(Selçuk Onur'un yazısı Lojiport'tan alıntıdır http://www.lojiport.com)

Türk bayraklı tekne sahipliğinin getirdiği vergi dezavantajları nedeniyle yabancı bayrağı seçen, ancak iyileştirilen şartlarla Türk bayrağına geçmek isteyenler için belirlenen 30 kasım tarihine sayılı günler kaldı.

Mesleğimin getirdiği avantajlar nedeniyle dünyanın birçok ülkesine gittim. Bayrağı en çok önemseyen ve kutsal sayan halkların başında yer alıyor bence Türk halkı. Ama nedense teknelerde şerefle dalgalanan Türk bayrağı yerine, ABD bayrağı başta olmak üzere diğer bayrakları takıp teknelerinin kıçlarına, ay yıldızdan uzak duruyor yat sahipleri...

Yıllar sonra ulaştırma konusunda en yetkin isimlerden teşkil edilen bakanlığın mensupları bu gerçeği geç de olsa fark ederek vergi adaletsizliğini sona erdiren radikal kararlara imza attılar. Fakat, ne hikmetse Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın  ‘geçmezlerse günlerini görürler’ anlamına gelecek sözlerine karşın, tablo hiç de beklenen gibi değil. En son bağlama kütüğüne kayıtlı teknelerin değerlendirildiği 5 Kasım tarihli toplantıda söylenenlere göre, tüm limanlarda bağlama kütüğüne kayıtlı tekne sayısı 9515; yabancı bayraktan Türk bayrağına geçen tekne sayısı da 125. İstanbul Bağlama Kütüğü’ne kayıtlı tekne sayısı 150, yabancı bayraktan Türk bayrağına geçen tekne sayısı ise sadece 24. Yani hiç de umulan bir tablo değil.

Peki neden böyle?

Bu sorunun yanıtını Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin geçmiş dönem icraatlarında aramak lazım. Hep balık hafızalı diye nitelendirilen toplumumuz uyanıyor mu sizce…?

Yine bir hafıza jimnastiği yapmaya ne dersiniz?

Yıl 1988

Turgut Özal Hükümeti’nin ‘süper buluşu’na göre, SSK’lı emekliler 30 yıllık, 40 yıllık birikimlerini devlete verecekler, devlet de onların bu birikimlerin faizini aylıklarına ekleyecekti. Bunun adı da, ‘süper emeklilik’ olarak açıklanıyordu. aylıkları ‘yoksulluk sınırı’na inen SSK emeklileri, Özal'a inandılar, birikimlerini Ziraat Bankası'na yatırdılar. Özal, o günlerde her hafta TV'lerde ‘İcraatın İçinden’e çıkıyor, o ünlü kalemini izleyicilerinin gözünün içine soka-soka: "Son iki gün!.. Son fırsat! süper olacaksınız, süper!" diyordu. SSK emeklileri eşlerinin altınlarını bozdurdu, arabalarını sattı, borç-harç aldılar, bugünün parasıyla, 6-7 milyarı bir araya getirdiler. sonra ne mi oldu? Anayasa mahkemesi, ‘eşitliğe aykırı’ diye, Süper Emeklilik Yasası'nı da iptal etti; kıyak emeklilik gibi! ancak, kıyak emeklilik de, Anayasa'yı umursamayanlar, iş süper emekliliğe dayanınca, bir numaralı ‘Anayasa mahkemesi yandaşı’ kesildiler. Özal, muradına ermişti. SSK'nın açığı SSK'lı emeklilerinin verdiği milyarlarla kapatılmıştı. SSK'lılar da normal aylıklarına dönmüşlerdi...”

Yine 1980’li yılların ortaları

Devlet bu kez milletine 6 yaşında bir çocuk muamelesi yaparak “Ey vatandaşım sen beceremezsin, ben senin yerine tasarruf edeceğim. Bak kumbaran burada, birikimlerini burada toplayacağım. Dolunca da, kumbarayı kırıp herkese verdiğinin birkaç mislini geri ödeyeceğim” der. Devlet, kendine kaynak yaratmak için bir çalım daha atmıştır. Maaşlardan bir bölüm köy sandığına gider. Sonrasında bu fonda da katrilyonlar birikir. Ama, aslında bu para da önce olduğu gibi kara deliklerde buhar olmuştur.

Yıl 1987

Mimar yine Turgut Özal. Bu kez çalışanları konut edindirmek vaadiyle bir fon oluşturulur. Sistem kâğıt üzerinde çalışanlardan yapılacak kesintilerin bir hesapta toplanmasını, birikimlerin nemalandırılmasını ve konut edinmesi sırasında çalışana ciddi bir katkı yapılmasını amaçlıyordur. KEY kesintileri 1995 yılına kadar 9 yıl süreyle devam eder. Ancak çalışanlar konut sahibi olamadan uygulama 1996 yılında durdurulur. 1999’da çıkarılan 588 sayılı kanun hükmünde kararname ile KEY hesaplarının tasfiyesi kararlaştırılır yıl 2009’dur. Ve kuşa döndüğü halde ödediği parayı alamayan hala on binler vardır.

Yıl 1999

Bu kez 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Yasası hayata geçirilir. İşsizlik sigortası; ‘bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybedenlere, uğradıkları gelir kayıplarını kısmen de olsa karşılayarak kendilerinin ve aile fertlerinin zor duruma düşmelerini önleyen, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren, devlet tarafından kurulan zorunlu bir sigorta kolu’ olarak açıklanıyordur. Buna kimsenin itirazı olmaz. Çalışanın başına gelebilecek talihsizliklere karşı istemi dışında bir fon ayrılmıştır. Bu yıl itibariyle toplanan paranın 45 milyar liralara ulaşacağı tahmin edilmekte. Bu paranın yalnızca yüzde 2 gibi bir kısmı işsizlere dağıtılıyor. Kalan miktar ise ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere, ya da diğer fonlara aktarılmak üzere bekletiliyor. Akibeti konusunda ahkam kesmem mümkün değil.

Evet, yukarda T.C hükümetlerinin icraat ve sonuçlarını aktarmaya çalıştım. Bunların birçoğu unutuldu. Ama, hala hafızası yerinde bireyleri de var bu ülkenin. Mesele, sadece yönetene ‘güven’ sorunu. İcraatın başındaki hükümeti tenzih ediyorum. Onlara da her türlü eleştiriyi yapmak mümkün. Ancak, kimse vatandaşın tasarruflarının üzerine yattınız diyemez. Fakat fosfor mu, omega 3 mü, iyot mu ne derseniz deyin, denizciler toplumun biraz daha uyanık bir bölümünü temsil ediyor. Sanırım, birçok dostumuz önceki yaşananları anımsadılar. Şerefle ve koşa koşa Türk bayrağına geçecekken gaipten bir ses “Yapmış olduğun işlemlerden hesapta olmayan ödemelerle karşılaşabilirsin! 30 Kasım’dan sonra veraset vergisi, ya da motorlu taşıtlar vergisi gibi sürprizlere hazır ol!” demiş olabilir. Bu da, pekala ‘Niye Türk bayrağına geçmediler’ sorusunu açıklamaktadır.

Editör: TE Bilişim