Global ekonomik kriz ortamında hemen hemen tüm ülkelerin denizcilik firmalarının finansman teminine yönelik olarak yeni bir açılım ve paradigma arayışı içinde oldukları bilinmektedir. Şirketler, stratejik planlarını revize etmek zorunda kalmışlar ve öncelikle büyüme hedeflerini sürdürülebilir bir beka temini ile yer değiştirmişlerdir.Ancak bu şekilde sektörde iş yapmaya devam edebileceklerini aksi takdirde ömür döngülerinin (Business Life Cycle) sona ermesinin kaçınılmaz olduğunu gören armatörler ve yöneticiler kredi teminindeki güçlükleri aşabilmek için bankalar ile ilişkilerinin ve çalışma prensiplerinin yeniden tanımlanması gerektiğini anlamışlardır. Donatanlar finansman maliyetleri ile başa çıkabilmek için kesinlikle yeni destek enstrümanlarına ihtiyaç duymaktadırlar.

Kriz nedeni ile dünyadaki bir çok banka denizcilikle ilgili departmanlarını kapatmış ve geri kalan diğerlerinin çoğu da denizcilik firmalarını fonlamayı kısıtlamış ve/veya tahammül edilmesi çok zor şartlara bağlamıştır.
Kaldıraç destek fonu (leverage) temini 2009 yılı için denizcilik firmalarının en büyük sorunudur.

Denizcilik şirketleri,yeni projeler ile kendi yatırımlarını tamamlayabilmek için aşırı derecede borçlanmak zorunda kalmışlardır.

Düşük kaldıraç etkisi armatörleri pahalı para bulmaya/kullanmaya itmiş ve tabiatı ile bu durum verimliliği menfi yönde etkilemiştir.

Bankalar bu günkü kriz ortamında bilançolarının durumu itibarı ile denizcilik firmalarına finansman sağlamak konusundaki istek ve iştahlarını kaybetmişlerdir.
Halen sadece ihracat  kredi programlari ile garanti altına alınan uzun vadeli leasing(finansal kiralama) yöntemi baş vurulabilecek tek yol olarak görülmektedir.
 

Bir diğer önemli sorun ise bankaların uygulamaya koydukları yaklaşık libor artı 200 düzeyindeki faizlerdir ki bu oran kriz öncesine nazaran 3-4 misli yükselmiştir.

Finansman-Fon temini konusundaki dar boğaz/yokluk özellikle yeni gemi inşa faaliyetlerinin hızını kesmiş adeta durma noktasına geriletmiştir.Bu durum ise beraberinde orta ve uzun vadede tersaneleri,yan sanayi tedarikçi firmaları ve alt yüklenicileri ciddi bir şekilde tehdit eden konjonktürü üretmiştir.

Bu ekonomik iklimin işsizliği ne denli tetiklediği malumdur.

Belirtilen bu sıkıntıları aşmak adına bazı yeni alternatifler araştırılmakta olup bunlardan biri olan ATM (At the Market) küçük montanlı bir yeni sermaye yaratma enstrümanı olarak bilinmektedir. Bu sistem borsaya kote bir firmaya, muayyen bir süre için piyasa fiyatının biraz altından küçük miktarda yeni hisse satışını ve bu hisselerin borsada değerlenmesinin desteklenmesini alternatif bir çözüm olarak önermektedir. Başta kuru yük gemileri olmak üzere bazı denizcilik firmaları bu özgün opsiyona sıcak bakmaktadırlar. Bu uygulama kapsamında hisselerinizin borsada geleneksel olarak işlem görmesini arzu ediyorsanız piyasa fiyatından indirim yapmak ve ayrıca yatırımcı bankaya % 4 oranında komisyon ödemek durumunda olursunuz.

ATM değişik bir ürün olup daha ucuz maliyetle para teminine imkan sağlar, özellikle günlük olarak küçük miktarlarda hissenin düzenli biçimde piyasaya sürülmesi bir süre sonra indirim yapmak gereksinimini ortadan kaldırabilir.

Ancak kısa zamanda öz kaynaklarınızı büyük oranda arttırmak ihtiyacında iseniz ATM bir çözüm olamaz.

Amerikan yatırım bankası Lehman Brothers ın geçen yıl batmasının ardından tahvil piyasası da sanal anlamda çökmüş, kurumuştur.

Bu batış tüm dünya bankalarının faaliyetlerini etkilemiş,yeni pozisyon almalarını gerektirmiştir.Öncelikle ABD ve AB ülkelerinde bankaların çoğu denizcilik firmalarına borç verme koşullarını başta geri ödeme süresi olmak üzere yeniden gözden geçirmeye başlamışlardır.

Denizcilik firmaları uzun vadeli kredi ihtiyacı içindedirler ve çalışacakları bankalar ile de uzun soluklu stratejik ilişki içinde kalmayı arzu etmektedirler.

Bankalar tarafından bakıldığında ise sorun bankaların risk yönetimi konusundaki tereddütleri ve karlılık beklentilerinin kriz odaklı da olsa çok yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse ; bankalar bu tür kriz ortamlarında büyük çaplı ve tek bir müşteriye yüksek limitler vermektense riski yayma politikasına dayalı olarak daha garantili olan, daha fazla sayıda ve küçük çaplı firmalara kredi vermeyi tercih etmektedirler. Zira bu durumda kar marjları çok daha yüksek olmaktadır. Ayrıca, navlun ve gemi fiyatlarının böylesine düşük olduğu bugünkü koşullar altında gemi ipoteğine dayalı kredi çalışmalarının kolay kolay herhangi bir bankaya cazip gelmeyeceği gerçeği yadsınamaz. Kredi verilen firmanın borcunu ödeyememesi durumunda koca koca gemiler bankaların envanterine geçecek ve bankalar bunları bu şartlarda kime nasıl satacak ? gemilerin amortisman giderleri(kendi kendini eskitmesi), bakımı-tutumu, liman vergileri vs gibi maliyetler de işin diğer riskleri..

Hal böyle olunca bankalar artık denizcilik segmentinde kar elde edemedikleri gibi geri çağrılan kredilerin de ödenememesi nedeni ile zarar eder duruma geldiler ve denizcilik sektörüne karşı biraz mesafeli durmaya, öte yandan daha karlı ve daha az riskli yeni pazar alanları aramaya başladılar.

Genel olarak bankalar şirketlere verdikleri kredileri aşağıdaki şekilde gruplandırmışlardır.

• Mikro segment-    1 Milyon USD ye kadar cirolu
• Küçük segment-   5 Milyon USD ye kadar cirolu
• Orta segment   -  20 MilyonUSD ye kadar cirolu
• Ticari segment – 50 Milyon USD ye kadar cirolu
• Kurumsal segment- + 50 Milyon USD cirolu

Bu konsept içinde bankalar verdikleri kredilerde ciro arttıkça elde ettikleri kar oranlarının azaldığını gördüler ve bu yüzden de göreceli olarak küçük cirolu ve daha fazla sayıda müşteri şirketler ile çalışmayı tercih ettiler. Sektör olarak da bu dönemde denizcilik sektöründen uzak kalmayı politika olarak benimsediler.

Aktiflerinin çok önemli bir kısmı kredilerde olan bankaların en yüksek kar oranlarını en az risk ile elde edebilecekleri pazar alanlarına yoğunlaşmaları stratejik çıkarları gereği kaçınılmazdır.

Çözüm ise bu iki paydaş grubun karşılıklı güven ortamını yaratarak makul müştereklerde buluşmaları ve sistemi kriz öncesinde olduğu gibi işler hale getirebilmeleri ile mümkün olur kanısındayım. Başlangıçta belki risk paylaşımı için birden çok banka ile konsorsiyum bazlı kredi ilişkisi içine girilmesi ve gemi ipoteklerinin yanısıra öz kaynaklardan ilave bazı teminatlar gösterilmesi ve geri ödeme süresince kar paylaşımı gibi açılımlar bu kilitlenmeyi çözebilir diye düşünüyorum.

Editör: TE Bilişim