Değerli acente arkadaşlarım ve sevgili denizcilik sektörü çalışanları;Yazılarımda genellikle acentelikten söz edip, hayatlarının ne denli zorlu olduğundan dem vuruyorum. Köşemi takip edenlerin bildikleri üzere bende bir acenteyim. Her zaman gururla söyler

Değerli acente arkadaşlarım ve sevgili denizcilik sektörü çalışanları;

Yazılarımda genellikle acentelikten söz edip, hayatlarının ne denli zorlu olduğundan dem vuruyorum. Köşemi takip edenlerin bildikleri üzere bende bir acenteyim. Her zaman gururla söylerim rahmetli babam da bir acenteydi. Bizim Karadeniz uşaklarının ‘Annemi tanaymisun? Babami tanaymisun?’ tekerlemesine dönse de durum bundan ibarettir.

Eh peki o vakit bu mesleği seviyorsan neden devamlı ‘Acenteler şu zorluğu yaşar, şöyle de berbat bir hayatları vardır.’ Şeklinde vurgulamalara girişiyorsun diyenler çıkacaktır.

Arz edeyim efendim;

Yapmaya çalıştığım basit olarak sevgili meslektaşlarımın çektikleri zorlukların herkes tarafından bilinmesini ve anlaşılmasını sağlamak.

ıllardan bu yana icra edilen bu meslek denizcilik camiası tarafından bilinmekle beraber, önemli bir kitlenin konu ile ilgili fazlaca bilgisi yoktur.

Neden bu konu üzerinde özenle durup açıklama yaptın diyecek olursanız… Neme lazım geçenlerde yazdığım bir yazıda Gaziantep’ten denizci çıkar mı deyip gündem yaratılmasına neden olunca bu konuda da yanlış anlaşılmak istemedim. Ne de olsa okur her zaman haklıdır. Anlamıyorsa sen anlatamamışsın demektir.

Evet… Şimdi gelelim asıl konumuza. 

Bir acentenin birçok lüksü olmayacağı gibi sosyal hayat içerisinde dilediği gibi hareket etmek şansıda yoktur. Öyle canının istediği, içinin çektiği şekilde Pazartesi günü filanca yere giderim, Salı da falanca arkadaşımla buluşup hasret gideririm diyemez. Öyle zamanlar olur ki siz evin yolunu bulduğunuzda mahalledeki market bile çoktan kapanmış olur.

Acente olmaya karar vermişseniz bu basit ancak hiçbir yerde yazılı olmayan kuralı bilip kabul ederek ona göre başlayacaksınız bu mesleğe. İyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta!
Gerçi işe yeni girenler bunu pek bilmezde… Bilenler bilmeyenlere usulünce anlatıp gerekli dersi vereceğinden problem olmaz.

Azıcık hunhar bir durum gibi görünse de zaman içinde giderek buna da alışılır. Doğrusunu isterseniz biz acentelerin iş söz konusu olduğunda her daim nezaket gösterecek sabrımızda yoktur. Anlayacağınız bu mesleğe giren, zaman içinde program yapmaması gerektiğini, yapsa da bu programa sadık kalamayacağını bir süre sonra iyice öğrenir.

Öğrenmemekte inat etse dahi tecrübeli acenteler, gerektiğinde yeni başlayan arkadaşların bu duruma bir an evvel alışması için konunun üzerinde hassasiyetle durur, itinayla öğretir.

-Hadi bakalım çocuklar hayırlı olsun.

İşe başlayalı birkaç ay olan çömez acente Mahmut bu cümleye her nasılsa denk gelmediğinden acaba ne için söylenmektedir diye merakla bakar.

-Nasıl yani hayırlı olsun abi?

-Oğlum Cumaya tanker geliyor.

-Tanker mi?

-Evet hem de yüklemeye.

-İyi de abi daha düne kadar bir şey yoktu? Ada vapuru mu bu gözünü seveyim?

Beriki ters ters bakarken söylenir.

-Sana mı soracaktı oğlum tanker ne ara geleceğini? Armatörün keyfi bu gün gelmiş bugün atmış mesajı.

Çömez acente son bir gayretle umutsuzca mırıldanır.

-İyi de abi Cuma gelirse Pazar günü göndeririz.

-Aferin Mahmut’çum sende ilerleme var! Bak hem matematik biliyorsun hem de tankerin işi ne zaman biter artık hesabını tutabiliyorsun.

-Dalga geçme abi ya… Valla ağırıma gidiyor.

-Neden ağırına gidiyor onu anlamadım?

-Abi gitti bizim program.

-Program ha? Ne programıymış bu canım?

-Abi bizim Ahmet’in düğünü vardı ya…

Düğün, bayram gibi kavramları çoktan unutan, kendi düğününe dahi son anda yetişen kıdemli acentenin artık sabrı taşmaya başladığından nezaketi elden bırakarak hırsla söylenir.

-Oldu canım. İstersen limuzinde gönderelim. Bak çekinme söyle. Ahmet’in düğünüymüş. Adama bak be! Tövbe tövbe…

Kıdemli acente odasına doğru yürürken birden durur. Dönüp Mahmut’a bakarken sabırlı olmasına gayret ettiği bir tonlama ile devam eder.

-Mahmut oğlum bana bak. Sen bu meslekte yenisin.

Mahmut omuzları çökmüş söylenen ne varsa kabul etmeye hazır hale gelmiştir. Cılız bir sesle söylenir.

-Yeniyim abi..

-Bizim meslekte gemi beklemez! Armatörde bizim keyfimizi beklemez!

-Biliyorum abi.

-Dolayısıyla öyle düğündü bayramdı, yok efendim kınaydı ağzından bir daha duymayayım. Mahmut çaresizce başını sallar. Karar vermiştir bundan böyle bu gibi şeyleri hep kendisine saklayacak abisine söylemeyecektir.

-Duymazsın abi.

-Hah şöyle… Bizim meslekte…

Durarak derin bir nefes aldıktan sonra devam eder.

-Bizim meslekte öleceksen bile bir hafta evvelden haber vereceksin.

Öyle ya… Gemi o limana gelmek üzere programlanmış ve gelip de limanın kapısına dayanmışsa iş bitmiştir. İlgili sefer için nomine edilen acente her kimse bundan böyle o geminin hesabı ondan sorulacaktır.

Bir acente olarak sosyal hayatla ilgili keyfi bir program yapamayacağımızı birçoğumuz yıllar içinde öğütlerle değil bizzat yaşayarak öğrendik.
Bunu yaparken de muhtemelen biraz canımız yandı. Yandı yanmasına da bu arada mesleğin mikrobu kanımıza iyice yerleştiğinden artık düğündü bayramdı program yapamadığımızda  fazlaca aldırmamayı öğrendik.

Tüm tiyatrocular şişinerek ‘Perde hiçbir zaman kapanmaz’ derler ya hani… Onlar her ne kadar öyle zannetseler de perdenin hiçbir zaman kapanmadığı tek yer sanat dünyası değildir.

Bende bunu tam olarak babamı kaybettiğim gün içimde fırtınalar koparken, gemisinin durumunu soran bir armatöre telefonda cevap verdiğim zaman daha iyi anladım.

Sevgili acente arkadaşlarım ve tüm denizcilik sektörü mensupları; perde sadece tiyatrocular için değil bizim içinde hiçbir zaman kapanmıyor.
Tanrının hiç kimseye kötü gün göstermemesi dileği ile işlerinizde kolaylıklar diliyorum.

Sevgiyle kalın.