İzmir'in denizci kent ünvanına sahip olabilmesi için önce, şehrin ve denizin yönetiminden sorumlu yöneticilerin denizci kimliğinin olması gerekir. Deniz kültüründen ve sevgisinden yoksun bir yönetim anlayışI ile denizlerde geleceğe yönelik uzun vadeli cid

İzmir'in denizci kent ünvanına sahip olabilmesi için önce, şehrin ve denizin yönetiminden sorumlu yöneticilerin denizci kimliğinin olması gerekir. Deniz kültüründen ve sevgisinden yoksun bir yönetim anlayışI ile denizlerde geleceğe yönelik uzun vadeli ciddi yatırımlar yapamazsınız. Çünkü, denizci olabilmek büyük bir erdemliktir, saygınlıktır, evrensel düşünebilmektir, ufkun derinliklerini görebilmek, çağdaş olabilmektir, çevreye, dostluğa, insana değer verebilmektir, sevmek, üretmek, paylaşmak ve hakkaniyeti bilebilmektir, onu yaşayıp, benliğinde hissedebilmektir, sarılıp, tutunmak, yokluğunda kahrolup sevdalanmaktır. Sözün kısası, bütün değer yargılarıyla gerçek anlamda bir denizci kimliğinin vizyonuna sahip olabilmek çok zor bir erişimdir.
 
Denizcilik kültürünün tarihsel gelişim süreci içinde yerleşmediği toplumlarda yaşanan sorunlar nedeniyle denizcilik sektöründe yapılacak yatırımlar konusunda sıkıntıların çekilmesi çok doğal olabilir. Hele bizim gibi 8333 km uzunluğunda denizciliğin her dalına uygun kıyı şeridi olupta Denizcilik Bakanlığı olmayan ülkelerde bu sorunlar çok daha yoğun yaşanır ve yatırımlar da sürekli olarak da bürokrasinin canavar kollarına takılarak engellenir.
 
Son günlerde İzmir'de sık sık gündeme gelen bir konu var. Körfezin Yenikale fenerlerinden başlayarak(İnciraltı)
Alsancak limanına kadar olan bölümünde 250 mt. genişliğinde bir alanın 16 mt. derinliğe kadar dip taramasının yapılması ve çıkarılan çamurun da ne olacağı konusu.
 
Ben şunu çok merak ediyorum. Bir zamanlar gündemdeki konu Konak Pier'in olduğu bölgeye modern bir marinanın yapılacağının söylentileriydi. Şimdi kimseden ses seda çıkmıyor. Pier'in olduğu bölgeye teknelerin yanaşmasına da izin verilmiyor. Hoş, sanki pasaporta yatlar yanaşıyor da onlara hangi kurum tarafından ne gibi hizmet veriliyor? Eğer rotanızı değiştirerek teknenizle İzmir'in o meşhur pasaport'una gelirseniz burada yaşayacaklarınıza sakın şaşırmayın. Tanklarınıza su doldurmak isterseniz bunun için ne yetkili bir kurum nede bir kuruluş bulamazsınız. Çünkü ben üç gün İzmir Büyük Şehir Belediyesi'nde çalmadığım kapı bırakmadım ve nasıl bir anlayıştır ki bir damla bile su alamadım ve sonunda su tankeriyle getirtmek zorunda kaldım. Yatlar ile hiç kimse ilgilenmiyor. Eğer pis su tanklarınız doluysa ve siz denizi kirletmek istemeyen çevreci bir denizci olarak ilgili resmi kurumlardan, buna Büyük Şehir Belediyesi de dahil olmak üzere sıvı atıkların alımı için vidanjör talep ettiğinizde hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Çünkü sonuç olumsuz. Eğer dışarıdan özel firmalar vidanjör ile bu pis suları alırsa, yetki belgesi olmadığı için pis su boşaltma faturası ile belgeleseniz bile Liman Başkanlığınca geçerli sayılmıyor. Anlıyacağınız denizi kirlet ama kimseye yakalanma mantığı mı hakim?
 
Üç-beş teknenin acil ve deniz kirliliğinin önlenmesi açısından bu kadar önemli gereksinimlerini gideremeyen bir anlayışın, körfezin 50 yıllık kurşun, cıva, azot, fosfor, bakır ve benzeri ağır metallerle yüklü binlerce ton çamurunu nasıl değerlendireceği konusunda benim çok ciddi anlamda kaygılarım bulunmaktadır. Küçük bir araştırma sonucunda daha yolun başındayken önemli çelişkilerin yaşandığını gördüm.
 
İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Kocaoğlu bu büyük projeye haklı olarak istekli ama bilim adamlarının açıklamalarına kulak versin. Kendisi, çıkarılacak çamurda sadece tuz olduğunu ve bundan arındırıldıktan sonra tarımda kullanılabileceğinin mümkün olduğunu söylemiştir. Halbuki DEÜ Denizcilik Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ersel Zafer Oral ise aksine çıkarılacak olan çamurun çok kirli olduğunu açıklamıştır. İzmir Deniz Ticaret Odası Başkanı Gaza Dologh ise bu çamur ile yapay bir adanın yapılabileceğini ifade etmiştir. Uzmanlar ise bunun maliyetinin çok yüksek olduğu ve suyun akıntısını engelleyeceği veya ağırlaştıracağı görüşünde. Ayrıca bu yöntemin daha çok, toprağı az olan ülkelerde tercih edildiği de bilinen bir gerçektir.
 
Liman çamuru genelde kil, mil ve kum gibi çok ince organik maddelerden oluşmaktadır. Bunlara da çok tehlikeli ağır metaller bağlanmaktadır. Bunların havalanıp besin zincirlerine karışması son derece zararlı ve tehlikelidir. Kum ise o kadar tehlikeli değildir. Özel havuzlarda yapılacak işlemlerle kum diğerlerinden ayrıştırılarak inşaatlarda kullanılabilinir hale getirilebilir. Geri kalan körfez çamuru da ağır metallerden arındırıldıktan sonra press tekniği kullanılarak kurutulur ve bloklar halinde yapı işlerinde değerlendirme yoluna gidilir.
 
Yoksa, çamuru emeceksin sonrada denize döşediğin borularla Urla açıklarındaki Hekim adası mevkine boca edeceksin ve körfezi çamurdan kurtarmış olacaksın. İşte buna Karabataklar bile güler. Bizim bu kafayla denizci olabilmemiz için daha çok tuzlu su yutmamız gerekir.