Bilindiği gibi, “denizcilik”  uluslararası bir alandır. Bu nedenle dünyanın her yerinde, küçük yerel farklar dışında, denizcilik alanındaki uygulama ve kurallar hemen hemen aynıdır. Denizcilik içindeki hizmet dallarından birisi olan kılavuzluk hizmetlerin

Bilindiği gibi, “denizcilik”  uluslararası bir alandır. Bu nedenle dünyanın her yerinde, küçük yerel farklar dışında, denizcilik alanındaki uygulama ve kurallar hemen hemen aynıdır. Denizcilik içindeki hizmet dallarından birisi olan kılavuzluk hizmetlerinde de bu böyledir.

Ancak gelin görün ki, son on yıldır medyada ve bazı kurumlarda etkin olan bazı kişiler, sırf kendi ticari menfaatleri için, kılavuzluk hizmetlerinin bütün dünyada ortak olan kurallarını ve gelişmiş denizci ülkelerde uygulanan sistemleri Türkiye’de tersine çevirmeye çalışmaktadır.

Geriye dönüp, son on yılı geçen bir süre içinde “kılavuzluk hizmetleri”  konusunda dergilerde, gazetelerde yazdığım yazılara, altına imza attığım raporlara baktığım zaman, gerçekten “benim oğlum bina okur, döner döner bir daha okur”  durumuyla karşılaştığımızı görüp, ülkemiz adına üzüntü duyuyorum. Çünkü, on yıldan beri hep aynı konuları bir daha, bir daha yazmak zorunda kalmışım.

Her hükümet değişikliğinde, her bürokrat değişikliğinde, malum kişiler ortaya çıkıp “kılavuzluk hizmetleri” konusunda şahsi isteklerini, denizcilik sektörü istekleri gibi sundular. Ülkemizde birileri şahsi menfaatleri için,  on yıldır hükümetlere bu konuda, dünyaya ters işler yaptırmak için yoğun bir biçimde uğraştılar ve on yıldır, dünyadaki uygulamalar ortada olduğu için, sonuç alamamalarına karşın hâlâ uğraşıyorlar.

Türkiye’de denizciliğin başka hiçbir sorunu yokmuş gibi, bazı çevrelerce yalnızca kılavuzluk ve römorkaj konusunun, üstelik tüm Türkiye’dekinin değil, yalnızca İzmit ve İskenderun Limanlarındaki kılavuzluk ve römorkaj konusunun, bir problem varmış gibi on yıldır gündemde tutulmasının altında, bazılarının şahsi ve ticari menfaatlerinin olduğunu sanırım artık herkes öğrendi. Üstelik, on yıl önce adı geçen yerlerde bir kamu kuruluşu tarafından verilmeye çalışılan kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin eksiklikleri yüzünden ortaya çıkan beklemeler nedeniyle ülkemiz, yabancı gemilere milyonlarca dolar demoraj ücreti öderken, tesisler, fabrikalar, yük taşıyıcılar zaman ve para kaybına uğrarken, son on yıldır bütün aksaklıklar düzelmiş, hizmet kalitesi dünyanın ileri ülkelerindeki seviyeye çıkmış ve ülkemiz ekonomik açıdan büyük yararlar sağlamış olmasına rağmen bu uğraşlar sürmektedir.

Dünyada yarı kamusal niteliğinden ve diğer kendine has özelliklerinden ötürü, rekabetin el üstünde tutulduğu Amerika Birleşik Devletleri de dahil, aklı başında hiçbir devlet “kılavuzluk hizmetlerinde” “rekabet”e  izin vermemektedir. Türkiye’deki rekabet istekleri karşısında Uluslararası Kılavuz Kaptanlar Derneği (IMPA) bile, kılavuzluk hizmetlerinde “rekabet” olamayacağına dair kararlar yayınlamak zorunda kalmıştır. Ben de, son on yıldır, “kılavuzluk hizmetlerinde”  rekabete izin verilmemesinin nedenlerini birçok kez yazdım.

Kılavuzluk hizmetlerinde “rekabet” olmaması gerektiğine dair örneğin, Danıştay 10. Dairesi’nin 2000 / 468,  2000 / 4921,  2000 / 5276 numaralı kararları ve Rekabet Kurumu’nun B.50.0.REK.0.08.00.00 / 62 sayılı yazısı ile 00-47 / 495 – 270 sayılı kararları olmasına rağmen, bazı kişi ve çevreler kurdukları şirketin para kazanabilmesi uğruna, “kılavuzluk hizmetlerinde”  rekabet isteklerinden bir türlü vazgeçmediler. 


Bu isteklerden birisi de son zamanlarda yazılan, Metin Kalkavan imzalı 13.06.2006 tarih ve 2914 sayılı Deniz Ticaret Odası yazısıdır. Bu yazıda, “İzmit ve İskenderun Körfezleri’nde kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinde özel sektörde monopol yaratıldığı” ( dünyadakilere uygun biçimde, Türkiye’deki mevzuat gereği ülkemizdeki tüm limanlarda durum aynı olduğu halde)  iddia edilmekte ve “kılavuzluk hizmetlerinde” rekabet istenmektedir. Bu yazının Ek’inde, “200’e yakın firma/kurum tarafından imzalandığı” iddia edilen “02.06.2006 tarihli toplantı Raporu” adı verilen yazı, başta Ulaştırma Bakanı Sn. Binali Yıldırım’a olmak üzere Denizcilik Müsteşar’ı Sn. İsmet Yıldırım’a da gönderilmiştir.

İşin acı tarafı, Sn. Ulaştırma Bakanı’mıza ve Müsteşer’ımıza gönderilen yazının ciddiyetten uzak olmasıdır. Çünkü:
• 200’e yakın imzalı denilen Raporda 162 imza bulunmaktadır;
• 162 imzanın birçoğu başka başka firmalar adına, aynı kişilerce imzalanmıştır;
• Rapor adı verilen ve bir buçuk sayfayı bile bulmayan ve dünya uygulamalarının tersinin istendiği yazının diğer sayfalarındaki imzalar, başında hiçbir yazı bulunmayan, bakkal dükkanı kağıdı şeklinde düz kağıtlara atılmıştır;
• Raporda imzası bulunan Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği’nin (o tarihteki) Başkanı Timur İldeniz “Raporun içeriğinden haberi olmadığını, kılavuzlukta rekabete karşı olduğunu ve kendisinden imzanın toplantıya katılanlar listesi diye alındığını” açıklamıştır.

Bazı kişiler, Türkiye’de İktidardakileri etkileyerek, kendi menfaatleri uğruna, onlara yanlış ve dünyaya ters işler yaptırmaya çalışmaktadırlar. Kesinleşmiş Danıştay kararlarına ve Rekabet Kurulu kararlarına karşı, dünyadaki tüm uygulamalara karşı, Sn. Ulaştırma Bakanı’mızdan “kılavuzluk hizmetlerinde”  rekabet olmasını istemekte hiçbir sakınca görmemektedirler.
Yine bu bazı kişiler, menfaatleri uğruna, Sn. Ulaştırma Bakanı’mızdan hukuku çiğnemesini, Yönetmelikleri değiştirerek, verilmiş hakları geri almasını talep etmektedirler.

On yıldır bu konuyla uğraşmaktan ve aynı konuları tekrar tekrar yazmaktan, her yeni gelen hükümet kadrosuna aynı açıklamaları yapmaktan gerçekten yoruldum. Hem bu yüzden hem de çok uzun olacağından, daha önce yazdıklarımı burada tekrarlamayacağım. Bu konularla ilgili daha önce  yazdığım yazılardan, altına imza attığım Rapor’lardan bir kısmı hakkında sizlere aşağıda bilgi vermekle yetineceğim. İsteyenler onları bulup okuyabilirler.

Bu arada, TDİ tarafından Türk Boğazları’nda verilmekte olan kılavuzluk hizmetleri konusuna da kısaca değinmek istiyorum. Bu konuyu da daha, önce defalarca  ele almıştık. Son zamanlarda “TDİ misyonunu tamamladı, o zaman “Kılavuzluk hizmetleri” nereye bağlansın?” sorusunun yanıtının araştırıldığını duyuyoruz. Aslında, bu konunun yanıtını da biz yıllardır yazıyoruz. Çözüm, Türkiye’deki kılavuzluk hizmetlerini Avrupa Birliği ülkelerindeki yapıya kavuşturmaktır. Bunun için de, “Kılavuzluk hizmetleri”, örneğin Almanya’daki yapının ülkemiz şartlarına uygun hale getirilmiş şeklindeki bir yapıya kavuşturulabilir.

Ancak, Ülkemizde şu anda, dört ayrı yapıya sahip kılavuzluk teşkilatı bulunduğundan (Kamu, özelleştirilen liman, müsteşarlıktan izin alan özel ve TDİ) ve Türkiye bir hukuk devleti olduğundan, belirli süreler için verilen haklar geri alınamayacağından, Almanya’da olduğu gibi, hemen ve kısa vadede ülke çapında bir yapılanmaya gidilemeyecektir. Ancak, Türkiye’deki en büyük kılavuzluk teşkilatı olan TDİ sona erdirilirken, Almanya’dakine benzer şekilde bir yapıya geçinceye kadar,  örneğin “hizmet alımı” yoluyla Boğazlardan başlanarak örnek bir yapıya geçilebilir. Bu durumda, kamu kuruluşlarının yapısal sorunlarından kaynaklanan, gerekli yatırımların yapılamaması, kaliteli personel istihdamı için yüksek ücret ödenememesi, kılavuz kaptanlara yeterli ücret ödenemediği için yaşanan sıkıntılar, personel alımında yaşanan çevresel baskılar ve bunun gibi sorunlar ortadan kalkacak, Ülkemiz için çok önemli bir konumda olan Boğazlarımızda “güvenlik” ve “çağdaş hizmet” sağlanabilecektir. Bu konularda daha önce yazdığım yazıların ve altına imza attığım raporların bir kısmına ait bilgiyi aşağıda bulacaksınız.          
 
Bu konuda duyduğumuz bir haber de, TDİ’den alınacak kılavuzluk hizmetlerinin “Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri”ne  bağlanmasının düşünüldüğü şeklindedir. Hemen söyleyelim ki, bu en kötü tercih olur. Ve dünyada da Türkiye aleyhine kullanılır. Yine daha önce yazıp çizdiğimiz üzere, kazaya uğramış gemilere yardım yapıp para kazanan bir kuruluş ile  “kılavuzluk” aynı yapılanma içinde bulunamaz. Şayet bulunursa, kılavuz kaptanlı bir gemi kaza yaptığında, belirli çevrelerin yapacağı  “gemi kurtarma, para kazansın diye kılavuz kaptan özellikle kaza yaptırdı”  suçlamalarından kaçınılamaz.

Özet olarak, bu konuda, yeni bir düzenleme yapılmasına kadar olan kısa vadeli çözüm, TDİ’den alınırsa, kılavuzluk hizmetlerinin, doğrudan bağımsız bir birim olarak Ulaştırma Bakanlığı’na bağlanması olacaktır. 

Şimdi aşağıda sizlere,  daha önce çeşitli tarihlerde kılavuzluk konusuyla ilgili çeşitli yazılarım hakkında bilgi vermek istiyor ve bunları Türkiye’de, dünyaya ve hukuka aykırı işlerin yapılmayacağına olan inancımla sunuyorum. İlgilenenler, bu yazılara ulaşırlarsa, son on yılı geçen bir süredir, Türkiye’de “kılavuzluk hizmetlerinin” çağdaş bir yapıya kavuşabilmesi için neler yapılması gerektiğini, nasıl tekrar tekrar anlattığımızı göreceklerdir.

• 05.12.1994 / 080,  “Gemlik ve Mudanya Limanlarındaki Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetleri”,  Kılavuz Kaptanlar Derneği yazısı (T.C. Denizcilik Müsteşarlığı Deniz Ulaştırması Genel Müdürlüğü’ne)
• 27.03.1996,  “Türkiye’de Kılavuzluk Hizmetleri”,  Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği Raporu
• 01.04.1996, “Türk Boğazları Bölgesinde Güvenlik, Dünyada ve Türkiye’de Kılavuzluk Hizmetleri”, Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği tarafından “Türk Denizciliğinin Sorunları Semineri”ne sunulan Rapor.
• 09.11.1996,  “Türk Boğazları Bölgesinde Güvenlik”,  Gölcük, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı  Semineri Tebliği
• 21.11.1996, “Türkiye’de Kılavuzluk Ve Römorkaj Hizmetleri”,  Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği yazısı (Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı Deniz Ulaştırması Gn. Müdürlüğü’ne)
• 1996 sayı Kasım - Aralık, “Türk Boğazları Bölgesi Ve Limanlarımızda Felaketler Nasıl Önlenir”,  Denizatı  dergisi 
• 11.03.1997 / 07,  “Kılavuzluk hizmetleri için, dünyanın her yerinde, bir bölgede bir tane kılavuzluk teşkilatına izin verilmektedir”, Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği yazısı (T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’na)
• 1997  Mart – Nisan,  “İstanbul Ve Çanakkale Boğazlarında  Deniz  Trafiği Ve  Çevre  Kirliliği”,  eta  dergisi
• 1997  Mayıs – Haziran,  “Dünyada Ve Türkiye’de Kılavuzluk Hizmetleri”, eta  dergisi
• 03.06.1997, “Kılavuzluk hizmetlerinde rekabet olmaz”, Dünya gazetesi, Bimco
• 23.06.1997,  “Türkiye’deki Kılavuzluk Hizmetleri yapısının dünyadaki uygulamalara ters düşmemesi gerektiği”, Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği yazısı (T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’na)
• 1997  Temmuz,  “Boğazlarımızın Durumu, Deniz kazaları Ve Gemi Trafik Hizmetleri”,   Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği’nin Denizcilik Şurası’na Raporu
• 1997 Temmuz - Ağustos,  “Boğazlarımız Ve Kılavuz Kaptan”,  eta  dergisi
• 1997  Ağustos,  “Türk Boğazlarında Güvenlik Nasıl Sağlanır ?”,  Türk Kılavuz       Kaptanlar Derneği Raporu
• 1997  Eylül,  “Türkiyede Kılavuzluk Hizmetleri”, Deniz Ticareti dergisi
• 10.10.1997, “Türkiye’deki Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetlerinin Durumu ve Çağdaşlaştırılması”, Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği Raporu (yazı sayısı: 060)
• 1997  sayı 10-11-12,  “Kılavuz Kaptan Yeterlikleri”,   Denizatı dergisi
• 1998  Ocak – Şubat,  “Türk Boğazlarında Deniz Trafik Güvenliği”, Denizatı  dergisi
• 1998  Haziran,  “Türk Boğazları Güvende mi?”,  Uta  dergisi
• 11.08.1998,  “Çağdaş dünyada kılavuzluk bir rekabet kurumu değil”,  Dünya  gazetesi, Denizcilik & Logistics
• 1999, sayı 4,  “Kılavuzluk Hizmetlerinde Rekabet Olur Mu?”,  Kaptanın sesi
• 2000,  “Boğazlarımızda Kaza Olasılığı En Alt Düzeye Nasıl İndirlir?”, Marmara Denizi 2000 Sempozyumu’nda  A.Erol’un sunumu
• 13.07.2000,  “Türkiye’de Kılavuzluk Ve Römorkaj Hizmetleri”, Uta dergisine gönderilen yazı
• 2000 Ağustos, “Kılavuzluk, yönetmelik, rekabet”,  Uta dergisi’ne demeç (sayfa 38)
• 2000, eylül-ekim,  “Dünyada ve Türkiye’de Kılavuzluk Hizmetleri”, Denizcilik dergisi
• 2000, ekim,  “Kılavuzluk Hizmetleri ve Rekabet”, Deniz Ticareti dergisi
• 14.12.2000, “Denizcilik dünyasında kılavuzluk hizmetleri”, Dünya Gazetesi, Denizcilik & Logistcs
• 13.02.2001, “Yetersiz liman hizmetlerinden dolayı gemilere milyonlarca dolar ödendi”,  Dünya gazetesi, Denizcilik & Logistics