Deniz Haydutluğuna ve Terörizmine İlişkin Ulusal Mevzuatımızdaki Yeni Gelişmeler

New Developments in the National Legislation Relating to Piracy and Terrorism

ÖZET

Uluslararası denizlerde, gittikçe artan deniz haydutluğu ve terörist faaliyetler, devletleri yeni ted­birler almaya yöneltmiştir. Uluslararası Denizcilik Örgütü'nde (IMO) kabul edilen iki sözleşme ve bu sözleşmelere ek protokoller, taraf devletlere hem kendi ulusal hukuklarında hem de diğer taraf devletlerarasında ortak bir düzenleme yapma mecburiyeti getirmektedir. Bu duruma göre devletler, öncelikle kendi ulusal düzenlemelerinde deniz haydutluğu ve deniz kaynaklı terörist faaliyetlere karşı yeni mücadele yöntemleri geliştirecekler ve diğer devletlerin suçluların iadesi, kesintisiz takip hakkı gibi suç ve suçluyla mücadele yöntemlerine mümkün olduğu ölçüde izin vereceklerdir. Bu çalışmada, sözleşme ve protokollerin öngördüğü yükümlülükler ile Türkiye'nin bu sözleşme ve protokoller çerçevesindeki durumu incelenmeye çalışılmıştır

Anahtar Kelimeler: IMO, deniz haydutluğu, terörist faaliyetler, ulusal düzenlemeler,

ABSTRACT

Increasing piracy and terrorist activities in international waters directed states to adopt new measures. Two conventions and protocols to these conventions which were adopted by Inter­national Maritime Organization (IMO) oblige the contracting states to enact national regulations and make common arrangements with the other contracting parties. Therefore, the contracting parties will fırst develop new methods to fıght against piracy and sea-borne terrorist activities through their national regulations and then allow other parties to Hght the mentioned crimes by e.g. extradition of criminals and allowing the right of hot pursuit to the extent possible. In this study, provisions of the conventions and protocols and Turkey's position thereto is studied.

Keywords: IMO, piracy terrorist activities, national regulations.

GİRİŞ

Yemen Körfezi ve Somali açıklarındaki ticaret gemilerine yönelik saldırılar ve bu gemilere deniz haydutlarınca el konulması, konuya yeniden uluslararası de­nizcilik toplumunun eğilmesine yol açmıştır.[1] Uluslararası Denizcilik Örgütü 2 (IMO), ilkini 1988 yılında kabul ettiği, seyir güvenliği ve sabit platformlara karşı terörist eylemlerin önlenmesi için düzenlemeler kabul etmiş; sonrasında da deniz haydutluğu[2] (piracy) faaliyetleri ile ilgili bu düzenlemelerin ulusal dü­zenlemelere konu edilmesini istemiştir. Türkiye, seyir güvenliği ve sabit plat­formlara karşı eylemlere yönelik olarak Türk Ceza Kanunu'nda[3] düzenlemeler yapmıştır. Böylelikle, Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Ön­lenmesine Dair Sözleşme (SUA 88 Sözleşmesi)[4] ve Ek Protokol (SUA 2005 Protokolü) ile Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Protokol'de (88 Protokolü) ve Ek 2005 Protokolü'ndeki yükümlülükler kısmen yerine getirilmiştir. Geçtiğimiz aylarda

Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'un[5] kabul edilmesi ve yürürlüğe girmesiyle, SUA'nın malî konular için öngördüğü bazı illegal faaliyet­ler de suç ve ceza kapsamına alınmıştır. Yapılan bu düzenleme olumlu olmakla birlikte, yeterli değildir. Çalışmamızda, belirtilen Protokollerde öngörülen hu­suslar bakımından, ülkemizin, özellikle ceza hukuku alanındaki mevzuat ça­lışmaları incelenmekte, deniz haydutluğunun ve deniz terörizminin geniş bir muhtevaya sahip olması itibariyle konu bu hususlarla sınırlandırılmaktadır.

I. Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmeye İlişkin 2005 Protokolü (SUA 2005 Protokolü)

"Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme" (SUA 88), küresel terörle mücadele ve işbirliği konularını ele al­maktadır. Bu Sözleşme, 10 Mart 1988'de Roma'da kabul edilmiş ve 1 Mart 1992'de yürürlüğe girmiştir. SUA 88 Sözleşmesi'nin, 27 Eylül 1990 tarihli ve 3662 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunmuş olup bu Sözleşme 6 Ocak 1998 tarihli ve 1998/10501 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanmıştır. Sözleşme'nin 16/2 maddesinin verdiği yetkiyle, uyuşmazlıkların zorunlu çözü­müne ilişkin olarak 16/1 maddesine de ihtirazî kayıt konulmuştur.[6]

Diğer taraftan, açık denizlerde gerçekleştirilebilecek terörist faaliyetle­rin takip ve kontrol edilmesi, kitle imha silahlarının deniz yoluyla yayılmasının ve kullanılmasının önlenmesi amacıyla SUA 88 Sözleşmesi'ne, 2005 Proto­kolü ile esaslı değişiklikler getirilmiştir. 2005 Protokolü'nün, 1/4/2009 ta­rihli ve 5854 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunmuş ve bu Protokol 11/12/2009 tarihli ve 2009/15674 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylan­mıştır.

SUA 2005 Protokolü'nde suç kavramına eklemeler yapılmış ve yeni suç tipleri ihdas edilmiştir.[7] Protokol'de belirtilen suçlar, ancak özel kasıtla işlene­bilir. Buradaki özel kasıt ise "terör kastı"dır. Protokol'de taksirli sorumluluğa ise yer verilmemiştir. Yine Protokol ile tüzel kişiler için idarî, hukukî ve cezaî sorumluluk ile şüpheli durumlarda taraflarla işbirliği ve açık yetkilendirme mü­essesesi getirilmiştir.

Diğer yandan Protokol ile suç işlenme ihtimalinin bulunduğu ya da iş­lendiği durumlarda taraf gemilerine çıkılabilmesine ilişkin taraf devletlere yetki verilmiş, kitle imha silahlarının deniz yoluyla naklinin önlenmesi için ağır ce­zalar konulması talep edilmiştir. Suçluların iadesi ile ilgili istisnai düzenlemeler yapılmıştır.[8]

Bu bağlamda, SUA 2005 Protokolü ile getirilen yeni suç tipleri ve bun­ların özellikleri, suçluların iadesi ve adli yardım talepleri bakımından yeni dü­zenlemelerin ihdas edilmesini gerektirmektedir. Özellikle Türk Ceza Kanunu m.170 ilâ 174 arasında düzenlenen suç tipleri genel tehlike yaratan suçlar, radyasyon yayma, atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme, tehlikeli mad­delerin izinsiz bulundurulması ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçları ile 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma maddeleri nitelikli suçların muhakemesinde kullanılmaktadır. Bu maddeler, SUA 2005 Protokolü'nün öngördüğü suçlar için yargılama yapılmasına imkân vermemektedir. Ayrıca, denizde seyir güvenliğinin tehlikeye atılmasına ilişkin Türk Ceza Kanunu'nun 223. maddesinde belirtilen "Ulaşım araçlarının kaçı­rılması veya alıkonulması" suçu, genel bir suç tipi niteliğindedir. Bu suç tipi ile terör suçları olarak getirilen ve SUA 2005 Protokolü'nde öngörülen 3, 3bis, 3ter ve 3quater maddelerindeki suç tiplerine caydırıcı cezalar da verileme­mektedir. SUA 2005 Protokolü ile yeni ihdas edilen, 3, 3bis, 3ter ve 3quater maddelerindeki yeni suç tipleri, tipik suçlardır.[9] Yani kaçakçılık, gümrük, inter­net, bilişim suçları gibi, suçun tespiti ve cezanın verilebilmesi bakımından ihti­sas gerektiren suç tipleridir. Kaldı ki, Protokol'ün 5. maddesi, taraf devletlere, 3, 3bis, 3ter ve 3quater maddelerinde belirtilen suç tipleri için, suçların ağır niteliğini göz önüne alarak ceza miktarlarını belirleme görevi yüklemektedir.

2005 Protokolü'ndeki suç tipleri genel olarak; geminin seyir güvenliğinin tehditle tehlikeye sokulması; işlenen fiilin toplumu yıldırmak, hükümet veya uluslararası örgütü zorlamak; Biyolojik Kimyasal Nükleer (BKN) silahı kulla­narak ölüm, yaralanma ve zarara sebebiyet vermek; Petrol, sıvılaştırılmış gaz ya da zararlı maddeyi kullanarak ölüm, yaralanma ve zarara sebebiyet vermek; BKN (Biyolojik, Kimyasal, Nükleer) silahının tasarlanmasına, üretilmesine veya dağıtılmasına önemli ölçüde katkıda bulunan teçhizat, malzeme, yazılım, tek­nolojinin taşınması; terörist faaliyetlerle bir suçlunun gemide bilerek taşınması; terörist faaliyetlerle örgüt kurma, yönetme, terörist faaliyetleri pekiştirmek, bu faaliyetlere katkıda bulunmak şeklinde sayılmaktadır.

SUA 2005 Protokolü özellikle 5. maddesi ile 3, 3bis, 3ter ve 3quater maddelerinde sayılan fiiller için suçların ağır niteliğini göz önüne alarak ceza miktarlarını belirleme; 5bis maddesi ile tüzel kişiler için idarî ve cezaî tedbir­lerin alınması; 6. maddesi ile taraf devletlerin uluslararası yargı yetkisi tesis etmek için yasal düzenlemeler yapması;[10] suçluların geri verilmesine (iadede ihtisas ilkesi) ilişkin yeni düzenlemeler getirilmesi hususlarını taraf devletlere yüklemiştir. SUA 88 ve 2005 Protokolü'nde sayılan terörist eylemler, esas itibarıyla ceza kanunlarında tanımlanmış suçları oluşturmaktadır. Ancak, bu suçlar, gerek işlenişinde güdülen saik gerek işleniş tarz ve mahiyeti bakımından "terör suçu" olarak nitelendirilmektedir. Ceza kanunlarında suç olarak belirti­len bu fiillerin bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmesiyle, devletin ana yapısını, bu yapının dayandığı temel prensipleri değiştirmek veya yıkmak, toplumda korku ve panik yaratmak amacının güdülmüş olması durumunda, bu suç bir "terör suçu" niteliği kazanmaktadır.[11] Terör olarak nitelendirilen fiiller, belirli bir amaç doğrultusunda ve bir örgütün faaliyeti çerçevesinde sistematik bir şekilde işlendiği için, daha ağır sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Terörle daha etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için, kanunlarda bu kapsamda mütalaa edilen suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturmayla ve ayrıca, mahkûm olu­nan cezanın infazıyla ilgili özel hükümlere yer verilmelidir. Yukarıdaki husus­lara istinaden, terör suçlarını, bu suçlarla ilgili olarak yeni suç tiplerini, suça teşebbüs, iştirak, suçların içtimaı, cezalar ile tüzel kişiler için güvenlik tedbiri uygulanması ve suçluların geri verilmesine ilişkin iadede ihtisas prensibini SUA 2005 Protokolü'ne uyum sağlamak amacıyla özel bir kanun kapsamında de­ğerlendirmek daha uygun olacaktır.

II. Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Protokol

SUA Protokolü diye de ifade edilen "Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Proto­kol"[12], SUA Sözleşmesini tamamlayıcı mahiyettedir.

Gerçekten de, SUA Sözleşmesi, denizde seyir güvenliğine karşı yasadışı eylemlerin önlenmesini ve faillerinin cezalandırılmasını amaçlamaktadır. Söz­leşmenin kapsamında da gemiler bulunmaktadır. Ancak, SUA Protokolü'nün önsözünde ifade edildiği gibi SUA Sözleşmesinin hazırlanmasının gerekçesi, kıta sahanlığında bulunan sabit platformlar için de geçerlidir. Bu platformla­ra karşı ya da platformlar üzerinde de yasadışı eylemlerin gerçekleştirilmesi mümkündür.[13]

Protokol, taraf ülkelere, salt kıta sahanlığında bulunan sabit platformlara karşı veya bunlar üzerinde işlenen terörist faaliyetler ve diğer adi suçlara ilişkin yargılama hakkı ve yetkisi vermektedir.[14] Ceza hukukundaki mülkîlik (yani o ülkede işlenmiş suç gibi sayılma) ilkesi gereği münhasır yargılama ya da suçlu­ların iadesi hakkı ve yetkisi de buna dâhildir.

Türkiye SUA 88 Protokolünü (Sabit Platformlara ilişkin) 27/09/1990 tarihli ve 3662 sayılı Kanun ile 26/1/1998 tarihli ve 23242 sayılı Resmî Ga- zete'de yayımlanan 98/10501 Karar sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onayla­mıştır. Bu duruma ilişkin geniş kapsamlı iç hukuk düzenlemesi Türk Ceza Ka­nunu ile yapılmıştır. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Yer bakımından uygulama" başlıklı 8/2-d bendi "Türkiye'nin kıt'a sahanlığın­da veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiş sabit platformlarda veya bunlara karşı suç işlendiğinde Türkiye'de işlenmiş sayılır." hükmünü kabul et­mekle, kıta sahanlığında bulunan sabit platformlar Türkiye toprağı sayılacaktır. Türk Ceza Kanunu'nun ÜÇÜNCÜ KISIM Topluma Karşı Suçların ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ'nde düzenlenen Kıt'a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölge­deki sabit platformların işgali başlıklı 224. maddesi "Kıt'a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgede kurulmuş sabit bir platformu cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla ele geçiren, zapteden veya kontrolü altına alan kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar habis cezası ile cezalandı­rılır." hükmü ile de suça ilişkin özel bir hüküm kabul etmiştir.

Yine, 1 ilâ l0 Mart 1988 tarihlerinde Roma'da toplanan "Denizde Seyrü­sefer Güvenliğine Karşı İşlenen Yasa Dışı Eylemlerin Önlenmesi Hususundaki Konferans" sonunda ülkemizin "Deniz Seyrüsefer Güvenliğine Karşı İşlenen Yasa Dışı Eylemlerin Önlenmesi" ve "Kıta Sahanlığındaki Sabit Platformların Güvenliğine Karşı İşlenen Kanuna Aykırı Eylemlerin Önlenmesi"ne ilişkin pro­tokolü imzalamış bulunması nedeniyle Türkiye'nin kıta sahanlığında veya mün­hasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiş sabit platformlarda veya bunlara karşı işlenen suçların da Türk ülkesinde işlenmiş suç sayılacağına dair olan (d) bendi kaleme alınmıştır.

Protokol'ün 2. maddesinde sayılan suçların maddi unsuru "kuvvet kul­lanma" veya "tehdit" veya "herhangi bir korkutma şekli" ile sabit platforma "el koymak" veya "bunların kontrolünü ele geçirmek" tir. Aynı şekilde TCK. m. 224/1'de kıta sahanlığının işgali suçuna sebebiyet vermek için (suçun maddi unsuru) "cebir veya tehdit" ile hareket etmek gerekmektedir. Yani bu maddede düzenlenen işgal eyleminin gerçekleşmesi ve cezalandırma önkoşulu "cebir veya tehdit" ile hareket etmek olacaktır.

Protokol'ün 2/1. maddesi; TCK. m. 224/1 hükmü ile paralel şekilde, sabit platformların cebir veya tehdit ile işgale edilmesini öngörmektedir. Cezası 5 yıldan 15 yıla kadar hapistir.

Protokol'ün 2/2. maddesi; TCK. m. 224/3 hükmü ile paralel şekilde, sabit platformun güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde bir şahsa karşı şiddet hareketinde bulunulmasını cezalandırmaktadır. Protokol'un bu fıkrası, ayrı bir suç tipini düzenlemektedir. Kaldı ki, TCK. m. 224/3'de benzer şekilde, şiddet hareketi neticesinde meydana gelen "kasten yaralama" gibi suçları düzenle­mektedir.

Protokol'ün 2/3. maddesi; TCK. m. 8/2-d (mülkîlik) delaletiyle, Mala Zarar Verme başlıklı TCK. m. 151. maddesinde "başkasının taşınır veya taşın­maz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kulla­nılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, 4 aydan 3 yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacaktır. Suçun temel şekli şikâyete bağlı olup, genel kasıtla işlenir. Ancak bu platformlar kamuya aitse o takdirde suçun nitelikli halinin düzenlendiği TCK. m. 152'de düzenlenen 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Bu suç şikâyete bağlı değildir. Protokol'ün 1/c bendi de ayrı bir suç oluşturur.

Protokol'ün 1/d bendi'nin karşılığı TCK'da yoktur. İncelememizde ge­rek İKİNCİ KISIM Kişilere Karşı Suçlar ONUNCU BÖLÜM Malvarlığına karşı suçlar ile ÜÇÜNCÜ KISIM Topluma Karşı Suçlar ALTINCI BÖLÜM Ulaşım Araçlarına veya Sabit Platformlara Karşı Suçlar bahsinde bu suçun bir karşılığı bulunamamıştır.

Protokol'ün 2/2. paragrafı ile Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan nedenler başlıklı 28. maddesi ile Hürriyet Karşı Suçlar başlıklı 106. maddesi uyumludur. Protokol'de geçen, gerçek veya tüzel bir kişiyi bir hareketi yapma­ya veya bundan imtina etmeye zorlamak amacıyla millî hukukta öngörüldüğü şekilde, şartlı veya şartsız olarak tehdit ederse ve bu tehdit sabit platformun emniyetini tehlikeye düşürebilecek ise suç işlenmiş sayılacaktır. Buna göre, karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmeyecektir. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır. Görüleceği üzere TCK. m. 228 ile TCK. m. 106 (Tehdit) Protokol'ün adı geçen hükmü ile paralel düzenlemeler içermektedir.

Yine, Protokol'ün 2bis maddesinde düzenlenen;

  • Toplumu yıldırmak,
  • Hükümet veya
  • Uluslararası örgütü,
  • Zorlamak amacıyla.
    1.  

•Ölüme ve yaralanmaya sebebiyet verecek şekilde, •Patlayıcı ile, •Radyoaktif madde ile,

•Biyolojik, Kimyasal ve Nükleer silahla sabit platforma karşı, kullanmak ve tahliye etmek (Zarar ve Tehlike suçu).

  1.  

•Ölüme ve yaralanmaya sebebiyet verecek şekilde, •Zarar verecek miktar ve yoğunlukta yağ, •Sıvılaştırılmış doğal gaz, •Sair zararlı veya zehirli maddeyi tahliye etmek.

suçları, TCK. m. 170 (Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması), 172 (Radyasyon yayma), 173 (Atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme), 181 (Çevrenin kasten kirlenmesi), 224 (Kıt'a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgedeki sabit platformların işgali) maddelerinde karşılıklarını bulmuştur.

Yine, Protokol'ün 2ter maddesinde, öldürme, yaralama, suça teşebbüs, örgütlü suç, suça iştirak halleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler, karşılıklarını TCK. m. 35 (suça teşebbüs), 37 ve devamı (suça iştirak-faillik, azmettirme, yardım etme) 81 (Kasten öldürme), 82/1-c (Kasten öldürmenin nitelikli ha- li-Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle öldürme) 86 (kasten yaralama), 220 (suç işlemek amacıyla örgüt kurma) maddelerinde bulmuştur.

Protokol'ün 3/2-a-c maddelerinin TCK'da karşılıkları yoktur. Bu durum­da, TCK'da gerekli düzenlemelerin yapılması faydalı olacaktır.

TCK. m. 224'ün birinci fıkrasında kıt'a sahanlığında veya münhasır eko­nomik bölgede kurulmuş sabit bir platformun cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla ele geçirilmesi, zaptedilmesi veya kontrol altına alınması, suç olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamada, Türkiye'nin de im­zalamış bulunduğu "Kıt'a Sahanlığındaki Sabit Platformların Güvenliğine Karşı Hukuka Aykırı Fiillerin Tenkili Hak-kında Sözleşme" hükümleri göz önünde bulundurulmuştur.

"Sabit bir platform"dan maksat, doğal kaynakların keşfi veya işlen — mesi için veya diğer ekonomik maksatlarla daimi olarak deniz yatağına yer—leştiril- miş yapılar veya tesisler veya yapay adacıklardır. Söz konusu tesislerin, kişilere karşı cebir veya tehdit kullanılarak ya da hile ile ele geçirilmesi, zabtı, kontrol altına alınması fiilleri cezalandırılır—ken temel amaç sabit platformların gü­venliğini korumaktır. Bu tesislere zarar verilmesi, mala zarar verme suçunun nitelikli şeklini oluşturduğu için, bu madde kapsamında ayrıca suç olarak ta- nımlanmamıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında özel bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sırasında kişilerin hürriyetinin tahdit edilmesi hâlinde, ayrıca bu nedenle cezaya hükmedilme — lidir. Bu fık­rada tanımlanan suçun işlenebilmesi için, kişilerin hürriyetinin tahdit edilmesi gerekmemektedir.

Üçüncü fıkraya göre, birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sıra—sın- da kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin ger—çek- leşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uy—gula- nır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde, sadece birinci fıkraya istinaden cezaya hükmedilmelidir.

Görüleceği üzere, Protokol'ün verdiği açık hükümler karşısında madde, bu platformlara yönelik hukuka aykırı fiilleri korumaktadır.

Protokol'ün 3/4. maddesi, Taraf devletlere suçluların iadesine ilişkin dü­zenleme ihtiva etmektedir. Ayrıca, 11ter ve 12bis maddelerinde iadede ihtisas ilkesi ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir. Burada dikkati çeken husus, kıta sa­hanlığında bulunan sabit platformlara yönelik suçların salt politik veya siyasal suç olarak kabul edilmesini önlemek ve bunların topluma karşı yahut devletin güvenliğine karşı suçlar olmalarından dolayı adî suç sayılmalarının terörle mü­cadelede etkin olacağıdır.

İadede ihtisas TCK. m. 18'de ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Geri vermeye ilişkin koşullar, Türkiye'nin çeşitli dev—letlerle imzalamış bulunduğu iki taraflı sözleşmeler ile Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinde be­lirlenmiştir.

Ancak, buna rağmen geri vermeye ilişkin asgari şartların, iç hukuk düzen­lemesi olan kanunla belirlenmesi, uygulamada tek düzeliği sağlama açısından önem taşımaktadır. Geri verme taleplerinin hangi usul ve esaslara göre yerine getirileceği, sözleşmelerde genellikle düzenlenmemekte, taraf devletlerin iç hukukuna bırakılmaktadır. Bu bakımdan Protokol ile TCK'nın anılan maddesin­de paralellik sağlanmıştır.

Türkiye, 9/1/1990 tarihli ve 20660 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 27/9/1990 tarihli ve 3660 sayılı Uygun Bulma Kanunu'nda ilişik ihtirazi kayıt­la Protokolü onaylamıştır. Bu ihtirazi kayıt, 26/1/1998 tarihli ve 23242 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 98/10501 Karar sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yayımlanmıştır.

SUA 88 Protokolü'nün 1. maddesi, "Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmenin 16. madde hükümlerinin, kıta sahanlığında bulunan sabit platformlara karşı veya bu platformlar üzerinde işlendiği takdirde, bu Protokolün 2. maddesinde belirtilen suçlara uygulanaca­ğını ifade etmektedir.

Türkiye'nin ihtirazi kaydı ise 16 (2) çerçevesinde, 16 (1) ile bağlı olma­dığını beyan yönündedir. Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme'nin 16 (1) maddesi, iki veya daha fazla Akit Dev­let arasında, bu Sözleşmenin yorumlanması veya uygulanması ile ilgili olarak ortaya çıkan ve makul bir süre içinde müzakere yoluyla halledilemeyen bir anlaşmazlık, bunlardan birinin isteği üzerine hakeme havale edilecektir. Tahkim için talepte bulunulan tarihten itibaren 6 ay içinde taraflar hakem heyetinin kuruluşu konusunda bir anlaşmaya varamazlarsa, taraflardan biri, Uluslararası Adalet Divanının statüsü uyarınca yapılacak bir müracaatla anlaşmazlığı anılan Divana görebilir. 16 (2) maddesi, Her devlet, bu Sözleşmeyi imzalama veya onaylama, kabul veya tasdik veya Sözleşmeye katılma sırasında, kendisini 1. paragrafa bağlı saymadığını beyan edebilir. Diğer Akit Devletler, böyle bir ihti­razi kayıt koyan Akit Devlete karşı 1. paragrafla bağlı olmayacaktır.

Protokolün 2bis maddesi ile yeni suç tipleri ihdas edilmiştir. Bunlar daha ziyade kitle imha silahları ile işlenebilecek ölüm, yaralama, çevre zararı, nite­likli tehdit gibi suçlardır.

Belirlenen eylemlerle ilgili olarak, kasten insan öldürme ve yaralama, suça teşebbüs, iştirak ve tehdit gibi ceza sorumluluğunu etkileyen faktörlerle bu suçların örgütlü suç şeklinde işlenmesi hallerine ilişkin özel düzenlemelere yer verilmiştir.

SONUÇ

SUA Sözleşmesi ve Protokolü'ne ülke olarak taraf olmak olumlu bir geliş­me olarak görülmektedir. Ancak salt taraf olmakla, uluslararası yükümlülükler yerine getirilmemektedir. Bu Sözleşme ve Protokol'deki konuların iç hukuk düzenlemesi haline getirilmesi taraf devletler için bir sorumluluktur.

Sözleşme ve Protokol'de suç olarak belirlenen eylemler ve cezalandır­maya ilişkin teknik konuların yasal düzenlemeleri gerektirdiği açıktır. Belirtilen eylemleri, salt ceza kanunlarında düzenlemek yerine, özel kanunlara konu et­mek, kanun tekniği bakımından yararlı olacaktır.

Türkiye, SUA Sözleşmesi ve Protokolü'ne taraf olduktan sonra ulusal mevzuatını uyumlaştırma çalışmalarına devam etmiştir. Bu çerçevede, ilk ola­rak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, ardından da 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'da düzenlemeler yapmıştır.

Türk Ceza Kanunu'ndaki düzenleme, gemilerin seyir emniyeti ile sabit platformlara karşı eylemlere ilişkin sınırlı bir alanda yapılmıştır. Hâlbuki Sözleş­me ve Protokol'ün temas ettiği eylemler daha fazladır ve teknik düzenlemeleri de gerektirmektedir. 1999 tarihli Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörle etkin mücadele etmek amacıyla kabul ettiği kararların iç hukuk düzenlemesi haline dönüştürülmesi önemli bir gelişmedir. Terörizmin Finansmanının Ön­lenmesi Hakkında Kanun'un 3/7-8 maddesi ile, SUA 88 Sözleşmesi, SUA 2005 Protokolü ile Protokol'deki fiillerin işlenmesi amacıyla fon sağlanması veya toplanması yasaklanmaktadır. Aynı şekilde, BM Genel Kurulu, 4 Aralık 2009 tarihli ve 64/71 sayılı kararında, uluslararası hukuka göre, deniz gü­venliğini ve deniz haydutluğunu içeren mücadelelerde ikili, bölgesel, yerel ve küresel işbirliğinin hayati rolüne de vurgu yapmıştır. Türkiye, terörle daha etkin mücadele edebilmek için bu çerçevede muhakeme hukukunu revize etmeli, geliştirmeli, ikili, bölgesel işbirliğine gitmeli ve uluslararası hukukla da uyumlu hale getirmelidir.

Sözleşme ve Protokol'ün etkin uygulanabilmesi amacıyla, Deniz Teröriz­minin Önlenmesine İlişkin Bir Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmalı. Bu taslak teknik ayrıntıları içermeli, ikili ve bölgesel işbirliğini ayrıntılı bir şekilde düzen­lemelidir. Ayrıca, deniz kaynaklı terörist faaliyetlerin, kara ülkesine doğru ya da ters yönde faaliyetler olduğu göz önüne alınmalıdır. Deniz terörizmi, gelecek­teki savaşların, daha yayılmacı bir nitelik taşıyacağı öngörüldüğünde, düşmana en fazla zararın verilmesini amaçlayacaktır. Ayrıca, siber terörizm faaliyetleri ile bildiğimiz anlamdaki terör faaliyetleri iç içe geçmiş bulunmaktadır. Böylesine bir niteliğe sahip bulunan deniz terörizminin, salt deniz kaynaklı terörizm fa­aliyetlerini değil, SUA 88 Sözleşmesi, SUA 2005 Protokolü ile Protokol'deki fiillerin işlenmesini önleyecek, caydıracak ve cezalandıracak şekilde, hukuk sis­tematiği içerisinde yer alması faydalı sonuçlar doğuracaktır.

KAYNAKÇA

ARSLAN, Tevfik: Bölgesel Kuralların Dünya Deniz Ulaştırmasında Etkileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 9, Sayı:1, 2007.

AYAN, Murat/BAYKAL, Tan: Uluslararası Denizcilik Örgütü ve Çevre: Türkiye'nin Ör­güt İçindeki Durumu, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:7, Sayı:13, 2010.

DEMİR, İsmail: Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme (SUA) ile Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların Önlenmesine Dair Proto- kol'de (SUA Protokol) Değişiklik Çalışmaları, 21-22 Haziran 2004 Deniz Kuvvetleri Komu­tanlığı, Deniz Hukuku Sempozyumu.

KARAN, Hakan: Kıbrıs Ekseninde Uluslararası Deniz Hukuku Bakımından Ticaret Ge­milerinin Yabancı Limanlara Uğraması, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:1, Sayı:1, 2010.

KUNTER, Nurullah : Suçun Kanuni Unsurları Nazariyesi, İstanbul 1949, 39-40.

ROACH J.Ashley: Countering Piracy off Somalia: International Law and International Institutions, The American Journal of International Law. Vol. 104, No.3 (July 2010), pp. 397 - 416

ÖZDEMİR, Kenan: Ceza Hukukunda Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması, TBB Dergisi, Sayı 59, 2005.

ÖZKAN, Tezcan: Siber Terörizm Bağlamında Türkiye'ye Yönelik Faaliyet Yürüten Terör Örgütlerinin İnternet Sitelerine Yönelik Bir İçerik Analizi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sos- _yal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006.

SARAÇLI, Murat: Uluslararası Hukukta Terörizm, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XI, S.1-2, 2007.

SÜER, Sefer Süer: Uluslararası Hukukta Terörizmin Finansmanının Önlenmesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2008.

TOPAL, Ahmet Hamdi: Uluslararası Hukukta Deniz Haydutluğu ve Mücadele Yöntem­leri, AÜHFD, 59 (1), 2010.

1  Topal, H., A.: Uluslararası Hukukta Deniz Haydutluğu ve Mücadele Yöntemleri, AUHFD, 59 (1), 2010, s. 105-106. Aden Körfezi ve Kızıl Deniz, Nijerya açıkları başta olmak üzere Batı Afrika, Malakka ve Singa­pur Boğazı, Güney Çin Denizi, deniz haydutluğu açısından riskli bölgelerdir. Yapılan saldırıların birinci türünde, eylemciler geminin yükünü ve personelini (mürettebatı) ele geçirmekte, bunlara karşılık bayrak devletinden yüksek miktarlarda fidye talep etmektedirler. Diğer türde, eylemciler, gemiye elkoymakta ancak gemi personelini (mürettebatı) öldürüp, denize atmakta ya da sandallara koyup denize salmaktadırlar. Bu tür eylemciler, geminin yapısını, boyasını, gemi evraklarını değiştirmek suretiyle, sahte belgelerle gemiyi satmaktadırlar.; Roach, J.A.: Countering Piracy off Somalia: International Law and International Instituti- ons, The American Journal of International Law. Vol. 104, No.3 (July 2010), pp. 397.

2 Ayan, M./Tan, B.: Uluslararası Denizcilik Örgütü ve Çevre: Türkiye'nin Örgüt İçindeki Durumu, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2010, Cilt: 7, Sayı: 13, s. 276. Uluslararası De­nizcilik Örgütü (International Maritime Organization-IMO), Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilen bir sözleşme ile kurulmuştur. 1958 yılında da çalışmalarına başlamıştır. Bu örgüt, Birleşmiş Milletlerin alt örgütüdür.

 

[2] Topal: agm., s. 103- 104. Korsanlık ve deniz haydutluğu kavramları aynı anlamda kullanılmalarına kar­şın aslında bu kavramlar farklı anlamlara sahiptir. Korsanlık, bir devletin müsaadesi altında özel kişilerce donatılmış gemiyle düşman gemilerine saldırmak şeklinde tanımlanmakta iken deniz haydutluğu ise özel şahısların herhangi bir devlet bağlantısı olmaksızın kendilerine ait gemilerle diğer gemilere, bu gemilerdeki insanlara ya da yüke karşı kendi çıkarları doğrultusunda saldırmalarını ifade etmektedir. Biz, bu makalede piracy kavramını, deniz haydutluğu olarak kullanacağız.

[3] 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Kanun.

[4] 1988, Convention for the Suppression of Unlawful Acts against the Safety of Maritime Navigation.

[5] 7.2.2013 tarihli ve 6415 sayılı Kanun.

[6]               Arslan, T.: Bölgesel Kuralların Dünya Deniz Ulaştırmasına Etkileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilim­ler Enstitüsü Dergisi, Cilt. 9, Sayı: 1, 2007, s. 48.

[7] Topal: agm., s. 112. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre (101-107), bir eylemin ulusla­rarası hukuka göre deniz haydutluğu şeklinde nitelendirilebilmesi için dört şart aranmaktadır. Her şeyden önce ortada bir şiddet, alıkoyma ve yağma fiili olmalıdır. Söz konusu fiilin açık denizlerde veya devletin yargı yetkisi dışında bir yerde ve özel amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Son olarak, suç teşkil eden fiil, özel bir geminin mürettebatı ve yolcuları ya da mürettebatın isyan etmiş veya devletin üzerinde artık kontrol icra edemediği bir devlet gemisi kullanılarak diğer bir gemiye karşı gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

[8]  Özdemir, K.: Ceza Hukukunda Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması, TBB Dergisi, Sayı: 59, 2005, s. 237.

[9]   Kunter, N.: Suçun Kanuni Unsurları Nazariyesi, İstanbul 1949, 39-40. Türkçe'de tipiklik teriminin kulla­nılması ilk defa Kunter tarafından önerilmiştir. Yazarın açıkça belirttiği üzere, bu, özünde, her suç tipinin suç yaratan norm tarafından belirlenmesi gereğini ifade etmektedir. Tipiklik kavramı ayrıca, somut değil de soyut suçu yani hukuki kurum olarak suçu ifade eder.

[10] Karan, H.: Kıbrıs Ekseninde Uluslararası Deniz Hukuku Bakımından Ticaret Gemilerinin Yabancı Li­manlara Uğraması, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Yıl: 2010, s. 55. Savaş ve kamu hizmeti gemileri, 1926 tarihli Devlet Gemilerinin Muafiyetleri ile İlgili Bazı Kaidelerin Tevhidi Hak­kındaki Milletlerarası Sözleşme ve UNCLOS'un 31. Maddesi hükümlerine göre SUA Protokolü bakımından da yargı bağışıklığına sahiptirler.

[11] Özkan, T : Siber Terörizm Bağlamında Türkiye'ye Yönelik Faaliyet Yürüten Terör Örgütlerinin İnternet Sitelerine Yönelik Bir İçerik Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ağustos 2006, s. 4. Terör, siyasi bir amaç için, örgütlü bir biçimde, birilerine -genellikle iktidarlara karşı zora, şiddete başvurarak kaygı yaratıp istekleri kabul ettirmek ya da birilerini cezalandırmak için ger­çekleştirilen bir eylem biçimidir. ; SARAÇLI, M.: Uluslararası Hukukta Terörizm, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XI, Sayı: 1-2, Y. 2007, s. 1051.

[12] 1988, Protokol For The Suppression of Unlawful Acts Against The Safety Fixed Platforms Located On The Continental Shelf. Protokol Of 2005 To The Protocol For The The Suppression of Unlawful Acts Against The Safety Fixed Platforms Located On The Continental Shelf.

[13] Demir, İ. : Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme (SUA) ile Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların Önlenmesine Dair Protokol'de (SUA Protokol) Değişiklik Çalışmaları, 21-22 Haziran 2004 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Hukuku Sempozyumu, s. 4-17.

[14]             Karan : agm., s. 57.

Editör: TE Bilişim