluğu o % 40 olan Akdenizin , o% 38 olan Ege ,o % 20 olan Marmara , % o18 olan Karadeniz , o% 16 olan Kuzey batı ,o % 14 olan Azak- Kerç boğazı sisteminde yüzey suyu sıcaklığının artışı Akdeniz kökenli türlerin bu denize girişini hızlandırabilir. Aynı ilişki Kerş boğazı ,Rostov kanalı ve Hazar denizi içinde düşünülebilir. Böylece Zoocografya ve teorik ekolojinin konuları önümüze gelmektedir. Öyle ki , dış çevredeki değişimin hızına kalıtsal olarak yetişemeyen türlerin kaybolması olasıdır. Diğer yandan , Küresel ısınma nedeniyle okyanuslar ve denizlerdeki ana taşıyıcı akıntılarda değişimler görülebilir.Bunun Akdeniz ve Karadeniz arasındaki akıntı sistemine vereceği etki de incelemeye değer bir başka konudur. Çünkü Akdenizden Karadenize çıkan yüksek tuzululuklu ve sıcak alt akıntı ile Karadenizden gelen daha hafif ve az yoğun bir üst akıntı deniz canlılarının dağılımını ve göçlerini düzenler. Denizi suyu sıcaklığının artışı Termofilik balık türlerinin karadenize geçişleri ve girişlerini etkileyeceğinden bu yeni bir lesepsiyen göçe benzetilebilir. Kaldı ki Akdenizin aksine Karadenizde bunu önleyebilecek deniz çayırları v.s de yoktur ve bu deniz biyolojik istilaya açıktır .Bu ne zaman olur, kestirmek güçtür ama olacaklardan biridir. O halde , Karadenizdeki av kompozisyonu ve balık türleri değişerek artacaktır. Avlanan balıkların miktarları da değişebilir.Bu ise yüzyılardır geleneksel hale gelmiş karadeniz balıkçılığının değişime uğraması demektir.Ancak , küresel ısınma karadenizde en fazla H2S tabakasının değişmesi ve yükselmesiyle fark edilebilir. Çünkü Akdenizden gelen sular daha sıcak olacak , karadenizde bu dengeyi sağlayan tatlı su girdisiyse sıcaklık artışıyla hem azalacak hem de sıcaklık ve yoğunluk ara tabakası yükselecektir. Bu ise anoksik tabakanın yükselmesini sağlayacaktır .Bu tabakanın yükselmesi ise zaten hacimsel olarak sadece % 7 lik bir alanı deniz canlılarının beslenme ve üremelerine uygun olan alanın azalması demektir.Bu da karadeniz gibi kapalı bir denizdeki su yenilenmenin az , izole ve genetik değişimin az olduğu bir deniz için kaos demektir.Karadenizdeki deniz suyu seviyesinin yükselmesi veya su sıcaklığının artışı soğuk su seven mersin balıği, alabalık başta olmak üzere bir çok türü de olumsuz etkileyecktir. Küresel ısınma sonucu olarak Karadenizde denizel hayatın nasıl bir yön çizeceği üzerine çeşitli öngörüler kurulabilir. Bununla birlikte doğal olayların çok maddeli, çok bileşenli olması nedeniyle öngörüler sadece bir senaryodan ileri de değildir. Küresel ısınmayla Karadenizin ısınmasının dahası, değişen atmosferik ritm nedeniyle yağış rejiminin değişmesi, denize ani besleyici yüklerin girmesi bunların mevsimsel plankton patlamalarına dönüşmesi gerekecektir. Sorun günümüzde yaşandığı gibi tüketiminden fazla gelişen planktonik organik maddelerin dibe yığılması ve bunların denizel sülfatları kullanarak parçalanmaları ve deniz ortamında sülfatların sülfürlere indirgenmesiyle canlı yaşamın dar bir kuşağa hapsedilmesidir. Gerçektende küresel ısınma sonucu deniz suyundaki organik bileşiklerin sentezlenmesi daha mı kolay olacaktır. Muhtemelen daha da ısınan su planktonik üretimin artmasını sonuçlayacaktır. Zaten fazla olan ve daha da artan planktonik kütle tüketilemeyecek ve çökmek amacıyla deniz tabanına doğru harekete geçerek denizde oksijeni kullanarak parçalanacağından oksijen tüketimi artacak ve oksik zon 200 metreden belkide 150 metreye veya şimdikinden daha yukarı doğru harekete geçecektir.

Türkiye kıyılarındaki uzun dönemli deniz seviyesi değişimleri için kullanılan ölçüm ( Mareograf) istasyonları yeterli değildir. Sınırlı da mevcut veriler yılda 4-10 mm lik deniz seviyesi artışının olduğunu göstermektedir (Demir ve diğ , 2005) Bununda kıyısal ekosistemde başta erazyon olmak üzere tuzlanma ve diğer değişim ve tahribatalara yola açacağı aşikardır. Çünkü , deniz seviyesi ne kadar yükselirse onun 100 katı kadar bir uzaklıktaki sahil erezyona ugrar (Kadıoğlu , 2001 ) .

Özellikle dalga etkisindeki sprey zonu olarak bilinen alanlarda yaşayan deniz yosunlarının ve bunlarla birlikte yaşayan omurgalı ve omurgasız canlıların su seviyesi yükselmelerinden etkilenmeleri kesindir . Bu yosunların başta eklembacaklı, kabuklu ve balıklara yaşam alanı oluşturması ve bunun zamanla yok olarak besin zincirini temelden etkilemesi kaçınılmazdır. Ancak burada bunun ne zaman olacağı ve türlerin bu ekolojik değişimlere karşı hangi adaptif yeteneklerini geliştirecekleri de inceleme konusudur.

Doğal olarak , Karadenizdeki bu hidrolojik değişimler akıntılarla taşınan pelajik göçmen balıkların yumurtalarının dağılım alanını ve derinliğini değiştirecektir. Örneğin ilk baharda Karadenize çıkan göçmen pelajik balıkların yumurtlama ve dağılımları yeniden incelenmeye değer bir konudur.Sulak alanlarda ki su seviyesi yükselmeleri ise yeni türlerin bu alanlara girmesi ve yerli türlerle yenilerin mücadelesine sahne olacaktır.

Nihayet , deniz suyunun ısınması sonucunda yüksek sıcaklıkta yaşayan bakterilerin artması ve bunların hastalık oluşturma kapasiteleri daha da artacaktır.Belki de , küresel anlamda bir salgın olasılığı muhtemeldir. Küresel ısınma denizlerde yapılan balık yetiştiriciliği için tehlikeldir .Çünkü su sıcaklıklarının artması özellikle yazın daha fazla hastalık demektir. Bunun için üretimde daha fazla aşı ve kimyasal madde kullanma zorunluluğu ortaya çıkacaktır .


Sonuç olarak :


Küresel ısınma ve Tropikalizasyon etkisiyle Akdenize ve Karadenize giren türlerin sayıları ve diğer özellikleriyle ilgili bir veri bankasınını oluşturulması gerekir .Ayrıca , gelecek dönemdeki gelişmelerle ilgili doğru tahminler yapılmasını sağlar.

GOOS olarak bilinen ve UNEP –IOC ,UNECSO tarafından yürütülen (Deniz suyu yükselmeleri izleme ağı) çalışmalarının takip edilmesi ve bu konuda etkin çaba göstermemiz gerekmektedir. Bu ise deniz araştırmlarına verilen maddi katkı ve yetişmiş eleman sağlanmasıyla olabilir. Oysa , ülkemizde deniz araştırmaları için ayrılan bütçe , bir marinada ki mütevazi bir yatın fiyatı kadar bile değildir…

Ülkemizde kurulan Maregraf istasyonların sayısı artırılmalı bunlardan elde edilen veriler bilim insanlarının ulaşabileceği şekilde düzenlenmelidir. Özellikle Karadenizdeki veri eksiğimiz giderilmelidir.

Özellikle deniz suyu yükselmelerine karşı kıyısal alanlardaki yerleşim yerlerinin planlaması yeniden yapılmalı , erezyon ve su yükselmeleri için tedbir alınmalıdır. Bu amaçla , uzun dönemli ve gerçekçi afet yönetim planlarının yapılması zorunludur.

Küresel iklim değişikliğini incelerken bunların ekonomik ve teknolojik sebeplerini göz ardı edemeyiz. Çünkü sorunun başlangıcı sanayii devriminden bu yana % 30 ‘un üzerindeki Co2 artışıyla ilişkilidir. O halde , mevcut kapitalist üretim ilişkileri ve araçlarının sorgulanması gerekir . Artık , insanlığın klasik üretim ilişkilerini değiştirecek yolları arayıp bulması gerekmektedir.İleri kapitalizmin ve emperyal sistemin dünyaya ve insanlığa vereceği hiçbir şeyi olmadığı bir kez daha görülmektedir. Öyle ki bu üretim ilişkisiyle gezegende ki insan ve diğer canlı türlerinin en hafifinden yaşama hakları bile tehlike altına atılmıştır. Küresel iklim değişikliği kapitalist üretim biçimi ve süreçlerinin 200 yıllık sonucu olduğuna göre bu süreçlerin yeniden değerlendirilmesi ve insanlığın mutluluk ve refahına göre dizayn edilmesi gerekir. Aksi takdirde , suyu ısınan okyanuslar , denizler veya dünya değil buna neden olan biz insanlar olacağız...


SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

  • Bethoux , J.P. Gentili ,B. Raunet , J. Taillez ,D. 1990. Warming trend in the Western Mediterranean deep water .Nature , 347 , 660-662.
  • Bouduresque ,C.F. 1999. The Red Sea – Mediterranean Link : Unwanted effects of canals . Invasive species and Biodiversity management , 213-228. Kluwer Academic Pub.Nedherland.
  • Demir , C. Yıldız , H.Cingöz , A. Simav. M. 2005. Türkiye kıyılarında uzun dönemli deniz seviyesi değişimleri . 5.Kıyı müh. Semp. Bodrum
  • Francour , P. Bouduresque , J. Harmelin , J.G. Harmelin , V. M,.L.Quignard. J.P. 1994 . Are the Mediterranean waters becoming warmer ? Information from Bioiogical Indicators .Mar.Poll.Bull. Vol.28. No: 9, pp.523-526 . Elsevier science. Ltd.
    Gesamp, 1997 . Marine biodiversity : patterns , threats and conservation needs.Reports and Studies No .62 . London.
  • Golani , D. 2002 . Lessepsian Fish migration characterisation and impact on the eastern Mediterranean . Workshop on Lessepsian migration , Gökçeada . p 1- 9. Tüdav yayınları no . 9. İstanbul.
  • Golani ,D. Relini ,O. Massuti,E. Quignard.J.P. 2002. Ciesm. Atlas of Exotic species in the Mediterranean Vo. 1. 256 p. Monaco.
  • Kadıoğlu, M. 2001. Bildiğiniz havaların sonu , Küresel iklim değişimi ve Türkiye . Güncel yayıncılık. 110. 368 s. İstanbul.