KABOTAJ, MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE, PETROL VE DOĞAL GAZ HAKLARIMIZ Dr. Jale Nur ECE   Değerli Okurlar, 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu ile denizlerimizdeki bağımsızlığımız ve hükümranlık haklarımızı kazandığımız Kabotaj Bayramı ü

KABOTAJ, MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE, PETROL VE DOĞAL GAZ HAKLARIMIZ

Dr. Jale Nur ECE

 

Değerli Okurlar,

1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu ile denizlerimizdeki bağımsızlığımız ve hükümranlık haklarımızı kazandığımız Kabotaj Bayramı ülkemiz ve denizcilerimiz için oldukça önem taşımaktadır. 

Kabotaj Kanunu ile yaklaşık 350 yıldır süre gelen yabancılara verilen imtiyazlar (Kapitülasyonlar) sona erdirilmiş olup, Türkiye Limanları ve Sahilleri arasındaki yük ve yolcu taşıması ile kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin bundan böyle, Türk vatandaşları ile Türk Bayrağı taşıyan gemilerle yapılacağı” hükme bağlanmıştır1.

1 Temmuz Kabotaj Bayramı. nedeniyle hazırlamış olduğum bu çalışmam Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) tarafından Rapor olarak yayımlanmış olup, ORSAM’ın sayfasında yer almaktadır (ORSAM Rapor No: 162, The Black Sea International Rapor No: 33). Çalışmada kabotaj, Münhasır Ekonomik Bölge, petrol ve doğal gaz  enerji kaynaklarının birbiri ile ilgisi olduğundan bir bütün olarak ele alınmıştır. Söz konusu Raporun özeti aşağıda verilmektedir:

Kabotaj’ın Tarihçesi ve Kabotaj Kanunu:

Denizcilerimizin bildiği üzere; Kabotaj bir devletin karasuları, gölleri,nehirleri ve iç suları ile bunların kara sınırlarında (liman, iskele vb.) deniz ticaretidir2. Kabotaj, bir devletin kendi limanları arasındaki deniz ticaretinden sadece yurttaşlarının yararlanmasıdır.

Osmanlı İmparatorluğu Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki hükümranlık alanlarında yabancılara yeni imtiyazlar (kapitülasyon) verdi. Denizcilikte ihtisas sahibi olan yabancı şirketler kendi sermayelerine sahip olup, yabancıları çalıştırıyorlardı. Böylece kapitülasyonlarla Türk denizlerinde, yük ve yolcu taşıma hakkı Batılı devletlere verilmişti. Deniz ulaştırmasının büyük bir bölümü ile önemli limanların işletilmesi yabancıların elinde olup, Türkler, kendi denizlerinde ticaret yapamaz durumda gelmişlerdi2.

Osmanlı Devleti'nin kapitülâsyonlar çerçevesinde yabancı ülke gemilerine tanıdığı kabotaj ayrıcalığı Lozan Barış Antlaşması'yla 1923 yılında kaldırılarak Türk denizlerinde gemi işletme hakkı (kabotaj hakkı) Türklere bırakıldı. Ancak denizcilikle ilgili kuruluşların hemen hemen tamamının yabancı kökenli olması, sermayesi, bilgi birikimi, teşkilat ve piyasanın yabancıların elinde olması ve yasal düzenlemelerde bir çok boşluk olması nedeniyle kabotaj hakkının kullanılmasına ilişkin düzenlemeler ve ek protokoller yapıldı2. 1926 yılında Türkiye Cumhuriyeti kabotaj hakkının kullanılmasına ilişkin hazırlıkları tamamladıktan sonra “Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San’at ve Ticaret Hakkında Kanun” olan 815 sayılı Kabotaj Kanunu 19 Nisan 1926 tarihinde de kabul edilerek 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe girdi.

Kabotaj Kanunu ile Türkiye sahillerinin bir noktasından diğerine yük ve yolcu taşımak ve sahillerde limanlar dahilinde veya akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürek vb. hareket eden araçları bulundurma; bunlarla yük ve yolcu taşıma hakkı Türk gemilerine ve Türk yurttaşlarına verildi. Ayrıca; dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık, arayıcılık, deniz bakkallığı ve benzeri meslekler Türk vatandaşlarınca yerine getirilebilecektir. Yabancı gemilerin yalnız Türk limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında insan ve yük taşıyabileceği kabul edildi. Ayrıca, Kabotaj Karasuları dahilinde balık, istiridye, midye, sünger, inci, mercan, sedef ve saire saydı, kum ve çakıl vb. gibi deniz kaynaklarının çıkarılması ile söz konusu kaynakları çıkaracak bu gemilerde çalışan kaptan, çarkçı, katip, tayfa, hamal, iskele ve rıhtım hamallığı vb. bilümum deniz esnaflığının icrası Türk vatandaşlarınca yerine getirilecektir.

Münhasır Ekonomik Bölge:

Münhasır Ekonomik Bölge hukuki rejimi 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’nin V. Kısım 55-75 Maddelerinde düzenlenmiştir. BMDHS’nin 57. maddesinde belirtildiği üzere; Münhasır Ekonomik Bölge, kıyı devletine, kıyıdan başlayarak açık denize doğru en fazla 200 mil kadar uzanan bölgede gerek deniz yatağı altında, gerekse içerisinde bazı egemenlik haklarının tanınmasını içeren bir kavramdır3. Münhasır Ekonomik Bölge bu deniz alanında kıyı devletine önemli ekonomik haklar ve yetkiler vermektedir. Ancak, sözleşme, üçüncü devletlere de söz konusu deniz alanı üzerinde bazı haklar tanımaktadır2,3.

BMDHS’nin 55. Maddesine göre Münhasır Ekonomik Bölge karasularının ötesinde ve bu sulara bitişik bir bölge olup, söz konusu Sözleşmede belirlenen özel hukuki rejime tabidir. Sahildar devletin hakları ve yetkileri ile diğer devletlerin hakları ve serbestlikleri bahsi geçen Sözleşmenin ilgili maddeleriyle düzenlenmiştir. Ulusal yetki sınırları içindeki Münhasır Ekonomik Bölge canlı kaynaklar ile petrol, doğal gaz ve kömür, kassiterit, titanyum, manyetit, zirkon, ilmenit, rutil, monazit; altın, platin, elmas ve diğer kıymetli taşlar, kromit, kum ve çakıl, deniz dibindeki sert kayaçlar içindeki yataklarda; bakır, nikel, krom, demir, kimyasal çökelmeyle oluşmuş yataklar olarak ise fosforit, potas tuzları gibi diğer cansız kaynakları kapsamaktadır4,5. Özel yetki alanı olan Münhasır Ekonomik Bölge kıyı devletinin mutlak egemenliği altında bir alan olmayıp, kıyı devletine sadece doğal kaynaklar üzerinde münhasır yetkiler tanıyan bir deniz alanıdır 6.

Türkiye karasularının genişliği, adalar konusu vb. gibi Ege sorunları nedenlerinden dolayı BMDHS’ne taraf olmamıştır. Ancak, Münhasır Ekonomik Bölge ilanı artık bir teamül haline gelmiş olup, uluslararası deniz hukukuna geçti. BMDHS’ne göre bir kıyı devletinin münhasır ekonomik bölgeye sahip olabilmesi için sözleşmeye taraf olmasına gerek olmayıp bunu ilan etmesi yeterlidir. Bu nedenle üç tarafı denizlerle çevrili ve Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip bir kıyı devleti olan Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge ilan etme hakkı vardır. Türkiye buna istinaden 05.12.1986 tarihli ve 86/11264 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Karadeniz’de 200 millik münhasır ekonomik bölge ilan etmiştir. Ege ve Akdeniz’ de Münhasır Ekonomik Bölge ilanımız yoktur5. 476 Sayılı Karasuları Kanun’u uyarınca, Türk karasularının genişliği Ege Denizi’nde 6 mil, Akdeniz ve Karadeniz’de 12 mildir5.

Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge oluşturulması bu bölgenin fiziki yapısı itibariyle dar olması ve bu bölgedeki ülkelerin sınırlarının çakışması nedeniyle sorun olmakta ve bu nedenle ikili anlaşmalar gerekmektedir. Güney Kıbrıs Rum Kesimi 2004 yılında resmi olarak Münhasır Ekonomik Bölge ilan etti 6,7.

Uluslararası uygulamada devletlerin Münhasır Ekonomik Bölge’deki yabancı savaş gemi ve uçaklarının seyrüsefer ve uçma faaliyetlerine çok fazla itiraz etmemekle birlikte bazı devletlerin özellikle tatbikat, askerî keşif, bilgi toplama, hidrografik ölçüm ve bilimsel araştırma faaliyetlerine kısıtlamalar getirmektedir8.

Sonuç olarak, BMDHS'ye göre kıyı devletinin mutlak egemenliği altında bir alan olmayan Münhasır Ekonomik Bölge’de diğer devletler bu alandaki haklarını serbestçe kullanabilirler. Ancak, ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölge’yi kullanırken ve buna ilişkin anlaşmaları imzalarken aynı bölgeden yararlanacak başka ülkelere bildirimde bulunması, izin alması, başka ülkelerin yetki alanlarını daraltmaması, ülkelerin haklarını saklı tuttuğu Münhasır Ekonomik Bölgede'ki kıta sahanlığı alanlarını, ülkelerin ve halklarının haklarını ihlal etmemesi gerekmektedir.

 6326 Sayılı Petrol Kanunu ve 6492 Sayılı Türk Petrol Kanunu:

Türkiye Cumhuriyeti petrol kaynaklarının Milli menfaatlere uygun olarak, hızla, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve değerlendirilmesini sağlamak amacıyla  petrol faaliyetleri ile ilgili ilk defa geniş ve kapsamlı bir kanuni düzenleme yapılarak 6326 sayılı Petrol Kanunu 1954 yılında yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu Kanun’da bugüne kadar çeşitli tarihlerde doğan ihtiyaçlara göre müteaddit defalar değişiklik yapılmıştır.

Petrol ile ilgili arama ve üretim faaliyetleri dışındaki birçok faaliyetin başka kanunların bünyesine alınmış olması, Petrol Kanununun Avrupa Birliği direktiflerine uygun hale getirilmesi gereği ile arama ve işletme hak ve mükellefiyetlerini günümüz koşullarına göre düzenleyen yeni bir yasal düzenleme yapılmasına duyulan gereksinim, 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır8.

Türkiye Cumhuriyeti petrol kaynaklarının millî menfaatlere uygun olarak hızlı, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve üretilmesini sağlamak amacıyla 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu 11 Haziran 2013 tarih ve 28674 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yeni Türk Petrol Kanunu’nda Ülkemiz petrol potansiyelinin hızlı ve etkili bir şekilde aranıp geliştirilip, değerlendirilerek her geçen gün artan petrol ihtiyacımız içerisindeki yerli üretim payının artırılması ve teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Petrol arama ve üretim faaliyetlerinin artırılması için büyük gereksinim söz konusudur9.

6326 sayılı eski Petrol Kanunu ile yeni 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu’nu arasındaki mukayese genel olarak aşağıda verilmektedir:

·      6326 sayılı Petrol Kanunu’nun 1. Maddesinde yer alan “Türkiye'deki  petrol  kaynakları Devlet'in hüküm ve tasarrufu altındadır.” Hükmü  yeni   Petrol  Kanunu’nda çıkarılmıştır.

·      6326 sayılı Kanunda dört yıl olan arama ruhsatının süresi yeni Kanun’da karalarda beş, denizlerde ise sekiz yıldır. 

·      6326 sayılı Kanunda arama ruhsat süresi sekiz yılı aşamazken yeni Kanun’da arama ruhsatının süresi ilk yürürlük tarihinden itibaren yapılan uzatmalar dâhil, karalarda dokuz, karasuları içi denizlerde on dört yıldan fazla olamaz.

 ·      6326 sayılı Kanun’da petrol bölgesi onsekize ayrılırken yeni Kanun’da kara ve deniz olmak üzere iki petrol bölgesi olarak ayrılmıştır.

 ·      6326 sayılı Kanun’da “İşletmeciler her işletme bir sahası için Devlet Hakkı ödemekle yükümlüdür.” Hükmü yer almaktayken yeni Kanun’da Devlet Hakkı alınması kaldırılmıştır.

 ·      6326 sayılı Kanun’da yer alan “Bir arayıcı veya işletmeci, sahadan elde edip depoladığı petrolün sekizde birini Devlet Hissesi olarak ödemekle mükelleftir” Hükmü yeni “Kanun’da “Bir arayıcı veya işletmeci ürettiği petrolün sekizde birini Devlet hissesi olarak ödemekle yükümlüdür” şeklinde ifade edilmiş olup, bu madde aynen korunmuştur.

 ·        6326 sayılı Kanun’da Devlet hissesinin hesaplanmasında kuyubaşı fiyatı esas alınmaktaydı. Yeni Petrol Kanunu’nda  Devlet hissesinin hesaplanmasında yerli ham petrolün piyasa fiyatı, doğal gazda ise dağıtım şirketlerine veya serbest tüketicilere yapılan satış fiyatı esas alınır.

 ·      6326 sayılı Kanun’da petrol ile ilgili; müsaade, arama ruhsatnamesi ve işletme ruhsatnamesi alma hakkı Devlet adına, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (T.P.A.O.)’na aittir. Süresi dolan petrol üretim sahalarının devlet adına üretime devam etmesi için TPAO'ya verilmesini öngören yasa maddesi kaldırılarak, bu sahalarda özel sektör şirketlerine faaliyet imkanı sağlanarak pazar rekabete açılmıştır.

 ·      6326 sayılı Kanun’da petrol faaliyetlerini 815 sayılı Kabotaj Kanunu'ndan istisna kılan düzenleme bulunmuyordu. Yeni Petrol Kanunu’nda yabancı sondaj ve sismik gemilere eski petrol kanununda petrol faaliyetlerinin 815 sayılı Kabotaj Kanunu’ndan muaf tutan düzenlemeler söz konusudur. Buna göre milli karasularında petrol potansiyelini araştıracak yabancı bayraklı sismik, sondaj ve araştırma gemiler ve özel ekipmanlar denizlerimizde çalışma yapacaktır9.

 ·    6326 sayılı Kanun’da “petrol hakkı sahibinin safi kazançları üzerinden ödemekle mükellef bulunduklar vergiler ve hissedarlar adına yapmaları gereken gelir vergileri tevkifati toplamı % 55'i geçemez” hükmü yeni Kanun’da da korunmuştur.

 ·      6326 sayılı Kanun’da Transit Boru Hatları düzenlemesi yer almaktadır. Çıkarılan petrolü  nakletmek üzere tesis edilen ya da edilecek olan boru hatlarına ilişkin düzenleme 6326 sayılı Kanun’nun 2. Bölüm’ün “Boru Hattıyla ve Diğer Vasıtalarla Nakliyat “ başlıklı 83. ve  84. Maddelerinde yer almaktadır.  

6326 sayılı Kanun’nun 83. Maddesinde “Esas gayesi, hariçte istihsal veya tasfiye edilmis petrolü boru hattı ile bir baska memlekete müteveccih olarak Türkiye üzerinden, tasfiye veya diger ameliyelere tabi tutulmaksizin (bu neviden nakliyat yapılması mutad olan temizleme ve diger muameleler hariç) nakletmek olan petrol ameliyatına uygulanacak hukuki rejim Bakanlar Kurulu tarafindan tesbit olunur.” ifadesi yer almaktadır.

Yeni petrol Kanunu’nda bu husus yer almamaktadır. Yeni Kanun’da boru hatlarıyla ilgili kısım “İşletme Ruhsatı” başlıklı 8. Maddenin 6. Bendinde “İşletme ruhsatı sahibine talebi hâlinde, ürettiği petrolü nakletmek üzere boru hattı inşa izni verilebilir.” ifadesi olarak yer almaktadır.

·      6326 sayılı Kanun’un 64. Maddesine göre “Üzerinde arama veya işletme hakkı bulunmayan bir saha, işletme ruhsatnamesi mevzu olarak, Bakanlar Kurulu kararıyla müzayedeye çıkarılabilir. İşletme ruhsatnamesi evvelce müzayedeye çıkarılmış bulunan bir işletme sahasının tamamı veya bir kısmı yine Bakanlar Kurulu kararıyla müzayededen kaldırılabilir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, müzayedeye çıkarmadan önce, T.P.A.O.'na bu sahayı işletme ruhsatnamesi konusu olarak isteyip istemediğini, süre tayini suretiyle yazacağı bir yazı ile T.P.A.O.'dan sorar. T.P.A.O.'nin talebi halinde saha müzayedeye çıkarılmaz ve işletme ruhsatı konusu olarak T.P.A.O.'na verilir”.

 Yeni Kanun’nun “İşletme Ruhsatı” başlıklı 8. Maddesinin 4. Bendine göre “İşletme hakkı süresi sona eren sahalar, işletme ruhsatı verilmek üzere, Bakan onayıyla müzayedeye çıkarılabilir. Ancak müzayedeye çıkılmadan önce Bakanlık bu sahayı işletme ruhsatı konusu olarak isteyip istemediğini süre tayini suretiyle yazacağı bir yazı ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından sorar. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının talebi hâlinde saha müzayedeye çıkarılmaz. İşletme ruhsatı evvelce müzayedeye çıkarılmış bulunan bir işletme sahasının tamamı veya bir kısmı yine Bakan onayıyla müzayededen kaldırılabilir. İdari yaptırım sonucu iptal edilen işletme ruhsatının sahibi olan petrol hakkı sahibi veya sahipleri aynı işletme ruhsatında tekrar hak sahibi olamazlar”.

·      6326 sayılı Petrol Kanununa göre, Devlet Hakkı hem Arama Ruhsatlarından hem de İşletme Ruhsatlarından alınmaktadır. Söz konusu Kanun’nun 56 ncı Maddesine göre arayıcı, her arama sahası için Devlet Hakkı ödemekle yükümlü olup, 121. Maddeye göre petrol hakkı sahibi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, söz konusu Kanun'un 56 ncı maddesinde öngörülen mükellefiyete tabi değildir. Yeni  Kanun’da T.P.A.O.’ya tanınan bu ayrıcalık kaldırılmıştır.

  •         6326 sayılı Petrol Kanunu’nun 112. Maddesinin 1. Bendine göre;; şirketlerin petrol işlemlerinde kullanacağı malzemeyi, gerek gümrük ve gerekse diğer ithal vergi ve resimlerinden muaf olarak ithal etmelerini sağlamakta olup, Yeni Kanun’nun 13. Maddesinin (3) üncü bendine göre; söz konusu hükme ilaveten  ithale edilecek malzemelerin dahilden temin edilmeleri halinde, dahilde alınan her türlü vergi, harç ve resim muafiyetinin bunlara da uygulanacağı hükmü getirilmektedir8.

 Sonuç ve Değerlendirme:

 Uluslararası Enerji Ajansı'nın tahminlerine göre Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika bölgeleri arasındaki enerji ticareti 2030 yılına kadar mevcut hacmin iki katını aşacak olup, Türkiye, Avrupa'nın arz güvenliğini sağlamada bir köprü işlevini görecektir. Karadeniz'de yürütülen sismik çalışmalar, Karadeniz'de petrol ya da doğalgaz olabileceğine dair bulguları ortaya koymuştur. Ayrıca Akdeniz'de, Kıbrıs'ın güneyinde doğalgaz bulunmuştur10.  

 Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre petrol ve doğalgaz dünyada 2050 yılına kadar hala liderliğini koruyacaktır. Karadeniz’de yürütülen faaliyetler sonucunda da Ayazlı-Akkaya ve Doğu Ayazlı doğalgaz sahalarından Karadeniz Türk karasuları içinde geçen yıl 2012 yılında günde yaklaşık 350 bin metreküp gaz üretimi gerçekleştirildi10. Bu bölgedeki yıllık doğalgaz üretimi yaklaşık 127 milyon metreküp oldu. Karadeniz’den üretilen doğalgaz, Türkiye’deki yılık 664 milyon metreküp doğalgazın yaklaşık 5′te 1′ini oluşturdu,11,12.

 Türkiye, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin dörtte üçüne sahip olan Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika ile bu kaynakları en yoğun biçimde kullanan Avrupa arasında önemli bir köprü konumda olup, stratejik öneme haizdir. Hazar Bölgesinde  ve Orta Doğu’da önemli hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesiyle birlikte, coğrafik konumu itibariyle kuzey-güney, doğu-batı enerji koridorları ekseninde bulunan ülkemiz petrol potansiyeli bakımından uluslararası yatırımcılar için cazip hale gelmeye başlamıştır.  Türkiye'nin enerji geçiş koridoru avantajını kullanması için Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini yürütmesi gerekmektedir.

 Yeni Türk Petrol Kanunu’nda Ülkemiz petrol potansiyelinin hızlı ve etkili bir şekilde aranarak, geliştirilerek ve değerlendirilerek her geçen gün artan petrol ihtiyacımız içerisindeki yerli üretim payının artırılması ve teşvik edilmesi amaçlanmıştır8. Yeni Türk Petrol Kanunu ile, arama ve üretim şirketlerinin arama ve işletme ruhsat süreleri uzatılmış, söz konusu şirketler yatırım yapmaları için teşvik edilecek olup, petrol arama ve üretim faaliyetlerinin artırılması sağlanacak, oldukça maliyetli olan ve ileri teknoloji gerektiren petrol arama ve üretme faaliyetleri için know-how transferi de sağlayacaktır. Ayrıca, Deniz alanlarımızda petrol arama ve üretim çalışmalarının karalardakine göre daha maliyetli olması da dikkate alınarak denizlerde yapılan faaliyetlere daha kapsamlı teşvik unsuru taşıyan düzenlemeler getirilmiştir.

 Ancak, yeni petrol Kanunu tüm bu olumlu yanlarının yanısıra daha fazla milli menfaatlerimizin gözetilmesi açısından aşağıda belirtilen bazı maddelerinin yeniden değerlendirilerek söz konusu Kanun’da aşağıda belirtilen düzenlemelerin yapılmasının uygun olacağı düşünülmektedir:

 ·      6326 sayılı Petrol Kanunu’nun 1. Maddesinde yer alan “Türkiye'deki  petrol  kaynakları Devlet'in hüküm ve tasarrufu altındadır.” Hükmü  yeni Petrol Kanunu’nda çıkarılmış olup, bu maddenin tekrar yeni Petrol Kanunu’nda yer alması;

·      6326 sayılı Kanun’da “İşletmeciler her işletme bir sahası için Devlet Hakkı ödemekle yükümlüdür.” Hükmü yer almakta olup, yeni Kanun’da Devlet Hakkı alınması kaldırılmıştır. Yeni Kanun’da Devlet Hakkının tekrar yer alması;

 ·  6326 sayılı Petrol Kanununa göre, Devlet Hakkı hem Arama Ruhsatlarından hem de İşletme Ruhsatlarından alınmakta olup, TPAO söz konusu mükellefiyete tabi değildir. Yeni Türk Petrol Kanunu ile TPAO ile diğer şirketler arasındaki bu ayrıcalık kaldırılmakta, tüm şirketlerin sadece İşletme Ruhsatları için Devlet Hakkı ödemesi yükümlülüğü getirilmektedir. Yeni petrol Kanunu’nda TPAO için söz konusu ayrıcalığın tekrar getirilmesi;

 ·      6326 sayılı Kanun’da “Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bir işletme sahası için müzayedeye çıkmadan önce T.P.A.O.'na bu sahayı isletme ruhsatnamesi konusu olarak isteyip istemedigini sorar. T.P.A.O.'nin talebi halinde saha müzayedeye çıkarılmaz ve işletme ruhsatı konusu olarak T.P.A.O.'na verilir” ifadesinin Yeni Kanun’da tekrar yer alması;

 ·      6491 sayılı Türk Petrol Kanunu’nda eski 6326 sayılı Kanun’da yer aldığı gibi Transit Boru Hatları ile düzenlemenin yer almamasının söz konusu kara ve deniz bölgelerinde çıkarılan petrolün  boru hatları ile Türkiye üzerinden başka ülkelere transferinin by pass edilmesi ve direkt yurtdışına götürülmesi imkanı yaratılması gibi durumların söz konusu olabileceği ve dolayısıyla yabancı petrol şirketlerine ülkemizde ürettikleri ham petrol ve doğal gazın tamamını yurt dışına ihraç etme olanağı tanıyacağı düşünülmektedir. Bu nedenle, yeni Kanun’da transit boru hatları ile ilgili düzenlemelerin yer alması;

 ·      Yeni Türk Petrol Kanunu ile Lozan Barış Antlaşması'yla 1923 yılında kaldırılan kapitülâsyonlar çerçevesinde yabancı ülke gemilerine tanıınan kabotaj ayrıcalığı tekrar getirilmiştir. Yeni Türk Petrol Kanunu ile yabancı bayraklı sismik, sondaj ve araştırma gemilerin denizlerde çalışma yapmasının önü açılmış, bu gemilere Kabotaj Kanunu’ndan muaf düzenlemeler yapılmıştır. Ülkemizin kendi limanları arasındaki deniz ticaretinin sadece yurttaşlarının yararlanması hakkını veren Kabotaj Kanunumuzun ve Türk sahilleri ve karasularımızdaki egemenliğimiz ve haklarımız açısından özenle korunması gerektiği tartışılmazdır. Ancak konuya dar bir açıdan bakmamak da gerekir. Denizden petrol ve doğal gaz çıkartma ileri teknoloji gerektiren bir iştir. Türk karasularında ve münhasır ekonomik bölgelerimizde petrol ve doğal gaz çıkartmak için yüksek teknolojiden yararlanmak amacıyla know how transferi sağlamak ve gerekirse bu konuda uzmanlaşmış yabancı şirketlerle konsorsiyuma girmek gerekebilir. Kabotaj haklarımızın bir bedeli kuşkusuz söz konusu olamaz. Ancak, yeni Petrol Kanunu’nun Kabotaj Kanunu’ndan muaf tutulması ile yabancı şirketlere imtiyaz  hakkı verilmiştir. Söz konusu yabancı gemilerin karasularımız ve münhasır ekonomik bölgelerimizden çıkardığı petrol ve doğal gazdan Devlete vereceği paya kabotaj imtiyaz hakkının da ayrıca bir bedel olarak eklenmesi ve ayrıca, petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerinin önceliğinin en üst seviyede teknoloji olan sismik arama gemisine sahip T.P.A.O.’ya verilmesidir.

 Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından Norveç'ten satın alınan Türkiye'nin sismik arama gemisi Barbaros Hayreddin Paşa 84 metre uzunluğunda olup, helikopter pisti ile iki ve üç boyutlu sismik veri toplayabilecek kapasiteye sahiptir. Söz konusu gemi önce enerji merkezlerinden biri olan Karadeniz'de ardından da Akdeniz'de çalışmalara katılacaktır. Ayrıca Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin yabancı şirketler için de petrol arama çalışmalarına kiralayabileneceği, iki boyutlu ve üç boyutlu sismik aramalarını hem Türkiye Petrolleri için yapacağı ve hem de yabancı şirketlerden bu gemiye talep olduğu takdirde hizmet vermek için bu gemiden ayrıca para kazanma yoluna gidilebileceği belirtilmektedir.

 Petrol ve doğal gaz arama önceliğinin TPAO’na ait  Barbaros Hayreddin Paşa gemisine verilmemesi durumunda TPAO’nun rekabet şansı azalacak olup, Dünyada çok az ülkede bulunan, kendi klasında en üst seviyede son teknolojiyle donatılmış 3 boyutlu sismik araştırma gemisi olan söz konusu gemiye yapılan 130 milyon dolarlık yatırımda atıl durumda kalacaktır. Ayrıca, enerji kaynaklarımızın önemli bir bölümü dışarıya gidecektir. 

 Bu nedenle, Denizlerimizdeki enerji kaynaklarımızın korunması, arama ve sondajla ilgili faaliyetlerimizi artırmamız ve enerji kaynaklarımızın çıkarılmasında milli menfaatlerimizin daha fazla sağlanması açısından pazarın rekabete açılması ile birlikte T.P.A.O.’nın desteklenerek uluslararası şirketler karşısında rekabet gücünün arttırılması, gerektiğinde T.P.A.O.’nın uluslararası şirketler ile konsorsiyum yaparak teknoloji transferinin sağlanmasının, Münhasır bölgelerdeki menfaatlerimizin TPAO eliyle korunmasının sağlanması açısından yukarıda belirtilen hususların değerlendirilerek Türk Petrol Kanunu’nda tekrar düzenleme yapılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Ayrıca, yeni Türk Petrol Kanunu’nun yürürülüğe konulmasının akabinde Türkiye’nin sair iktisadi menfaatlerini korumak amacıyla petrol ve doğalgaz açısından zengin olan Akdeniz ve Ege’de Türk karasularına bitişik deniz alanlarının deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yatağında ve deniz yatağının altında canlı ve cansız doğal kaynakları araştırmak; işletmek, muhafaza etmek ve yönetmek için 200 deniz mili uzunluğunda Akdeniz ve Ege Türk Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni ilan etmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. Akdeniz ve Ege Bölgesinin Münhasır Ekonomik Bölge ilan edilmesi için öncelikle bunun iç hukukta düzenleme yapılması ve Karasuları Kanunu’nda da bu hususun yer almasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda Karadeniz Türk Münhasır Ekonomik Bölgesi için çıkarılan 05.12.1986 tarihli ve 86-11264 sayılı Karanamenin ivedilikle Akdeniz ve Ege Bölgesi için çıkarılması gerekmektedir12,13,14.

Ancak, özellikle Ege Denizi’nin Münhasır Ekonomik Bölge ilan edilmesi askeri açıdan dan sorun olabilir. Denizlerin askerî amaçlar için kullanılmasının öneminin bilinmesine rağmen BMDHS’de, Münhasır Ekonomik Bölgede yürütülecek askeri faaliyetlerin hukukî statüsü açık bir çözüme kavuşturulmamıştır. İlgili uluslararası örf ve adet hukuku ile BMDHS kuralları bir bütün olarak değerlendirildiğinde ise Münhasır Ekonomik Bölgede yabancı askeri faaliyetlerin yasaklanmadığı açık şekilde görülmektedir. Ancak, Ege Denizi’nde açık deniz seyir hakkı söz konusudur. Münhasır Ekonomik Bölge ilan edilmesi durumunda bazen ülkeler açık deniz seyir hakkını tanımakla birlikte askeri tatbikata pratikte izin vermeyebilir veya kısıtlama getirebilir. Akdeniz ve Ege’de Münhasır Ekonomik Bölge ilanından önce bu hususlar detaylı araştırılmalı ve çözüme kavuşturulmalıdır. Bu nedenle Türkiye; münhasır ekonomik bölgede yürütülen askeri faaliyetlerle ilgili resmî görüşünü belirterek, Karadeniz gibi Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nin de bir dostluk ve barış denizi olması gerektiğine ilişkin  tavrını net bir şekilde ortaya koymaya devam etmelidir8.

Türkiye’nin muhtemel kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarını belirlemesi, Doğu Akdeniz’deki politikalarını ve uygulamalarını bu sınırlara göre yönlendirmesi açısından da büyük önem arz etmektedir. Türkiye Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölge ilan etme konusunda olumlu adımlar atmıştır. Ancak, Doğu Akdeniz’in karmaşık fiziki ve siyasi coğrafyası, çatışan menfaatler ve bölgede bulunan doğal kaynaklar nedeniyle son zamanlarda önem kazanan kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi işleminin öncelikle, bu denize kıyısı olan Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Yunanistan, İngiltere, Filistin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin katılacağı çok taraflı bir antlaşma ile çözüme kavuşturulması hukuki bir gerekliliktir15.

 Önemli bir enerji koridoru ve deniz ticaret rotası olan Doğu Akdeniz’de, karasularımız, Münhasır Ekonomik Bölgelerimiz ve tüm denizlerimizdeki haklarımızı, deniz kaynaklarımızı, enerji kaynaklarımızı, balık kaynakları açısından gıda güvenliğimizi ve çıkarlarımızı korumamız için kuvvetli ve zayıf yönler ile tehdit ve fırsatları ortaya koyarak yeni stratejiler ve projeler geliştirmeliyiz. Ayrıca, Türkiye’nin ulusal ve uluslararası enerji, denizcilik ve deniz araştırmaları politikalarını oluşturmasının,  ivedilikle teknik verileri ve alt yapısını hazırlamasının, buna ilişkin eylem planlarının hazırlamasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 Değerli okurlar, denizci derken kaptanlar, gemi adamları, denizcilik alanı ve sektöründe faaliyet gösteren kamu ve özel sektör çalışanlarını, işverenlerini ve tüm denizcileri kasdediyorum. Denizci olmak cesur olmaktır,  yürekli olmaktır, ufku geniş olmaktır, vizyon sahibi olmaktır, sevgi dolu olmaktır, üretken olmaktır, mücadeleci olmaktır, haksızlıklara izin vermemek, haklarını sonuna kadar korumaktır, kişisel çıkarlar ile ülke çıkarlarını paralel olarak düşünmektir, Boğazlarımıza ve Montrö Boğazlar Anlaşmasına, Münhasır Ekonomik Bölgelerimiz ve Kabotaj haklarımıza, kıyılarımıza,  adalarımıza, petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarımıza, diğer deniz kaynaklarımıza sahip çıkmak, ülkemizin milli menfaatlerini korumak ve buna ilişkin çalışmalar ve düzenlemeler yapmak demektir.

Tüm denizcilerimizin kabotaj, enerji kaynaklarımız ve diğer deniz kaynaklarımız ile denizlerimizdeki diğer tüm haklarımıza sahip çıkması temennisiyle Kabotaj Bayramını kutlarım.

 Kaynaklar:

1.    http://www.canakkaleliman.gov.tr/main.php?module=deytawebsite&page=pgcontent&lang=tr&bkcontent.id=6241

2.     Hergüner, Mustafa, “Kabotaj Kanunumuzun 87. Yılında Denizciliğimiz”, Mersin Deniz Ticareti Dergisi, Mayıs 2013, Sayı:252, s.24-30.

3.     Pazarcı, H, (2008) “Uluslararası Hukuk, B. 7, s. 263-264,282, 284-285, Ankara

4.     Kuran, S. (2009).: “Uluslararası Deniz Hukuku”, 3. Baskı, İstanbul.

5.     Ceyhun, Ç.C.; Oral, Z.O.; Işık, N.G., “Kıyı Ülkeleri İçin Deniz Yetki Alanlarının Önemi”

6.     Oral, Z., Ersel., (2010) “Türkiye’nin Deniz Alanlarının Deniz Güvenliği ve Emniyeti Yönünden İncelenmesi” SAREM Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 9, No:15

7.     Oral, Nilüfer, “Doğu Akdeniz’de Neler Oluyor?”, Santral İstanbul, Küresel Sorunlar Platformu 22.05.2013.

8.     Topsoy, Fevzi, “Münhasır Ekonomik Bölgede Yürütülen Yabancı Askerî Faaliyetlerin Hukukî Niteliği”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVI, Y. Sa. 3, s.218-257, 2012.

9. Argun, Zuhal,  “6326 Sayılı Petrol Kanunu İle Petrol Kanunu Tasarısı Arasındaki Farklardan Bazıları İle İlgili Bir Sunum”, 2010 http://www.dektmk.org.tr/pdf/enerji_kongresi_10/zuhalargun.pdf, s.1-8

10.  TBMM Petrol Kanunu Tasarısı ve Komisyon Raporu, 2012.

11.  http://ekonomi.haber7.com/gundem-veriler/haber/1011204-karadenizde-petrol-aramalari-hizlandi

12.  http://enerjienstitusu.com/2013/06/11/dogalgazin-5te-1i-karadenizden/

  1. Güneş, Ş. A., “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözlesmesi ve Deniz Çevresinin Korunması”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/266/2398.pdf

14.  Işık, T.M., “Deniz Hukuku ve Denizlerdeki Mineral Kaynakları”, Madencilik, Cilt XXIII, Sayı 2, 1984.

15.  Özken, Arda, “Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge’nin Sınırlandırılması Uyuşmazlığı”, II. Bölgesel Sorunlar ve Türkiye Sempozyumu, 1-2 Ekim 2012.