-Türkiye ile Küba arasında bu kadar mesafe varken, neden sizin liderinizin, büstünü buraya dikmişler?Havana’nın Linea Caddesinde bulunan Atatürk büstünü kasteden Avustralyalı meslektaşımın sorusuna şu cevabı verdim:-Atatürk, emperyalizme karşı bağımsızlık

-Türkiye ile Küba arasında bu kadar mesafe varken, neden sizin liderinizin, büstünü buraya dikmişler?

Havana’nın Linea Caddesinde bulunan Atatürk büstünü kasteden Avustralyalı meslektaşımın sorusuna şu cevabı verdim:

-Atatürk, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı vermiş büyük bir liderdi. Küba halkı o nedenle Atatürk’e saygı duyuyor. Büstün burada olmasının nedeni bu.

Türkiye’ye saygı ve sevgi sadece Linea caddesindeki Atatürk büstü ile sınırlı değil. Uluslararası Jose Marti havaalanının tavanını süsleyen ülke bayraklarının içinde  Türk Bayrağı tam ortada ve diğerlerinden daha büyük, gururla gülümsüyor bize.  Bu da Küba’nın Türkiye’ye karşı sevgi ve sempatisinin bir başka dışavurumu. 

******

Uluslar arası Kılavuz Kaptanlar Birliği’nin 18. Genel Kurulu için gittiğimiz Havana’da 12 gün kaldık.

1994 Yılında inşa edilen 401 odalı 22 katlı Melia Cohiba Oteli, hem kongre hem de konaklama mekânımız oldu.

Küba’lı meslektaşlarımız bu süre içerisinde bizlere şehirlerini ve ülkelerini de gezdirdiler, bizleri ellerinden geldiğince en iyi şekilde ağırlamaya büyük özen gösterdiler.

*****

Geleneksel olarak kongre haftasının bir tam günü günlük geziye ayrılıyor ve bu da Çarşamba günü oluyor. Programda ünlü Varadero kumsalı var; ancak hava koşullarının uygunsuz olması nedeniyle Varadero kumsalı yerine Vinales Vadisi’ne gidiyoruz.

Havana’nın 180 Km. Batısında yer alan Vinales Vadisi’ne gitmek üzere tur otobüsleriyle hareket ediyoruz. Rehberimiz yol boyunca bize bilgiler veriyor. Çeşitli renklerdeki plakaların ne anlama geldiğinden bahsediyor. 8-10 değişik renkteki plakaların içinde çoğu devletin; yalnızca sarı renk plakalı olanlar  özel otomobiller; ancak sarı renge o kadar az rastlıyoruz ki!

- Şimdi otoyola giriyoruz, ancak sizin otoyollarınız gibi bir otoyol beklemeyin, diyor rehberimiz.

Gerçekten de otoyolun tenhalığı bizi şaşırtıyor.

Otoyolda şeritler çizilmemiş, buna karşılık asfalt yüzeyi, şaşırtıcı ölçüde düzgün. Bu fakir ülkede dikkatimi çeken şeylerden birisi de bu oldu. Yollarda çukurlar yok. Otobüsümüz yol boyunca 30-40 kilometrede bir karşımıza çıkan polis kontrol noktalarına yaklaşırken yavaşlıyor, geçtikten sonra, hıza devam.

Ne yolarda, ne de şehirlerde reklam panoları yok. Yerine ya Che pano ve resimleri var; ya da “patria o muerte” yazıları.

*****

Küba’da Che Guevara’nın ve ulusal kahramanları Jose Marti’nin pek çok poster ve heykelleri var.

Ancak bir kişinin ne bir büstüne, ne de posterine, ne resmine hiçbir yerde rastlamadım.

O da Fidel Castro.

Pek çok yerde bulunan Che'nin dev bir kabartma figürlerinden bir tanesi de görev yaptığı

Bakanlık yaptığı binanın duvarında dev Che Guevara figürü ve altında "hasta la victoria, siempre" yazısı.

bakanlık binasının dış duvarınına oturtulmuş.

Bu halkın olduğu kadar Castro'nun da Che'ye olan  sevgisini gösteriyor olmalı.

Fidel Castro’nun Che Guevara’ya ölümünden sonra bu sevgisinin altında onun Küba’yı terk etmesine neden olan gizem mi vardır, bilinmez.

Ancak; Che’nin ölümünden sonra açıklanması kaydıyla yazmış olduğu mektubu  Castro’nun 1965 yılında açıklaması; Kongo’da giriştiği ve başarısızlıkla sonuçlanan mücadele sonrası Che’nin Küba’ya dönüşünü belki de engellemişti.

Küba’yı anlaşılmaz bir şekilde terk etmeden önce yazdığı bu veda mektubunda;  geçmiş yaşamındaki tek ciddi hatasını “....Maestra Dağlarında önceleri Fidel’e daha fazla güven duymamış olması ve onun bir lider ve devrimci olarak kalitesini yeterince çabuk anlayamamış olması” olarak göstermiş Che Guevara.

Mektup; Che Guevera’nın belki de kendisi kadar ünlü “Hasta la victoria, siempre” (Zafere kadar, daima) sözleriyle bitiyor; altında da üç harften oluşan “Che” imzası.

Hayatını emperyalizmle savaşmaya adamış, ne var ki  Alberto Corda tarafından çekilen ve “yüzyılın en ünlü fotoğrafı” olarak nitelendiren fotoğrafı basılı tişörtlerle ölümünden sonra da olsa kapitalizmle tanışmaktan kurtulamamış  Che Guevara hakkında “büyük bir kahraman” diyenler çok ama; onun için “Acımasız Havana Kasabı, kan dökmekten hoşlanan bir kişi” tanımlaması yapanlar da var.

Örneğin 2005 yılında Carlos Santana; Oscar ödül töreninde Che tişörtü ve şapkası giyince, ağır eleştiriler almış.

Merkez Bankası Başkanlığı, Sanayi Bakanlığı yaptığı, büyük saygı ve sevgi gördüğü Küba'yı  bir veda mektubu ile terk eden, iki yıl ortadan kaybolan; daha sonra Bolivya’da giriştiği ihtilal mücadelesinde başarısız olarak yakalanıp öldürülen Che Guevara, geçtiğimiz yüzyılın en önemli simalarından birisi olarak kabul ediliyor ve kendisine karşıtları bile saygı duyuyor.

Yine de; eşini ve üç çocuğunu “Onlara bırakacak param yok ancak devletin iyi bakacağına eminim” diyerek Küba’da bırakabilmesi için bir kişinin ne gibi ruhsal fırtınalar yaşamış olması gerektiği, ayrı bir araştırma konusu.

İnsanın aklına Küba devriminde Fidel’in gölgesinde kalmış olduğunu düşünerek yeni başarılarla  kanıtlama arzusu da geliyor.

Ancak Katedral Meydanındaki Latin enstrümanlarıyla müzik yapan orkestradan “Hasta siempre Comandante” şarkısını dinlerken; düş ve gerçek birbirine karışıyor:

"Aqui se queda la clara
La entraniable transparencia
De tu querida presencia
Comandante Che Guevara"
 
*****

Küba; farklı ve ilginç bir yer. İzmir’in kordon boyuna benzeyen “Malecon” da yürürken; gözümüz bir  “bayrak ormanı” na ilişiyor. Bir binanın önünde yüksek gönderlere çekilmiş tek yıldızlı onlarca dev siyah bayrak. Bu binanın ABD diplomatik misyon binası olduğunu öğreniyoruz. 

Bayrakların arkasında kalmış binanın üst katlarından birini boydan boya boya kaplayan dev bir kayan yazı ekranı gözümüze ilişiyor.

Öğrendiğimize göre ABD misyon binasında bu kayan yazılarla politik haberler ve mesajlar verilmeye başlanınca; Fidel Castro bunu "büyük bir kışkırtma" olarak kabul etmiş ve protesto için binanın  önünde bu bayrak ormanı bu yılın başlarında oluşturulmuş.

138 dev siyah bayrağın (zaman zaman yenileri de ekleniyormuş) 1959 Küba devriminden bu yana ABD Saldırılarında hayatını kaybeden Küba'lıları simgelediği bilgisini ediniyoruz.

Küba’nın ABD ile ortak tarihi ilginç bir süreç.

1890'lı yılların sonlarında, Küba’lılar; İspanyollara karşı bağımsızlık mücadelesi vermekte iken; Havana’yı ziyaret eden ABD Savaş Gemisi USS Maine (İddialara göre müdahale bahanesi oluşturmak için kendileri tarafından) kundaklanır.

Bu olaydan İspanya’yı sorumlu tutan ABD; “Barış ve özgürlük getirmek” amacıyla Küba’yı işgal eder.

İspanya güçleri gitmiştir ama Küba’lıların bağımsızlık mücadelesi; bundan sonra ABD destekli iktidarlara karşı mücadele şekline dönüşür; Castro ve Guevara'nın darbe girişiminin başarılı olmasıyla  1959’da Diktatör Batista’nın ülkeyi terk etmesine kadar sürer.

Bu tarihten itibaren ABD ile ilişkiler kesilir, mücadele yeniden başlar. ABD; 1960 yılından itibaren Küba'ya ekonomik ambargo koyar ve ticari ablukaya alır.

Dış ticaretini Sovyerler Birliği ile yapan Küba'da Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bu ambargonun etkileri daha çok hissedilmeye başlanmış. Bunun üzerine Küba; turizme sarılmış. Ne var ki 11 Eylül sonrası Küba turizmi de darbe yemiş.

Küba’ya 1960 yılından bu yana süren ABD ticari ablukası  kapsamında;
-İlaç ve yiyecek de dahil olmak üzere, her türlü ABD ve müttefiki ülkenin malının Küba’ya ihraç edilmesi;
-İlaç ve yiyecekte dahil olmak üzere, her türlü Küba malının ithal edilmesi;
-İki ülke arasında bunların dışında, her türlü ticari aktivite.
-Küba kaynaklı malzeme içeren malların, herhangi bir üçüncü ülkeden ithal edilmesi.
-Resmi nitelikli, gazetecilik amaçlı, özel görev çerçevesinde ya da ailevi sebeplerden kaynaklanmadığı sürece, ABD vatandaşlarının Küba`ya seyahat etmesi.
-ABD limanlarından yükleme yapan herhangi bir üçüncü ülke gemisinin Küba`ya uğraması.
Yasak.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3 Kasım 1993 tarihli oturumunda; ABD`yi, Küba üzerinde sürdürdüğü ticari ablukayı kaldırması konusunda uyarıcı bir karar almış.  88 ülke kararı desteklerken, sadece 4 tanesi (ABD, İsrail, Paraguay, Arnavutluk) karşı çıkmış. 57 ülke çekimser kalmış.

****

Bütün bunlara ve “gözle görülür” fakirliğe rağmen Küba halkını mutsuz görmedik.  Müziğe ve eğlenceye düşkün, son derece sıcak kanlı insanlar.

Yine fakirliğe rağmen; Küba’nın çocuk ölüm oranı son derece düşük (Binde 7) ; bu oran örneğin Türkiye’de Küba’nın altı katı.  Ortalama insan ömrü de uzun: 77 Yıl (Türkiye’de 71 yıl).
Havana’da dolaşırken gördüğümüz “ilaç müzesi” bizi şaşırttı. Sonradan öğrendik ki; dünyanın en iyi doktorları Küba’da. AIDS  dahil pek çok hastalığa çözüm üretmişler.

Meslektaşlarımız bizi Havana’nın kılavuzluk istasyonlarını gezdirdiler.

Bill'ini yazan Küba'lı kılavuz kaptan.

Her tarafta görülen fakirlik burada da var; ancak kılavuz kaptanlar üniformalarını giymiş, isim brövelerini takmışlar.

Bizlere bütün Küba limanları için yaptıkları  kılavuzluk sahaları  portolonlarını gösterdiler.

Bu portolonlarda gemilerin manevraları ile ilgili ayrıntılar da şekillerle verilmişti.

Bu çalışma, bizleri şaşırttı; ve pek çok Avrupa ülkesinden meslektaşımla birlikte  “neden bizde yok” sorusunu kendi kendimize sormamıza yol açtı.

****

Küba; farklı ve ilginç bir yer. Gidip görmenizi ve giderken yanınıza kaliteli bir fotoğraf makinesi almanızı tavsiye ederim.